• Sonuç bulunamadı

SOSYAL REFAH DEVLETİ'NİN KAVRAMSAL VE TEORİK GELİŞİMİ I SOSYAL REFAH DEVLETİ’NE İLİŞKİN KAVRAMSAL AÇIKLAMALAR

A. İktisadi Yaklaşımların Etkiler

Dünyada bilindiği üzere iki büyük ekonomik düşünce yapısı mevcut olup bunlar Liberalizm ve Sosyalizm’dir. Sosyal refah anlayışı ise iki sistemin arasında olan karma ekonomik sistemde yer almaktadır.

Sosyal refah anlayışı ekonomik anlayışların yansıması olarak karşımıza çıkmaktadır. 1929 Dünya Ekonomik Buhranı’na kadar etkin olan liberal ekonomi ya da klasik liberalizm, Adam Smith öncülüğünde hız kazanmıştır. Temeli; piyasa ekonomisi, doğal düzen ve görünmez ele dayanırken devlete sınırlı yani asli görevler yüklemiştir ve sosyal refahı sağlamak devletin asli görevi değildir.

Liberal anlayış sosyal refah konusunda toplam refahı yani sosyal refahı bireysel kişisel refahların toplamı olarak görmektedir. Bireylerin refahlarının toplamı için kişisel refahın sağlanmasına gayret edilmelidir. Bu anlamda bireyler bir yandan kişisel refahlarını sağlamaları için kişilerin ekonomik çıkarlarını elde etmelerine ve bunun doğrultusunda serbest rekabete dayalı bir temele ekonomi kavuşturulmalıdır. Bireysel refahı maksimum olan kişilerin görünmez el ile otomatik olarak sosyal refahın maksimize edilmesi sağlanır. Piyasa mekanizması taraftarları, klasik iktisadın prensipleri doğrultusunda özel mülkiyet, özgürlük, rekabet ve minimal devlet prensipleri ışığında sosyal yaşama da müdahale etmeyerek piyasa mekanizmasının sosyal refahı maksimize edeceği kanaatindedirler130.

Liberallerin tezine göre piyasa, bireylerin toplam gelirden daha fazla pay alabilmeleri için onları çalışmaya zorlamakta ve artan üretim ve gelir, doğal düzen içersinde kısa dönemli sorun olan yoksulluğu yok edecektir. Eğer devlet piyasaya müdahale ederse bütçe açığı, enflasyon gibi makro büyüklükleri bozar ve üretim seviyesini düşürür ve sosyal refahın olumsuz etkiler.

130 Özdemir, 2004, ss. 46-48.

Bunların yanında sosyal refah anlayışı özellikle muhtaç vatandaşlar için bir güvenlik ağı kurulmasını da önerirken bunu vakıflar, dernekler, yardımlaşma kurumlar ile sağlanmasını desteklemektedirler131.

İşsizliği bireysel bir sorun olarak gören klasikler işsizliğin ve yoksulluğun uzun sürmesi sonucu ve serbest piyasanın işlememesi, 1929 Dünya Ekonomik Buhranının etkisiyle sosyal refah açısından özellikle işçilerin zor durumu bireysel işsizliği toplumsal sorun haline getirmiş olması gibi nedenlerle birlikte artık liberaller politikalar yerini Keynezyen politikalara bırakmıştır.

Keynese göre toplumsal işsizlik işgücü arzı problemi değil işgücüne olan talep problemidir. Devlet de işsizlik ödenekleri ve yatırımlar ile yani devletin aktif hamleleri ile işgücü sorununu çözebilecektir. Bu anlamda devlet piyasada ve toplumda sosyal refah için daha adil bir yapıda aktif bir rol oynayacaktır. Aktif bir rol oynamak için de maliye politikası araçlarına gereksinim duyacaktır.

Keynes genel olarak Say Yasasının hatalı olduğunu ve talepteki yetersizliklerin ekonomik dengesizlikleri meydana getirdiğini, ekonomide hem iradi işsizliğin hem de gayri iradi işsizliğin varlığını, temelde önemli olan ekonomik verinin efektif talep olduğunu ve tasarrufun faizin değil gelirin bir fonksiyonu olduğu fikrini taşımaktadır132.

Keynes, sosyalist olmamasına rağmen sosyal reformcu olarak Beveridge ile birlikte liberal piyasa sisteminin devletin var olduğu bir yapı içersinde sosyal adaleti ve piyasa etkinliğini sağlanabilmesi alanında dünyayı etkilemiştir. Keynese göre makro ekonomik amaçlarda öncülükler kamu yatırımları, gelirin yeniden dağıtımı ve kamusal hizmetlerdir yani sosyal refahın arttırıcı amaçlardır. Keynes’in özellikle ABD’de kabul edilen sosyal güvenlik yasası ile İngiltere’de Beveridge planının kabul edilmesinde önemli etki sahibi olurken böylelikle devlet harcamalarının artışının ve büyük kamusal yatırımların önü açılmıştır133.

Bu bilgi ışığında sosyal refah devletinin altın çağı yaşanmıştır ve bu çağa Keynezyen Refah Devleti( 1945-1965) denmiştir.

131 Özdemir, 2004, s. 51.

132 Coşkun Can Aktan, Yeni İktisat Okulları, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2004, s. 24-25. 133 Süleyman Özdemir, “Küreselleşme Sürecinde Refah Devleti”, İstanbul Üniversitesi Sosyal

1973 yılında dünyadaki petrol krizi bunalımı ile Keynezyen politikaların uygulama sonuçları ve büyüyen devlet karşımıza çıkmıştır. Stagflasyon olgusunun yaşanıyor olması, telafi edici bütçe politikası sonucu kamu harcamalarının yüksek olması ve kronik bütçe açıklarının varlığı ile ekonomik büyümenin yavaşlaması Keynezyen fikirlerin yerine izleyen dönemde yeni sağ denilen neo liberal politikalar varlığını hissettirmiş ve sosyal refah devletinin altın çağı sona ermiştir134.

Küreselleşme ile birlikte dünyadan klasik ekonominin çağdaş yorumu olan neo liberal politikalar ve piyasa ekonomisi kendini göstermiştir. Bununla birlikte özellikle Sovyetler Birliğinin yıkılması ile Reaganizm ve Thatcherizm, Neo Liberalizmin dünyada etkin görüş halini almasını da hazırlamıştır.

Neo Liberalizm genel olarak devletin küçülmesini, özelleştirmeyi, bireye dayalı modeli, sosyal refah devletinin zayıflamasını, sosyal refah hizmetlerinin rekabete açılması ve gerektiğinde devletin piyasaların yetmediği noktalarda finansman sağlaması gerekliliği ile sosyal görevler üzerinde durmaktadır.

Neo Liberalizm kendi içinde okullaşma ile sınıflanmıştır. Bu okullar arz yönlü iktisat okulu, Virginia Politik İktisat Okulu( Kamu Tercihi ve Anayasal İktisat), Freiburg İkitsat Okulu(Sosyal Piyasan Ekonomisi), Chicago İktisat Okulu(Monetarizm ve Rasyonel Beklentiler) ve Avusturya İktisat Okulu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Arz Yönlü İktisat, Laffer Eğrisi yardımı ile vergi indirim yoluyla vergi gelirlerini arttırmak ile sosyal refah açısından gelir dağılımında adalete ulaşmada öncelikle ekonomik büyüme ve ekonomik etkinliğin yüksek büyümeyi sağlaması gerektiğini ifade etmektedir135.

Kamu Tercihi ve Anayasal İktisat ise temel ilkeleri ışığında ki bu ilkeler metodolojik bireycilik, rasyonalite, maximand ve catallaxy ilkesi olup ekonomik birimler kendi çıkarlarını maksimize etmek peşinde koşarlar.Bu doğrultuda seçmenler fayda, partiler oy, bürokrasi bütçe ve baskı grupları rant peşinde koşmaktadır. Bu teorinin ekonomi bilimine en büyük katkısı devletin başarısızlığı teorisidir. Bu teoriye göre, rasyonel seçmenlerin ilgisizliği ve bilgisizliği, rant

134 Süleyman Özdemir, “Küreselleşme Sürecinde Refah Devleti”, İstanbul Üniversitesi Sosyal

Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul, 2004, s. 212.

kollama, politik miyopluk, logrolling, oybirliği ilkesinin gerçekleştirilememesi, ortanca seçmen teorisi kamusal mal ve hizmetlerin bir bütün halinde arz edilmesi şeklinde görülmektedir.Bu teorinin önemli temsilcisi Buchanan aşırı büyümüş devleti Leviathan olarak tanımlamış ve bu aşırı büyümüş devlet ekonomik ve politik yozlaşmayı beraberinde getirdiğini ve kamu tercihi ve anayasal iktisat ile devlet kurumları ile anayasal sınırlar içinde küçülmeli ve yeniden düzenlenmelidir.136 Bu görüş özellikle yapılacak düzenleme ile ekonomik ve politik yozlaşmayı engelleyecek, demokrasi ve anayasal sınırlamalar ile ortanca seçmeni baz alarak sosyal refah olumlu etkilenecektir.

Devletin ekonomideki varlığı boyutları arttıkça o toplumda rüşvet, adam kayırmacılık, yolsuzluk gibi politik yozlaşmaları da beraberinde getirirken sosyal refah için temiz topluma ulaşma da gecikecektir.137

Freiburg okulu ise genel olarak ekonomik düzeni, aktif yapıcı fonksiyonel devleti, kurucu rasyonalizmi içinde barındıran Ordo(doğal düzen) liberalizmi içinde barındırır138. Sosyal refah açısından özellikle sosyal piyasa ekonomisi anlayışı bu okulda kabul görmektedir. Temel ilkeleri, özgürlük, rekabet, sosyallik, (sosyal adalet, adil gelir dağılımı, sosyal sigorta, sosyal güvenlik, sosyal katılım, sosyal refah, sosyal barış, sosyal dayanışma ve yardımlaşma ve sosyal demokrasi), sosyal devlet anlayışı ve devletin sınırlandırılmasıdır. Bu anlayışta devlet mümkün olduğu dara piyasa gerektiği kadar devlet anlayışı içinde tamamlayıcı ve piyasaya uygun olmalıdır139.

Monetaristler, klasiklerin miktar teorisini yeniden yorumlamış ve doğal işsizlik olgusu vurgusuna dikkat çekerken ekonomide para politikasının belirleyici olduğunu vurgularken, ile Rasyonel Bekleyişler Teorisyenleri ise geçmişi kişilerin baz alarak bekleyişlere göre ekonomik kararlar vereceğini öne sürmektedir. Avusturya okulu temsilcileri ise metodolijik bireycilik, metodolojik sübjektivizm ve marjinalizmin önemini vurgulamış ve birey esaslı ekonomik yapı geliştirilmiştir.

136 Aktan, 2004, ss.81-103.

137 Asuman Altay, Yozlaşma ve Temiz Toplum Arayışları, Doğuş Matbaacılık, Ankara, 1994, s. 67. 138 Aktan, 2004, ss.128-130.