• Sonuç bulunamadı

Psikolojik sağlık ve Dini Başa Çıkma

3. ERGENLİKTE PSİKOLOJİK SAĞLIK VE DİN

3.9. Psikolojik sağlık ve Dini Başa Çıkma

Psikolojik sağlık ve din arasındaki ilişkiyi inceleyen Bergin’le (1980; 1983) birlikte bu alanda yapılan araştırmalar (dergiler, gazeteler, okul kitapları, vb. gibi) 1980’den beri giderek artan bir ilgiyle gerçekleşmektedir. Son zamanlarda geldiği bu yasallık derecesiyle belki de, bilimsel bir alanda değerlendirme zamanının geldiğini gösterir ki bu din ile ruh ve akıl sağlığı alanında bilimsel yeni hedeflere varılacağının işaretidir. Günümüzde aktif olarak, psikolojik sağlık ve din üzerindeki çalışmalarla bağlantılı olarak, bu alanda çalışanların artık uzmanlaştığı söylenebilir. Birçok araştırmacı din ve depresyon, din ve endişe (kaygı), din ve başa çıkma, din ve psikolojik tedavilerde kullanımı gibi konularda önemli çözümler üretmeye, yeni fikirler doğrulamaya çalışmaktadırlar (McCullough ve Larson, 1998; Worthington ve arkadaşları, 1996).

Dinin insanların hayatlarında yer alan merkezi yerinin etkisi kadar kişisel getiriler, zihinsel ve fiziksel yaşantılar da önemlidir. Ruhsallık ve dini inanışlar ve uygulamalar insanoğlunun motivasyonunda, davranış ve güdülerinde çok güçlü bir etkiye sahiptir. Kişisel ilgiler hem genel kavram olarak hem de maneviyat ölçme ve değerlendirmede avantajlar sağlar. Hayatın manevi anlamının farkına varmak, kaderini başkasıyla paylaşmak ve ben merkezli olmamak, insanların kendi beğenilerinde, eşlerinin tutumları ve kendi tutumlarıyla ortaya çıkan manevi yaşantı, olumlu psikolojik sağlık, olumlu bir evlilik ve yaşamın amacı için gerekli göstergelerdir (Emmons, 1998).

Kuzey Amerika’da insanlar kendilerinden istenilen şeyle başa çıkmak ya da çaresini bulmak için yeteneklerini değerlendirirler. Hayat sürekli problemler doğurur ve bireyler sıklıkla bu problemleri gidermek için inançlarına dönerler. Gördüğümüz gibi din, seçme hakkı sınırlandırıldığında ve bunalıma girildiğinde insan ruhunun daraldığı zamanlarda belki de en önemli kaynak olabilir. İnsanlar zor durumlarda nasıl davranacaklarıyla ilgili olarak bazı inanç, yöntem ve bağlantılara güvenirler. Dinle sıkı bir bağı olan hasta birey, inancın genelliğinden, hastalığın özelliğine inmek için bir yol bulabilir (Hood, Spilka, Hunsberger ve Gorsuch, 1996a).

Pargament’e göre zorlu bir olay, durum karşısında insanlar “Bu olay bana ne demek istiyor?” ve “Bu durumda ne yapabilirim?“ sorularını sorarlar. Pargament bu tarz zorlu hayat olaylarında dinin farklı rollerini belirtmiş, olayın insana bir ders verdiği, Allah’ın kasıtlı etkisini ya da günlük başarı ve hatalarımızın sonucu olarak bir ödül veya cezaya yorulabileceğini söylemiştir. Problemin çözümünde dindar birey birçok şey yapabilir ki bunlardan bir tanesi dua etmektir. Dua bireysel ve aktif başa çıkma stratejisi olarak görülür. Dua eden kişi bela ve acıya karşı koymak için yüce bir güce yalvarıyordur, bir şeyler yapıyordur. Her halükarda din hoş olmayan duyguları azaltıcı bir işlev görüyor. Bazı psikologlara göre din, duyguları kontrol etmemize yardımcı olan bir yoldur (akt. Hood, Spilka, Hunsberger ve Gorsuch, 1996a).

Son zamanlarda Newsweek dergisi tarafından yapılan ulusal bir araştırma sonucuna göre katılımcıların % 87’si Tanrı’nın dualara cevap verdiğine inanmaktadır. (Duanın sırrı, 1997) CNN ve Time ortaklığında yapılan araştırmaya katılanların % 82’si duanın iyileştirici gücüne inandığını belirtmektedir. USA Weekend araştırması sonucuna göre ise katılımcıların beladan kurtarmada dinin etken olduğuna inandığı gözlemlenmiştir. Bu sonuçlar hasta olsun veya olmasın ABD’li insanların dini inançlarının hastalanmamalarında ve sağlıklı kalmalarında rolü olduğunu göstermektedir. İlginçtir ki, zihin sağlığı uzmanların Tanrı ve dinin iyileşme üzerine etkilerini en azından sihir ya da büyü olarak görmüşlerdi. Öyle görülüyor ki zihin sağlığı profesyonelleri bu araştırma sonucuna bakarak, sihir gibi görüşlerini gözden geçirmelidirler (Koenig, Larson ve Weaver, 1998).

Din, problemlerle başa çıkmada insanlara anlayış, kontrol ve güven duygusu vererek destekte bulunur. Anlayış veya anlama problemler karşısında büyük oranda psikolojik destek açıklayıcısı olarak görülür. Aristoteles “Bütün insanlar, doğal olarak bilmeye ihtiyaç duyarlar.” der. Psikologlar, öteden beri insanların karşılaştıkları olayları anlamlandırmaya çalıştıklarını iddia ederler. Anlam arayışında din önemli bir rol oynar. Bazı araştırmacılar dinin, sorunlarla başa çıkmada en önemli ve birinci faktör olduğunu söylerken bazıları ise problemleri çözme ve kontrol etmede anlamlı açıklamalar getirdiğini dinsel gerçeklerin ağrı ve acının

hafifletilmenin de tek yolu olduğunu iddia ederler (Hood, Spilka, Hunsberger ve Gorsuch, 1996a).

Aynı şekilde kadere ve tanrıya bağlı, kiliseye devamlı giden, ayinlere katılan insanlarda dini başa çıkmada daha iyi sonuç alınıyor. Dine, hayatlarında daha az yer veren insanlar ise kendi kaderleriyle baş başa kalıyor, çözüme varmadan, sorunlarını çözemeden çırpındıkları gözlemleniyor. Kısaca dini inançlar ve bu duyguların davranışlara, ruha, bedene ve tam anlamıyla hayata yansıması, her şeyin üstesinden gelebilmeyi, Tanrı’ nın gücüyle güç bulmayı kolaylaştırıyor. Farklılıklar kişisel inançlar ve bunların yaşanma, hayat tarzına yansıma biçimiyle ortaya çıkıyor (Pargament, 1997: 300-301).

Yüzlerce çalışma psikolojik sağlık, sağlık sorunları ve din arasında bir ilişki bulmuşlardır. Kiliseye katılmak, dua etmek gibi dini aktiviteler bedenen ve ruhen insanı rahatlatmaktadır. Çoğu çalışmada dinsel inançlar ile zihin sağlığı arasında pozitif bir ilişkinin olduğu saptanmıştır. Hemşireler, ilaçlardan daha çok, dini inancın işe yaradığını öne sürmektedirler. Hem bireysel hem de grup halinde yapılan dualar insan sağlığına iyi gelmektedir. Ayrıca duanın insan sağlığına daha iyi geldiği belirtilmektedir. Açıklamalar, meditasyon, dua vb’nin stresi azaltmada ve sosyal destek sunmada dinin etkisini gösteriyor (Meisenhelder ve chandler, 2000).

Kirov ve arkadaşları (1998), psikiyatrik hastalıkların tedavisinde dini inancın önemli olduğunu, dinin psikososyal katkısını bu anlamda iyi görmemiz gerektiğini, ağır psikiyatrik hastalar için hastalıklarının tesellisinde dinin değiştirici bir etkisinin olabileceğini belirtiyorlar. Onlara göre maneviyatı daha iyi olan insanlar hastalıklarının tedavisinde dini daha iyi ve daha yaygın kullanıyorlar. Yazarlar, 66 psikozlu hasta üzerinde yaptıkları çalışmada hastalara tedavi süresinde dini pratikleri yapmayı teklif etmiş, normal tedavisi ile birlikte ikinci bir destek unsuru olarak dini ibadetleri kabul eden ve uygulayan hastaların hastalıklarının sonrasında dini inançlarının arttığını, daha çok ibadet ettiklerini, dini aktivitelerinin arttığını ve dini inancın hastalar tarafından yaygın olarak kullanıldığını tespit etmişlerdir.

Araştırmalar insanların dine, dini başa çıkma formlarına daha çok hayatlarının sıkıntılı, stresli zamanlarında başvurdurduklarını göstermektedir. Stresli durumlar kişilerarası ilişkilerde ayırt edici bir modeldir. Din bir araçtır, kişinin olumsuz yaşam olayları, stresi ve bunun sonuçları arasındaki ilişkiyi belirler. Başa çıkmada dini çok az kullanan kişilerde ise stresin artığı ve olumsuz etkilerinin sürdüğü görülmüştür (Pargament, 1997: 302). Dinin koruyucu bir yanı olmadan bir kişi kriz anında bu durumdan kurtulmaya çalışsa da bunu daha az beklenti, isteksizlik, gönülsüzlükle yapar. Kısacası, stresin negatif sonuçlarıyla dinin etkisinin yönü terstir. Başka bir deyişle din ne kadar yaşamın bir bütünü olursa stres de o ölçüde yok olabilir. Hatta deneysel çalışmalar, stres zamanlarında birçok grubun dini baş etme metotlarını yaygın olarak kullandıklarını göstermektedir (Pargament, 1998). Bu sonuçlar din, dindarlık ile depresyon, anksiyete, intihar, özsaygı, fiziksel sağlık gibi diğer alanlar için de çok sayıda araştırmalarca desteklenmektedir.

Larson ve arkadaşlarının (1988), yaptıkları bir başka çalışmada tedavi sürecinde din adamlarından yardım gören hastalar ile yalnızca akıl sağlığı uzmanları tarafından tedavi edilmiş olan hastalarda görülen bozuklukları incelemişlerdir. Larson ve arkadaşlarının bulgularına göre, biraz şaşırtıcı bir şekilde hem din adamlarının hem de akıl sağlığı profesyonellerinin klinik tanılara aynı uygunluk

düzeyinde yaklaşımlar sergiledikleri görülmüştür13. Yine araştırmacıların bulgularına

göre Afro–Amerikalıların, özellikle yaşamlarının ilerleyen dönemlerinde, hastalıklarının tedavisinde uzmanların yerine din adamlarına başvurdukları gözlenmiştir (akt. Koenig, Larson ve Weaver, 1998).

Bu sebeple, zihin sağlığı sorunu olan kişiler sıklıkla bu problemlerle baş etmek için din adamlarına başvurmaktadırlar ve ruhban sınıfı bu bireylerin zihin sağlığı destek ya da bakımında önemli bir kaynaktır. Din adamları, psikolojik destek sağlamakta, günlük görev ve ödevler ile yardım etmekte, dua yolu ile cesaret kazandırmakta ve kutsal metinler (ve psikolojik prensipler) rehberliğinde danışmanlık yapmaktadır. Din adamları ayrıca, bu hastaları dini toplantı

13 Lynn wilcox, sufi psikoloji adlı kitabında, Amerikan psikiyatrları ile Afrikalı büyücü doktorların rollerinin kültürlerarası bir karşılaştırmasına yer verdiği çalışmasında, her iki grubun zihnin durumunu değiştiren ilaçlarda dahil olmak üzere kullandıkları metotların yedi tanesinin şaşırtıcı bir şekilde benzerlik gösterdiğinden söz eder. (bkz. Wilcox, 2001:37).

aktivitelerine de katarak sosyal desteği arttırmaktadır (Koenig, Larson ve Weaver, 1998).

Koening Larson ve Weaver (1988), 87 kederli medical hasta üzerinde yaptıkları çalışmada hastaların yaklaşık üçte ikisinin sağlık sorunlarını ve stres kaynaklarını çözmede, başa çıkmada, dini geniş oranda kullandıklarını tespit etmişlerdir. Araştırmada ayrıca olumlu dindar hastaların daha az olumlu dindar hastalara göre hızlı bir şekilde depresyondan kurtuldukları tespit edilmiştir. Aynı şekilde, kaygı ve depresyondan şikâyet eden dindar hastaların tedavisini amaçlayan dini temelli iki klinik psikoterapi denemesinde, bu tür terapilerin daha olumlu sonuçlar verdiği de gözlenmiştir.

Pargament ve arkadaşlarının (1998), yaptıkları başka bir çalışmada pozitif veya negatif dini bakış açısının stresle başa çıkmada etkisi araştırılmıştır. Pozitif dinsel özellikler; dinsel bağışlama, arınma/tövbe, manevi destek arayışı, işbirlikçi baş etme, manevi bağ ve faydalı kararları içerir. Negatif özellikler ise: manevi hoşnutsuzluk, Tanrı’yı daha çok cezalandırıcı düşünme/tasvir etme, kişiler arası ilişkilerde dini hoşnutsuzluk, şeytani düşünceler ve Tanrı’nın gücüyle ilgili kararsızlık olarak tanımlanmıştır. Tahmin edilebileceği gibi insanlar negatif dini baş etme metotlarından çok pozitif olanları kullanıyorlar. Negatif dini bakış açısını ele alan bir

başka çalışma ise Ok (2005) tarafından Türkiye’de gerçekleştirilmiştir14.

Ülkemizde gerçekleştirilen bir çalışmada, Ekşi (2001: 224-226) dini başa çıkma ve psikolojik sağlık ilişkisini incelemiştir. Yazara göre, genel olarak olumlu dini başa çıkma yöntemleri daha fazla tercih edilmektedir. Ancak bazı durumlarda erkeklerin kızlara oranla daha çok olumszu dini başa çıkma yöntemlerini kullandıkları da görülmüştür.

14 Dinsel hayatın farklı göstergeleriyle, kaygı, ölüm kaygısı, depresyon, umutsuzluk, başa çıkma, öz

saygı, yalnızlık, mutluluk, iyimserlik, anlam anlayışı, kimlik edinme, sosyal çevreye uyum, ön yargı, dogmatizm vs. psikososyal uyum süreçleri arasındaki ilişkiyi konu edinen ve farklı bulgular içeren çalışmalar için bakınız; Akgül, 2004; Bahadır, 1999; Ekşi, 2001; Hayla, 2002; Kağıtçıbaşı, 1972; Karaca, 2000; Kayıklık, 2000;2003; Kimter, 2002; Koç, 2004; Kötehne, 1999; Kula, 2001;Mehmetoğlu, 2004;Şahin,2002;Uysal, 1996; Yaparel,1987;1994; Yapıcı ve Zengin,2003; Yapıcı ve Kayıklık,2004; Yapıcı,2002;2003;2004; Yıldız,1998

Sonuç olarak, dini inanç hastalarda bilinçsiz de olsa bir başa çıkma yöntemi geliştirebilir. İnanç kişilerde karşılıklı güven duygusunu oluşturur, karşılıklı barış sunar, maneviyat sağlamlığı ve ümit oluşturur. Tanrı inancı daha farklı, daha iyi bir inanç geliştirir. İnanç sayesinde kişilik, hastalıktan ayrı olarak kendine güven, barış, mutluluk kaynakları tarafından deneyimlenir. Bu haliyle dini inanç diğer savunma mekanizmaları arasında en güçlü olan haline gelebilir. Çoğu davranışçı ve analitiksel psikoterapistlerin de kabul ettiği gibi dini inançlar güçlü bir iyileştirme gücüne sahip olabilirler (Kirov ve arkadaşları, 1998; karaca, 2003; Yapıcı ve Kayıklık, 2005; 178)