• Sonuç bulunamadı

Hz Peygamber ve Sevgili Kızı Fâtıma

BİR ANNE OLARAK HZ FÂTIMA

A- Hz Peygamber ve Sevgili Kızı Fâtıma

Hz. Fâtıma Allah Resûlü’nün en küçük kızıdır. Mekke’de dünyaya gelmiş ve şirk dönemi yaşamadan çocukken Müslüman olmuştur. Hz. Fâtıma hariç Hz. Peygamber hayattayken bütün çocukları vefat etmiştir. Bu sebeple Allah Resûlünün ona karşı özel bir ilgisi ve sevgisi vardı.

Annesi vefat ettikten sonra Mekke’de kız kardeşi Ümmü Külsüm ile takriben üç yıl daha yaşamış; Allah Resûlü’nün Sevde bt. Zemʻa ile evlen- mesinden sonra onunla birlikte aynı evi paylaşmıştır. Bu sırada diğer abla- larından Zeynep, teyzesinin oğlu Ebü’l-Âs b. Rebî’ ile Rukıyye ise Hz. Os- man ile evli idi.

Gerek yaşının genç olması, gerekse bir hanım olması sebebiyle Hz. Fâtıma’nın çok aktif olduğunu söylemek mümkün değildir. Bununla birlik- te bazı gelişmeler sebebiyle adı zikredilen hanımlardandır.

1-Mekkelilerin Hz. Peygamber’e Yönelik Saldırılarına Karşı Hz. Fâtıma’nın Tutumu

Hz. Peygamber'in Mekke'de genellikle psikolojik, zaman zaman da fizikî saldırıya maruz kaldığı bilinmektedir. Bu saldırılardan bazıları anlatı- lırken Hz. Fâtıma'nın adı da zikredilmektedir. Bunlardan birisine göre

Resûlullah (s), Makam-ı İbrahim’in yanında namaz kılarken, Ebû Cehil ya- nında oturan arkadaşlarına,

-Kim gidip filancalardan, bize doğum yapmış devenin eşini getirecek, diye sordu.

İçlerinden biri kalkıp gitti ve doğum yapmış bir deve eşi getirdi. Ona, -Muhammed’i secde ederken gördüğün zaman, onu sırtına koy, dediler. Adam, Resûlullah (s) secdeye vardığı zaman, deve eşini iki kürek kemiğinin arasına koydu. O, secdesini bitirinceye kadar yerinden kımılda- madı. O sırada küçük bir kız çocuğu olan Fâtıma yetişti, onu aldı. Resûlullah’ın (s) sırtını silmeye başladı. Sonra, müşriklere doğru yönelip onlara hakaretvârî sözler söyledi. Onlar, kendilerinden geçercesine kahkaha ile güldüler. Resûlullah (s) namazını bitirdi. Kâbe’ye doğru yönelerek elle- rini kaldırdı ve onlara şöyle beddua etti:

-Allahım! Amr b. Hişâm’ı, Utbe b. Rebîʻa’yı, Şeybe b. Rebîʻa’yı, el- Velîd b. Utbe’yi, Umâre b. el-Velîd’i, Ümeyye b. Halef’i ve Ukbe b. Ebî

Muʻayt’ı sana havale ediyorum.113

Başka bir rivayette olay daha ayrıntılı anlatılır: Ebû Cehil, içlerinde Ukbe b. Ebî Muʻayt’ın da bulunduğu Kureyş’ten bir grupla birlikte Hicr’de bulunuyordu. Allah Resûlü (s) orada namaz kılıyor ve secdeyi uzatıyordu. Ebû Cehil etrafındakilere,

-Hanginiz Mekke’nin aşağısında filancalara ait bugün kesilen deve- nin yanına varır ve onun işkembesinden çıkartılan pisliği getirip Muham- med’in üstüne atar, diye sordu.

Bu soru üzerine Ukbe b. Ebî Muʻayt oradan ayrıldı; devenin işkem- besinden çıkarılan pisliği getirdi ve Allah Resûlü (s) secdede iken onun iki omzunun arasına attı. Fâtıma geldi; onun üzerindeki pisliği temizledi; son- ra onlara dönüp onlara hakaret etti. Ancak müşrikler, Fâtıma’ya dönüp de hiçbir şekilde karşılık vermediler. Allah Resûlü (s) başını secdeden kaldır- dığında şöyle diyerek dua etti:

-Ey Allah’ım! Kureyş’i sana havale ediyorum! Ukbe b. Ebî Muʻayt’ı, Ebû Cehil’i, Şeybe’yi, Utbe’yi, Ümeyye b. Halef’i sana havale ediyorum.

Sonra Ebû Cehil’e şöyle dedi:

113 İbn İshak, Muhammed b. İshak b. Yesâr el-Muttalibî, Sîretü İbn İshak: Kitâbü’s-Siyer

ve’l-Meğâzî, thk. Süheyl Zekkâr, Dârü’l-Fikr, Beyrut 1398/1978, s. 211. Ayrıca bk. el- Buhârî, Ebû Abdullah Muhammed b. İsmail (256/870), Sahîh, İstanbul 1992, “Menakıbu'l-Ensar”, 29.

-Vallahi ya yaptıklarına bir son verirsin ya da Allah sana çarpan bü- yük bir musibeti başına mutlaka indirecektir.

Akabinde Allah Resûlü (s) oradan ayrıldı. Yolda Ebü’l-Bahterî ile karşılaştı. Allah Resûlü’nün (s) moral bozukluğuna delalet eden yüzündeki ifade, Ebü’l-Bahterî’nin hoşuna gitmedi. Ona ne olduğunu sordu. Allah Re- sûlü (s) de olup biteni anlattı. Yanında bir kırbaç olan Ebü’l-Bahterî doğruca Ebû Cehil’e giderek onu dövdü. Benî Mahzûm ile Benî Esed b. Abdüluzzâ bu olayla çalkalandı. Ebû Cehil onlara şöyle dedi:

-Yazıklar olsun size! Muhammed sadece sizin aranıza düşmanlık sokmak istiyor.

Allah Resûlü (s) Ukbe’ye ise şöyle dedi:

-Ey Ebân’ın114 oğlu! Gördüğümüz şeyleri bırakmaz mısın?

-Sen gidişatını terk edinceye kadar hayır!

-Vallahi ya buna son verirsin ya da seni çarpan büyük bir musibete

duçar olacaksın!115

Başka bir rivayete göre bir gün Kureyşli bir genç, yolda giderken Resûlullah’ın (s) kızı Fâtıma’nın başını yardı. Fâtıma, “Ey Abdüşems aile- si!” diye bağırdı. Bu nida üzerine Ebû Süfyân ve Ebû Cehil, evlerinden dı- şarı çıktılar. O genç, “Ey Ebû Süfyân! Ben yaptım.” dedi. Bu söz üzerine

Ebû Süfyân geri döndü.116

Hz. Peygamber hicret ettiğinde ailesi Mekke'de kalmıştı. Medine'ye ulaştıktan sonra Zeyd b. Harise’yi Mekke’ye göndererek ailesini getirtmiştir.

Hz. Fâtıma Medine’ye geldikten sonra Sevde bt. Zemʻa ile birlikte aynı evde kalmıştır. Allah Resûlü Medine’ye geldikten bir süre sonra Hz. Aişe ile evlenmiştir.

2-Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’in Fâtıma’ya Talip Olmaları

Hz. Fâtıma, hicretin 2. yılında, Hz. Ali’nin kendisine talip olması üze- rine Hz. Peygamber tarafından evlendirilmiştir. Hz. Ali’den önce Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer Hz. Fâtıma’ya talip olmuşlar; ancak Hz. Peygamber bu taleplere olumlu cevap vermemiştir.

114 Ukbe’nin babası Ebû Muʻayt’ın adı Ebân’dı.

115 Belâzürî, Ebü’l-Abbas Ahmed b. Yahyâ (279/892), Ensâbü’l-Eşrâf, thk. Süheyl Zekkâr,

Riyâd Ziriklî, Beyrut 1417/1996, I, 141-142.

Hz. Ebû Bekir, Hz. Fâtıma’yı isteyince Resûlullah (s),

-Onun hakkında Allah’ın vereceği hükmü bekliyorum, dedi. Hz. Ebû Bekir bu konuyu Hz. Ömer’e açınca,

-Resûlullah (s) seni geri çevirmiş, dedi. Sonra Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer’e, -Sen Fâtıma’yı iste, dedi.

O da talip oldu; ancak Resûlullah (s) ona da aynı cevabı verip, -Onun hakkında Allah’ın takdirini bekliyorum, dedi.

Hz. Ömer, Hz. Ebû Bekir’e gelip durumu haber verince Hz. Ebû Bekir, -Resûlullah (s) seni çevirmiş ey Ömer, dedi.

Daha sonra Hz. Ali’nin ailesi ona,

-Git Resûlullah’tan Fâtıma’yı iste, deyince, o da gidip istedi ve Resûlullah (s) onu kızı Fâtıma’yla evlendirdi.

3-Mütevazı Çeyizi

Kaynaklarda Hz. Fâtıma’nın çeyizi ve ev eşyası hakkında bilgi veren birçok rivayet mevcuttur. Bir rivayete göre Hz. Ali, devesini ve bazı eşyala- rını satınca eline 480 dirhem geçti. Resûlullah (s) ona paranın üçte ikisiyle

güzel kokular, geri kalanıyla da bazı eşyalar almasını söyledi.117

Evlilik ve mehrin miktarı ve Hz. Fâtıma için alınan eşyalar hususun- da birçok rivayet bulunmakla birlikte bu konu başka bir tebliğin konusu olduğu için burada bunlar üzerinde durmayacağız. Sadece Hz. Fâtıma’ın çeyiziyle ilgili tasvirini nakletmek istiyoruz:

-Bana iki boydan elbise verilmişti. Biri gümüşlerle süslenmiş olup zaferanla da sarıya boyanmıştı. Hz. Ali’nin evine girdim. Orada koyun de- risinden bir yatak, içinde hurma lifleri bulunan bir yastık, bir su kırbası, bir

kalbur, bir havlu ve bir de bardak vardı.118

4-Hz. Peygamber’in Yakınına Taşınmak İstemesi

Hz. Ali, Fâtıma’yla evlenince Resûlullah (s) Hz. Ali’ye bir ev bulma- sını söyledi. Çünkü Hz. Ali’nin oturduğu ev, Resûlullah’ın (s) evine biraz uzaktı. Bu evde evlendiler. Resûlullah (s) Hz. Fâtıma’ya dedi ki:

117 İbn Sa‘d, Muhammed ez-Zührî (230/844), Kitâbü’t-Tabakâti’l-Kebîr, thk. Ali Muham-

med Ömer, Mektebetü’l-Hâncî, Kahire 1421/2001, X, 20.

-Seni yanıma almak istiyorum.

-Hârise b. en-Nuʻmân’a söyle de bizim için başka bir yere taşınsın. -Hârise bizim için taşındı ve hatta bu yüzden de ona karşı mahcu- bum.

Hârise durumdan haberdar ulaşınca Resûlullah’ın (s) yanına giderek, -Ey Allah’ın Elçisi! Duydum ki, Fâtıma’yı yanına almak istiyormuş- sun. İşte benim evlerim. Bunlar Neccâroğullarının sana en yakın olan evle- ridir. Şüphesiz ki, kendim de, mallarım da Allah ve Resûlü içindir. Allah’a yemin olsun ki, ey Allah’ın Elçisi! Benden aldığın mal bana bıraktığından daha hayırlıdır.” dedi. Bunun üzerine Resûlullah (s),

-Doğru söyledin, Allah sana malını mübarek kılsın, dedi.

Böylece Hz. Fâtıma Hârise’nin evine taşındı.119

5-Hz. Fâtıma’nın Peygamber’den Hizmetçi İstemesi

Hz. Fâtıma Hz. Ali ile evlendikten sonra evin işleri onlara kalmıştı. Hz. Ali, bir gün Hz. Fâtıma’ya şunları söyledi:

-Allah’a yemin olsun ki, su çekmekten artık göğsüm ağrımaya başla- dı. Babana bir savaş esiri verilmiş. Onu bize hizmetçi olarak istesen!

-Allah’a yemin olsun ki, benim de değirmen taşında un öğütmekten ellerim kabardı.

Hz. Fâtıma Resûlullah’ın (s) huzuruna varınca, kızına, -Seni buraya getiren şey nedir ey biricik kızım, diye sordu. -Sana selam vermek için geldim.

Hz. Fâtıma, bir şey istemekten utandığından, söylemek istediklerini söyleyemeden geri döndü. Fâtıma’nın geri geldiğini gören Hz. Ali merakla sordu:

-Ne yaptın?

-Utandığımdan bir şey isteyemedim.

Bu sefer her ikisi birlikte Hz. Peygamber’in yanına vardılar. Hz. Ali dedi ki:

119 İbn Saʻd, X, 23.

-Allah’a yemin olsun ki, ey Allah’ın Resûlü! Su taşımaktan göğsüm ağrımaya başladı.

Hz. Fâtıma da söze şöyle devam etti:

-Benim de un öğütmekten ellerim kabardı. Allah sana bir esir nasip etti. Onu bizim hizmetimize versen!

Bunun üzerine Resûlullah (s) şöyle buyurdu:

-Allah’a yemin olsun ki, şu Suffe ehli aç iken, onlara infak edecek bir şey bulamazken, onları bırakıp da sizlere verecek değilim. Ben o esirleri sa- tıp ele geçeni onlara infak ediyorum.

Bu söz üzerine ikisi de eve döndü. Daha sonra Resûlullah (s) geldi. Her ikisi de yorgana sarılmış halde idiler. Başlarını örttüklerinde ayakları, ayaklarını örttüklerinde başları açıkta kalıyordu. Her ikisi de kalkınca Resûlullah (s) yerlerine oturmalarını söyledi ve ardından sordu:

-İkinize de benden istediğinizden daha hayırlı bir şey söyleyeyim mi? -Tabii ki!

-Cibrîl’in bana öğrettiği sözler var. Her namaz sonrasında on defa “sübhanallah”, on defa “elhamdülillah”, on defa da “Allahu ekber” dersiniz.

Yatağa girdiğinizde de otuz defa “sübhanallah”, otuz üç defa “elhamdülillah”

ve otuz dört defa da “Allahu ekber” dersiniz.

Hz. Ali,

-Allah’a yemin olsun ki, Resûlullah’ın öğrettiği günden beri bunları

okumaktan vazgeçmedik, dedi.120

Başka bir rivayet söyledir: Hz. Fâtıma, Hz. Peygamber'in (s) yanına giderek ondan bir hizmetçi istedi. Bunun üzerine Peygamber (s),

-Yanımda sana verebileceğim (hizmetçi) yok, dedi.

Fâtıma da dönüp gitti. Bir süre sonra Peygamber (s) Fâtıma'nın yanı- na giderek dedi ki:

-İstediğin (bir hizmetçi mi) sana daha sevimlidir yoksa ondan daha hayırlı olan şey mi?

Hz. Ali, Fâtıma’ya dedi ki:

-Hayır. Bilâkis ondan daha hayırlı olan şey (bana daha sevimlidir).

120 İbn Saʻd, X, 25-26. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Süleyman b. Eş’as es-Sicistânî (275/888),

Bunun üzerine Fâtıma Hz. Ali'nin dediğini söyledi. Hz. Peygamber (s) Fâtıma'ya şöyle dedi:

-De ki: Allah’ım! Ey yedi göğün Rabbi, azametli arşın Rabbi, bizim Rabbimiz ve her şeyin Rabbi! Ey Tevrat, İncil ve Kur’ân-ı Azim'i indiren! Evvel sensin, senden önce olan hiç bir şey yoktur. Âhir de sensin, senden sonra hiç bir şey yoktur. Zahir sensin, varlığı seninkinden daha aşikâr hiç bir şey yoktur. Bâtın sensin, senden daha gizli hiçbir şey yoktur. Borcumu-

zu öde ve bizi fakirlikten kurtarıp zenginleştir.121

6-Eşiyle Aralarındaki Bazı Sorunlarla İlgili Hz. Peygamber’in Tavrı

Yeni evli çiftler arasında zaman zaman görüş ayrılıkları ve hatta tar- tışma olabilir. Böylesi durumlarda çiftlerin birbirlerine karşı hoşgörülü ol- maları, zamanla kazanılan güzel bir ahlakî haslettir. Hz. Ali ile Hz. Fâtıma arasında da bazı küçük tartışmalar olmuştur. Hz. Ali’nin, zaman zaman Hz. Fâtıma’ya karşı sert davrandığı da olurdu. Bir defasında Hz. Fâtıma,

-Allah’a yemin olsun ki, seni Resûlullah’a şikâyet edeceğim, dedikten sonra kalkıp gidince Hz. Ali de peşinden gitti. Hz. Ali, Hz. Fâtıma ile Resûlullah’ın (s) konuşmalarını duyabileceği bir yerde durdu. Fâtıma, Hz. Peygamber’e Ali’nin kabalığını ve sertliğini anlattı. Resûlullah (s),

-Ey biricik kızım! Dinle, kulak ver ve aklet! Kocasının isteklerini yeri- ne getirmeyen kadını idare etmek mümkün değildir, dedi.

Hz. Ali, Allah Elçisi’nin (s) bu yapıcı nasihatinden sonra, “Yaptığım- dan vaz geçtim ve “Allah’a yemin olsun ki, bir daha hoşuna gitmeyen bir şey yapmayacağım.” dedim.” sözleriyle ifade ettiği bir tutum içine girmiştir.

Bir defasında Hz. Ali ile Fâtıma arasında bir tartışma olmuştu. O sı- rada Resûlullah (s) içeri girdi. Kendisi için serilen serginin üzerine uzandı. Hz. Fâtıma bir yanına, Hz. Ali de diğer yanına uzandı. Resûlullah (s), Hz. Ali’nin elini alıp göbeği üzerine koydu. Sonra Hz. Fâtıma’nın da elini alıp göbeğinin üzerine koydu ve onları barıştırdı. Ardından çıktı. Hz. Peygam- ber’i görenler,

-Sen içeri girerken başka bir hal üzereydin; şimdiyse yüzünde bir hoşnutluk görüyoruz, dediklerinde Hz. Peygamber,

121 İbn Mâce, Ebû Abdullah Muhammed b. Yezîd el-Kazvinî (273/886), es-Sünen, İstan-

-Sevdiğim iki kişinin arasını bulunca beni sevinmekten hangi şey alı- koyabilir ki, karşılığını verdi.

7-Uhud’da Yaralanan Hz. Peygamber’e İlgisi

Hz. Fâtıma’nın babasına duyduğu ilgiyi göstermesi açısından Uhud savaşında yaşananların akabindeki gelişmeleri de hatırlatmak gerekir. Hz. Peygamber, Uhud savaşında yaralananlardandı. Fâtıma birkaç kadınla sa- vaşın yapıldığı yere gitmişti. Resûlullah’ın (s) yüzündeki yarayı görünce hemen onu kucaklayıp yüzünden kanı silmeye başladı. Resûlullah (s) ise,

-Resûlullah’ın yüzünü kanatanlara Allah’ın gazabı şiddetlenmiştir, diyordu.

Ali b. Ebî Tâlib (r), Mihrâs’tan bir su almaya giderken Fâtıma’ya, -Gereği kadar vazifesini yapmış olan bu kılıcı tut, dedi.

Sonra kalkanında biraz su getirdi. Resûlullah (s) susamıştı ve ondan içmek istiyordu. Fakat içemedi. Sonra sudan hoşuna gitmeyen bir koku al- dı. Bunun üzerine,

-Bu suyun tadı bozuk, dedi.

Ağzındaki kandan ötürü o suyu ağzına alarak çalkaladı. Fâtıma ba- bası üzerindeki kanı sildi.

Peygamber (s) sudan içemedi. Muhammed b. Mesleme kadınlarla birlikte su aramaya çıktı. On dört kadın olarak Uhud’a gelen bu hanımlar- dan birisi de Resûlullah’ın (s) kızı Fâtıma idi. Kadınlar, sırtlarında yiyecek

ve içecek taşıyorlar; yaralılara su veriyorlar ve onları tedavi ediyorlardı.122

Başka bir rivayette şöyle bir ayrıntıya da yer verilir: Hz. Fâtıma, Resû- lullah’ın (s) yüzünü görünce ağlayarak ona sarıldı ve yüzündeki kanı sildi. Hz Ali’nin getirdiği su ile Resûlullah’ın (s) yüzünü yıkadı. Resûlullah (s),

-Bundan sonra bize bir daha böyle bir şey yapamazlar, dedi.

Hz. Fâtıma, kanın durmadığını görünce bir hasır parçasını yakıp kü- lünü yaranın üzerine bastırdı. Allah Resûlü’nün (s) yakılmış bir yünle ya da

çürümüş bir kemikle tedavi edildiği de söylenmektedir.123

122 Vâkıdî, el-Vâkıdî, Ebû Abdullah Muhammed b. Ömer b. Vâkıd el-Vâkıdî el-Eslemî

el-Medenî (ö. 207/823), Kitâbü’l-Meğâzî, thk. Marsden Jones, 3. Basım, Beyrut 1404/1984 [Türkçe çevirisi: İlk Harf Yayınları, İstanbul 2014, s. 249.

8-Hz. Fâtıma’ya Hayber Ganimetlerinden Pay Verilmesi

Hz. Peygamber, bazı hanımlara Hayber ganimetlerinden pay vermiş- ti. Hz. Fâtıma da pay verilenlerdendi. Resûlullah (s) Hayber’de Hz. Ali ve

Fâtıma’ya arpa ve hurma olmak üzere 300 vesk124 pay verdi. Bu verilen ma-

lın 85 veski arpa idi. Tahsis edilen araziden Fâtıma’ya 200 vesk düştü.125

Vâkıdî’nin nakline göre tahsisat şöyle olmuştur: Resûlullah (s) eşle- rinden her birisine 80 vesk hurma ve 20 vesk arpa tahsis ederdi. Abbâs b. Abdülmuttalib’e 200 vesk hurma, Ali ve Fâtıma için, 85’i arpa olmak üzere hurma ve arpadan 300 vesk tahsis ederdi. Ayrıca Fâtıma için 200 vesk tahsis

ederdi.126

9-Ebû Süfyân’ın Hz. Fâtıma’dan Aracılık İstemesi

Hz. Peygamber'in nezdinde Hz. Fâtıma'nın değerini gösteren gelişme- lerden biri, Hudeybiye antlaşmasını bozan Mekkeliler adına antlaşmayı yeni- lemek üzere Medine'ye gelen Ebû Süfyân'ın Hz. Fâtıma'dan arabuluculuk yapmasını istemesidir. Olay kısaca şöyle gelişmişti: Ebû Süfyân antlaşmanın bozulmasının Mekkeliler için doğuracağı sakıncaları öngördüğü için daha ihanetleri duyulmadan Medine'ye gitti. Resûlullah’ın (s) yanına giderek,

-Ey Muhammed! Ben Hudeybiye antlaşmasında yoktum. Antlaşma- yı sağlamlaştır ve bizim için müddetini de uzat, dedi.

Resûlullah (s),

-Sizin tarafta bir olay mı var, diye sordu. Ebû Süfyân,

-Allah korusun, dedi.

Bunun üzerine Resûlullah (s),

-Biz Hudeybiye günündeki barış antlaşmamızda verdiğimiz söz üze- rindeyiz. Bunu asla yerinden oynatmaz ve değiştirmeyiz, dedi.

124 Sözlükte “kapsam, hacim” anlamındaki vesk (çoğulu vüsûk ve evsuk)/visk (çoğulu

evsâk) kelimesinin birçok sâı istiap ettiği için bu adı aldığı belirtilmektedir. Kabaca bir deve yükü, bir veya iki ıdl (denk) olarak açıklanmakta, dolayısıyla “himl” (yük) ve “vikr” (yük; katır, at, eşek yükü) kelimeleriyle özdeşleştirildiği görülmektedir (Kallek, Cengiz, “Vesk”, DİA, XLIII, 70).

125 İbn Saʻd, X, 28. 126 Vâkıdî, s. 694.

Sonra Ebû Süfyân Resûlullah’ın yanından kalkıp kızı -Resûlullah’ın zevcesi müminlerin annesi- Ümmü Habîbe’nin yanına gitti. Resûlullah’ın döşeği üzerinde oturmak isteyince Ümmü Habîbe, oturmaması için döşeği katladı. Bunun üzerine Ebû Süfyân kızına sitemkâr bir şekilde şöyle dedi:

-Bu döşeği mi benden üstün tuttun, yoksa beni mi ondan üstün tuttun? -O, Resûlullah’ın döşeğidir. Sen ise müşrik ve necis bir adamsın! -Kızcağızım! İlmin sayesinde sana kötülük isabet etmiş.

-Allah beni İslâm’a hidayet etmiştir. Sen ise ey babacığım, Kureyş’in büyüğü ve efendisisin. Nasıl oluyor da görmeyen ve işitmeyen bir taşa iba- det edip de İslâm’a girmezsin?

-Hayret doğrusu; sende mi bana bunu söylersin? Ben babalarımın ibadet ettikleri dini bırakır da Muhammed’e tabi olur muyum?

Sonra Ümmü Habîbe’nin yanından ayrıldı. Hz. Ebû Bekr ile karşılaş- tı ve onunla konuştu.

-Muhammed’le konuşup insanlar arasında (barışın sağlanması için) arabulucu olur musun?

-Benim arabuluculuğum Resûlullah’ın (s) arabuluculuğundadır. Sonra Ömer’le karşılaştı; Ebû Bekr’le konuştuğunun benzerini onunla da konuştu. Ömer,

-Vallahi, eğer kırmızı karıncanın sizinle savaştığını görürsem size karşı ona yardım ederim, dedi.

Ebû Süfyân kendi kendine,

-Bir akrabadan kâfi derecede bir kötülük gördün, dedi. Sonra Osman b. Affân’ın yanına gitti. Osman’a şöyle derdi:

-Topluluk içinde senin kadar bana yakın bir akraba yoktur. Barış sü- resini uzat ve antlaşmayı yenile. Arkadaşın teklifini asla seni geri çevirmez. Vallahi ben Muhammed kadar arkadaşlarına ikramda bulunan hiç bir adam görmedim.

-Benim arabuluculuğum Resûlullah’ın (s) arabuluculuğundadır.” dedi.

Sonra Ebû Süfyân Resûlullah’ın (s) kızı Fâtıma’nın yanına girdi ve onunla konuştu:

-Ben bir kadınım!

-Senin arabulucu olman uygundur. Çünkü senin kız kardeşin de Ebü’l-Âs b. er-Rebî için arabulucu oldu. Muhammed de bunu uygun gördü

-Bu iş Resûlullah’a (s) aittir.

-Oğullarından birisine emret de barışın sağlanması için insanların arasında arabulucu olsun.

-Onlar iki çocukturlar ve onların benzerleri şefaatçilik yapmaz Fâtıma, Ebû Süfyân’ın talebini reddedince Hz. Ali’ye giderek şöyle dedi:

-Ey Ebü’l-Hasan! İnsanlar arasında arabulucu ol ve antlaşma müdde- tini uzatması için Muhammed’le konuş!

-Yazık sana ey Ebû Süfyân! Resûlullah (s) antlaşmayı uzatmamaya karar verdi. Hiç kimse, Resûlullah’ın (s) istemediği bir konuda onunla ko- nuşamaz

-Peki, ne olacak? İşimde bana bir kolaylık sağla! Zira iş beni zora sokmuştur. Benim için, bana fayda sağlayacak bir şey söyle!

-Kalkıp insanlar arasında arabuluculuk yapmandan daha doğru bir şey bilmiyorum. Çünkü sen Kinâne’nin efendisisin.

-Bunun bana bir fayda sağlayacağını düşünüyor musun?

-Doğrusu bir fayda sağlayacağını sanmıyorum. Fakat bunun dışında