• Sonuç bulunamadı

BÖLGELERİNDEKİ TÜRKMEN AŞİRETLERİ ÜZERİNDEKİ DİNİ VE SİYASİ PROPAGANDAS

3. Erdebil Tekkesinin Türkmen Aşiretleri Üzerindeki Dini ve Siyasi Propagandaları

3.2. Dinî Propaganda

Konar-göçer ve yarı göçebe kesimdeki sosyo-ekonomik, dinî ve siyasi rahatsızlıklar, Sa- fevî propagandasına elverişli bir ortam yaratmıştır. Türkmen topluluklarının bu propagandaya açık

hale gelmesinin arkasında, Selçukluların sonunu hazırlayan sosyal-dinî muhtevalı Babaî hareke- tinden, Şeyh Bedreddin hareketine kadar pek çok dinî ve ideolojik halk hareketleri yer almaktadır.

Çoğu zaman İslam’ın ince ve karmaşık teolojik konularıyla hiç ilgilenmeyen ama güçlü bir mistik cezbenin hakimiyetindeki, çoğunluğu okuma yazma dahi bilmeyen Türkmen babaları ge- leneksel hurafelerle karışık, kendilerine daha uygun gelen, tasavvufun basitleştirilmiş fikirleriyle yorumlanmış Müslümanlık anlayışına yöneliyorlardı (Ocak 2000: 46). Dolayısıyla, konar-göçer Türkmenlerin yaşam tarzlarından kaynaklı olarak Türk sufi akımlarının ortaya koydukları Müslü- manlık anlayışlarını benimsemelerinin çok daha kolay olduğunu söylemek mümkün görünmekte- dir.

Ocak (2000: 47), Orta Doğu Müslüman bölgelerinde güçlü bir nüfusu bulanan İsmaili (Ba- tıni) propagandasının özellikle Güney Doğu Anadolu ve Kuzey Suriye’de yaşayan Türkmenler arasında mevcut olabileceğini ifade etmektedir. Ona göre, Türkmenlerin XII. yüzyılda İran’da İsmaililer’le temas halinde oldukları düşünülürse bu hipotetik bilginin pek yaban atılması söz ko- nusu olmayabilir.

XIII. yüzyılda Anadolu’da faaliyet gösteren tarikatların bazılarının mensubu olarak bilinen ve aslında birer İsmaili dâîsi olan dervişler ve Şeyhler, Türkmen babaları, yazın Suriye’ye, kışın da Orta Anadolu yaylalarına gidip gelen Türkmenler arasında İsmaililik’le karışmış bir tasavvuf anlayışını mükemmel bir surette yayabilecek ortam bulabiliyorlardı (Ocak 2000: 48).

XV ve XVI. yüzyıllarda Safeviyye Tarikatı’nın iki Şeyhi olan Cüneyd ve Haydar ile hali- felerinin Orta ve Güney Anadolu ile Kuzey Suriye bölgelerinde yaşayan konar-göçer Türkmenlere yönelik gerçekleştirmiş oldukları faaliyetleri sonucunda yapmış ve/veya gözlemiş oldukları çok önemli tespitleri bulunmaktadır. Her iki Şeyhin gözlemiş oldukları tespitlerin en önemlisi, bu Türkmen aşiretlerinin aslında XIII. yüzyılda İsmaili dâîlerinin başlattığı Şii propagandasına açık olma durumları idi. Şeyh Cüneyd, Türkmenler arsında sadece tarikatın Şeyh ailesine mensup biri olarak değil, aynı zamanda “seyyid” olarak da dolaştığı bilinmektedir. Tarikatın Şeyhleri arasında “seyyid”liği ilk defa Şeyh Cüneyd kullanmış, Türkmenler arasında bu sıfatla dolaşarak propa- ganda yapmıştır.

İlk Safevî Şeyhlerinin, Türkmen aşiretlerine yönelik ilk göze çarpan propaganda malzeme- sinin, kendilerini, ulûhiyyetin insan kişiliğinde tecellisi ve ruhun göçü inanışları gibi Müslümanlık dışı öğretilerden de beslenen Türkmen toplulukları olduğu bariz bir şekilde görülmektedir. Bu ortamı değerlendirmek üzere yetiştirilmiş ilk Safevî dâîler (halifeler), siyasî propagandalarında bu inançlardan yararlanabileceklerini anlayarak, görüşlerini, Türkmenlerin ana öğretilerine uyarlan- mış sûfi bir anlayışı, zorunluluklardan arındırılmış bir İslâmiyet içerisine yerleştirerek yaymak için büyük çaba gösterdiler (Teber 2005: 85).

Safevî halifelerinin kullandığı diğer bir propaganda konusu da Anadolu’nun kırsal kesi- minde yaşayan konar-göçer ve yarı göçer Türkmen nüfusunun içten içe saygı duyduğu Hz. Ali ve evladının masumiyeti, kısaca “Ali kültü” idi. Bu inanış çok elverişli bir zemin oluşturduğundan “Âhî”, “Gazi” ve “Abdal” çevrelerini saran ve Hz. Ali’nin en üstün Fetâ oluşu dolayısıyla güçle- nen bu dindarca bağlılık ilk Safevîler’in siyasî propagandalarına bilinçli bir şekilde girmiş oldu (Teber 2005:85).

Bu propagandaların merkezinde ise Safevî Şeyh/Şah’larının kendilerini “kutup” olarak ifade etmeleri durumu bulunmaktadır. Ocak (2013:309)’a göre bu kavram, “sâhibü’l-vakt” veya “sâhibü’z-zaman” kelimeleriyle ifade edilip “insan-ı kâmil” kavramıyla da özdeştir. Kutup anla- yışı, velâyet teorisine göre, bu kâinatın yönetiminde sorumlu olup aşağıdan yukarıya doğru, sayı- ları giderek azalmak suretiyle bir mertebeler silsilesi meydana getiren “velîler piramidi”nin tepe noktasındaki şahsiyettir. Kâinatta maddi-manevi her türlü tasarruf yetkisine sahip, kısaca “Al- lah’ın adına kâinatı idare eden en büyük velî”dir.

Sözlü geleneğin egemen olduğu konar-göçer ve yarı göçer Türkmen aşiretlerine bu ve ben- zeri yazılı metinlerin ulaşması, onların sosyo-kültürel ve dinî yaşamlarında önemli değişimler or- taya koymuştur. Türkmen aşiretlerinin daha derli toplu bir cemaat yapısına kavuşmasını sağlayan bu vakıa, bu zümrelerin inanç esasları ve toplumsal yaşamlarında da deyim yerindeyse, bir stan- dardizasyon sağlamış oldu. Zaten Safevî propagandası da, bu süreçte Kızılbaş topluluklarının iç- lerindeki farklılıkları azaltarak merkezî otoriteye bağlanmalarını ve yazılı eserler yardımıyla da tek tip bir sosyal yapıya zemin hazırlamayı hedeflemekteydi (Yıldız 2004:327). Bu bilgiden hare- ketle konar-göçer ve yarı yerleşik hayat yaşayan Türkmen aşiretlerinin Erdebil ve civar bölgele- rine göçleri sonucunda özellikle de devlet inşa sürecinden itibaren yerleşik hayata geçmeleri ko- nusunda bir irade ortaya konulduğu anlaşılmaktadır.

Erdebil tekkesinin, Anadolu’daki Türkmen aşiretlerine Şiîliği yaymak amacıyla özellikle yazdırmış olduğu bazı temel metinlerden –Buyruk, Hüsniyye ve Kumru- kısaca bahsetmek gerek- mektedir.

Buyruk: Menâkıb, Menâkıbnâme, Fütüvvetnâme, Menâkıb-ı Evliya, İmam Ca’fer Buy- ruğu, Şeyh Safi Buyruğu gibi değişik isimlerle de anılan bu eserin Alevî-Bektaşî geleneğinde çok önemli bir yeri vardır. Diğer eserlere göre daha çok öne çıkan Buyruk, Alevîlik-Bektaşîlikle ilgili kural ve davranışları İmam Cafer’e dayandırarak anlatan erkânnâmelere verilen genel bir isimdir. Safevîler tarafından Kızılbaş Türkmenlerinin gönlünü kazanmak ve onları kendi saflarına çekmek amacıyla yapılan yoğun propagandalar, şifahî nitelikte olduğundan dolayı, muhtemelen bu çerçevede yazılı bir metin ortaya koyma ve bunları çoğaltma gereği hissedilmiştir. Bu noktada Safevîler’in bağlı olduğu tekke olan Erdebil tekkesinin erkânnâmesi olarak işlev gören Buyruk,

Safevîler’in Anadolu’daki Kızılbaş çevreler üzerinde yaptığı bu propaganda faaliyetlerini destek- lemek ve onları etkilemeye yönelik ciddi bir araç olarak kullanılmıştır. Yine öyle anlaşılmaktadır ki, tarihsel olarak İmam Ca’fer’e dayandırılan eser, Safevîler döneminde isimleri açıklanmayan bir heyet tarafından kaleme alınmış ve zaman içerisinde de yeni ilaveler ve hatta yöresel bazı tasarruflarla zenginleştirilerek değişik versiyonları oluşturulmuştur. Bu da eserin, XVI. yüzyıldan bu yana sabit bir metin olarak ortaya konmadığını ve zamanla konar-göçer Türkmen boylarının içlerinde bulunduğu durum ve şartlara göre geliştirilip çeşitlendiğini göstermektedir (Yıldız 2004: 329-330).

Hüsniyye: Bu eser, Şiîliğe ait bir takım inançları, Hüsniye adlı bir cariyenin dilinden mu- haliflerine karşı savunmaktadır. Eser, her ne kadar Şiî-İmamî âlimlerden Ebû’l-Fütûh er-Râzî’ye nispet edilirse de aslında kimin tarafından hangi tarihte yazıldığı net bir şekilde bilinmemektedir. Bununla birlikte muhtevanın incelenmesi neticesinde ismi bilinmeyen bir müellif tarafından Sa- fevîler devrinde kaleme alındığı anlaşılmaktadır. Şia’yı desteklemek ve buna karşılık Sünnî dü- şüncenin temel kabullerini çürütmek amacıyla kaleme alındığı anlaşılan eser, hayali bir roman tarzında yazılmıştır (Yıldız 2004: 339).

Kumru: Alevîler arasında yaygın olan bir eser de Kumru’dur. Bir Şiî olan Mirza Muham- med Takî Derbendî lâkaplı Gülzâr Hüseynî Kamerî’nin yazmış olduğu bu eserin diğer adı Kenzu’l-Mesâib’dir. Eser, Hz. Ali’nin ve Ehl-i beyt’in faziletleri ile birlikte, önemli ölçüde Ker- belâ olayı eksenli olarak, Ehl-i beytin çektiği acı ve sıkıntılar ile karşılaşmış oldukları zulüm ve haksızlıklara karşı göstermiş oldukları direnç ve bağlılıktan söz eder. Daha ziyade şiir tarzında yazılmış bir mersiye kitabı olan Kumru, Ca’ferî Azeriler ile Dağıstanlılar arasında oldukça yay- gındır. Buyruk ve Hüsniye gibi Kumrunun da, Anadolu Alevîlerini Şiîleştirmek amacıyla yazıldığı anlaşılmaktadır (Yıldız 2004: 341).

4. Sonuç

Erdebil tekkesinin Şeyhlerinin “öbür dünyanın sultanlığını bırakıp bu dünyanın sultanlı- ğını” (Gündüz 2015) düşünmeleri ve bu yönde propaganda ortaya koymaları Şeyh Haydar ile baş- lamıştır. Gerek Şeyh Cüneyd gerekse oğlu Şeyh Haydar Doğu, Orta, Güney Anadolu, Kuzey Su- riye ve Azerbaycan coğrafyasında yaşayan Türkmen topluluklarına dayanan siyasi mücadele içine girdiği görülmektedir. Dolayısıyla, “Şeyh”likten “Şah”lığa (Gündüz 2010a) bir başka ifade ile “tarikattan” “devlete” geçiş harekâtını ilk olarak başlatma teşebbüslerini gerçekleştiren Şeyh Cü- neyd ve Şeyh Haydar belirtilen Türkmen aşiretleri üzerinde yapmış oldukları siyasi ve dinî pro- pagandalar sonucunda, Safevi Devletini kuran Şah İsmail’e güçlü bir “savaş makinası” bırakmış- lardır.

Tarikatın Şeyhleri konar-göçer ve yarı göçer Türkmen aşiretlerine yönelik olarak yapmış oldukları irşad faaliyetlerinde sade bir Türkçe ile “Kerbelâ matemi”, “Ali Kültü” ve buna bağlı olarak “On iki İmam kültü” gibi bir dizi dinî semboller kullandıkları ve bu toplulukları kendi saflarına çekmede büyük bir başarı sağladıkları görülmektedir.

Kaynakça

Aka, İsmail (1994). Mirza Şahruh ve Zamanı (1405-1447), Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi. Dalkıran, Sayın (2002). “İran Safevi Devleti’nin Kuruluşuna Şii İnançların Etkisi ve Osmanlı’nın

İran’a Bakışı”, Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı:18.

Ekinci, Mustafa (2010). “Safeviyye Tarikati ve Türkmenler Üzerindeki Rolü” Anadolu’da Alevi- liğinin Dünü ve Bugünü, Ed: Halil İbrahim Bulut , Sakarya: Sakarya Üniversitesi Yayınları. Eröz, Mehmet (2014). Türkiye’de Alevilik Bektaşilik, İstanbul: Ötüken Neşriyat.

Gündüz, Tufan (2009). Türkmenler Üzerine Makaleler: Bozkırın Efendileri, İstanbul: Yeditepe Yayınevi.

Gündüz, Tufan (2010a). Son Kızılbaş Şah İsmail, İstanbul: Yeditepe Yayınevi.

---, (2010b). “Safevi Şeyhleri ve Anadolu Türkmenleri”, XV. Türk Tarih Kongresi Bildirileri, 4.cilt, 2.kısım, s.1437-1442.

---, (2015). “Kızılbaşlar: Türkmenlerin Yeni Adının Algısı”, Kızılbaşlar Osmanlılar Safeviler, İs- tanbul: Yeditepe Yayınevi.

Karadeniz, Yılmaz (2015). “Safevi Tarikatı’nın Seyidliği ve Şiiliği Meselesi”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, sayı:75, s.15-28.

Kesrevi, Ahmed (1379/2001). Şeyh Safi ve Tebareş, Tahran: İntişatat-ı İkbal.

Molla İbrahim (2012). Buyruk, Çeviren ve Yayıma Hazırlayan: Baki Yaşa Altınok, Ankara: Ahi Kitap Yayın Dağıtım.

Ocak, A. Yaşar (2000). Babailer İsyanı, Aleviliğin Tarihsel Altyapısı Yahut Anadolu’da İslam- Türk Heterodoksisinin Teşekkülü, İstanbul: Dergah Yayınları.

---, (2013). Osmanlı Toplumunda Zındıklar ve Mülhidler 15-17. Yüzyıllar, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.

Öngören, Reşat (2008). “Safevîyye”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, XXXV., 460-462.

Sümer, Faruk (1999). Safevî Devletinin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rolü, An- kara: Türk Tarih Kurumu Basımevi.

Teber, Ö. Faruk (2005). XVI. Yüzyılda Kızılbaşlık Farklılaşması, Ankara Üniversitesi Sosyal Bi- limler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi.

Yıldız, Harun (2004). “Anadolu Aleviliğinin Yazılı Kaynaklarına Bir Bakış”, Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, sayı:30, s.323-359.

MEZAR TAŞI İNCELEMELERİNDE SİSTEMATİK VE BEKTÂŞÎ