• Sonuç bulunamadı

Alkol ve Madde Kullanımı İle Dindarlık İlişkisi

3. ERGENLİKTE PSİKOLOJİK SAĞLIK VE DİN

3.8. Alkol ve Madde Kullanımı İle Dindarlık İlişkisi

Son zamanlarda yayınlanan akademik dergilerde ergenlik döneminde dinin birçok gelişim alanında ve özellikle de dini başa çıkmanın olumlu etkilerine dair verilerin olduğunu görmekteyiz. Örneğin; fiziksel ve duygusal sağlık, eğitim, gönüllü çalışmalar siyasi katılım ve huzurlu aile ortamı gibi. Bazı çalışmalarda alkol, uyuşturucu kullanımı ve cinsel aktivite gibi riskli davranışlar karşısında dini tutumun oldukça önemli etkilerinden (koruyucu etkisinden) söz edilir. Yani ergenlik döneminde genellikle dini tutumun riskli davranışlara karşı koruyucu bir işlevi vardır. Ancak aşırı dindarlığın bu olumlu etkiyi azalttığı da belirtilmektedir (Regnerus, 2003).

Saparo, Roslizawaty ve Munire (2010), dinin, uyuşturucu kullanımının önlenmesinde önemli bir rol oynadığını aktarırlar. Onlara göre son zamanlarda yapılan araştırmalar, madde kullanımı ve diğer riskli davranışların önlenmesinde inancın kritik bir rol oynadığını göstermektedir. Nitekim Alcoholics Anonymous’un (Adsız Alkolikler Derneği; Amerika’da alkoliklerin tedavi edildiği bir kurum) 12-

adım (yaygın olarak uygulanmakta olan ve özü itibariyle din üzerine tesis edilmiş bulunan bir program) adlı programı, birçok insanın alkol ve diğer zararlı madde bağımlılığından kurtulmasında başarılı bir rol oynamıştır.

Dindışı bir çevre veya toplumda yaşayan zihinsel bozukluk içindeki insanların dine daha az değer verdikleri belirtilmektedir. Zihinsel bozukluk ile ahlaki yapı arasındaki araştırmalarda anormal davranışların daha çok suç, uyuşturucu ve alkol kullanımı, cinsel sapkınlıkla ilişkisinin olduğu gözlenmektedir. Doğal olarak bu tarz davranışlarla din arasında negatif bir ilişki vardır. Stark’ın ifadesiyle suç oranları dinsel toplumlarda daha az görülmektedir. Yazarlar dini deneyimin ise alkolikler, madde bağımlıları, sinir hastaları ve kanser hastaları üzerinde pozitif etkisinin olduğundan söz ederler (Hood, Spilka, Hunsberger ve Gorsuch, 1996b).

Koenig ve arkadaşları (1994), 1983-1984 yılları arsında 18-97 yaşlar arası 2969 kişi üzerinde dini pratiklere katılım ile alkol kullanımı arasındaki ilişkiyi incelemişlerdir. Katılımcılar arasında son 6 aydır veya bir ömür boyu alkol bağımlılığı olanlar sınıflandırılmış ve bu kişilerin farklı dini pratikleri yapma düzeyleri incelenmiştir (örneğin; İncil okuma, kiliseye gitme, dua etme, TV ve radyo’daki dini içerikli programlı takip etme gibi). Çalışmada elde edilen bulgular şöyledir; alkol bağımlılığı, düzenli olarak kiliseye gidenler ve kendini dindar kabul edenler arasında daha azdır. Düzenli olarak İncil okuyan ve dua adan insanlar arasında sonradan ortaya çıkan alkol problemi pek görülmemektedir. (din bu anlamda koruyucu/önleyici bir fonksiyon üstlenir). Ancak dini TV ve radyoyu takip etmenin etkili olmadığı gözlenmiştir.

Knigth ve arkadaşları (2007), daha önceki çalışmalarda dindar gençlik arasında alkol ve madde kullanımının daha düşük seviyelerde çıktığını belirtiyorlar. Yazarlar, alkol tedavisi gören 18 yaşındaki ergenlerle çalışmış din/maneviyatın etkilerini araştırmışlardır. Buna göre; dindarlık ile alkol kullanımı arasında negatif ilişki ve cemaatle yapılan dini uygulamalar, kişisel dini uygulamalar ve dini başa çıkma metodu kullanma ile alkol kullanımı arasında negatif ilişki bulunmuş, ancak manevi başa çıkma ile alkol kullanımı arasında ilişki bulunamamıştır.

Griffith, Heine ve Sheeley (2001) tarafından yapılan bir başka çalışmada, inançsızlara oranla dini önemli olarak kabul eden genç ve yetişkinlerin daha az alkol ve uyuşturucu kullandığını ifade ederek, uyuşturucu kullanımında dinin rolünü desteklemektedir. Dinsel inançları önemli olarak görmeyen yetişkinler ise dört kat daha fazla esrar ve diğer uyuşturucuları kullanmakta, 1,5 kat daha fazla da alkol ve sigara tüketmektedir (akt. Saparo, Roslizawaty ve Munire, 2010).

Nonnemaker (2003), 7-12 sınıflar arasındaki ABD’li ergenlerin bireysel dindarlık ve cemaatle yapılan dini uygulamalar (dini katılım) ile ergen sağlığı arasındaki ilişkiyi incelediği çalışmasında; dindarlığın ergen sağlığı üzerinde bir dizi koruyucu etkisinin olduğu, hem kolektif hem de bireysel dindarlığın sigara alkol ile esrar kullanımına karşı koruyucu olduğu ve düşük bir oranda da olsa cinsel ilişkiye karşı koruyucu işlevinin olduğunu tespit etmiştir.

Matthews ve arkadaşları (1998), dini faktörlerle fiziksel ve zihinsel sağlık durumları arasındaki ilişkiyi araştıran epidemiyolojik ve klinik çalışmaları yeniden inceledikleri çalışmalarında, madde ve alkol kullanımı ile dindarlık arasında negatif (ergen çalışmalarında benzer sonuçlar bulunmuştur) ilişki tespit etmişlerdir. Başka bir deyişle dindarlık oranı yükseldikçe alkol ve madde kullanımı azalmaktadır.

Greening ve Stoppelbein (2002), ergenlerde dindarlık, dinin etkisini hissetme ile intihar riski arasındaki ilişkiyi inceledikleri çalışmalarında; intihar riskini tetikleyen alkol ve madde kullanımı ile din/dindarlık arasında negatif ilişki tespit etmişlerdir. Başka bir deyişle, dindarlık arttıkça alkol ve madde kullanımı azalmaktadır. Aynı şekilde Long ve Baik (1993), 625 çocuk üzerinde çalıştı ve 6. ve 7. sınıf öğrencilerinde evde dua etme ile alkol kullanım arasında negatif ilişki buldu (akt. Worthington ve arkadaşları, 1996).

Fleischer ve Davis, (2004) ise, aynı şekilde alkol tüketiminin üniversite öğrencileri arasında çarpıcı bir şekilde arttığını, dindar öğrencilerin alkol tüketme eğilimlerinin ise diğer öğrencilere nazaran daha düşük bulunduğunu bildirmektedirler. Bu çalışma gösteriyor ki din ve dindarlık öğrencilerin zihin ve ruh sağlıkları üzerinde önemli ve olumlu bir rol oynamaktadır.

Matthews ve arkadaşları (1998), din/dindarlığın genel olarak emprik araştırmalarda alkol ve madde kullanımı ile negatif ilişkisini şu dört madde ile açıklarlar;

a- Alkol ve madde kullanımı bir cemaate devam etmekte dini sosyal

grubun kabulünü güçleştirir. Tam tersi durum da ise dini sosyal kabul kolaylaşır.

b- Dini fonksiyonları yerine getirme, dindarlık, alkol ve madde kullanan

olumsuz arkadaş çevresini engelleyici bir fonksiyon üstlenir.

c- Dini ibadetleri yerine getirme ve dini katılım, depresyon, anksiyete,

intihar gibi ruhsal rahatsızlıkları engelleyici işlevi nedeniyle alkol ve madde kullanımı da azalır.

d- Alkol ve madde bağımlı bireyler dini ibadetlerin yapıldığı ortamlar

istemezler, huzur bulmakta bu da engelleyici rol oynar.

Koenig, McGue, Krueger ve Bouchard (2006), ise din ile alkol ve madde kullanımı arasındaki negatif ilişkinin sebebini, anne-baba gibi yakın çevrenin kontrolü, dini eğitim ve değerlerin yerleşmesi ve uygun rol modellerinin varlığına bağlamaktadırlar. Kendler ve arkadaşlarının (1997), 1902 bayan ikizi inceledikleri çalışmada, ikizlerden dine daha bağlı olanlarda major depresyon, sigara ya da alkol kullanım oranının kayda değer bir şekilde daha düşük olduğunu gözlemlemişlerdir (akt. Koenig, Larson ve Weaver, 1998).

Son olarak, Saparo, Roslizawaty ve Munire (2010), İmam Gazalî’nin, bir kişinin, değişim ve gelişim sürecinde izleyebileceği altı basamağın ki bunlar: muşarata (Kişinin kendi kendisini incelemesi ve taahhütte bulunması), murakabe (Kötülükten korunma), muhasebe (Özeleştiri veya kendi kendini sorguya çekme), muakabe (Cezalandırmak, kontrol etmek), mücahede (En iyiye ulaşma konusunda gayret) ve muatebe (Kınama ve cezalandırma) dir, uyuşturucu kullanımının önlenmesinde kullanılabileceğini, dinin bu anlamda da etkili olabileceğini ifade ederler.