• Sonuç bulunamadı

SEÇİLMİŞ BAZI ÜLKELERDE VE TÜRKİYE’DE SOSYAL REFAH DEVLETİ ANLAYIŞI VE GELİŞİMİ

B. Cumhuriyet Döneminde Sosyal Refah Devleti Anlayışının Gelişim

2. Tek Parti Dönemi (1924-1945)

1926-1930 yılları arasında özellikle İzmir İktisat Kongresi’nin de etkisiyle sanayileşmeye önem verilmiş olmakla birlikte sanayi ham maddesini sağlayan çiftçilere ve ham maddeyi işleyen ki o dönemde emek yoğun bir teknolojinin varlığı söz konusudur- işçilere yönelik olarak herhangi sosyal güvenlik önlemi tam olarak alınmamıştır. Bu ihtiyaç Osmanlı İmparatorluğunda olduğu gibi toplumsal

211 Gül, s. 265.

dayanışma ve yardımlaşma kurumları ile giderilmeye çalışılmıştır. Bununla birlikte köylülere yönelik aşar vergisinin kaldırılması istisnai bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır.

1924 Anayasası’nın kabulünden sonra dönemin sosyal refah devleti uygulamalarına baktığımızda 1925 yılında işçilere yönelik olarak hafta tatili kanunu çıkarılmıştır. 1926 yılında kabul edilen borçlar kanunu ile işçilere işverenlerle genel sözleşme yapma hakkı tanınmıştır213. Ayrıca kanunun 332. maddesinde işverenlere işçi sağlığını koruyucu önlemler alınması zorunluluğu getirilmiştir.

Türkiye, sosyal refah devleti açısından modernleşmeyi hedef alan bir yapıya sahip olmuş ve ulus devlet anlayışı ile eğitime öncülük vermiş ve eğitimi her aşamada 1926 yılında parasız hale getirmiştir214. Böylece eğitimin bu dönemde yarı kamusal mal ve hizmet olmadığını ve tam kamusal mal ve hizmet olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca Kızılay ve Çocuk Esirgeme Kurumu özellikle sosyal yardım alanın da bu dönemde etkin olmuşlardır215.

İşçi hareketleri ve sendikalaşma açısından bu dönemde 1924 yılında ilk defa kurulan Amele Teali Cemiyeti önem taşımaktadır. Bu cemiyet daha sonra kapatılmıştır. İşçi örgütlenmesinin bu dönemde gelişmesini engelleyen Takrir-i Sükun Kanunu’dur. Bununla birlikte ülkenin ekonomisinin tarıma dayalı olması, sanayileşmenin tam olarak başlamamış olması, işçi sınıfının hükümet üzerinde bir baskı grubu oluşturabilecek etkinlikte olmaması gibi nedenlerle işçi hareketinin kısıtlı olduğunu söyleyebiliriz216. Ayrıca 1938 Cemiyetler Kanunu ile sendikacılık yasaklanmıştır.

1930 yılında Sosyal güvenlik alanında 1683 sayılı “ Umumi Hıfzısıhha Kanunu” olan emekli aylıklarını düzenleyen kanun çıkarılmış olmakla birlikte bu kanun ile birlikte bütçe sistemi dul,yetim ve emekli aylıklarının hazineden ödenmesini sağlayacak şekilde geliştirilmiştir. Bu kanun kapsam olarak dar tutulmuş ve sadece genel ve katma bütçeli kuruluşların memurları bu kanundan yaralanmıştır. Bu kanun ile memur ve emekli sandıkları birleştirilmiş, prim sistemi kalkmış ve

213 Koray, s. 101.

214 Gül, s. 265.

215 Nadir Özbek, Osmanlı İmparatorluğunda Sosyal Devlet, Siyaset, İktidar ve Meşruiyet, 1876- 1914, İletişim Yayınları, , İstanbul, 2002, s. 21.

sandığın gelirlerini devlet finanse etmiştir. Bu kanun az da olsa işçi sağlığını düzenlemek için ve tedavi giderlerinin karşılanması için işçilere yönelik bir takım düzenlemeler getirilmiştir217. Ayrıca bu kanunun bir diğer önemli noktası kadın ve çocuk işçilerin özel olarak korunmasını sağlayan ilk yasal düzenleme olmasıdır. Bununla birlikte yetersiz denetim mekanizmasına sahip olunması sebebiyle uygulamalar yetersiz kalmıştır218.

İşçiler açısından çalışma hayatı düzenlemelerinin sınırlı olmasındaki neden bu dönemde izlenen sanayileşme politikasıdır. Sanayileşme sürecinde izlenen temel ilke; sınıfsız toplum hayatı içinde işin sürekliliğini sağlamak olup iş güvenliği ve sosyal yardımların o dönem için gelişimi önemsenmemiştir. Bununla birlikte dünyadaki 1930’lu yıllardaki toplumsal kargaşadan çekinen devlet çalışma yaşamındaki kuralları katılaştırmış ve işçilerin toplu olarak işi terklerini ve işçileri de toplu işten çıkartma yasaklanmıştır219.

1929 Dünya Ekonomik Bunalımının etkisiyle tarım ve küçük sanatlar alanındaki her Türk vatandaşlarını koruma altına almak için yabancıları bu piyasalarda işçi olarak çalıştırılmasını önlemek için 1932 yılında Türk Vatandaşlarına Tahsis Edilen Sanat ve Hizmetlere Dair Kanun çıkarılmıştır220.

1932 yılında Dünya Ekonomik Buhranı’nın da etkisiyle Türkiye’de liberal politikaların yanında devlet müdahalesinin kaçınılmaz olduğu sonucuna ulaşıldı ve devletçilik politikası izlenmeye başlandı.1934 yılında ilk beş yıllık kalkınma planı hazırlandı ve uygulamaya konuldu. Bunun sonucu olarak devlet işveren-müdahaleci devlet olarak karşımıza çıkmıştır. Bununla birlikte krizin aşılması için sanayileşmeye dönük hızlı büyüme modeli uygulanmış ve cumhuriyet tarihinin en iyi rakamlarına yani büyüme hızına ulaşılmıştır221.

Bu dönemde sosyal refah devleti anlayışı açısından en önemli gelişme 1936 tarihinde çıkarılmış olan ve çalışma hayatını düzenleyen en önemli adım olan I. İş Kanunu’dur. Bu kanun ile sosyal sigortaların kurulması ile ilgili düzenlemeler ile

217 Gül, s. 266.

218 Koray, s. 101.

219 Taner Timur, Türk Devrimi ve Sonrası, İmge Yayınevi, Ankara,1993, s. 91. 220 Koray, s. 101.

çalışma saatleri resmi olarak 8 saat ile sınırlandırılmıştır222. Ayrıca sendika kurma hak ve özgürlüğünden bahsetmeyen bu yasa grevi yasaklamakta ve zorunlu hakem uygulaması getirmekteydi. Bu yasa 15.06.1937 yılında yürürlüğe girmiştir. Türkiye’de ilk kez çalışma hayatı toplu bir iş kanunu ile düzenlenmiştir. Bununla birlikte devletin sınıflar arası çatışmayı önlemek ve işçi-işveren arasındaki uyuşmazlıkları çözmek için grev ve lokavt yasağı da devam etmekte olup böyle bir kanuna ihtiyaç duyulduğunu söyleyebiliriz.

1936 tarih ve 3008 sayılı İş Kanunu’nun başlıca özelliklerini şu şekilde sıralayabiliriz223:

• Türk Çalışma Mevzuatı örgütlenmiş bir işçi hareketinin baskısıyla doğmamıştır.

• Kanun koyucu pratik zaruret noktasından hareket etmiş , teori ve ideolojilere yer vermemiştir.

• Çalışma mevzuatı en yüksek seviyede bir kavrayış ve özenle hazırlanmıştır. • Bu kanun diğer Batılı ülkelerdeki sosyal mevzuatın aksine bir bütün olarak

çıkmış, küçük ve perakende kanunlardan oluşan bir derleme olmamıştır.

• Kanun koyucu mümkün olanın yapılması hususunda en pratik yolu kullanmıştır.

• Kanunla tek taraflı bir tanzim rejimi kabul edilmiştir. Bu anlamda grev ve lokavt yasakları konulmuş fakat uyuşmazlıklar olursa bunu devlet zorunlu tahkim ile çözülmesi prensibi kabul edilmiştir.

• İstihdam şartları olarak genel olarak batılı normlara yer verilmiştir.

Bu kanun 1937-1967 yılları arası temel iş kanunu olarak kullanılmıştır. Bununla birlikte II. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte 1937 yılında yürürlüğe giren “Milli Koruma Kanunu”nun etkisiyle bir çok hükmü uygulanmamıştır.İlgili dönemde sosyal refah anlayışı açısından son gelişme topraksız ve/veya toprağı az olan köylülere toprak dağıtımını öngören “Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu”dur.

222 Çavdar, s. 202.

3. Çok Partili Hayata Geçiş Döneminden 1961 Anayasası’na Kadar Olan