• Sonuç bulunamadı

2.2. George Bealer ve Ilımlı Rasyonalizm

2.2.3 Deneyimciliğin Eleştirisi

Rasyonalist epistemolojinin bir savunmasını yapmak rakip epistemolojilerin de başarısızlığını göstermeyi gerektirir. George Bealer ise bu türden bir eleştiriyi mesleki yaşamının daha hemen başında, yukarda genel hatlarıyla incelenen a priori gerekçelendirme kuramını geliştirmeden önce vermiştir. Onun bu konudaki en ünlü çalışması, P. F. Strawson’la birlikte kaleme aldığı “Deneyimciliğin Tutarsızlığı” (1992) makalesidir. Bu makalede Bealer analitik yaklaşıma dair bir eleştiri yöneltmeden, belki de analitik yaklaşımın günümüzde yeterince popüler olmadığını düşünerek, deneyimci epistemolojiye dair yalnızca Quinecı natüralist epistemolojiyi hedef alır. Şimdi, bu eleştirileri genel olarak incelemeden önce Bealer’ın savunduğu ılımlı rasyonalizmi hatırlamakta fayda bulunuyor:

- Bealer’ın ılımlı rasyonalizm ilkesi: Bir kişinin yalnızca deneyimleri değil, aynı zamanda sezgileri kişinin temel kanıtlarını oluşturur.

Bealer’ın eleştirdiği şekliyle deneyimcilik ise bu ilkenin şu şekilde daraltılmış halidir: - (Q1) Deneyimcilik ilkesi: Bir kişinin deneyimleri ve/veya gözlemleri kişinin ilk bakışta

kanıtlarını oluşturur.

Bealer’a göre Quine’ın doğalcı/natüralist epistemolojisi bu ilkeye aşağıdaki şu iki ilkeyi de ekler: - (Q2) Bütüncüllük İlkesi: Bir kuram bir kişi için gerekçelidir (kabul edilebilirdir,

rakiplerine göre akla daha uygundur, meşrudur, güvencelidir) yalnızca eğer bu kuram bu kişinin kanıtlarının hepsini veya çoğunu açıklayan en basit ve kapsamlı kurama aitse. - (Q3) Doğalcılık ilkesi: Doğa bilimleri (ve buna ek olarak doğa bilimlerinin ihtiyacını

görebilecek kadar mantık ve matematik) bir kişinin deneyimlerinin ve/veya gözlemlerinin hepsini veya çoğunu açıklayan en basit ve kapsamlı kuramı oluşturur. Bealer’a göre bu üç ilke temelinde yürütülebilecek bir epistemoloji, nihai olarak iç çelişkilere sahip bir epistemoloji olacaktır. Bu nedenle Bealer’a göre doğallaştırılmış epistemolojiyi dahi içerdiği iç çelişkilerin üstesinden gelip tutarlı şekilde sürdürmenin tek yolu deneyimcilik ilkesini, ılımlı rasyonalizm ilkesiyle değiştirmektir. Bealer’ın “Deneyimciliğin Tutarsızlığı” makalesi aslında bu temel görüşü savunmaya yönelik olarak deneyimcilik ilkesine karşı ileri sürdüğü üç eleştiriyi içerir.

Birinci eleştiri, Bealer’ın başlangıç noktaları eleştirisi olarak adlandırdığı bir eleştiridir. Bu eleştiriye göre bir doğalcı/natüralist bilgi kuramcısı bilgi edinme sürecini yukardaki üç ilkeye sadık kalarak yürütmek için dahi bazı sezgilere ihtiyaç duyar. Bu sezgiler temel olarak, bu ilkelerin de formüle edilebilmesini sağlayan bazı kavramlar olan kuram, gerekçelilik, açıklama ve basitlik gibi kavramlar hakkındadır. Bealer’a göre doğalcı epistemoloji savunucuları, fiili pratiklerinde, neyin bir kuram sayılıp neyin sayılamayacağı, neyin bir açıklama sayılıp neyin sayılamayacağı, hangi durumda bir kuramın en basit kuram olduğu gibi konularda bazı sezgilere sahiptir. Diğer taraftan: “(…) deneyimciler bu tür sezgileri, kendi kuramlarını desteklemek ve başkalarını ikna etmek için kanıt olarak kullanır. Ancak, sezgilerin bu şekilde kullanımı, (…) kanıt olarak yalnızca deneyimleri ve/veya gözlemleri içeren deneyimcilik ilkesiyle çelişmektedir” (Bealer, 1992: 105). Böylece kısaca birinci eleştiriye göre, doğalcı epistemolojiyi sürdürmeye çalışan düşünürler, bir taraftan gerekçelilik, açıklama ve basitlik gibi kavramlara dair ilkeleri formüle etme sürecinde a priori sezgileri fiilen kullanırken diğer taraftan kuramsal anlamda a priori sezgileri temel bir bilgi kaynağı olarak kabul etmedikleri için, iç çelişkilere sahip bir epistemolojiyi sürdürmeye çalışır.

Bealer’ın epistemik normlar üzerinden eleştiri adını verdiği ikinci eleştiri ise, deneyimciliğin bilginin kaynaklarına ilişkin keyfi bir daraltma olup olmadığını sorgulamaktadır. Bu eleştiriye göre Quinecı doğalcı yaklaşıma sahip bilgi kuramcılarının, neyin temel bir bilgi kaynağı olup neyin olmadığına dair kapsamlı bir kuram ortaya koymadan, rasyonel sezgilerin epistemolojik rolünü reddetmesi, temel bilgi kaynaklarımız üzerinde keyfi bir daraltmadır. Bu eleştiriyi anlamak için bilginin kaynaklarına dair “görselcilik” adı verilen hipotetik bir görüşe sahip olduğumuzu ve bu hipotetik görüşe göre bilginin tek kaynağının görme deneyimi olduğunu varsayalım. Böylece bu hipotetik kuram, koklama, duyma veya dokunma deneyimleri gibi temel bir takım deneyimleri, bilginin temel kaynaklarının dışında bırakır. Şimdi bu noktada Bealer’ın eleştirisine göre deneyimciliği savunmak ile bu şekilde karakterize edilebilecek bir görselciliği savunmak arasında keyfiyet açısından hiçbir farklılık bulunmamaktadır; Çünkü ikisi de temel bir bilgi kaynağı olmanın gerek ve yeter şartlarını ortaya koymadan bilgi kaynağı sayılabilecek bazı kaynakları keyfi olarak dışlamaktadır (Bealer, 1992: 108-118).

Bealer’ın epistemik terimler üzerinden eleştiri adını verdiği üçüncü eleştiriye gelindiğinde ise bu eleştiri temelde olmayana ergi türünde bir argümandır68. Bu eleştirinin teknik ayrıntıları bir

68Bu eleştiri Bealer’ın muhtemelen en fazla önem verdiği eleştiri olduğu için onun (2000) çalışmasında, (1992) çalışmasına göre daha açık ifadelerle tekrarlanmıştır. Bu bakımdan bu çalışmada anılan eleştirinin (2000) çalışmasındaki sunumu temel alınacaktır.

kenara bırakılırsa, genel ayrıntıları şöyle sunulabilir: Bealer’a göre Quinecı doğalcı/natüralist epistemoloji savunucuları, kendi epistemolojilerinin üç temel ilkesi olan deneyimcilik ilkesi, bütüncüllük ilkesi ve doğalcılık ilkesinden hareketle, bir kuramın gerekçeli kabul edilebilmesi için bu kuramın doğa bilimlerinin en basit ve kapsamlı formülasyonu içinde yer işgal edebilmesi gerektiğini düşünürler. Peki, ya bu ilkelerin bizzat kendileri nasıl savunulabilir? Diğer bir deyişle bu ilkelerin bizzat kendi gerekçesi nedir? Şimdi, bu üç temel felsefi ilkenin bizzat kendi gerekçelilikleri sorgulandığında, onları da gerekçeli kılacak şey doğa bilimlerinin en basit ve kapsamlı formülasyonu içinde yer edinebilmeleri olmak zorundadır. Ancak bu üç felsefi ilke doğa bilimlerinin en basit ve kapsamlı formülasyonu içinde ne yer edinir ne de yer edinebilir. Böylece bu temelde, hepsi bir arada düşünüldüğünde neyin gerekçeli olup neyin gerekçeli olmadığına ilişkin bir ölçüt sağlayan bu üç felsefi ilkenin bizzat kendilerinin bu ölçüte uymadığı, dolayısıyla gerekçesiz oldukları sonucu ortaya çıkar. Sonuç olarak bu üç ilkenin karakterize ettiği bir epistemoloji, “kendi kendini yok eden” bir epistemolojidir (Bealer, 1992: 118-120; 2000: 5-7).

Bealer’a göre bu epistemoloji bu kendi kendini yok etme durumundan yalnızca deneyimcilik ilkesini ılımlı rasyonalizm ilkesiyle değiştirerek, yani a priori sezgileri de temel bir bilgi kaynağı sayarak aşabilir. Çünkü Bealer’a göre a priori sezgiler, bütüncüllük ilkesini, doğalcı ilkeyi ve hatta ılımlı rasyonalizm ilkesinin bizzat kendisi gibi felsefi kuramları gerekçelendirmek için gerekli kanıtı sağlar ve bu yolla işaret edilen kendi kendini yok etme durumundan kaçınılmış olur (2000: 7).

Sonuç olarak Bealer, analitik geleneği bir kenara bırakarak çağdaş deneyimci epistemolojilerden yalnızca Quine natüralizmine bir eleştiri yöneltmiş ve Bealer’ın bu eleştirileri, Laurence Bonjour’un stratejisine benzer bir strateji etrafında geliştirilmiştir. Şöyle ki Bonjour’un deneyimcileri a priori görülerin epistemolojik rolünü kabul etmek veya şüpheciliğe düşmek ikileminde bırakmaya çalıştığı yerde Bealer deneyimcileri, bu görülerin rolünü kabul etmek veya kendi kendisini yok eden çelişkili bir epistemolojiyle devam etmek ikileminde bırakmaya çalışmıştır.

2.2.4 Matematik ve Mantık Yargıları

Yukarda Bealer’ın “a priori disiplinler” olarak değerlendirdiği alanlara yönelik genel yaklaşımı incelendi. Bu genel yaklaşıma göre kısaca, felsefe, mantık ve matematik mevzubahis a priori disiplinlerdendir. Bu disiplinlerin temel kavramları, anlamları doğa bilimlerindeki gelişmelerden etkilenmemek anlamında semantik dengeye sahip kavramlardır. Söz konusu bu a

priori disiplinler, a priori/rasyonel sezgilerin/görülerin önemli bir role sahip olduğu kendilerine özgü, özerk/otonom bir metodolojiye sahiptir. Dahası bu disiplinler, bu metodolojileriyle kendi konu alanlarına giren sorunlara dair asıl otoritedir.

Bu temelde mantığa ait ifadeler ele alındığında, Bealer hatırlanabileceği gibi görüşlerini De Morgan kuralları üzerinden sunmuştu. Bealer’a göre bir kişi De Morgan kurallarıyla karşılaştıktan bir süre sonra “yeni bir şey olur” ve bu kurallar “bir anda doğru görünür”. Ancak Bealer’ın çalışmaları incelendiğinde, bu çalışmalarda bu durumun nasıl oluştuğu, sözü edilen “yeni şeyin” nasıl meydana geldiği, burada bilişsel mekanizmaların nasıl işleyip De Morgan kurallarının doğruluğuna ilişkin bir görü geliştirdiği ve bu kuralların bize doğruymuş gibi görünmesinin söz konusu kurallar hakkında tek başına nasıl epistemik gerekçe sağlayabildiği gibi konulara dair kapsamlı bir açıklama çabası görülmemektedir.

Matematiğe ait ifadelere gelindiğinde ise Bealer’ın aynı yaklaşımı sürdürdüğü görülmektedir. Matematiksel doğruluk analitik yaklaşımın ileri sürdüğünün aksine dil temelli bir doğruluk değil, dil-ötesi bir doğruluktur ve onların doğruluğunu görmek için gerekli olan şey en temelde a priori sezgilerdir:

(…) 'borsalar 1929’da çöktü' anadilimizde doğru bir cümledir ancak ve ancak borsalar 1929’da çöktüyse; 'ikinin karekökü irrasyoneldir' anadilimizde doğru bir cümledir ancak ve ancak ikinin karekökü irrasyonelse. (…) Ancak bu karşılıklı koşulların bilgisi yeterli olmaktan uzaktır. [Bu karşılıklı koşulların] Sağ tarafındakilerin de bilgisine de sahip olunmalıdır. Yani borsaların 1929’da çöktüğü ve ikinin karekökünün irrasyonel olduğu şeklindeki dil ötesi bilgilere de sahip olunmalıdır. Birinci durumda bu dil ötesi bilgi a posterioridir. Sonrakinde a prioridir. Ayrıca bu a priori bilgiye, sayı kuramının nihai olarak sezgiye dayanan aksiyomlarından yola çıkan bir kanıtlamayla ulaşılır (Bealer, 1987: 314).

Bealer aynı çerçeveyi, seçim aksiyomu gibi bir takım tartışmalı matematiksel ifadeleri tartışırken de sürdürür. Hatırlanabileceği gibi analitik yaklaşımdan Carnap, seçim aksiyomunun analitiklik bir ifade olduğunu ileri sürerek, gerekçeliliğinin temeline analitikliği yerleştirmişti. Ancak Bealer, a priori görü sahip olmakla sağduyu veya ortakduyu (İng. commonsense) sahibi olmayı karşılaştırdığı bir paragrafında, savunduğu rasyonalist epistemolojiye sadık kalarak, seçim aksiyomunun gerekçeliliğinin temeline (konunun ayrıntılarını derinlemesine tartışmadan) a priori görüleri/sezgileri yerleştirir. Kendisinin de ifadesiyle: “ (…) çoğu temel sezgi ortakduyusaldır. Diğer taraftan, sezgilerin pek çoğu, örneğin matematiksel limitlere, uzay ve zamanın sonsuza kadar bölünebilirliğine, seçim aksiyomuna ve daha pek çoğuna ilişkin sezgiler, sırf temel düzeyde olmadıklarından ortakduyusal sayılmazlar” (Bealer, 1992: 103).

Böylece, bu metinden de görülebileceği gibi Bealer matematik alanına ilişkin olarak temel düzeyde bilgi ile daha ileri seviye kuramsal bilgiyi ayırmaktadır. Temel düzeyde bilgiler (örn. “7 + 5 = 12”) hem sezgisel olarak doğru hem de ortakduyusal olarak doğrudur. Diğer taraftan daha ileri seviye yargılar (örn. seçim aksiyomu) gerekçesini a priori sezgiler temelinde bulabilse de ortakduyusal zeminde bulan önermeler değildir.

Bölümü bitirmeden önce Bealer’ın mantık felsefesinde bıraktığı türden boşlukların ne yazık ki onun matematik felsefesinde bulunduğuna işaret etmenin faydası bulunmaktadır. Bealer, temel aritmetiğin ve hatta aritmetiğin aksiyomlarının gerekçesinin sezgiye dayandığını ileri sürmektedir. Diğer taraftan bu aksiyomların hangileri olduğu, bir kişinin sezgi yoluyla basit bir aritmetik ifadesinin veya bir aksiyomun doğruluğunu a priori biçimde nasıl gördüğü, eğer matematiksel doğruluk Bealer’ın iddia ettiği gibi dilsel olmayan, yani tamamen dil-ötesi bir doğruluksa, bu dil- ötesi olguların nasıl bir doğaya sahip olduğu ve bizim bu olgulara nasıl erişim sağlayabildiğimiz, bu ifadelerin bize doğruymuş gibi görünmesinin tek başına bu ifadelere dair epistemik gerekçeyi nasıl sağladığı gibi pek çok soruya bir yanıt verilmediği görülmektedir. Böylece Bealer’ın yaklaşımı bu tür sorulara verilebilecek yanıtlarla genişletilmeye ihtiyaç duymaktadır.