• Sonuç bulunamadı

Hacı Bektaş Velî Vecizelerinin Kavramları, Metin Kurucu İşaretleri ve Bazı Sen taktik özellikler

HACI BEKTAŞ VELÎ’NİN BÂZI VECİZELERİ ÜZERİNE KAVRAMSAL, SEMİYOTİK VE METİN DİLBİLİMSEL DEĞERLENDİRME

2. Hacı Bektaş Velî Vecizelerinin Kavramları, Metin Kurucu İşaretleri ve Bazı Sen taktik özellikler

Aforizm veya Türkçede ‘özlü söz, vecize’; herhangi bir dilde, felsefi, ilmî ve bedii bağ-

lamda bağımsız olarak ortaya çıkar ve bedii bir metin niteliği taşır. Bu metin; somut bir söylem olmanın yanı sıra, mantıksal ve semiyotik işaret olarak da tanımlanır ve her iki niteliğiyle de algı- lanmış olacak ki kişisel ve toplumsal hayatın çok şekilli tezahürlerini genelleştirir. O, gerçekliğin bütünleşik bedii tasviri ve dil konuşucusu yaklaşımının anlatımı niteliğinde iletişimin organik bir parçası olarak mevcudiyetini devam ettirir (http://www.all-aforizmy.ru/). Hacı Bektaş Velî’nin vecizelerinde de bir taraftan kişisel ve toplumsal hayatın çok şekilli semiyotik tezahürleri algılanır. Öte yandan, “Tanrı, adalet, akıl, ilim, birlik, yol, insan, ahlak, iman, sevgi” gibi kavramlar, ger-

rinin bütününü içeren semiyotik mekandır. Semiyosfer anlayışını semiyotik biliminde ilk defa Y. M. Lotman kullan- mıştır. Semiyosfer kendi hedefine ve mahiyetine göre kültür gibidir. O, verici (adresant) ve alıcının (adresat) önceki kültür bilimsel deneyiminden oluşur ve enformasyon kanalına bağlı olan zaruri dil komünikasyonlarının da temelini oluşturur. Semiyosferin bütün unsurları, münasebet formüllerinin birbiriyle sürekli olarak transformasyon olunduğu dinamik bir durumda yerleşir (Stariçenok 2008: 539-540). Bu anlayış//terim, bilim tarihinde neyosfer, atmosfer, bi-

çekliğin folklorik bedii tasviriyle açıklanır. “Abdal, eren, ışık, ibadet, dil, din, el, bel” gibi olgu- larla ise, folklorik metin örnekleri kurulur. Aşağıda Hacı Bektaş Velî’nin söz konusu vecizelerinin kavramsal, semiyotik ve bazı sentaktik özellikleri üzerinde durulur.

2. 1. Abdal, Hakk’a hayran olandır.

Söz konusu vecizeyle ifade olunan üst kavram, Allah’tır. Allah, her şeyi görür, bilir ve duyur. O, yerin, göğün yaratıcısıdır. Burada özel metin kurucu işaret yerinde kullanılan Abdal fenomeni ise, Allah’tan başka her şeyden vaz geçen kişidir. O, aslında İslam öncesi Gök Tanrı kültüründen gelen ve eski Türk uygarlığında yer alan Şamanizm inancının ve Kam olgusunun Selçuklular, Osmanlılar döneminde ve belli bir ölçüde günümüzde de dini-efsanevi nitelikteki bir devamıdır. Abdal, hareketli bir semiyotik işaret olarak genel Türk metninde veya sözlü ve yazılı edebiyatımızda yer alan arketip bir tiplemedir. O, bütün dönemlerde Tanrının varlığına işaret eder. Söz konusu metin, basit cümleyle ifade olunur. Burada cümlenin semantik olarak parçalarına ay- rılmasına göre ‘Abdal’ konudur veya temadır, yorum veya remayı ise “Hakka hayran olandır” kısmı oluşturur.

Aşağıda cümlenin veya mikro metnin konu ve yorum olarak semantik parçalara ayrıl- masına bir açıklık getirmek için “Abdal, Hakk’a hayran olandır” basit cümlesiyle ifade olunan folklorik metin örneğinin şematik-sentaktik tahlili verilir. Bilindiği gibi, cümlede ve metinde ke- lime grupları ve cümle unsurları, şimdiye kadar kelime bölüklerine ve cümle birleşenlerinin ara- sındaki sentaktik ilişkilere göre incelenmiştir. Söz konusu sentaktik birimlerin semantik-fonksi- yonel parçalar olarak incelenmesi ise Türkolojide 1970’li yıllardan beri ivme kazanmıştır (Abdul- layev 1999: 89-124). Sentaktik birimler, cümle unsurlarının semantik-fonksiyonel sıralanmasına göre yeni lengüistik terimler ile adlandırılmıştır. Bunlar, yukarıda gösterildiği üzere; Konudan (thema. Yun. verilen, belli olan) ve yorumdan (rhema. Yun. kelime, söylenilen, dikkat çekilen) ibarettir. Çağdaş fonksiyonel gramerde sentaks ve metin bölümlerinin sıralanmasının temel ilke- lerinden biri, cümlenin veya mikro metin birleşenlerinin somut bir sentagmatik sistem oluşturma- sıyla ilintilidir. Böylece, dilin veya dillerin morfolojik, sentaktik, semantik, fonksiyonel, kavram- sal ve semiyotik olarak kullanılmasına göre söz konusu vecizenin hem geleneksel paradigmatik ve sentagmatik hem de yeni kavramsal-semiyotik incelenme-araştırma aşamaları aşağıdaki bi- çimde belirlenebilir:

Şema 1.

T R

Abdal// Hakka Hayran

Olandır

Paradigmatik 1. Morfolojiye göre:

2. Sentaksa göre: İ1 Ö İ3 T F Y

Sentagmatik 3. Semantiğe göre:

4. Semantik-fonksiyonel parçalanmaya göre:

S O P

T R

Kavramsal-semiyotik 5. Kavramsal olan:

6. Semiyotik olan: İ K

‘Abdal, Hakka Hayran Olandır.’ cümlesinin morfolojik örneklendirmesinde, yukarıda belirtilen birinci sıralama isimlerin hangi ad durum ekleriyle kullanıldığı “Nom. ‘yalın’ + Gen. ‘ilgi’ +Dat. ‘yönelme’+ Akk. ‘yükleme’ +Lok. ‘bulunma’+Abl. ‘çıkma’ sırasına göre işaretlen- miştir: İ1-yalın; İ3- yönelme; F-fiil. // işareti ise cümlenin veya metnin semantik parçaları olan

tema ve remanı birbirinden ayırır.

Sonraki örneklendirmelerde ise Ö- özneni, T- tümleci, Y- yüklemi; S-subjekti (Lat. Sub- jektum), O-objekti (Lat. Objektum), P-predikati (Lat. Praedicatum); T- temayı veya konuyu, R- remayı veya yorumu; İ-diskursif-semiyotik nitelikteki özel metin kurucu işareti, K ise kavramı gösterir. Birinci ve ikinci örneklendirmeler, dilin sentaktik sisteminin paradigmatik olarak gerçek- leşen semantik ve semantik-fonksiyonel aşamalarının temelini oluşturur. Birinci ve ikinci örnek- lendirmeler dilin somut yapısını, üçüncü ve dördüncü örneklendirmeler semantik ve fonksiyonel kullanım niteliğini, beşinci ve altıncı ise dilde algılanmanın hareket noktasını ve semiyotik işaret- lenmenin işlenişini ifade eder.

2. 2. Adâlet //her işte, Hakk’ı bilmektir.

Adalet ve Hak olguları, söz konusu metnin oluştuğu Yeni Çağ’ın diskur-algılama süre-

cinde istinat edilen en üst kavramlardandır. İş fenomeni, belirtilen vecizede son derece hareketli bir özel metin kurucu işaret olarak kullanılır. Vecize, bir basit cümleyle ifade olunur. Ancak bu cümle, yapısal olarak sadece tek bir merhaleden ibaret olsa da basit yapılanmalı folklorik bir me- tin niteliği taşır. Metnin birinci birleşeni, cümlenin semantik parçalara ayrılmasına göre yorum-

2. 3. Bir olalım//iri olalım, diri olalım.

Hacı Bektaş Velî’nin en yaygın vecizelerdendir. ‘Birlik’ kelimesiyle ifade edilen olgu, söz konusu vecizede bir üst kavram olarak açıklanır. Vecizede, birlik olmak için iri ve diri olmanın gerekliliği gösterilir. ‘İri ve diri’ kelimeleriyle ifade olunan olgular, vecizenin özel metin kurucu işaretleri yerindedir. Öznesi gizli olan basit cümlenin sentaktik paralellerle ifade edilen birleşenlerinden ikinci ve üçüncüsü metnin konusunu, birincisi ise onun yorumunu oluşturur. Çünkü, Hacı Bektaş Velî burada iri ve diri olmak için bir olmayı teklif eder. Sentaktik paralellik veya paralelizm4

olayı ise, metin dilbilimsel bakımdan yukarıda belirtilen basit yapılanmalı mikro metin örneğinde tekrar niteliğindeki metin kurucu vasıtalardan biri yerinde kullanılır5.

2. 4. Eline, diline, beline// sahip ol.

Bu vecizede akıl, ahlak ve hümanizm kavramlarına işaret edilir. İnsanın vücut organları ‘el, dil ve bel’, vecizenin özel metin kurucu işaretleri yerindedir. Metin, bir basit cümleden ibarettir. Sentaktik paraleller olarak kelimeler ile ifade edilen parça, metnin konusunu oluşturur. ‘Sahip olmak’ fiili ise metnin yorumu yerinde kullanılır.

2. 5. Her ne arar isen//, kendinde ara.

Bir basit cümle olarak kullanılan vecizede ‘anlama, kavrama, idrak etme veya algılama” kavra- mına işaret edilir. “Kendi ve ara-‘ kelimelerinin ifade ettiği olgular, vecizede özel metin kurucu işaretler yerindedir. Burada da metnin birinci parçası konu, ikinci kısmı ise yorum olarak kulla- nılır.

4Sentaktik paralellik veya paralelizm olayının metin kurucu bir vasıta olarak kullanılmasından “Türk Edebi Dillerinde Birleşik Cümle Sentaksı” (2011: 281-316) adlı kitabımızda söz edilir. Söz konusu dil-konuşma olayı, herhangi bir söylemde belli bir ölçüde farklı veya yakın anlamların aynı gramatikal ölçütlerle belirlenebilir kelimeler, cümle bir- leşenleri ve cümleler ile ifadesi demektir. Aslında böyle bir dil-konuşma olayı veya ritmik-sentaktik paralelizm ol- gusu, birbiriyle akraba ve akraba olmayan dillerde ortaya çıkan göreceli bir sentaktik evrensellik niteliği taşır (Jir- munskiy 1974: 652). Söz konusu sentaktik olay, benzer ve farklı leksik içeriklerde gerçekleşir. Ancak burada tamla- malar, kelime grupları, cümleler vb. aynı gramatikal yapıdaki dil-konuşma birimleri, aynı bir sentaktik ve metin dil- bilimsel işlevi yerine getirir (Musayev 2012:255).

5Metin, XX. yüzyılın 70’li yıllarından beri anlamsal ve işlevsel bakımlardan ele alınır. Cümleler arası ilişkileri zamirlerle ve diğer dil birimleriyle sağlayan ön gönderimli ve art gönderimli veya Yun. anaphora, anaphoric reference: art gönderimsel, ön//art gönderimsellik: cataphoric reference: ön gönderimsellik ve eş gönderimsellik(co-reference) ol- guları üzerinde durulur (Uzun 1995;Üstünova 1998; Abdullayev 1999; Musaoğlu 2003a; Abdullayev, Mәmmәdov, Musayev 2012). Yun. anaphora terimi, metnin başında ve sonrasında ifade edilen fikre gönderme yapan, öne ve ar- kaya gönderen veya ön ve art gönderimli metin dilbilimsel gösterge anlamını ifade eder. Cataphoric reference terimi ise, bir metin içerisinde sonra gelecek bilgiye işaret eden, dolayısıyla sonraya gönderme unsuru veya ön gönderimli gösterge anlamına gelir. Böylece, anaphoric reference terimi, öne ve arkaya gönderme unsuru; koranaforiklik ve kor- kataforiklik: co-reference terimleri ise metin dil bilimi terminolojisine göre metnin hem yukarı hem de aşağı parçala- rına gönderme yapan eş gönderimli unsurlar olarak nitelendirilir (LES 1990: 32; Dilçilik ensiklopediyası 2006: 49, 321; Musayev 2011: 276).

2. 6. İncinsen de// incitme.

Hacı Bektaş Velî’nin en yaygın sözlerindendir. Dilimizde buna uygun eş anlamlı atasöz- leri de vardır. Söz gelimi: Kötülüğe karşı kötülük her kişinin; kötülüğe karşı iyilik ise er

kişinin kârıdır. Bilindiği gibi, Kur’an-ı Kerim’de Hz. Peygamber’e ümmeti üzerine rahmet ve

şefkat kanatlarını açması hatırlatılır (Kur’an-ı Kerim, Şuara Suresi: 215; Hicr Suresi: 88). ‘İncin- sen de, incitme’ sözü de Kur’an-ı Kerimde Hz. Peygamber’e ve onun vasıtasıyla bütün insanlara gelen ‘incitmeme, şefkat gösterme’ ilahi uyarısının Hacı Bektaş dilinden hatırlatılmasıdır. Böyle örnekler, Mevlana’da ve Yunus Emre’de de çoktur. Söz konusu vecizede de ‘merhamet ve hü- manizm’ kavramına işaret edilir. İnsana ait incinmek//incitmek özelliği, söz konusu vecizede özel metin kurucu işaret yerinde kullanılır. Metnin birinci parçası konu, ikincisi ise onun yorumunu oluşturur.

2. 7. İnsan// dilinin arkasında gizlidir.

Bu vecizede işaret edilen üst kavram dildir. İşaret eden fenomen ise, dili kullanan insan- dır. Bilindiği gibi dil, sadece bir iletişim aracı değildir. O, hem de herhangi bir medeniyetin açı- lımını ve dünyanın kavramlar haritasının algılanmasını Musaoğlu’nun (2013:741) eserinde gös- terildiği üzere art, eş, ön ve iç görünümlü olarak sağlayan bir alt yapıdır. Söz konusu vecizede ise, aslında az konuşmak//doğru ve yerinde konuşmak insana has lengüistik kavramı, özel metin kurucu işaret yerinde kullanılır. Basit cümleyle kurulan metinde, birinci birleşen konu, ikinci birleşen ise yorum olarak yer alır.

2. 8. İslâm’ın temeli güzel ahlâk// ahlâkın özü bilgi; bilginin özü akıldır.

Vecizede, işaret edilen üst kavramlar ahlâk ve akıldır. İslâm ve bilgi olguları, özel metin kurucu işaretlerdir. Metnin birinci birleşeni yorum, ikinci ve üçüncü birleşeni ise konu yerindedir. Sentaktik paraleller olarak kullanılan birleşenler, metnin özneye ve yükleme sahip olan birer ba- ğımsız cümlesidir. Böylece, vecize üç cümleden ibaret olan bir metin örneğidir.

2. 9. Âimin uykusu// câhilin ibadetinden üstündür

Vecizede işaret olunan kavram ilimdir. Âlim ve câhil kelimeleriyle ifade olunan olgular ise, vecizenin metin kurucu işaretleri yerindedir. Bir basit cümleyle ifade olunan metnin ikinci birleşeni konu, birinci birleşeni ise, yorum olarak kullanılır.

Sonuç

Hacı Bektaş Velî’nin vecizeleri, İslâm ve Doğu medeniyeti ve eski Türk uygarlığı ekse- ninde Yeni Çağ döneminden günümüze kadarki süreçte anonim olarak oluşturulmuş ve halka mal

edilmiş güzel sözlerdir. Bu sözlerde, en çok ‘Hak, ilim, adalet, birlik, hümanizm, ahlak’ gibi üst kavramlara işaret edilir. Bu kavramların açıklanmasına yönelik olarak ise, ‘Abdal, iri, diri, insan, bilgi, alim’ kelimeleriyle ifade olunan özel metin kurucu işaretler kullanılır. Söz konusu vecizeler, çoğunlukla bir basit cümleyle ifade olunan folklorik metin örneklerinden ibarettir.

Kaynaklar

Abdullayev, Kamal (1999). Azərbaycan dili sintakasisinin nəzəri problemləri, Ali mәktәblәr üçün dәrs vәsaiti, “MAARİF” Nәşriyyatı, Bakı, 279 s.

Abdullayev K. M., Mәmmәdov A. Y., Musayev M. M… (2012). Azərbaycan dilində mürəkkəb sintaktik bütövlər, (Dәrs vәsaiti), Bakı Slavyan Universiteti, Bakı, 605 s.

ADİL: Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti, Dörd cilddә, ABCÇD, Şәrq-Qәrb, Bakı 2006, 740 s. Aforizmler. http://www.all-aforizmy.ru/ 30.01.2015.

Dilçilik Ensiklopediyası, I cild, 513 s., II cild, 526 s., Dәrs vәsaiti, Bakı, Mütәrcim, 2006-2008. Doğan G. (2000). İltifat Olgusuna Bilişsel Bir Yaklaşım. – Dilbilim Araştırmaları, Boğaziçi Üni-

versitesi Yayınevi, İstanbul, s.49-63.

HACI BEKTAŞ VELÎ KÜLLİYATI, Fevâid, Fâtiha Sûresi Tefsiri, Makâlât-ı Gaybiyye ve Ke- limât-ı Aynyye, Makalat, ANKARA-TÜRKİYE, 2010, 775 s.

Ханина О.В. (2004). Желание: когнитивно-функциональный портрет. – Вопросы языкознания, №4, s.122-155. Жирмунский В. М. (1974). О тюркском народном стихе. Некоторые проблемы теории. – Тюркский героический эпос. Издтельство “Наука”, Ленинградское отделение, Ленинград, c. 644-680. ЛЭС: (1990). Лингвистический энциклопедический словарь, Москва, “СОВЕТСКАЯ ЭHЦИКЛОПЕДИЯ”, 683 с.

Musaoğlu, Mehman, Kirişçioğlu, Fatih (2008). Türk Dil Biliminde Görünüş Kategorisinin İnce- lenmesi Üzerine. Türkologiya, No 1-2, s. 32-54.

Musayev, Mehman (2011). Türk ədəbi dillərində mürəkkəb cümlə sintaksisi, Dәrs vәsaiti, Azәr- baycan Respublikası Tәhsil Nazirliyi, Bakı Slavyan Universiteti, Bakı, 401 s.

Musayev M.M. (2012). Türkoloji dilçilik, Dәrslik, Azәrbaycan Respublikası Tәhsil Nazirliyi, Bakı Slavyan Universiteti, Bakı, 454 s.

Musaoğlu, Mehman (2013). Kemal Abdulla’nın Unutmağa Kimse Yok Romanı (Kavramlar Dün- yası ve Bazı Özel Metin Kurucu İşaretlerin Kullanılması Üzerine), Prof. Dr. Leylâ Kara- han Armağanı, Akçağ, Ankara, s. 742-758.

Стариченок В.Д. (2008). Большой лингвистический словарь. Ростов-на Дону, Феникс, 811 с.

Словарь литературоведческих терминов. http://slovar.lib.ru/dictionary/text-10.01.2011 TS: Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu, 10.BASKI, Ankara, 2005, 2244 s.

Uzun, Leyla Subaşı (1995). Orhon Yazıtlarının Metin dilbilimsel Yapısı. Simurg, 176 s. Üstünova K. (1998), Dede Korkut Destanları ve Cümleden Büyük Birlikler, İstanbul, 380 s.

KÜLTÜREL BELLEK BAĞLAMINDA HOŞGÖRÜ ve BARIŞIN ARKAPLANI Prof. Dr. Mustafa ARSLAN

Pamukkale Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi marslan@pau.edu.tr

ÖZET

Kültürel Bellek günümüz sosyal bilim araştırmalarında öne çıkan çalışma alanlarından- dır. Hatırlama ve aktarım esasına dayalı iletişimle biçimlenen ortak kültür, toplumsal kimlik, ken- dine haslık ve tarihsel süreklilik özelliklerinin merkezidir. Bu bağlamda genelde Türk, özelde Alevi Bektaşi toplumunun kültürel belleğine ilişkin kodlamaların ve bunlar arasında Hoşgörü ve Barış değerlerinin kaynakları, geçmişten bugüne yansımaları ele alınmalı ve tartışılmalıdır. Çünkü hoşgörü öncelikle bir tavır olarak varlık âleminde başkasına da yer vermek anlamında bir kültür olgusudur. Yani tarihi süreç içinde dini, siyasi, ekonomik veya kültürel değişimler yaşayan top- lumların, yeni bilgi ve düşünce alanına dair bazı değerleri kabulünde özellikle daha önceki dö- nemlere ilişkin algı ve tasarımlar önemlidir. Bu algı ve tasarımlarla yapılanan kültürel bellek kod- lamaları bir zihinsel arkaplan oluşturur ve toplumların kendine haslık ve süreklilik kazanmasına vesile olur. Bildiride konuya ilişkin örneklerden hareketle bir değerlendirme yapılacak, Alevi Bek- taşi kültür yapısı yaratılış ruhu ve mistik zihinsel birikim çerçevesinde tartışılacaktır.

Bilgi, düşünce, iletişim, sanat, norm gibi kavramlar, insanın evren karşısında kendini ko- numlandırdığı algı ve tasarımlar alanının bir sonucudur. Bu kavramlar sayesinde insan geçmişi bilir, içinde bulunduğu ânı anlamlı ve şekilli kılar, geleceği planlayarak çevresini ve iç dünyasını düzenler. İnsanın bütün bu faaliyetleri, tanımlanan çevreyle birlikte zihinsel birikimlerle mümkün olur ve bu birikimlerin mekânı bellektir. Araştırıcılara göre (Assmann, 2001), bir yönüyle bireysel olan belleğin dışa yansıyan farklı boyutları içinde, özellikle “kültürel bellek” boyutu, bireyselliği aşan ve diğer boyutların bütünlük içinde oluşturduğu ortak anlam alanıyla, insanların kendilerini “biz” olarak tanımlamasında, kendine haslık ve tarihsel süreklilik oluşturmasında merkezi öneme sahiptir. Kültürel belleğe ilişkin kodlar veya dönüşümleri, sonraki tarihsel dilimlerde de zihinsel akış halindeki varlığını hatırlamalarla ortaya çıkarır, çeşitli davranış, ifade ve uygulamalarla yan- sıtarak geçmişle olan ilişkinin sürdürülmesinde temel işlevler üstlenir. İnanç ve tasarım dizgesi bağlamında her zamansal varoluşla yeniden veya yeni kodlamalarla şekillenir. Kendine has yapı ve kurallarla hayat tarzına dönüşür ve ânın çeşitli boyutlarına yansıtılır. Kültürel bellek, bütün bu

özellikleriyle günümüz sosyal bilim araştırmalarında öne çıkan çalışma alanlarından biri olmuştur. Özellikle geleneksel kültürlerin korunması ve yaygınlaştırılması noktasında tartışılan “ortak bel- lek, toplumsal kimlik ve tarihsel süreklilik” konuları, kültürel belleğin işleyişiyle izah edilmekte ve değerlendirilmektedir. Kanaatimizce bu bağlamda hoşgörü ve barış değerlerinin de ele alınması ve tartışılması gerekmektedir. Bu değerlerin genelde Türk, özelde Alevi-Bektaşi toplumundaki yeri ve önemi nedir? Hoşgörü ve barış hangi koordinatlarda konumlanan insanın algı ve tasarım- larıyla anlam kazanmıştır? Onlara yüklenen anlamlar hangi faaliyetler ve uzman taşıyıcılar vası- tasıyla, nasıl ve niçin geçmişten günümüze aktarılmıştır? Bize göre bu çerçevedeki benzer konu- ların tespiti, sadece toplumun tarihi geçmişindeki değer yansımalarını ortaya koymakla kalmaya- cak aynı zamanda günümüz toplumunun koordinatlarını belirlemeye de imkân verecektir.

Hoşgörü, pek çok düşünür tarafından düşünce sisteminin temel unsurlarından biri kabul edilir. Barış kavramıyla birlikte, farklı inanç ve düşüncelere sahip insanların, belli değerler üze- rinde birleşerek ahenk içinde birlikte yaşayabileceği anlamını içinde barındırır. Semavi dinler, hoşgörü ve barışı ahlakın temel unsurlarından ve insanlar arasında iyi münasebetleri sağlayan esaslardan saymış, bu değerler çerçevesinde davranmayı telkin ve tavsiye etmişlerdir. Özellikle İslamiyet ve İslami esaslara dayanan Tasavvuf düşüncesinde hoşgörü ve barışa daha fazla yer ve önem verildiği, ayetlerden ve hadislerden de anlaşılmaktadır. Herkesin üzerinde birleştiği bir önerme ile ifade etmek gerekirse; İslamiyet bir hoşgörü ve barış dinidir. “İslamiyet’te zorlamanın olmayışı, din, ırk ve düşünce farkı gözetmeden herkesin hakkına riayet etmesi, en az kendisi kadar başkalarını da düşünmesi, yaratılanı yaratandan ötürü hoş görmesi” (Eraslan, 1996: 778) gibi aki- deler bunun en güzel ve açık örnekleridir.

Türklerde ve tabiatıyla Anadolu Alevi-Bektaşi zümrelerinde hoşgörü ve barış konusu dikkate alındığında, bu değerlerin genellikle “İslamiyet’in kabulünden sonra kurulan Türk devlet- lerinde sosyal hayatın ve adaletin temel unsurlarından biri olduğu, çeşitli din ve ırktan insanların bir arada, ahenk ve huzur içinde yaşadıkları” vurgulanır. Hoca Ahmet Yesevî’den Hacı Bektaş-ı Velî’ye, Mevlana’ya, Yunus Emre’ye kadar pek çok mutasavvıf ve düşüncesi üzerinden örnekler verilir ve bu değerlerin ne kadar önemli olduğuna dikkat çekilir. Bu yaklaşım ve tespitler doğru, fakat eksiktir. Şüphesiz hoşgörü ve barış değerleri, İslamiyet ve tasavvuf düşüncesiyle daha da olgunlaşmış ve sistemli hale gelmiştir. Çeşitli sanat ve edebiyat formlarıyla yaygınlık ve süreklilik kazanmış, toplumun kendini “biz” olarak ifade etmesinde etkin bir işlev üstlenmiştir. Ahmet Ye- sevî’nin, Yunus Emre’nin, Mevlana’nın hoşgörü ve barış içerikli edebi ifadeleri veya Hacı Bek- taş’ın “Evvel makam toprak olmak, yetmiş iki milleti ayıplamamak, elinden geleni men kılma- mak” sözleriyle özetlediği ideal insan tasavvuru, İslam ve tasavvuf düşüncesiyle vücut bulan hoş- görü ve barış değerlerinin açık göstergeleridir.

Ancak diğer taraftan, hoşgörü ve barış başta olmak üzere pek çok İslami ve tasavvufi değerin, Müslüman toplumlarda aynı seviyelerde önem kazanmadığı ve bizatihi sosyal hayatın zeminini oluşturan algı ve anlam boyutlarıyla yaygınlık ve süreklilik göstermediği geçmişten gü- nümüze yaşanan pek çok olaydan anlaşılmaktadır. Bunun sebebi, yeni değerlerin kabulünde top- lumun bir zihinsel altyapısının olması zorunluluğudur. Çünkü hoşgörü öncelikle bir tavır olarak varlık âleminde başkasına da yer vermek anlamında bir kültür olgusudur. İnsanın algı ve tasarım- larıyla biçimlendirdiği ve herhangi bir iletişim vasıtasıyla dışa yansıtarak somutlaştırdığı üretim bütünlüğünün bir parçası da hoşgörü ve barış içerikli kodlamalardır. Bu anlamda tarihi süreç içinde dini, siyasi, ekonomik veya kültürel değişimler yaşayan toplumların, yeni bilgi ve düşünce alanına dair bazı değerleri kabulünde özellikle daha önceki dönemlere ilişkin algı ve tasarımlar önemlidir. Bu algı ve tasarımlarla yapılanan kültürel bellek kodlamaları bir zihinsel arkaplan oluş- turur ve toplumların kendine haslık ve süreklilik kazanmasına vesile olur. Dolayısıyla Türklerde ve Anadolu Alevi-Bektaşi zümrelerinde hoşgörü ve barış değerlerinin anlam kazanmasında İsla- miyet’ten önceki Altay-Sayan bölgesinde başlayan ve geniş Avrasya bozkırlarında olgunlaşan Türk bilgi ve düşünce sisteminin önemli ve etkili bir zemin oluşturduğunu ifade etmek gerekir. Tabii ki, bu kültürel olgunun yaratılış ruhu ve mistik zihinsel birikimi, doğru analiz edilmeli ve