• Sonuç bulunamadı

Ede Büyük erkek kardeş, ağabey, Güncel Türkçe Sözlük; Abla, büyük kız kardeş ve ayrıca ( ET

DULKADİR BEYLERİNİN BEKTAŞİLİKLE İLİŞKİSİ Prof Dr İlyas GÖKHAN

3 Ede Büyük erkek kardeş, ağabey, Güncel Türkçe Sözlük; Abla, büyük kız kardeş ve ayrıca ( ET

eçe: Büyük kardeş. Kem) 1. Büyük kardeş, ağabey. 2. Baba. 3.bk. eci-1. 4. Dede. 5. Elinden iş gelir büyük adam. 6. Anne. 7. Amca. 8. Yirmi yaşına kadar olan çocuk, Kendisine saygı gösterilen (kimse). Çingene, Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü;

Üçüncü temel kavramımız olan “balı” için TDK sözlükleri şunları kaydeder4 . Balı 1.

Büyük kardeş. 2. Sevgi gösterilen kimseler 3. Veli, ermiş; Bağlı. Türkiye Türkçesi Ağızları Söz- lüğü; 1. Büyük kardeş. 2. Sevgi gösterilen kimse. 3. Veli, ermiş. Kişi Adları Sözlüğü. Yer adı olarak da Bolu ili, Kıbrıscık ilçesi, merkez bucağına bağlı bir yerleşim birimi. Ordu ili Kumru ilçesi, merkez bucağına bağlı bir yerleşim birimi, Zonguldak ili, Ereğli ilçesi, merkez bucağına bağlı bir yerleşim birimlerinin adı verilmektedir.

2 http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&arama=kelime&guid=TDK.GTS.560057dfae7c33.32709157 3 http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&arama=kelime&guid=TDK.GTS.560057e85f7269.93167351

Bu kavramlarla ilgili olarak günümüzde Türkiye Türkçesini en geniş sözlüğü olan Yaşar Çağbayır tarafından hazırlanan sözlükte5 eçe1, [eçe / eke / eze] {eT} is. 1. Büyük kız kardeş.[DLT]

2. Ağabey; büyük kardeş, {ağız} (aynı) [EUTS] şeklinde anlamlarını verir. Daha sonra TDK söz- lüklerindeki gibi diğer bir ece başlığına gönderme yapar ve orada da çeşitli ağızlarda hangi an- lamlarda kullanıldığına dair şu karşılıklar verilir: ece1, [eT. eçe / eçü (abla) > ece is. 1. {ağız} Güzel kadın. [DS] 2. Kraliçe. 3. Ana. 4. {ağız} Ağabey ve abla. [DS] 5. İhtiyar kadın. 6. {ağız} Yakın akrabadan olan büyük erkek. [DS] 7. {ağız} Baba. [DS] 8. {ağız} Babaanne. [DS] 9. {ağız} Kadın. [DS]10. Samimi arkadaş; dost. 11. {ağız} Ak sakallı ihtiyar. [DS] 12. {ağız} Ağa. [DS] 13. Hala çocuğu. 14. {ağız} Yenge. [DS] 15. {eAT} Reis; ileri gelen; ulu. 16. özl. is. Masallarda korku salan çirkin cücenin adı.

“Ede”nin karşılığı da şu şekildedir6: ede1, [ede tol] {çocuk d.} is. 1. Büyük erkek kardeş;

ağabey. {OsT} {ağız} (aynı) [DS], 2. (Kimi yörelerde) dede. 3. {ağız) Baba. [DS] 4. {ağız} Büyük kız kardeş; abla. [DS] 5. {ağız) Elinden iş gelir büyük adam. [DS] 6. {ağız) Anne. [DS] 7. {ağız} Amca. [DS] 8. {ağız} Yirmi yaşma kadar olan çocuk. [DS]9. {ağız} Kendisine saygı gösterilen büyük. [DS]. “Ece” ve “ede” ile anlam ve köken bakımından irtibatı ola “eze” ve “eke” sözlerinin anlamlarını da şöyle verir: eze2, [eT. eze / ece /eke] is. 1. {ağız} Teyze. [DS] 2.{ağız} Hala. [DS] 3. {eT} Büyük kız kardeş. [DLT] eke2, [eke / eçe / eze] {eT} is. 1. Büyük kız kardeş; abla. [Tekin] [ETY] [EUTS] 2. Kocanın veya karının kendinden büyük kız kardeşi. [DLT] 3. Hala. [Gabain] 4. {ağız} Büyük erkek kardeş; ağabey. [DS] 5. {ağız} Küçük kardeş. [DS] 6. {ağız} Yaşlı ve dene- yimli çoban. [DS] 7. {ağız} Sürüyü çekip götüren baş hayvan. [DS] 8. {ağız} Yaşlı ve olgun hayvan. [DS] 9. {ağız} sf. Büyük; yetişkin; olgun; kart. [DS] 10. {ağız} Kurnaz; açıkgöz. [DS] 11. {ağız} Tecrübeli; usta. [DS] 12. {ağız} (Çocuk için) yaşı küçük olduğu hâlde işi ve sözü büyük olan. [DS] 13. {ağız} Çok konuşan; geveze; ukala. [DS]. Eçi, [eçı / eçî / eçu/ içî] (eçi:) {eT} is. 1. Amca. [ETY] [Gabain] [Tekin] [İKPÖy.'J 2. Ağabey; büyük erkek kardeş, {ağız} (aynı) [ETY] [Gabain] [Tekin] [EUTS] [DS] 3. is. Hanım nine. [DLT] 4. sf. (Kadın ve erkek için) yaşlı; ihtiyar.

Eçü, [eçü / eçî] (eçü:) {eT} is. Ata; atalar; ecdat; eslaf. [Gabain] [Tekin] [ETY] [EUTS] S eçü

apa, Atalar; ecdat.

Balı sözünün “bağlı” anlamında kullanıldığını özellikle vurgulamak istiyorum. Meselâ Karçay-Malkar Türçesi’nde yaygın olarak bu anlamda kullanıldığı anlaşılıyor.7 Ötüken Türkçe

Sözlük’te balı ile ilgili açıklamalar ise şöyledir8: balu1, [ba-mak > ba-l-u] {eT} çek. f. Bağlıyor.

[EUTS] S balu balu, Ninni. [DLT]. balu2, [Far. bâlü] (ba:lû:) is. 1. Ana ve baba bir kardeş.

5 Yaşar Çağbayır, Ötüken Türkçe Sözlük, C. 2, İstanbul, 2007. 6 Yaşar Çağbayır, Ötüken Türkçe Sözlük, C. 2, İstanbul, 2007. 7 Ufuk Tavkul, Karaçay Malkar Türkçesi Sözlüğü, Ankara, 2000, TDK

Bu anlam, bu kavramları aşağıda kısa biyografilerini verdiğimiz şahıslarla ilişkilendirdi- ğimizde öne çıkacaktır.

Bu kavramların tarihi köklerini ve kullanımını göstermek açısından Sadettin Gömeç bu tabirlerle ilgili şu dikkat çekici tespitleri yapar:9 “Aça-Açı-Eçe-Eçi-Eçü-Eke10-Eze11: “Yaşlı ka-

dın, hanım nine, büyük kız kardeş”12 gibi manalara gelen bu kelimeyi, eski Türk çağının metinle-

rinde de görmemiz mümkündür. Mesela, Köl Tigin ve Bilge Kağan yazıtlarında, dünyanın yara- dılışından sonra, Tanrı tarafından Bumın ve İstemi’nin insanoğlunu yönetmek üzere vazifelendi- rilmesi10, sebebiyle eçü ve apa kelimelerini birlikte görmekteyiz. … Genelde bu eski metinlerde

eçü-apa şeklinde birlikte görülen bu deyim için “ata, ced” denmektedir13. Fakat “eçi” veya

“eçü”nün, “eçe” yahut da “ece” ile aynılığını kabul edecek olursak, burada bir dişilik anlamının olması söz konusudur. O zaman “ata, ced” olarak manalandırılan eçü-apa deyimi, bütün ölmüş erkek ve kadın ataları ifade ediyor olmalıdır.”13

Şimdi değerlendirmelerimize esas olmak üzere bu kavramların isim ve veya lakap olarak kullanıldığı tarihi şahsiyetlerin biyografilerine ana hatlarını ön plana çıkaran kısa bir biyografile- rini verelim.

Ece Halil: Trakya ve Balkanlar’da faaliyet gösteren ilk Türkmenlerden Sarı Saltuk Türk-

menlerinin reislerinden olup kaynaklarda Ece Halil veya Halil Ece adıyla geçmektedir.14 Ece Ha-

lil’in kimliği ve menşei hakkında bilgi yoktur. Saltukname’ye ve diğer menakıpnamelerdeki ve tasavvufi kayıtlara göre Hacı Bektâş-ı Velî’nin İslâm’a davet için hıristiyan topraklarına yolladığı müridlerinin ilki olan Sarı Saltuk’un yanında yetişmiştir ve onun halefi olmuştur. Bizans kaynak-

9 Sadettin Gömeç, “Divanü Lugat-it Türk’de Akrabalık Bildiren Terimler”, Tarih. Araştırmaları Dergisi, c.XX., sayı: 32, Ağustos 2002, s.134-135, (ss.133-141)

10 Abû Hayyan’ın lügatinde eke=hala demektir. Bakınız, Abû Hayyan, Kitâb al-idrâk li- Lisân al-Atrâk, Haz. A.Caferoglu. Ankara 1931, s.10

11 Abû Hayyan’ın lügatinde eze=teyze demektir. Bakınız, Abû Hayyan, Kitâb al-idrâk li-Lisân al-Atrâk, s.13. 12 DLTI, s. 86-87, 90

13 Gömeç, bu tespitleri şu eserler ve yerler üzerinden yapar: Bakınız Köl Tigin Yazıtı, Doğu tarafı, 1-2; Bilge Kagan Yazıtı, Doğu tarafı, 1-3; Üze Kök Tengri asra yağız yer kılundukda ikin ara kişi oglı kılınmış. Kişi oglınta üze eçüm apam Bamın Kagan, İstemi Kagan olurmış; olurıpan Türk bodunıng ilin törüsin tııta birmiş, iti birmiş.; " Bakınız, Köl Tigin Yazıtı, Doğu tarafı, 10-11; Bilge Kagan Yazıtı, Doğu tarafı, 10: Üze Türk Tengrisi, tduk yiri-subı ança itmiş erinç. Türk bodun yok bolmazun tiyin, bodun bolçun tiyin kangım İl-teriş Kaganıg, ögüm İl Bilge Katunıg töpüsinte t ut ip yügcrü kötürmiş erinç.” Bakınız, Köl Tigin Yazıtı, Doğu tarafı, 19; Bilge Kagan Yazıtı, Doğu tarafı, 16. ü S.G.Clauson, An Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth-Century Turkish, Oxford 1972, s.20; M.Ergin, Orhun Abideleri, 8. baskı, İstanbul 1980, s.lll; 14 Sarı Saltuk ve Ece Halil’i yöredeki Çepni toplulukları ile irtibatlandıran araştırmalar konusunda Faruk Sümer şu açıkla- mayı yaparak kabul etmez: “Balıkesir bölgesi ile Manisa ve Aydın vilayetlerindeki Çepniler buraya yüzyıldan sonra doğu’dan gelmiş olup Haleb Türkmenleri ile Boz Ulus’a mensup idiler. Bu Çepniler’den önce Balıkesir, Manisa ve Aydın vilayetlerinde Çepni adlı bir oymağın yaşadığı görülmüyor. Bu sebeple XIV. yüzyılda Ece Halil ile Rumeli’nden Balıkesir bölgesine dönen Türkler arasında Çepniler’in bulunduğu hakkındaki sözlerin ilmi hiç bir değeri yoktur. “Sümer, Çepniler, s. 19. Ayrıca şu bilgi de dikkat çeker “Bergama ve Balıkesir bölgesinde yaşayan Çepniler’in Kantemir Çepnileri'nin torunları olduğunu gösteriyor. Buna göre Kantemir Çepniler'i Balıkesir yö- resine XVIII. yüz- yılın birinci yarısının ortalarında gelmişlerdir. Bugün Balıkesir yöresi ile Bergama ve Manisa yörelerindeki Çepniler köylerde yaşamakta olup çadır hayatı sonaereli bir a s ı r d a n fazla olmuştur. Hatıralara göre onları ve diğer oymakları yerleşik hayata geçiren Ahmed Vefik Paşa' dır. Hatta Ahmed Vefik Paşa, çadırlarını yırttığı için oymaklar ona "Çadır Yırtan" lakabını vermişlerdir. Onların çadır hayatının geçen yüz-

larına göre imparator II. Andronikos Ece Halil’i, Katalanlar’ın kendisi aleyhine Trakya’daki faa- liyetlerini önlemek için gönderilen Türkopoller’in (Bizans hizmetindeki hıristiyanlaşmış Türkler) reisi idi. Muhtemelen 1312 yılı sonunda Gelibolu’da cereyan eden savaş neticesinde Ece Bey ve idaresi altındaki Türkmenler kılıçtan geçirildiler. Yanındakilerden çok azı karşı kıyıdaki Karesi Beyliği arazisine geçebildi. Bugün Çanakkale’deki Halil-ili, Lapseki’nin güneyindeki Saltık Li- manı ve Kemer civarındaki Şah Melik Limanı gibi yerler Trakya’da mücadele eden bu Türkmen beylerinin hatırasını taşır.

Osmanlı kaynaklarından Müneccimbaşı’ya göre Ece Bey, 700 (1300-1301) yılında Ana- dolu’ya geçerek Karesi Bey’in hizmetine girmiş ve onun emîrü’l-ümerâsı olmuştur. Karesi Bey’den sonra da yaşayan Ece Bey, Osmanlıların hizmetine girerek Süleyman Paşa’nın Geli- bolu’yu fethi sırasında onun yanında yer almış, bu sebeple kendisinin Gelibolu çevresinde fethet- tiği ovaya Ece ovası (Eceabat) adı verilmiştir. Ancak Bizans kaynaklarının verdiği bilgiye göre Ece Halil 1312 yılında öldüğünden önce Karesi Bey’in, daha sonra Süleyman Paşa’nın hizmetine giren ve Gelibolu’nun fethinde görev alan Ece Bey’in Ece Halil değil, Âşıkpaşazâde’nin zikrettiği Yâkub Ece olması muhtemeldir ve mezarı da buradadır.15

Ede Balı16: Hüseyin Hüsâmeddin, kaynak göstermeden künyesini İmâdüddin Mustafa b.

İbrâhim b. İnac el-Kırşehrî şeklinde kaydeder. Kaynaklarda Edebâlî (ىلاب هدأ), Atabâlî (ىلاب هطا) ve Ede-şeyh (خيش هدا) şekillerinde yazıldığı görülmektedir. İlk Osmanlı kadısı ve mutasavvıfı olarak kabul edilir. Ede Balı, Karaman’da doğdu ve ilk tahsilini Karaman’da yaptı. Daha sonra Hanefi fıkhı üzerine dersler aldı ve kendini geliştirmek için Şam’a gitti. Dönüşte tasavvufa yöneldi. Bile- cik’te bir zâviye kurarak halkı irşada başladı. Çok sayıda talebe yetiştirdi. Bunlardan damadı Dur- sun Fakih, şeyhten sonra Osmanlı Devleti’nin ikinci müftüsü ve kadısı olmuştur. Osman Gazi, Bilecik’te şeyhin zâviyesine giderek dinî ve idarî konularda ona danışırdı. Âşıkpaşazâde’nin na- kine göre, Osman Gazi’nin imamı İshak Fakih’in oğlu Yahşı Fakih ve Edebâli’nin oğlu Mahmud Paşa’ya atfen Osman Gazi’nin bir gece Edebâli’nin zâviyesinde kalır. Rüyasında şeyhin koynun- dan doğan bir ayın kendi koynuna girdiğini, aynı anda göbeğinden bir ağaç bittiğini ve bu ağacın gölgesinin dünyaya yayıldığını görür. Osman Gazi rüyasını Edebâli’ye anlatınca şeyh, “Hak Teâlâ sana ve nesline padişahlık verdi. Mübarek olsun. Kızım Malhun Hatun da senin helâlin oldu” der. Edebâli’nin bu yorumu üzerine Osman Gazi Malhun Hatun ile evlenmiştir.17

15 Zerrin Günal, “Ece Bey”, TDVİA, C. 10, s. 379-380.

16 Burada bu yazılış biçimi özellikle tercih edilmiştir. TDV İslam ansiklopedisinde adına tahsis edilen maddedeki imlası

EDEBÂLİ biçimindedir. Bu yazım şekli zaten bu yazının ana temalarından birini teşkil etmektedir. Bu sebeple mevcut

kaynaklara göre hazırlanan yukarıda özetlenen biyografisi için bakınız. Kâmil Şahin, “EDEBÂLİ”, TDVİA, C. 10, s.393- 394.

17 “Osman Gazi niyaz itdi ve bir lahza ağladı. Uyku galip oldı, yatdı, rahat oldı. Görür kim kendülerinin aralaında bir aziz şeyh var-idi. Hayli kerameti zahir olmışdı ve cemi’i halkun mu’tekadı idi. Derviş-idi. Ve illa dervişlik batnında-idi. Dün- yası, nimeti, tavarı çog-idi. Sahib-çırak u âlem idi. Dayim müsafirhânesi ayendeden ve revendeden hali olmazdı. Ve Osman Gazi dahı gâh gâh gelürdi, bu azize konuk olurdı. Osman Gazi kim uyudu düşinde gördi kim bu (dervişin) koynundan bir

Vefâiyye tarikatına mensup olan Edebâli aynı zamanda ahî teşkilâtının reisidir. Son za- manlarında kızı ve torunu Alâeddin Bey ile Bilecik’te oturan Edebâli’ye Kozağaç köyünün öşür ve hâsılatı verilmiş, kızı Râbia Hatun (veya Bâlâ Hatun) kendilerine verilen bu köyü tekkeye vak- fetmiştir. Edebâli uzun bir ömür sürdükten sonra 726 (1326) yılında vefat etti.

Eski Türk Dili uzmanı Talat Tekin, amca ve teyze kelimeleri üzerine yaptığı incelemesinde bu kelimelerin tarihi kökleri gelişimi ve birbiriyle irtibatını şöylece açıklamıştır:, “amca, kelimesi, aba aça-sı veya aba-eçe-si “babanın ağabeyi” tarzında Türkçe bir terkipten gelişmiş olabileceği kanatine vardık.” Dedikten sonra şu açıklamaları yapar. Bu cümledeki aça-eçe sözlerine gelince, bunlar Türkçe’de umumiyetlede “yaşça büyük kardeş, ağabey, abla” mânaları ile kullanılmakta- dır. Bu kelimeye aça (açamka) imlâsı ile eski Türk yazıtlarında rastlıyoruz. Aça kelimesinin ak- raba adı olduğu anlaşılmakla beraber mânası metinden kesin olarak çıkarılamıyor. Divanü Lûgat- it-türk’te eçe kelimesi “büyük kız kardeş, abla” diye manlandırlmıştır. Bu kelimeyi Uygur metin- lerinde “ağabey, büyük erkek kardeş, manası ile buluyoruz. Eski Anadolu Türkçe’sinde ece, “reis, ulu, pir, ileri gelen” manasında kullanılmıştır. Bu kelime bugün Türk dil ve lehçelerinde aça, aca, eçe, ece, gibi çeşitli söylenişlerle daha çok “abla, anne, yaşlı kadın” mânalrında kullanılmaktadır. Bununla beraber bazı lehçlerde “ağabey, büyük erkek kardeş” manası ile yaşamaktadır.18

Balım Sultan: Bektaşî tarikatındaki erkân ve kaidelerin koyucusu ve (mücerretlik- ev-

lenmemek) müessesesinin kurucusu olan (Balım Sultan) da bu hizmetlerinden ötürü Hacı Bek- taş’tan sonra Tarikatın ikinci Piri sayılır. Menâkıbnâme ve tasavvufi kaynakların verdiği bilgilere göre Balım Sultan’ın asıl adı Hızır Balı’dır. Balım Sultanın babası Mürsel Sultandır ki bu zat Hacı Bektaş’ın ma’nevi sulbünden gelen Yusuf Bâlî Sultan’ın oğludur. Fatih'in İstanbul fethini mütea- kip Gedik Ahmet Paşa’nın 1475 de Kırım, Mora ve Tuna seferinden dönüşte Dimetoka’daki tek- keye misafir olmuş, Dimetoka’daki Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) dergâhında yetiştikten sonra Anadolu’ya geçmiştir. Daha sonra Hacıbektaş’a giden Balım Sultan bir süre dergâhta hizmet ver- dikten sonra Bektaşi piri olarak Hacıbektaş dergâhının pir postuna oturmuştur. 19

Balım Sultanın tarikata ve maddî vücuduna ait silsilesi şöyledir: 1- Hacı Bektâş-ı Velî.

2- Hızır Bâlî Sultan (Hacı Bektaşın ma’nevî' evladı İdris Hoca'nın üçüncü oğlu).20

altında dağlar var ve her dağun dibinde sular çıkar ol sulardan kimi içer kimi bahçeler suvarır ve kimi çeşmeler akıtır gelir şeyhe haber verir şeyh eydür: Oğul Osman Gazi sana muştılık olsun kim Hak teala sana ve nesline padişahlık virdi, mübarek olsun didi. Ve benüm kızum Malhun senin halalun oldu dir ve heman-dem nikah idüb kızını Osman Gazi’ye virdi.” Aşıkpaşazâde, Tevârih-i Âl-i Osman (Âşıkpaşazâde Tarihi), haz. K. Yavuz-A. Y. Saraç, İstanbul 2007, s. 276-277. 18 Talat Tekin, “Amca ve Teyze Kelimeleri Hakkında”, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten, 1960, s.288, 289-290. 19 Cavit Sunar, Melamlik Bektaşilik, Ankara, 1975, s. 37-38; Ahmet Yaşar Ocak , “Balım Sultan” , TDVİA, Cilt 5, s. 17- 18; Abülbaki Gölpınarlı, Alevi Bektaşi Nefesleri, İstanbul, 1963, s. 9

20 Adülbaki Gölpınarlı, Buradki Hızır Balı ile ilgili farklı bir isim okuma yoluna gitmiş ve eserine kaydetmiştir. “Balı Sultan: Hacı Bektaş tekkesinde, ayrı bir türbede yatan bu azizin, türbe kapısının üstündeki kitabe, Hacı Bektaş oğlu Rasûl Balı’nin oğlu Hızır Balı oldugunu gösteriyor. İcazetnamelerdeyse Mürsel Baba’nın oğludur. Mürsel Baba, Yusuf Balı’nın,

3- Resul Bâlî Sultan. 4- Yusuf Bali Sultan. 5- Mürsel Baba Sultan.

6- Balım Sultan (Tarikatın ikinci Pîri). Balım Sultan (922-1516) Hicride vefat etmiştir.21

Ede Bazarı'nın Adapazari'na ve İzmir’in Torbalı ilçesinde olduğu gibi Tur (Dur) Balı adının halk ağzındaki değişimini veya idari cehalet belki mazur görülebilir.

Ancak, bütün bunlara rağmen, Tarihimizin önemli siması olan Ede Balı ile ilgili olarak son zamanlara kadar bilinen pek çok Osmanlı Tarihçisi’nin çalışmalarında ve Kültür hayatımızın önemli külliyatlarından olan TDV İslâm Ansiklopedisi’nde adına tahsis edilen madde de aynı ya- zım hastalığı ile maluldür. (Parantez içi bilgi: Bu maddede Ede Balı’nın doğum yeri Karaman olarak yazılırken, Bilecik’teki türbesinin girişine konulan ve Vakıflar Genel Müdürlüğünce hazır- lanın biyografisini gösteren levha kitabede doğum yeri Horasan’ın Merv şehri olarak verilmekte- dir.)

Balı ismi ne yazık ki kaynak neşirlerinde de aynı akıbete uğramaktan kurtulamamıştır. Aşağıdaki dörtlük buna örnektir.22

Hacı Bektaş sol sebepten hiç Göze almadı tac-ı sultanı Edebali vü bundagı huddam Gördiler Hacıdan bu seyranı

Ede ve Ece’nin şahıs adı kullanıma farklı bir örneği Faruk Sümer veriyor. “Ede’nin şahıs adı olarak Ede Derviş şeklinde Trabzon Çepnileri arasında kullanıldığı görüyoruz.”23 Ece’nin

lâkap ve unvan olarak kullanılmasına örneği de Abdülbaki Gölpınarlı’dan alıyoruz: “Ece: Özbe- kistanda büyük kardeşe “ece”, küçük kardeşe “üke” derler. Ece, aynı zamanda millet ve yol ulu- suna da denir ki burada o manayadır.24

Bir sualim var sana ey dervişler ecesi Meşayih ne buyurur yol haberi nicesi

Ede Balı konusunda en açık, anlaşılabilir ve kabul edilebilir açıklamayı doğrudan Osmanlı tarihçisi olmayan Mustafa Kafalı yapmıştır. Açıklama aynen şöyledir25: “Ankara ve Kırşehir gibi

Hoca’nın oğludur. Hacı Bektaş’ın, Mevlânâ ile çağdaş olduğu ve XIII. yüzyılda yaşadığı düşünülecek olursa türbe kita- besinin yanlış olduğu meydana çıkar. Bektâşiler tarafından ikinci pir sayılan, 1516 da ölen ve Balım Sultan diye anılan bu zât, rivâyete göre mücerredliği, yâni evlenmemeyi erkân olarak kurmuştur.” Abülbaki Gölpınarlı, Alevi Bektaşi Nefes- leri, İstanbul, 1963, s. 9

21 Sunar, Melamlik Bektaşilik, s. 37-38.

22 Menakıbu’l-Kudsiyye Fi Menasıbi’l- Ünsiyye, haz. İ. Erünsal-A.Y. Ocak, , Ankara 1995, s. 169.

23 Faruk Sümer, Çepniler Anadolu’daki Türk Yerleşmesin Önemli Rol Oynayan Bir Oğuz Boyu, İstanbul 1992, s.53 24 Abdülbaki (Gölpınarlı),“Yunus Emre'de Öz Türkçe Kelimeler”, Türkiyat Mecmuası, IV (1934), s. 265-279).

önemli merkezler ile bunların arasında yer alan Balı-Şeyh (Şeyh Ede-Balı), bölgenin büyük Ahi pirlerinin de yerleşim sahasıydı. Ertuğrul Beğ ile Şeyh Ede-Balı arasındaki yakın dostluk, bu böl- gede meydana gelmişti. Osman Beğ’in doğumu yine burada olmuştu. Kayıların 1230 Yassı-Çi- men’i takiben bu bölgeye yerleşmeleri münasebetiyle, Balı-Şeyh kasabasında oturan ve oraya is- mini veren Şeyh Ede-Balı arasındaki dostluk ve kader birliği daha sonra Osmanlı Devleti’nin kuruluşuna da damgasını vuracaktır. Şeyh Ede-Balı’nun isminin yaygın bir okuma yanlışlığına uğraması dolayısıyla manası üzerinde de yanlış değerlendirmeler yapılmıştır. Balı kelimesi Türkçe bir kelime olması hasebiyle “a”yı uzun ve “ı”yı da Arapça ism-i failde olduğu gibi “i” şeklinde okumak büyük yanlışlıktır. Zira Türkmen ananesinde Balı adı, Dursun, Durmuş ve Satıl- mış gibi konulan adlar meyânında yer alır. Üst üste ölen erkek evlâttan sonra doğan erkek çocuğa yaşaması dileği ile konan isimlerdendir. Bu adların konulmasında ölümler dursun, ölümü satmak duası ve dileği vardır. Balı adı, “bağlı olmak” veya “bağlanmak” mânâsında Türkçe bir kelime- dir. Bu adın konduğu çocuklar ise “Tanrıya bağlanmış”, “Allah’a adanmış” kabul edilirler. Bü- tün bu isimlerin çocuklara ad olarak verilmesinde erkek çocuğun yaşama duası mevcuttur. Os- manlı akıncılarından Balı-Beğ ailesi bu isimlendirmeye bir başka misaldir. Halen Elazığ ilimizin kasabalarından biri Balı-Beg adını taşımaktadır. Balı Şeyh kazamızın adı da Şeyh Ede-Balı’dan gelmektedir. Çünkü Ertuğrul Beğ ve Kara-Keçiler 1230’da bu bölgeye gelip yerleştikleri sırada Şeyh Ede-Balı bu kasabada oturmaktaydı. Kasaba onun adına izafetle bu adla anılmıştır. İsimdeki “ede” kelimesi ise eski Türkçe metinlerde görüldüğü üzere Allah’ın 99 isminden birisi olan “Sâhib ve Mâlik” karşılığı olan diğer bir Türkçe kelimedir. Esmâü’l-Hüsnâ diye bilinen bu 99 isim, Allah adı yerine de kullanılır. Yani Ede-Balı “Allah’a bağlı kişi” manasında bir isimdir. Ancak Allah’a bağlı olma, “Balı” kelimesinin manasında da mahfuz olduğu için, bazı kaynak- larda ve Balı Şeyh kazasının adındaki gibi, yalnızca Şeyh Balı veya Balı Şeyh şeklinde de kulla- nılmıştır.”

Sonuç olarak, tarihi metinlerimizde geçen “Ece-Ede-Balı (Balım)” ifadeleri yerine göre isim, lakap ve unvan olarak kullanılan ve özellik arz eden kavramlardan olduğu açıktır. Dini, ta- savvufi metinlerde ağırlıklı olmak üzere tesadüf ettiğimiz bu tabirler tarihimizde önemli roller oynamış şahsiyetlerle karşımıza çıkarlar. Ece Halil, Ede Balı, Balım Sultan gibi tarihi şahsiyetlerin faaliyetlerini konu edinen özellikle menakıpnamelerde karşımıza çıkan bu kavramlar, modern araştırmalarda çoğu kere dikkat edilmeden gerçek isimlermiş gibi kullanılırlar. Taşıdıkları mana- ların tarihi kökleri ve özelliklerinin ya farkına varılmaz veya önemsenmez. Oysaki bu tabirler Türklerin Anadolu’ya gelmeye başladıkları 11. yüzyıldan itibaren Anadolu’nun siyasi şekillen- mesinde olduğu kadar dini tasavvufi ve kültür hayatında da çok önemli yere sahiptirler. Bu isim

ve sıfatlarla anılan birçok tarihi şahsiyet etrafında oluşan destan veya menakıp türü anlatımlar dikkatli okunduklarında gerçek tarihi bilgi verdikleri kadar, devrin anlaşılmasına ve doğru yorum- lanmasına da hizmet ederler. Biri Osmanlı Devletinin manevi mimarı, biri devletin askeri gücünü önemli bir bölümü olan “yeniçeriliğin” teşkilinde büyük manevi önder sayılan Bektaşiliğin en mühim piri, nihayet üçüncüsü yine Osmanlı Devleti’nin deniz gücünün teşkilinde başrolü oynayan Karesi Beyliğinin önde gelen komutanlardan olması tarihin istisnai tecellilerinden birini yansıtır.

KAYNAKÇA

- Aksan, Doğan (2015), Türkçenin Sözvarlığı, Bilgi ayınevi.

-Aşıkpaşazâde (2007), Tevârih-i Âl-i Osman (Âşıkpaşazâde Tarihi), haz. K. Yavuz-A. Y. Saraç, İstanbul.