• Sonuç bulunamadı

KERBELÂ OLAYI ÜZERİNE YAZILMIŞ BİLİNMEYEN BİR MESNEVÎ: VÂKI’A-İ DEŞT-İ KERBELÂ

Prof. Dr. Filiz KILIÇ Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi

rektor@nevsehir.edu.tr

ÖZET

İslam tarihinin en talihsiz ve acıklı hadisesi şüphesiz ki Kerbela vakasıdır. Hz. Muham- med’in torunu Hz. Hüseyin’in, ailesi ve yakınlarıyla birlikte katledildiği bu olay aradan geçen bunca asra rağmen etkisini sürdürmektedir. Hz. Hüseyin ve yanındakilerin Kerbela çölünde susuz bırakılarak dirençlerinin kırılmasının sağlanmaya çalışılması olayın en trajik yönlerinden birisidir. Bu yüzden “Kerbela” kavramı ile “su” “susuzluk” kavramları birbirini çağrıştırmaktadır. Hatta günümüzde pek çok Alevî Bektaşî ceminin “saka suyu” ritüeliyle sonlanması, bu ritüel bitene kadar çok zaruri haller dışında, su içilmemesi konunun önemini ortaya koymaktadır.

Atfedilen bu önemden dolayı Türk edebiyatında Kerbela vakasını anlatan pek çok eser kalem alınmıştır ve alınmaya da devam edilmektedir. Konu o kadar çok işlenmiştir ki edebiyatı- mızda “Maktel-i Hüseyin” adında bir tür de doğmuştur.

Maktel-i Hüseyin türünde yazılan bu eserlerden birisi Ca’fer bin Hasan adında bir şairin kaleme aldığı “Vâkı’a-i Deşt-i Kerbelâ” adlı mesnevidir. Bu bildiride, “Vâkı’a-i Deşt-i Kerbelâ” adlı mesnevi şekil ve içerik açısından tanıtılmaya çalışılacaktır.

Anahtar Kelimeler: Maktel-i Hüseyin, Kerbela, Mesnevi.

GİRİŞ

İslam tarihinin en talihsiz ve acıklı hadisesi şüphesiz ki Kerbela vakasıdır. Hz. Muham- med’in torunu Hz. Hüseyin’in, ailesi ve yakınlarıyla birlikte katledildiği bu olay aradan geçen bunca asra rağmen etkisini sürdürmektedir. Hz. Hüseyin ve yanındakilerin Kerbela çölünde susuz bırakılarak dirençlerinin kırılmasının sağlanmaya çalışılması olayın en trajik yönlerinden birisidir. Bu yüzden “Kerbela” kavramı ile “su” “susuzluk” kavramları birbirini çağrıştırmaktadır. Hatta günümüzde pek çok Alevî Bektaşî ceminin “saka suyu” ritüeliyle sonlanması, bu ritüel bitene kadar çok zaruri haller dışında, su içilmemesi konunun önemini ortaya koymaktadır.

Türkler Kerbela hadisesinden çok sonra Müslüman olmasına rağmen bu olayı en çok içselleştiren Müslüman toplumların başında gelmektedir. Alevî Bektaşî inanca sahip olsun olma- sın pek çok şairin Kerbela mersiyesi yazması bunun en açık delilidir. 14. Yüzyıldan itibaren ya- zılmaya başlanan Kerbela mersiyeleri çeşitli dönemlerde azalsa da günümüze kadar yazılmaya devam edilmiştir1. Kerbela mersiyeleri genel itibariyle kaside ve terkib-bend nazım şekilleriyle

yazılmıştır. Diğer taraftan, müstakil olarak Kerbela olayını anlatan eserler de kaleme alınmış ve Türk edebiyatında bu tür eserlere “Maktel-i Hüseyin” denmiştir.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı Bel-Yz-K0764 numarada kayıtlı yazma mecmua “Maktel-i Hüseyin” türünde bir eserdir. Eser “Vâkı’a-i Deşt-i Kerbelâ” adını taşımakta- dır. Daha önce yayımlanmayan bu eser Ca’ferî mahlasını kullanan Ca’fer bin Hasan adlı bir şaire aittir. Eser Rumî 20 Şubat 1320/5 Mart 1905 yılında istinsah edilmiştir. Mecmua 25x34; 17x22 cm ölçülerine sahiptir. Yazı çeşidi nesihtir. 18 satırda 50 varaktır. Eser “Vâkı’a-i Deşt-i Kerbelâ” ifadesiyle başlayıp “el-ĥakįrü’l-faķįr CaǾfer bin Hasan ve vaķfu’l-ħayrāt Meĥmed bin Kāžım” ifadesiyle bitmektedir.

Mesnevi nazım şekliyle yazılan Vâkı’a-i Deşt-i Kerbelâ aruzun “Fâ’ilâtün / Fâ’ilâtün / Fâ’ilün” kalıbıyla yazılmıştır. Toplam 1744 beyitten oluşan eser 1 Giriş (37 beyit), 10 meclis (Bi- rinci Meclis 329 beyit, İkinci meclis 245 beyit, Üçüncü Meclis 85 beyit, Dördüncü Meclis 105 beyit, Beşinci Meclis 97 beyit, Altıncı Meclis 217 beyit, Yedinci Meclis 135 beyit, Sekizinci Mec- lis 77 beyit, Dokuzuncu Meclis 54 beyit, Onuncu Meclis 95 beyit), Nasâyih-i İhvân ve Sebeb-i Te’lif’ten oluşmaktadır. Eser standart mesnevi düzenine hemen hemen uymaktadır. Eser tevhit, münacat ve na’tla başladıktan sonra kısaca 4 halifenin övgüsüne yer verir. 5 beyitlik bu kısa öv- güden sonra şair “Ey Ǿazįzler işde başlarız söze / Bir vaśıyyet ķılarız illā size. Bu vaśıyyet kim derim her kim ŧuta / Ol kişi įmānla rıĥlet ede” ifadeleriyle eserin asıl bölümüne geçmiştir. Görül- düğü üzere şairin bu ifadeler Süleyman Çelebi’nin Vesîletü’n-Necât’ının 16 ve 17. Beyitleriyle hemen hemen aynıdır: “Ey azîzler işte başlarız söze / Bir vasiyyet kılarız illa size. Ol vasiyyet kim derim hem tuta / Mis gibi kokusu canlarda tüte”

Eserin ilk başlığı “Li’llāhi’l-Fātiĥa”dır. Bu bölüm Ey göñül deryāsına ġavvāś olan Hem maǾnā gevheri ķadrin bilen [2a]

beytiyle başlamaktadır. Toplam 5 beyitle konuya giriş yapmaya çalışan şair bu 5 beyitte anlatacağı konunun ne kadar önemli olduğunu okuyucuya aktarmaya çalışmıştır. Konunun önemine yapılan 5 beyitlik bu vurgudan sonra şair

İşit imdi Kerbelā’da ol Yezįd Şāh Ĥüseyn’i nice ķıldılar şehįd [2a]

ifadeleriyle eserinin asıl konusuna girer. Şair bu beyitten sonra 9 beyitle Hasan ve Hüseyin’in övgüsüne yer verir. Daha sonra Hz. Muhammed döneminden Yezid’e gelinceye kadar yaşananları kısaca özetler:

[2b] Vaķt erişdi ŧoluna ol Ǿāfitāb Ere Ĥaķķ’a ortadan gide ĥicāb Rūĥ-ı pāk eyleyip tenden ħurūc Ol cenāb-ı Ǿizzete ķıldı Ǿurūc Ebū Bekr olıser aña ķāǿim-i maķām Emrine etdi iŧāǾat ħāś u Ǿām Ħalķa bildirdi rasūlüñ şerǾini Žāhir edip aślını hem ferǾini ǾĀķıbet cām-ı ecelden ķılşdı nūş Muśŧafā ķatına eyledi ħurūş Tįz ħilāfet taħtına çıķdı ǾÖmer Ol sözü şekker yüzü şems ü ķamer İşiden etdi iŧāǾat aña heb

ǾAdle meşġūl idi dāyim rūz u şeb ǾÖmrü onuñ oldu āħir nā-gehān Teslįm etdi Tañrı dergāhına cān Etdi ǾOŝmān’a ħilāfet intiķāl Sürdü devrān oldu niçe māh u sāl CāmiǾ-i Ķurǿān idi kān-ı ĥayā Cümle işde ħāliś idi bį-riyā Oña da biçdi ecel terzisi ķaftān Bāķį ķalmaz kimseye dünyā-yı devrān Taħta oturdu ǾAlį devr-i (……)2

Tā ki aǾdā-yı dįni hep incide

ǾÖmrü olduķça cihānda Murtażā Bį-nihāyet ķıldı küffāra ġazā Bir zamāndan śoñra ol daħı göçer Cām-ı mevti dest-i ķudretden içer Gitdi ol ķaldı Ĥüseyin’le Ĥasan Niçe müddet yürüdüler śaġ esen Śoñradan āl-i Ümeyye geldiler Taħtlarını ellerinden aldılar Ħavf edip derler Ĥasan’a her biri Gitse ol dünyāda ķalmasa diri [3a] İstediler kim Ĥasan ola helāk Ġāfilen śundular oña zehr-i nāk İçdi aġuyı hemān-dem verdi cān Āħiretde buldu mülk-i cāvidān Gitdi dünyādan Ĥasan kim duydular Ķaśd edip bu kez Ĥüseyn’e döndüler Taħta oturdu MuǾāviye bu dem Salŧanat mülküne baśdılar ķadem Var idi bir oġlu onuñ dil ĥadįd Ħāricį ehl-i fesād idi Yezįd Pes MuǾāviye sürer devrānı çok Bu cihānıñ kimseye gülmesi yoķ Mevt erişdi ķıldı onu tār-mār Hep Yezįd’e ķaldı cümle ķaśr u dār Onuñ oldu mülk ü māli taħt u tāc Adın işiden verirlerdi ħarāc

Şair buraya kadar Yezid’e gelinceye kadarki safahatı anlatmıştır. Eserin Birinci Bö- lümü’nün bundan sonraki kısmında Yezid’in Hâricîlerin etkisinde kalarak Hz. Hüseyin’e zulmet- meye başlaması, Hz. Hüseyin’in Kûfelilerle mektuplaşması, Müslim bin Âkil’in Hz. Hüseyin ta- rafından Kûfe’ye elçi olarak gönderilmesi ve Kûfe’de yaşanan tüm olaylar detaylı bir şekilde an- latılır.

Mesnevinin İkinci Bölümü olan Meclis-i Sânî’de Hz. Hüseyin’in ailesi ve yakınlarıyla birlikte Kûfe’ye doğru hareket etmesi ve Kerbelâ’da Yezid’in ordusu tarafından kuşatılarak susuz bırakılması anlatılır.

Eserin Üçüncü Bölümü olan Meclis-i Sâlis’de Kerbelâ’daki savaşın başlaması ve ilk şe- hitler anlatılır. Eserin dikkat çekici özelliklerinden birisi cenge gitmek isteyen kişilerin Hz. Hüse- yin’den izin istedikten sonra savaşa bir şiir söyleyerek girmesidir. Bu bölümde bu şekilde savaşa giren ilk kişi Müslim bin Âkil’in oğlu Abdullah’tır. Abdullah, Hz. Hüseyin’den savaşa girmek için izin aldıktan sonra şu şiiri söyler:

ŞiǾr-i Türkį

Ħūb cemāli gül yüze gün urmasın Ĥaķ seni bu dünyādan ayırmasın Düşmeniñ olsun cihānda ħor u zār Yeri śanki ħāra ħūnu zehr-i mār Ķorķarım ki saña ere bir elem

Śola ĥüsnüñ gülşeni sensiz ķalam [19a]

Eserin dördüncü ve beşinci bölümlerinde savaşın çeşitli safhaları anlatılır. Altıncı Bölüm ise Hz. Hüseyin’in şehit edilme sahnelerini içerir. Artık şehadet sırasının Hz. Hüseyin’e geldiğini ifade eden şair Hz. Hüseyin’e şu şiiri söyletir:

ŞiǾr-i İmām Ĥüseyin Yüzünü dergāha ŧop ķıldı āh Dedi śıġındım saña ey pādişāh Bunca eyyāmdır ki hįç śu vermedi Bize bu ķavm-i ħavāric rū siyāh İşbu ĥayfı kimse aślā görmedi ǾĀleme devr edeli ħūrşįd ü māh Oldu evlād-ı rasūl ħor u ĥaķįr Gitdi māl ü mülk cümle Ǿizz ü cāh Zārį giryān eylediler śu diyü

Hz. Hüseyin Yezid’in ordusuyla bir müddet savaştıktan sonra atından düşer. Bunu gören Hâricîler Hz. Hüseyin’in üzerine çullanırlar. İçlerinden Şimr adlı birisi Hz. Hüseyin’i katletmek için davra- nır. Bu sahne eserde şu şekilde anlatılır:

Seyyid’i yatırdı tįz śaġ yanına Ħançeri çaldı mübārek boynuna Çaldı üç kez ħançeri kār etmedi Bir ķılın daħi kesip incitmedi Dedi Seyyid Şimr’e ey dįn düşmeni Döndür eñsemden boġazlaġıl beni Boynumu öpdü Muĥammed Muśŧafā Onu ħançer mi keser ey bį-vefā Śundu ol murdar elin kim başına Titredi cümle cihān başdan başa Ķorķup Allāh’dan hįç añmadı Hem rasūlden daħi hįç utanmadı Şimr-i müfsid ü münāfıķ bį-įmān

Seyyid’i ol dem şehįd etdi hemān. İnnā li’llāhi ve innā ileyhi rāciǾūn. [30b] Eserin Yedinci Bölümü’nde Yezid’in ordusunun Hz. Hüseyin’in kervanını yağmalaması; Sekizinci Bölüm’de Hz. Hüseyin’in başının Halep’e, oradan da Yezid’e götürülmesi, Dokuzuncu Bölüm’de Yezid’in Zeynelabidin’i de öldürmek istemesi, fakat Şam’a yağan şiddetli bir yağmur sonrası bu niyetinden vaz geçerek gitmesine izin vermesi, Onuncu Bölüm’de de Yezid’in ölmesi anlatılmaktadır. Nasâyih-i İhvân’da ise Yezid’in Hz. Hüseyin’e yaptığı zulümden yola çıkılarak okuyucuya nasihatler verilmek istenmiştir.

Şair Sebeb-i Te’lîf-i Kitâb bölümünde eserini yazma sebebini ifade etmiştir. Buna göre eserin müellifi Ca’fer bin Hasan deniz yoluyla Mısır üzerinden hacca gitmek için bir gemiye biner. Gemi Rodos korsanları tarafından saldırıya uğrar. Bir müddet devam eden savaştan sonra gemi korsanlar tarafından rehin alınarak Rodos’a götürülür. Ca’fer bin Hasan da gemiyle birlikte Ro- dos’a götürülenler arasındadır. Müellif dört ay kadar Rodos’ta zindanda kalır. Bu arada orada Larendeli Cemal isminde bir şeyhle tanışır. Müellif Larendeli Cemal Efendi’den oldukça etkilenir. Bir müddet sonra yüz dinara satılır ve Hersek-zade Ahmet Paşa’nın imareti olan bir camiye imam ve vaiz olması sağlanır. Ca’fer bin Hasan burada dünyanın geçiciliğini, kazanılan mal ve mülkün burada kaldığını düşüner ve bu dünyada en iyi işin kalıcı eserler vermek olduğu sonucuna varır. Bu yüzden müellif bir eser yazması gerektiğine karar verir. Ancak kendi aklının ve bilgisinin Hz.

Hüseyin’i anlatabilecek güçte olmadığını, Maktel yazmanın güç bir iş olduğunu düşündüğü için bir türlü eserini yazamaz. Bir gün Hz. Süleyman’la bir karınca arasında geçen diyalog aklına gelir. Buna göre, bir gün bir karınca Hz. Süleyman’a hediye olarak bir çekirge ayağı getirir ve Hz. Sü- leyman’a “Benim sana hediyem ancak bu olabilir. Bundan başkasına gücüm yetmez” der. Hz. Süleyman da karıncanın bu hediyesini kabul eder. Ca’fer bin Hasan bu kıssadan hareketle Hz. Hüseyin’i elinden geldiğince en iyi şekilde anlatmak için Vâkı’a-i Deşt-i Kerbelâ isimli bu eserini kaleme alır.

Kaynaklar

BÜLBÜL, Tuncay (2007). “Edebiyatımızda Kerbela Mersiyeleri ve Kerbela Mersiyelerini İçeren Bir Mecmua”. 2. Uluslararası Türk Kültür Evreninde Alevilik ve Bektaşilik Bilgi Şöleni Bildiri Kitabı. Ankara: Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi Yayınları

ÇAGLAYAN, Bünyamin. (1997). Kerbela Mersiyeleri. Yayımlanmamış Doktora Tezi. Ankara: Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

YILDIZ, Alim (2010). Çeşitli Yönleriyle Kerbela. Sivas: Cumhuriyet Üniversitesi Yayınları. .

AHMET YESEVİ - HACI BEKTAŞ VELİ ÇİZGİSİNDE AHLAK TEMELLİ DİN