• Sonuç bulunamadı

3.2 Michael Devitt ve Doğallaştırılmış Epistemoloji

3.2.1 Doğalcı Alternatif Öncülü

Devitt’in bu öncülü savunurken amaçladığı şey, deneyimci epistemoloji açısından her zaman sıkıntı çıkarmış ve geleneksel olarak a priori gerekçeli sayılan matematiksel, mantıksal ve felsefi bilgiyi açıklamak için bir doğalcı alternatifin var olduğunu göstermek ve bu yolla düşünürleri a priori gerekçeliliğe başvurmaya götüren önemli bir motivasyonu yok etmektir. Devitt’e göre eğer epistemolojik bütüncüllük kabul edilirse bu alanlardaki bilgimize ilişkin doğalcı alternatif açıklamalar mümkün olur. Kendi ifadesiyle:

Kısaca anahtar, gerekçeliliğin naif atomistik resminden kurtulmaktır. Gerekçeliliği daha bütüncül bir yolla anlamalıyız: İnançlar, kuramların bütünü dahi, deneyimin muhakemesiyle tek başlarına yüzleşmez; ancak yardımcı kuramların, arka plan varsayımlarının ve benzer şeylerin yardımıyla yüzleşir. (…) Bu bütüncüllüğün ışığında, (…) bilimsel önermeler, ki bunlar tartışmasız şekilde deneyimseldir, bütüncül deneyimsel yolla onaylanırken matematiğin, mantığın ve felsefenin önermelerinin bu yolla onaylanmadığına inanmak için bir neden bulunmuyor; (…) (Devitt, 2011: 12).

Şimdi Devitt’in “epistemolojik bütüncüllüğün ışığında” mantık, matematik ve felsefi bilgi için nasıl doğalcı alternatifler sunduğunu çeşitli başlıklar altında inceleyelim.

3.2.1.1 Matematik ve Doğalcılık

Devitt’in matematik bilgimiz için sunduğu doğalcı alternatif, böyle bir alternatifin şu an mevcut olmadığının itirafıyla başlıyor. Söyle ki Devitt’e göre matematiğin deneyimcilik açısından zorlayıcı örnekleri bir kenara bırakılırsa, “empirik bilginin en basit örneklerini, yani deneyimin en doğrudan rolünü oynadığı örnekleri kapsayan ciddi bir kurama” dahi sahip değiliz” (2011: 12). Ancak Devitt bu noktadan yola çıkarak gelecekte “matematiğin gerçekten zor örneklerini” dahi kapsayan bir empirik kuramın oluşturulabilmesinin en azından mümkün olduğunu iddia etmektedir:

Hepimiz bilmenin empirik bir yolu olduğu konusunda hemfikiriz. Bunun ötesinde mevcut resim yalnızca empirik yolun bütüncül olduğu iddiasına ihtiyaç duyuyor. Empirik bilimsel yasalar bütüncül empirik yolla onaylanıyorken, matematiğin yasalarının bu yolla onaylanmadığını gösteren ciddi bir kuramın olduğuna inanmak için hiçbir nedenimiz bulunmuyor (Devitt, 2011: 12).

İşte Devitt’in matematiksel bilgimiz açısından sözünü ettiği “doğalcı alternatif” budur: Gelecekte böyle bir kuramın geliştirilebilmesinin mümkün olmasıdır. Devitt metinde de görüldüğü gibi bilmenin empirik bir yolu olduğu konusunda herkesin hemfikir olduğunu iddia ederek bilmenin a priori bir yolu olduğu konusunda herkesin hemfikir olmadığını ima etmektedir. Bu bir miktar sıkıntılı94 imadan yola çıkarak ise gelecekte matematik bilgimizin empirik olduğunu gösteren ciddi bir doğalcı kuramın geliştirilebileceği konusunda umutsuz olmadığı görüşünü paylaşmaktadır. Ancak Devitt’e göre bu bile önemli bir noktadır, çünkü gelecekte matematiğe empirik temelde bir açıklama sağlanamayacağını düşünmek için iyi bir nedenimizin olmadığı iddiası bile “a prioriye olan motivasyonun altını oymak için gereken tek şeydir” (Devitt, 2011: 12). Peki, neden gelecekte matematik bilgisine empirik temelde gerekçelendirme sağlayan ciddi bir kuramın geliştirilebileceğini düşünelim? Böyle bir proje nasıl gerçekleştirilebilir? Örneğin doğalcı bilgi kuramcıları neyi göstererek matematiğin empirik olduğunu savunabilir? Devitt bu konuda yalnızca şunu ifade etmiştir:

Matematiksel gerekçelendirme ispatlarda çoğunlukla “kanıtı kendinde” varsayımlardan tümdengelimle yapılan çıkarımları içerirken, bilimsel gerekçelendirme çoğunlukla deneylerdeki gözlemlerden genişletici nitelikte yapılan çıkarımları içerir. Ancak iddiam şu ki, bütün bu farklılıklar doğalcı resimde bağdaştırılabilir; örneğin kanıtı kendinde varsayımların gerekçesi empirik olabilir (Devitt, 2011: 13).

Ancak belirtmek gerekiyor ki Devitt herhangi bir çalışmasında mevzubahis “kanıtı kendinde varsayımların” gerekçesinin nasıl empirik temelde açıklanabileceğine ilişkin en küçük bir ipucu dahi sunmamıştır. Sonuç olarak Devitt’in arkasında durduğu asıl nokta mantık ve matematiğe ait yargıların epistemik gerekçesi konusunda, her ne kadar empirik bir kurama uzak olsak da, statüsü tartışmalı a priori gerekçeler yerine uzak gelecekte dahi olsa empirik bir kuramın geliştirilebileceği olasılığının varlığıdır.

94Bu ima bir miktar sıkıntılıdır. Çünkü çoğu rasyonalist saf empirik olarak gerekçeli olan önermelerin çok dar bir önerme sınıfı oluşturduğunu düşünür ve onlara göre bilimi oluşturan çoğu önermeye güvenimiz tamamen deneyimsel temelde açıklanamaz. Bir örnek olarak hatırlanabileceği gibi Bonjour’a göre gözlemlenmeyen geçmişe, şu an gözlemlenemeyen durumlara, gelecekteki durumlara, doğa yasalarına ve benzeri genellemelere, kuramsal bilimin betimlediği türden gözlemlenemeyen varlık ve süreçlere ve benzeri unsurlara ilişkin inançlarımızın gerekçelendirilmesinde a priori görüler önemli bir epistemolojik rol oynar.

3.2.1.2 Mantık ve Doğalcılık

Devitt’in mantığın empirik olduğuna ilişkin açıklamaları, matematiğin empirik olduğuna ilişkin açıklamalarından çok daha geniş olup, bu açıklamalar Hartry Field’dan aldığı bir kavram olan kanıt sistemi kavramıyla başlamaktadır. Bir kişinin kanıt sistemi, bu “kişinin inanç oluşturma pratiklerini yöneten kurallar” bütünüdür. Kanıt sistemleri, “algı deneyimlerinden inanç oluşturma” kurallarına ek olarak bir inançtan başka bir inancı çıkarmamızı sağlayan mantık kurallarını da içerir. Örneğin modus ponens kuralı bir inançtan başka bir inancı türettiğimiz bir kural olarak kanıt sistemimizin bir parçasını oluşturur (Devitt, 2011: 16).

Devitt ek olarak kanıt sistemimizi oluşturan kuralların bazılarının tümdengelimli, diğerlerinin ise genişletici (İng. ampliative) nitelikte olduğuna işaret etmekte ve bu genişletici kurallardan bazılarını şu şekilde örneklendirmektedir: “sayısal tümevarım, dışa çekim, basitlik ve benzeri” (2011: 17).

Şimdi bu kurallara genel olarak bakıldığında Devitt’e göre genişletici kurallar, tümdengelimli kurallardan önemli bir farklılık içerir: Genişletici kuralların doğası veya içyüzü hakkında, tümdengelimli kuralların içyüzüne karşıt olarak çok düşük bir kavrayışa sahibiz. Devitt’in kendi ifadesiyle:

(…) bu kurallar a priori olsun veya olmasın, pek de içgörü [insight] sahibi olmadığımız kurallardır. (…) örneğin bir açıklamanın ne zaman iyi, hatta en iyi olduğunu, gözlemlenmiş bütün F’lerin G olduğu inancının ne zaman bütün F’lerin G olduğu inancına gerekçe oluşturduğunu açıkça belirleyemiyoruz. Dahası bu belirsiz kurallardan bazıları tartışmalıdır da; örneğin bilimsel gerçekçiler dışaçekimi sever ancak Bas van Fraassen sevmez. Sonuç olarak, tümdengelimin ötesine geçtiğimizde, içgörü sahibi olduğumuz pek az belirli ve tartışmasız kural bulunmaktadır (2011: 17).

Bu temelde Devitt önemli bir iddia ortaya koyar: Eğer kanıt sistemimizdeki genişletici kuralların içyüzüne ilişkin çok az içgörüye sahipsek, onların tek tek iyi birer kural olup olmadıklarına dair de çok az görüye sahibiz demektir. Bu temelde Devitt’e göre kanıt sistemimizi oluşturan kurallardan genişletici olanlarına olan güvenimizin kaynağının a priori görüler olduğunu ileri sürmek pek de cazip görünmemektedir (2011: 17). O halde bu kuralların tek tek iyi birer kural olduklarına ilişkin gerekçelerimiz a priori değilse ve onların iyi kurallar olduğuna ilişkin hiçbir gerekçeye sahip olmadığımızı kabul edip şüpheciliğe düşmek de istemiyorsak, gerekçelerinin tek tek değil, bir bütün olarak empirik başarılarından kaynaklandığını kabul etmemiz gerekir. Kısaca

Devitt’e göre tek tek nasıl bir doğaya sahip olduklarını tam bilmesek de, bu kuralları (tümevarım, dışaçekim, basitlik vb.) iyi birer kural kılan şey, onların bir bütün olarak empirik başarısıdır95.

Kanıt sistemimizi oluşturan tümdengelimli kurallara gelindiğinde ise onların tek tek içyüzleri hakkında pek çok görüye sahip olduğumuzu Devitt de kabul etmektedir. Bu temelde Devitt’e göre tümdengelimli bir kuralın gerekçesinin kaynağının a priori karakterli içgörüler olduğu iddiası, eğer bu kural “(…) modus ponens gibi tümdengelimli mantığın bir kuralıysa ilgi çekicidir çünkü en azından tümdengelimli kuralların içyüzüne ilişkin pek çok görüye sahibiz” (2011: 17). Diğer taraftan Devitt doğalcı yaklaşımının bir sonucu olarak bu noktada kalmıyor; şöyle ki Devitt’e göre bu kuralların iyi birer kural olduğunu savunmak için a priori görülere zorunlu olarak başvurmaya ihtiyacımız bulunmamaktadır:

Ancak neden tümdengelimli kuralların desteğinin ilkece genişletici kuralların desteğinden farklı olduğunu düşünmek zorundayız? Şüphecilikten kaçınacaksak S’ye [bütün tümdengelimli ve genişletici kurallarıyla birlikte kanıt sistemimize] bir bütün olarak güven duymak zorundayız. Bu güvenin S’nin [kanıt sistemimizin] tümüyle empirik başarısından geldiğini düşünebiliriz. O zaman S’nin [kanıt sistemimizin] tümdengelimli kısımlarına olan inancımızın gerekçesi genişletici kısımlarınkinden ilkece farklı olmaz (2011: 18).

Bu görüşüyle Devitt, Quine’ın özgün yaklaşımına oldukça uyumlu ve ilginç bir teklifte bulunuyor gibi görünmektedir. Şimdi bu teklifi daha iyi anlamak için bir tümdengelimli çıkarım kuralı olan tikel evetleme kıyası (İng. disjunctive syllogism) kuralıyla yapılmış şöyle bir çıkarımı ele alalım:

İ1 Bu bilgisayardaki hata donanımından veya yazılımından kaynaklanmaktadır. (P V Q)

İ2 Hata bilgisayarın donanımında değildir. (¬Q)

İ3 Hata bilgisayarın yazılımındadır. (P)

Geleneksel anlayışa göre bu çıkarımda sonuç olan İ3 inancının bilgi statüsünde olması için şöyle ifade edilebilecek bir A inancımızda da haklı veya gerekçe sahibi olmamız gerekir:

A. “Tikel evetleme kıyası iyi bir kuraldır” (veya kural doğru öncüllere uygulandığında sonucunun doğruluğunu kesin veya oldukça olası kılar).

Ancak metinde de görüldüğü gibi Devitt tekil bir çıkarım kuralına olan güvenimizin kaynağını sorgulamak yerine, bir bütün olarak kanıt sistemimize olan güvenimizi sorgulamamızı teklif etmektedir. Diğer bir ifadeyle Devitt’in teklif ettiği şey, A yerine şöyle ifade edilebilecek bir B inancımızın gerekçesini sorgulamaktır:

95Devitt bu noktayı gemi metaforuna başvurarak savunmaya çalışmıştır: “(…) bir gemideki kişi bu geminin hangi yöntemlerle inşa edildiğini bilmeyebilir; ancak geminin denize uygunluğunun farkına vararak buradan bu yöntemlerin, ne olurlarsa olsun, iyi yöntemler olduğunu çıkarır” (2011: 17-18).

B. “Tikel evetleme kıyası kanıt sistemimizi oluşturan kurallardandır ve kanıt sistemimiz iyi kurallardan oluşur” (veya kanıt sistemimizi oluşturan kurallar, doğru öncüllere uygulandığında sonucunun doğruluğunu kesin veya oldukça olası kılar).

Dahası Devitt bununla kalmamakta ve kanıt sistemimize olan güvenimizin kaynağı sorununa ilişkin bir yanıt da sunmaktadır: Kanıt sistemimiz iyi bir sistemdir çünkü onu oluşturan kurallar (bu kurallar ne olursa olsun) bir bütün olarak empirik başarı sağlamaktadır. Bu çerçeveden hareketle kanıt sistemimizi oluşturan kurallara olan güvenimizi açıklamak için a priori görülere veya benzer yetilere başvurmanın gereği yoktur. İşte Devitt’in sunduğu doğalcı ve bütüncül alternatif bu şekilde açıklanabilir.

Şimdi, Devitt’in yukarda incelenen doğalcı ve bütüncül teklifi ilk bakışta cazip görünüyor. Yine de bu teklifin bazı sıkıntıları bulunmaktadır. Örneğin neden Devitt’in teklifini kabul etmek zorundayız? Diğer bir ifadeyle neden bir inançtan başka bir inanç oluşturmak için kullandığımız kurallara (tümevarım, dışa çekim, modus ponens ve benzeri tümdengelimli kurallar vb.) olan güvenimizin kaynağını tek tek değil de, bir bütün olarak sorgulamak zorundayız? Bu soruya yanıt olarak Devitt, yine yukarıdaki metinde de görülebileceği, bizi bu teklifi kabul etmeye mecbur kılan şeyin “şüphecilikten kaçınmak” olduğunu ileri sürmektedir. Şimdi, bu noktayı daha iyi anlamaya çalışalım.

Devitt bilimlerinin (özelde doğa bilimlerinin) metodolojisinin kanıt sistemimizi oluşturan tümdengelimli kurallara değil, daha çok genişletici kurallara dayandığını düşünmektedir ve onun bu düşüncesi, matematik ve bilimlerin metodolojisini karşılaştırdığı bir metinde şöyle karşımıza çıkmaktadır:

(…) matematik ve bilim arasındaki dikkat çekici epistemolojik farklılıkları reddetmiyorum. (…) Gözlem yapmak ile çıkarım yapmak arasında apaçık bir fark vardır ve ayrıca tümdengelimli çıkarım yapmak ile tümdengelimli olmayan veya “genişletici” şekilde çıkarım yapmak arasında apaçık bir fark vardır. (…) bilimsel gerekçelendirme çoğunlukla deneylerdeki gözlemlerden genişletici çıkarımlar yapmayı ihtiva eder (2011: 13).

Şimdi, hatırlanabileceği gibi Devitt’e göre doğa bilimlerinin metodolojisinin büyük oranda dayandığı bu genişletici kuralların tek tek doğaları veya içyüzleri hakkında çok geniş kavrayışa sahip olmadığımız (ve dolayısıyla onlara tek tek güvenimizi a priori görülerle açıklayamayacağımız) için bu genişletici kurallara olan güvenimizin kaynağını bir bütün olarak sorgulamalıyız. Devitt’e göre şüphecilikten kaçınmanın tek yolu budur.

Bütün bu görüşlerin sonucu olarak Devitt, mantıksal çıkarım kurallarının ve onları ifade eden yargıların kanıt sistemimizi oluşturan diğer bütün unsurlarla bir arada bir bütün olarak empirik başarı sağladığını, bu kanıt sistemini oluşturan unsurların tek tek gerekçelerini sorgulamanın şüpheciliğe götüreceğini, bu iki neden sonucunda epistemik güveni sorgulanması gereken asıl şeyin tek tek mantık ifadeleri değil bir bütün olarak kanıt sisteminin kendisi olduğunu ileri sürmekte ve bu sisteme olan güvenimizin kaynağının onun genel empirik başarısında yattığını savunmaktadır.