• Sonuç bulunamadı

Dogmalardan Arınmış Bir Deneyimcilik: İnanç Ağı

2.4 Ilımlı Rasyonalizmin Değerlendirilmesi

3.1.3 Dogmalardan Arınmış Bir Deneyimcilik: İnanç Ağı

Peki, o halde bu iki dogmadan, arındırılmış, yani analitiklik-sentetiklik ayrımının ve indirgemeciliğin terk edildiği bir deneyimci çözüm nasıl üretilebilir? Quine çeşitli görüşlerini çeşitli metaforlara başvurarak açıklamayı tercih eden bir düşünür. Bu temelde hatırlanabileceği kendi meta-epistemolojik görüşlerini Neurath’ın gemisi metaforuna başvurarak açıklamayı tercih etmişti. Benzer şekilde Quine, “dogmalardan arınmış” deneyimci bilgi ve bilim modelini de çeşitli

çalışmalarında inanç ağı veya güç alanı metaforuyla açıklamıştır84. Bu modele göre bilgi ve onun en rafine hali olan bilim:

(…) coğrafyanın ve tarihin en nedensel konularından atom fiziğinin en derin yasalarına ve hatta saf matematik ve mantığa kadar bütün bilim, yalnızca sınırlarında deneyimle yüzleşen insan işi bir üründür. Diğer bir tasvirle, bilimin bütünü sınır şartları deneyim olan bir güç alanına benzer (Quine, 1951: 39; italik vurgu bana aittir).

Bu küçük açıklama Quine’ın bilgi modeli üzerine oldukça fazla şey söylüyor. Öncelikle Quine’ın bilgi modelinde bilimlerin ayrıklığı değil, birliği görülmektedir. Bu bakımdan Quine, çoğunlukla mantıksal pozitivistlere atfedilen bilimin birliği tezine yakın bir model ileri sürer. Ancak metinde de görülebileceği gibi Quine, mantık ve matematik bilimlerini de bilimin birliğine dahil eder: Onlar ayrıcalıklı bilimler olarak değil, bilimin bütününün bir parçası olarak değerlendirilir.

İkinci olarak bu kısa metinde gerekçeliliğin ve bilginin kaynağına ilişkin bir yanıt da bulunmaktadır: Bilginin veya bilimin, “saf matematik ve mantık” alanları da dahil olmak üzere, sınır şartları deneyimdir, yani deneyimin muhakemesinden geçmektir. O halde bu en temel şartı sağlamayan her unsur bilginin ve bilimin dışındadır. Şimdi, bu temelde bu güç alanı veya inanç ağı anlaşılırlık amacıyla şuna benzer şekilde görselleştirilebilir:

Şekil 3.1 Doğalcı-Bütüncül Bilgi Ağı Modeli

Quine’ın bilgi modeli, çoğu zaman dünya kuramı adını da verdiği ve birbirleriyle mantıksal ve açıklayıcılık bağlarıyla bağlanmış cümlelerin bağdaşım içinde bir arada bulunduğu bir model. Modeli oluşturan bazı cümleler (veya inançlar) deneyim dünyasına, yani “sınıra”, böylece doğrudan empirik sınamaya daha yakındır. Quine, özellikle Sözcük ve Nesne (1960) yapıtından

84Bu metafor “Deneyimciliğin İki Dogması” çalışmasında “güç alanı” metaforu şeklinde kendini gösterir (1951: 39). Sonraki yapıtlarında inanç ağı metaforuna dönüşür.

itibaren sınırlardaki bu cümlelere gözlem cümleleri adını vermiştir (1960: 42). Bazı cümleler ise fark edilebileceği gibi empirik sınamaya uzak ancak merkeze yakın cümlelerdir. Merkeze doğru yaklaştıkça gözlem cümlelerini açıklayıcı veya anlamlandırıcı, böylece düzenleyici rolü olan kuramsal cümleler artar. Ağın en merkezinde ise Quine’ın [b]ütün bilimler belirli bir derecede bağlantılıdır; hiçbir şey olmasa dahi, genel bir mantığı ve matematiğin belirli bir kısmını paylaşırlar” (1981: 71) sözünde de apaçık anlaşılabileceği gibi mantıksal ve matematiksel inançlar bulunmaktadır. Ancak bütün bu cümleler veya inançlar doğrudan veya aradaki başka inançlarla olan mantıksal bağları nedeniyle dolaylı olarak, mantıksal bağlarla birbirine bağlıdır.

Model durağan değil, sürekli değişim içinde. Bilimi oluşturan cümleler sürekli yeniden değerlendirilmeye ve düzeltilmeye tabii durumda. Bütün bu yeniden değerlendirme ve düzeltme süreçlerini devam ettiren şey ise doğru bilimsel öngörü, diğer bir deyişle doğru duyu deneyimini öngörmektir. Duyu deneyimini öngörmek veya diğer bir ifadeyle dünyada ne olduğunu ve olacağını tahmin etmek bilimin bir amacı değil, aslında onu bizzat tanımlayan şey. Quine’ın kendi ifadesiyle: “(…) öngörüde bulunmak bilim oyununun temel amacı değildir. O, (…) bilimi tanımlayan şeydir” (1992: 20). Böylece bu bilgi modeli, hangi temelde bir önermeye inanmamız veya onu kabul etmemiz gerektiğini sorun eden klasik gerekçelilik sorununu, hangi temelde bir önermeyi inanç ağının bir parçası olarak kabul eder ve onu ağda muhafaza etmeye devam ederiz şeklinde ifade edilebilecek bir soruna dönüştürür ve bu soruna genel bir cevap da önerir: Doğru öngörü yapmaya katkıda bulunmak.

Burada doğru öngörü yapmaktan öte, doğru öngörü yapmaya katkıda bulunmaktan bahsedilmektedir. Çünkü daha önce de belirtildiği gibi Quine’a göre indirgemeciliğin her türlüsü yanlıştır. Bu ağı oluşturan hiçbir cümlenin ağın diğer cümlelerden yalıtılmış olarak, yalnızca kendine has bir empirik içeriği veya anlamı yoktur. Böylece hiçbir cümleden tek başına, atomik olarak, dünyaya ilişkin bir öngörü türetemeyiz. Empirik anlamı (dolayısıyla kendisinden yola çıkarak dünyaya ilişkin bir öngörüyü türetmemizi sağlayan şeyi) kuran şey her zaman bu ağı oluşturan cümlelerden bir kısmının birleşimidir85. Böylece Quine mantıksal pozitivizmin

85 Aslında Quine “Deneyimciliğin İki Dogması” yapıtını yazdığı sıralarda bundan daha radikal bir düşünce içerisindeydi. Quine bu makalede bilimi oluşturan her cümlenin veya inancın bilimi oluşturan diğer inançlarla doğrudan veya dolaylı olarak mantıksal bağlara sahip olması varsayımından hareketle, empirik anlamı kuran temel ünitenin ağın bütünü olduğunu düşünüyordu. Bu nokta söz konusu makalede şu ifadeyle karşımıza çıkar: “Empirik anlamın ünitesi, bilimin bütünüdür” (1951: 39). Bu iddia pratikte, her bilimsel öngörü oluşumunda bilimin bütününün devreye girdiğini gösterir. Sonraları Quine bütüncüllüğün bu katı yorumunu yumuşatmıştır ve ılımlı bütüncüllük adını verdiği yeni bir yaklaşım geliştirmiştir. Ilımlı bütüncüllüğe göre bilimi oluşturan bütün inançlar birbirleriyle doğrudan veya dolaylı mantıksal bağlara sahip olsa da dünyaya ilişkin her öngörü oluşturma sürecinde bilimin bütünü devreye girmez. Öngörü cümlelerini (veya Quine’ın gözlem kategorileri adını verdiği cümleleri) oluşturma sürecinde, ağı yani

doğrulanabilirlik temelli anlam kuramını reddeder: Ağdaki herhangi bir cümlenin, bu cümlenin doğruluğuna veya yanlışlığına inancımızı pekiştirecek kendine has belirli bir duyu deneyimi kümesi bulunmamaktadır. İnanç ağında herhangi tekil bir inancın diğer inançlardan yalıtılmış olarak onaylanmasından veya yanlışlanmasından (yanlış öngörüde bulunmasından) söz edilemez. Bilimi oluşturan cümlelerin bir kısmı bir empirik anlamı kurar ve böylece “şu ve şu şartlar gerçekleşirse şöyle sonuçlar oluşur” genel formuyla ifade edilebilecek öngörü hipotezleri (veya Quine’ın ifadesiyle gözlem kategorileri) bu anlamdan türetilir. Gözlem kategorisinin yanlış çıkması durumunda, böylece empirik başarısızlık durumunda, ağdaki cümleler veya inançlar bu gözlem kategorisini türettiğimiz inançlardan başlayarak yeniden değerlendirmeye ve düzeltmeye tabi tutulur; bilimde her an yapıldığı gibi. Bu yeniden değerlendirme ve düzeltme (veya tadilat) sürecinde elbette bazı epistemolojik normlar devreye girmektedir. Quine bu epistemolojik normların niceliği konusunda çeşitli yapıtlarında çeşitli açıklamalarda bulunsa da86 sonraları, özellikle Doğruluğun İzinde (1992) yapıtı ve sonraki yapıtlarında bu normların sayısını ikiye indirir: Basitliği azami seviyeye yükseltmek ve tahribatı asgari seviyede tutmak (İng. maxim of minimum mutilation). Kendi ifadesiyle:

Nihai amaç, düzeltmeyi gelecek öngörülerdeki başarıyı azamileştirecek, yani gelecekteki doğru gözlem kategorilerini kapsayacak şekilde yapmaktır. Bunun bir tarifi bulunmuyor; ancak basitliğin azamileştirilmesi ve tahribatın asgari seviyeye çekilmesi, bilimin gelecekteki öngörülerde haklı çıkmak için kullandığı ilkelerdir (Quine, 1992: 15).

bilimi oluşturan cümlelerden belirli bir kısmı yeterlidir. Böylece bilimi oluşturan cümlelerin belirli bir kısmı, bir arada düşünülmek kaydıyla kendine has empirik bir anlama sahip olabilir. Konuya ilişkin olarak Quine örneğin (1981: 71)’de şunu ifade eder: “Dünyaya ilişkin bilimsel sistemimizin her öngörüde bütünüyle devrede olduğunu düşünmek çekici olmayan bir kuralcılıktır. Daha küçük parçalar yeterlidir ve böylece kendilerine bağımsız bir empirik anlam (…) yüklenebilir”. Quine otobiyografik nitelikli (1991) çalışmasında ise şunu ifade eder: “Geriye baktığımda [“Deneyimciliğin İki Dogması” hakkında] pişman olduğum şeylerden biri bütüncüllüğü gereksiz şekilde katı biçimde ifade etmemdir (…) Sonraki yazılarımda [bütüncüllüğün daha doğru bir ifadesi için] bilimin bütününün değil, ancak parçalarına, yani önemli bir semantik kütleye sahip olacak kadar yeterli cümle demetlerine başvurdum. Bundan gözlenebilir deneyimsel bir koşulun gözlenebilir bir etkisine işaret edebilmeye yeterli bir demeti anlıyorum” (1991: 268). Bu bakımdan bu çalışmada Quine’ın çözümlerini incelerken onun bu daha güncel düşünceleri, yani bütüncüllüğün ılımlı yorumu temel alınmıştır.

86Quine’ın bu normları en geniş şekilde tartıştığı yapıtı J. S. Ullian ile birlikte kaleme aldığı İnanç Ağı (1978) yapıtıydı ve Quine burada altı farklı normdan bahsetmişti. Bu yapıtta Quine bu düzeltme işlemleri için öncelikle üç norm tanıtır: (1) Ağa eklenecek yeni inançların önceki inançların mümkün olduğunca azıyla uyumsuz olmasına işaret eden muhafazakarlık, (2)ağa eklenecek inançların bir bütün olarak çok iddialı veya radikal olmaması gerektiğine işaret eden ılımlılık ve (3) ağa eklenecek inançların mümkün olduğunca basit olmasına işaret eden basitlik gibi normlar bu normlardan ilk üçüdür ve bu üç norm yeni eklenecek normların makul olması gerektiğini ifade eder (1978: 64-73). Bu üçüne ek olarak Quine iki norm daha sıralar: (4)Yeni eklenecek inançların bir bütün olarak mümkün olduğunca genel uygulama alanı bulabilmesine işaret eden genellik ve (5)bu inançların mümkün olduğunca empirik sınamaya tabii tutulabilirliğine işaret eden çürütülebilirlik (1978: 73-80). Quine son olarak bu ilk beş norma, (6) yeni eklenecek hipotezlerin bir bütün olarak hassas tahminlerde bulunabilmeye katkı sağlamasına işaret eden hassasiyet normunu ekler (1978: 98).

Diğer taraftan bu noktada şöyle bir soru ortaya çıkmaktadır: Empirik başarısızlık durumlarında, ağı yani bilimi oluşturan cümlelerin bir kısmı terkedilir ve onların yerine ağa yeni cümleler eklenir. Böylece bilimde sürekli bir tadilat süreci yaşanır. Bu tadilat sürecinin, ağın yeni bulguları açıklayabilmesini ve gelecekte de doğru öngörülerde bulunabilmesini sağlayacak şekilde yapılması hedeflenir (ve bu aslında bilim oyununu tanımlayan şeydir). Bu süreç, bilimin açıklamalarında basitliği artırarak ve (asgari tahribat ilkesini göz önünde bulundurursak) bilim ağını o zamana kadar oluşturmuş inançların en azı terk edilerek gerçekleştirilmelidir. Ancak bu tadilat sürecinde ağı oluşturan istisnasız her inanca dokunulabilir mi? Diğer bir deyişle bilimin cümlelerinin dönüşmesi sürecinde ilkece asla dokunulamaz bazı inançlardan söz edilemez mi? Örneğin ağın en merkezindeki mantıksal ve matematiksel cümleler dahi bu tadilat sürecinde terk edilebilir ve yerini başkalarına bırakabilir statüde midir?

Önceki bölümlerde incelendiği üzere hatırlanabileceği gibi Quine’ın natüralist bilgi anlayışının bir sonucu anti-temelcilikti. Bu nokta şöyle tespit edilmişti: Onun bilgi anlayışında kendileri başka inançlardan destek almayan ancak kalan bütün inançlara gerekçe sağlayan, ayrıcalıklı ve terk edilemez bir inanç sınıfı yoktur. Aynı durum mantık ve matematik açısından da geçerlidir. Quine’a göre empirik deneyimin ışında bilim ağını oluşturan hiçbir cümle düzeltmeye kapalı değildir (1951: 40). Şimdi bu nokta daha geniş şekilde incelenmelidir.