• Sonuç bulunamadı

Dilin ve Dünyanın Mantığı Arasındaki İlişki

1.4 Wittgenstein ve Analitiklik

1.4.2 Dilin ve Dünyanın Mantığı Arasındaki İlişki

Wittgenstein’a göre hem mantık doğruları hem de matematik doğruları, temel olarak dil kaynaklı doğrulardır. Onları oluşturan ifadeler totolojik doğalarıyla birer önerme statüsünde değildir ve böylece dünyanın şu veya bu şekilde olduğuna ilişkin hiçbir şey söylemez. Bilgi önermelerin bir statüsüdür. Öyle ki onlardan doğru olanlarının bütünü, bilim olarak adlandırılan külliyatı oluşturur: “Doğru tümcelerin toplamı, toplam doğabilimi (ya da doğabilimlerinin toplamı)dır” (2008: Tez 4.11). Mantığın ve matematiğin doğru ifadeleri ise hiçbir zaman bilgi statüsünde değildir. Wittgenstein bu konuda şunu ifade eder: “ 'A, p’nin öyle olduğunu biliyor' tümcesi, p bir yinelemeyse, anlamsızdır” (2008: Tez 5.1362).

Ancak bu noktada bir sorun ortaya çıkıyor. Ö gibi bir öznenin yinelemeli doğası nedeniyle doğru bir mantık ifadesini bildiğini ifade etmesi anlamsız kabul edilsin. Ancak hatırlanacağı gibi Wittgenstein’a göre mantık ifadeleri aynı zamanda birer kanıtın biçimidir. Bu durumda doğal olarak dünya hakkında da çıkarımlar yapmamızı sağlayan bu kanıt biçimlerine olan güvenimizin nereden kaynaklandığını sorgulamak gibi epistemolojik bir uğraşı da anlamsız mı kabul etmeli? Benzer şekilde “mantığın bir yöntemi” olan ve “matematiğe ait olmayan tümceleri, kendileri de matematiğe ait olmayan tümcelerden sonuç olarak çıkarmak için” kullandığımız matematik ifadeleri ele alındığında, bu ifadeler “dünyanın, mantığın yinelemelerle gösterdiği mantığını”, “eşitliklerle” göstermiyor muydu? Böylece matematik ifadelerinin de doğruluğuna ilişkin güvenimizi sorgulamak anlamsız bir uğraş mıdır? Sorun daha açık bir şekilde şöyle formüle edilebilir. Mantık ve matematiğin ifadeleri, dünya hakkında mantıksal ve matematiksel çıkarımlar yapmak için kullanılmaktadır. Ancak Wittgenstein’a göre onların doğruluğu temel olarak dil kaynaklıysa, bu dil kaynaklı doğruluk ile dünya hakkında yaptığımız çıkarımların geçerliliği arasındaki bağlantı nereden gelmektedir? Dilin mantıksal yapısı ile dünyanın mantıksal yapısı birbirine nasıl uymaktadır?

24Burada bir not olarak belirtmek gerekiyor ki bu analitik çerçeve temelinde Wittgenstein’ın matematik felsefesinde görüler/sezgiler sayı kavramının kuruluşunda da rol oynamaz. Wittgenstein’a göre sayılar, belirli bir dil operasyonu ile kurulan bir çeşit dil formudur (2008: Tez 6 – Tez 6.03).

Wittgenstein özelinde bu sorunun yanıtı basitçe şu şekilde verilebilir: Dilin mantığı ile dünyanın mantığı ortaktır: Onlar esasta aynı mantıktır. Biz dilimizin mantığına uymayan bir dünyayı düşünemeyiz. Şimdi, bu noktanın ayrıntılarını inceleyelim.

Öncelikle Wittgenstein dilin ve dünyanın mantıksal yapısından bahsederken neyi kastettiğini açıklamak için çeşitli yapıtlarında çeşitli metaforlara başvurmuştur. Bu metaforlardan en sıkça kullandığı ise mantıksal uzam kavramıdır. Mantıksal uzam, gerçekliğe ilişkin tasvirlerimizin, resimlerimizin, yani önermelerimizin içinde yer işgal ettiği bir yapıdır. Şöyle ki nasıl bir ressam resmini bir uzama, örneğin bir boş kağıda çizerse, dünyanın temsilini sunan önermelerimizi de bir mantık uzayı içine kurarız (2008: Tez 1.13, Tez 2.11, Tez 2.202 vb.). Wittgenstein mantıksal uzam metaforu yerine bazen yapı iskelesi metaforunu da kullanır: “Tasarımın çevresindeki mantıksal iskele, mantıksal uzamı belirler” (2008: Tez 3.4). “Tümce bir mantıksal yapı iskelesinin yardımıyla dünya kurar” (2008: 4.023). Diğer bir deyişle nasıl bir yapıyı, örneğin bir binayı, inşa etmeden bu yapıyı içinde inşa edebileceğimiz bir yapı iskelesine ihtiyacımız varsa gerçekliğin bir resmini sunan önermelerimiz de (ki hatırlanabileceği gibi doğru önermelerin toplamı bilimi oluşturur) bu yapı iskelesi içinde kurulur.

Böylece mantık ve matematiğin ifadeleri dünya hakkında hiçbir şeyi temsil etmese de bu onların dünya ile hiçbir bağlantısı olmadığı anlamına gelmiyor. Onlar, “dünyanın yapı-iskelesini betimlerler, ya da, daha doğrusu, ortaya koyarlar” (2008: Tez 6.124). Wittgenstein’ın, mantığın yinelemelerle ve matematiğin eşitliklerle ortaya koyduğu söz konusu dünyanın mantığı esasta bu yapı iskelesinden başka bir şey değildir. Biz bilimi oluşturan doğru önermeler yoluyla dünyayı bu iskele içinde kurarız25.

Şimdi, eğer bilimi ve onun temsil ettiği dünyayı bu mantıksal uzam veya yapı iskelesi içinde kuruyorsak, bu uzamın veya iskelenin bilime/deneyime öncelikli olması gerekir. Bu nedenle onun kaynağı bilim veya deneyim de olamaz. Böyle bir durumda bu mantıksal yapı iskelesinin kaynağı nedir? Wittgenstein her ne kadar Tractatus’ta bu konuda yeterince açık olmasa da Felsefi Soruşturmalar yapıtında oldukça açık olmuştur. Felsefi Soruşturmalar’da Wittgenstein’a göre insan düşüncesinin:

Özü, mantık, bir düzeni betimler: Şöyle ki, dünyanın a priori düzenini, yani dünyanın ve düşüncenin ortak olarak sahip olmak zorunda olduğu olanaklar düzenini. Bu düzen bütünüyle basit olmak zorunda görünüyor.

25Wittgenstein dünya kavramından bahsederken insanın bilişsel erişime sahip olmadığı bir kendinde şeyler dünyasını anlamaz. Wittgenstein’ın felsefesinde dünya insan düşüncesi temelinde kurulan bir şeydir. Şöyle ki, doğru düşüncelerinin toplamı dünyadır (2008: Tez 3-Tez 3.01). Önermeler ise düşüncelerin dildeki ifadesidir ve hatırlanabileceği gibi doğru önermelerin toplamı ise bilimdir. Böylece bilim (daha doğrusu onu oluşturan doğru önermeler) yoluyla dünyayı mantıksal uzam içine kurarız.

O bütün deneyime önceliklidir; (…) ona hiçbir empirik pusluluk veya muğlaklık yüklenemez (Wittgenstein, 2009: Tez 97).

Tractatus yapıtında “mantıksal uzam” veya “dünyanın yapı iskelesi” gibi ifadelerle belirtilen şey Felsefi Soruşturmalar’da, dünyanın ve düşüncenin ortak olarak sahip olmak zorunda olduğu, deneyime öncelikli, a priori bir olanaklar düzeni olarak karşımıza çıkmakta ve onun kaynağının insan düşüncesi olduğu ileri sürülmektedir. Diğer bir deyişle dünyayı kuran varlık olarak insanın düşüncesinin altındaki mantıksal yapı aynı zamanda (yine insanın kurduğu) dünyanın altındaki mantıksal düzenle ortak veya aynı yapıdır.

İşte dünyanın (daha doğru ifadeyle dünyamızın) mantığının dilimizin mantığına nasıl uyduğu sorusu bu şekilde yanıt bulmaktadır: Dil düzeyinde mantığın yinelemelerle ve matematiğin eşitliklerle gösterdiği mantıksal düzen, dünyayı kuran insan düşüncesinin mantıksal düzeninden başka bir şey değildir. Dolayısıyla insan, dilde kendini mantığın ve matematiğin ifadeleriyle gösteren düşünce yapısına uymayan, yani çelişkili/mantıksız bir dünyayı düşünemez, tasarlayamaz ve dile getiremez. Wittgenstein’ın kendi ifadeleriyle: “Mantığın a priori olması, mantık-dışı düşünülememesine dayanır” (2008: Tez 5.4731). “Mantıksız olan hiçbir şeyi düşünemeyiz, çünkü o zaman mantıksız düşünmemiz gerekirdi” (2008: Tez 3.03). “Mantıkla çelişen bir şeyi dilde ortaya koymak, yapılamayacak birşeydir” (2008: Tez 3.032). Sonuç olarak nasıl Wittgenstein’a göre dilimizin sınırları dünyamızın da sınırıysa dilimizin mantığı aynı zamanda dünyamızın da mantığıdır. Dilimizin mantığına uymayan bir dünyayı, böyle bir dünyayı düşünemeyeceğimiz için kuramayız da.