• Sonuç bulunamadı

SOSYAL REFAH DEVLETİ'NİN KAVRAMSAL VE TEORİK GELİŞİMİ I SOSYAL REFAH DEVLETİ’NE İLİŞKİN KAVRAMSAL AÇIKLAMALAR

B. Küreselleşmenin Etkiler

1990’lı yıllarla birlikte dünya gündemine gelen küreselleşme ya da globalleşme kavramının sosyal refah devletlerine yansımaları olmuştur. Bilindiği üzere küreselleşme, çeşitli şekillerde tanımlanılabilmektedir.

Küreselleştirme, bütünleştirme ve yeni dünya düzeni olarak adlandırılan eğilim olup ekonomik, siyasal ve kültürel boyutu olan bir kavram olarak ele alınmaktadır140.

Genel olarak küreselleşme; ekonomik ve mali ilişkilerin serbestleştirilmesi ve ülkeler arasındaki sermaye-emek hareketliliği önündeki engellerin kaldırılmasıdır141. Bu anlamda ekonomik liberalleşmenin oluşumunda küreselleşmenin etkili olduğunu söyleyebiliriz.

Küreselleşmenin unsurları olarak; sınır ötesi mal, sermaye ve işgücü akışını, çok uluslu şirketleri ve onların küresel ölçekli üretimlerini ve küresel piyasaların varlığını söyleyebiliriz.

Küresel ölçekteki piyasa odaklı değişimin, uluslar arasılığı ve sınır ötesi ekonomik aktivitelerin ulus devletlerin egemenliklerinin ve etkinliklerinin azalmasına eşlik ettiği; küresel ekonomik güçlerin ulus devletlerin ekonomik ve sosyal politikalarını belirlemede onları bağımlı hale getirdikleri ve güçlerini sınırlandıkları ileri sürülmektedir142.

Küreselleşme sürecinde özellikle devletin Keynesyen Politikalardan Neo Liberal Politikalara geçişi ile müdahaleci devletten küçük ya da sınırlı devlet anlayışına geçilmesi ile emek piyasasındaki değişim yani devletin küreselleşme sürecindeki ulusal ekonomik karar alma gücünün azalması ile istihdamın azalması ve gayri iradi işsizliğin artması, refah programları nedeniyle artan bütçe açıklarının azaltılması için neo liberal anlayışın denk bütçe politikasını önermesi ile küreselleşme, sosyal refah devleti anlayışının devletler açısından önemini

140 Fevzi Devrim, Asuman Altay, “Küreselleşme Sürecinde Sosyal Devlet Anlayışındaki Değişimlerin

Kamu Mali Yönetiminin Yeniden Yapılandırılması Açısından Değerlendirilmesi”, 15. Türkiye Maliye Sempozyumu, Türk Kamu Mali Yönetiminin Yeniden Yapılandırılması ve Bu

Yapılanmada Performans Yönetimi ve Denetiminin Yeri, Antalya, Akdeniz Üniversitesi İ.İ.B.F.,

ss.38-39.

141 Mircan Yıldız Tokatlıoğlu, “Küreselleşme ve Kamu Hizmetleri”, Alfa Aktüel, İstanbul, 2005,

s. 53.

142 Ramazan Gökbunar, Harun Özdemir ve Alparslan Uğur, “Küreselleşme Kıskacındaki Refah

azaltmıştır. Bununla birlikte sosyal korumacılığın varlığı, yoksulluğun topluma olan negatif dışsallığı ve kamu tercihi teorisinin de yansıttığı partilerin oy maksimizasyonu isteği nedeniyle devlet sosyal refah politikalarını tamamen terk etmemiş ve her zaman gündemine almıştır. Bununla birlikte tıpkı Osmanlı Devleti’ndeki yapı gibi sivil toplum kuruluşları ile toplumsal dayanışma önem kazanmaya başlamıştır.

Sosyal politika anlayışı, Sanayi devriminden sonra Almanya’da 19.yy.da ortaya çıkmıştır. Ortaya çıkış nedeni ise, hızlı sanayileşme karşısında işçi sınıfını korumak ve sosyal dengeyi gerçekleştirmektir.

1929 Dünya Ekonomik bunalımı ile birlikte liberal iktisadi anlayışa duyulan güven sarsılırken, devletin piyasaya müdahale etmesi gerektiğini savunan Keynesyen görüş kabul görmeye başlamıştır. Keynes’e göre devlet kamu harcamaları yolu ile toplam talebi artıcı bil rol üstlenmelidir. Talebin artmasına bağlı olarak tüketim artacak, tüketimin artması ise istihdamı arttırarak ekonominin krizden çıkmasını sağlayacaktır. Bu ortamda devletin sosyal harcamaları da arttırarak toplumu belli bir refah seviyesine çıkarması sadece etik açıdan değil iktisadi açıdan da anlamlı bir zemine oturulmuştur.

II. Dünya Savaşını takip eden yıllarda birçok Avrupa ülkesinde emekten yana partiler iktidara gelmiş ve yalnız sosyal güvenlikten değil, sosyal devletten ve geniş kapsamda sosyal politikalardan söz edilmeye başlanmıştır. 1952 yılına gelindiğinde ILO tarafından 102 sayılı Sosyal Güvenliğin Asgari Normları adlı sözleşme ile sosyal güvenliğin kapsamı ve normları tespit edilmiş ve bir dizi kamu programı aracılığıyla devlet, sosyal güvenlik sistemini yürütme sorumluluğunu üstlenmiştir143.

1973 yılına gelindiğinde yaşanan petrol krizi kar oranlarının düşmesine ve enflasyon oranlarının yükselmesine neden olmuştur. Bu durum Keynezyen iktisat anlayışının öngörmediği durgunluk içinde enflasyonun (stagflasyon) yaşanmasına yol açmış, bu da Friedman ve Hayek gibi teorisyenlerin1950’li yıllarda dillendirmeye başladığı neo-liberal politikalara itibar kazandırmıştır. Yükselen neo-liberal rüzgârlar, Keynezyen iktisata güvenin sarsılmasına yol açmakla kalmamış, giderek artan bir şekilde refah devleti modelinin etkinlik maliyetlerinin tartışma konusu yapılması sonucunu da doğurmuştur.

Dolayısıyla 1973 yılı sonrası özelliklede küreselleşme sürecinin hızlanması ile birlikte sosyal harcamalarda bir duraklama söz konusu olmuştur. Ancak sosyal harcamalarda dünya genelinde önemli gerilemeler söz konusu olmamıştır. Her ne kadar bazı gelişmiş OECD ülkelerinde 1980’lerin ortalarından 1990’ların ikinci yarısına gelindiğinde toplam kamu harcamalarının GSYH içindeki payı düşmüşse de, kamu sosyal harcamalarının payında azalmak bir yana belli bir artış gerçekleşmiştir. OECD ülkelerinde1980-2003 dönemine ilişkin sosyal harcama istatistiklerinin yer aldığı aşağıdaki tabloda görüldüğü üzere, sosyal harcamalar 1980 yılında OECD ülkelerinde ortalama olarak GSYH’nin yüzde 15,9’unu oluşturmaktayken, 1990’da yüzde 17,9’unu, 2000’deyüzde 19,4’sini ve 2003’te yüzde 20,7’sini oluşturmuştur.

Tablo 1.2 OECD Ülkelerinde Kamu Sosyal Harcamaları / GSYH (%) Ülkeler 1980 1985 1990 1995 2000 2001 2002 2003 ABD 13,3 12,9 13,4 15,4 14,6 15,2 16 16,2 Almanya 23 23,6 22,5 26,6 26,3 26,3 27 27,3 Danimarka 25,2 24,2 25,5 28,9 25,8 26,4 26,9 27,6 Fransa 20,8 25,8 25,3 28,3 27,6 27,5 27,9 28,7 Hollanda 24,1 24,2 24,4 22,8 19,3 19,5 19,9 20,7 İrlanda 16,8 21,8 15,5 16,3 13,6 14,4 15,5 15,9 İspanya 15,5 17,8 20 21,5 20,4 20,2 20,2 20,3 İsveç 28,6 29,7 30,5 32,5 28,8 29,3 30,4 31,3 İsviçre 13,9 14,8 13,5 17,5 18 18,7 19,4 20,5 İtalya 18 20,8 19,9 19,8 23,2 23,3 23,8 24,2 Japonya 10,3 11,2 11,2 13,9 16,1 16,8 17,5 17,7 Kanada 14,1 17,3 18,4 19,2 16,7 17,3 17,3 17,3 Güney Kore 3 3,5 5,1 5,4 5,4 5,7 Lüksemburg 23,6 23,1 21,9 23,8 20,4 19,8 21,6 22,2 Macaristan - - - - 20,6 20,7 21,9 22,7 Meksika - 1,9 3,6 4,7 5,8 5,9 6,3 6,8 Norveç 16,9 17,9 22,6 23,5 22,2 23,2 24,6 25,1 Polonya - - 15,1 23,1 21,2 22,4 23 22,9 Portekiz 10,8 11 13,7 18,1 20,2 20,9 22,2 23,5 Türkiye 4,4 4,2 7,6 7,5 - - - - Yeni Zelanda 17,1 18 21,8 19 19,1 18,4 18,4 18

Küreselleşmenin en önemli etkileri işgücü üzerine olmuştur. Özellikle özelleştirme çalışmaları ile işgücü lehine olan sosyal yardımlar ve asgari ücretler indirilirken sendikaların da gücü azalmıştır. Ayrıca küreselleşmenin etkisiyle çok uluslu şirketlerin merkezlerinin ve emeğin ucuz olduğu ülkelere üretimlerin kaydırmaları işsizliği körüklerken yeni teknolojik gelişmeler emek yoğun teknolojiden sermaye yoğun teknolojiye geçilmesine neden olmuştur. Vasıfsız işçileri vasıflı hale getirme amacıyla aktif istihdam politikaları ile işsizliği azaltıken sosyal refahı arttırma amacı güdülmüştür. Küreselleşme bu anlamda düşük ücret politikaları ve küreselleşme sonucu yoksulluğu berberinde getirmiştir. Özellikle gelişmekte olan ülkeler küreselleşme ile dünyadaki ekonomik ve siyasi gelişmelerden hemen etkilenir olmuştur. Küreselleşme yoksulluğu da beraberinde getirdiğinden Milton Friedman’ın da dediği gibi asli görevlerin dışında devlete yeni korumacı görevler yüklemiştir. Küreselleşme sermayeyi güçlendirirken emek aleyhine işlemiş ve gelirin dağılımında tabandan tavana fon aktarılmaya başlanmıştır.

Sonuç olarak, neo-liberal küreselleşme sürecinde hemen her ülkenin vergi oranlarında bazı indirimler gerçekleşmiş, refah harcamalarında ise bazı kısıntılar yapılmıştır. Küreselleşme ulus devletlerin önemini ve ulusal ekonomik politikaların gücünü açık ekonomilerde azaltmış ve sosyal refah anlayışını negatif etkilemiştir.

İKİNCİ BÖLÜM

SEÇİLMİŞ BAZI ÜLKELERDE VE TÜRKİYE’DE SOSYAL REFAH