• Sonuç bulunamadı

BİRİNCİ BÖLÜM AYDIN KİMDİR?

1.2. AYDIN KAVRAMINA İLİŞKİN KURAMSAL YAKLAŞIMLAR

1.2.1. Organik Aydın: Antonio Gramsc

Antonio Gramsci, aydın sorunsalını kuramsal açıdan irdeleyen ilk kişidir. Aydın konusu Marksist literatürde incelenen bir konu olmakla ve değerlendirilmekle birlikte, meseleyi kapsamlı bir bakış açısıyla irdeleyen kişi Antonio Gramsci olmuştur. Gramsci, aydını kurgularken daha önce aydını aydın yapan vasıflardan biri olarak gösterdiğimiz eylemci ya da aktivist sıfatlarına uyan bir portre çizmektedir. Gramsci, 1926’dan 1937’ye dek fikirleri ve eylemleri dolayısıyla İtalya’da faşizm yıllarında hapishanede de tutulmuştur. Aydınlara ilişkin ilk çalışmalarını da hapishane ortamında yapmak zorunda kalmıştır (Gramsci, 2011: 2).

Gramsi’nin terminolojisinin aydınlara ilişkin görüşlerini anlayabilmek için öncelikle kullanılan bazı kavramlara açıklık getirmek gereklidir. Gramsci, aydınlar ile ilgili tüm teorisini Tarihi Blok kavramı üzerine kurar. Tarihi Blok, Gramsci tarafından şu şekilde tanımlanmaktadır:

Tarihi blok belli bir topyekûn tarihi durumun içyapısıdır. Tarihi blokta bir yandan doğrudan doğruya üretim güçlerine ve üretim ilişkilerine bağlı sosyo- ekonomik bir yapı olan sınıflar; öte yandan ideolojik ve politik bir üstyapı görülür. Tarihi bloğun oluşması için, bu bloğun altyapısı ile üstyapısının organik olarak birbirlerine bağlanmaları gerekir. Altyapı ile üstyapı arasındaki organik bağlantıyı, işlevleri ekonomik değil de üstyapı düzeyinde olan ve tarihi bloğun üstyapısını yönetmekle yükümlü toplumsal tabaka, yani aydınlar sağlarlar (Gramsci, 2011: 10).

Gramsci, bu tanımla aydınları doğrudan siyasetin bir öznesi olarak kurgulamış ve onlara sorumluluk atfetmiştir. Gramsci’nin çıkış noktası, aydınların tarihi bloktaki rollerinin ne olduğu sorusudur.

Gramsci’nin teorisini anlamak için bilmemiz gereken diğer kavramlar, sivil toplum ve politik toplumdur. Gramsci, toplumun ve topluma ait tüm işleyiş aygıtlarının sivil toplum ve politik toplum olmak üzere iki yapıda tezahür ettiğini belirtir. Gramsci, sivil toplumun toplumsal bir zümrenin toplumun bütünü üzerindeki kültürel ve politik egemenliği olduğunu söyler. Ona göre, sivil toplumda tüm toplumun ideolojik yönetimini düşünebiliriz. İdeoloji, ideolojiyi yapan örgütler, ideolojiyi yayan teknik aygıtların her biri sivil toplumda yerini alır. Sivil toplumda yer alan sendikalar, partiler, kültürel uzmanlaşma faaliyeti sektörleri, okul, din gibi bütün kurumlar aydınlar olmadan işleyememektedir. Politik toplum ise; doğrudan hâkimiyet kurmaya yarayan devlet; yani diktatörlük ve baskı aygıtı ve baskıyı uygulayan politik hükümettir. Sivil toplumla politik toplum devlette birleşirler ve devletin birliği onun tarihi bloğa egemenliğini sağlayan aydınlar tarafından yönetilmesinden gelir. Kısacası Gramsci’ye göre aydınlar, egemenliğin aracı olma rollerini iki büyük üstyapısal düzeyde; sivil toplum ve politik toplumda oynarlar. Uygarlığın da en üst düzeyine sivil ve politik toplumun aydınlarının devletin içinde kaynaşmaları ile geçilecektir (Gramsci, 2011: 40).

Gramsci, aydınların sosyolojik olarak toplumda bağımsız bir sınıf oluşturmadıklarını; aksine onların hâkim zümreye organik bağlarla bağlı olduklarını söyler. Yani ona göre aydınlar egemenliğin memurları ve üstyapının bekçileridirler. Her üretim tarzına bir ana sınıf ve bu sınıfa bağlı bir aydın tipi tekabül eder. Çünkü aydınlar her zaman bir sınıfa bağlıdırlar. Her toplumsal zümre, kendisine biçilen üretim alanındaki vazifesini gerçekleştirirken bunun yanında kendine bağımlı birçok aydın grupları doğurur. Aydınlar, bu zümrelere hem ekonomik hem de toplumsal ve siyasal kesimde kendi işlevlerinin bilincinde olmayı sağlar ve anlatır. Öyle ki, hiçbir

toplumsal zümre onlardan vazgeçemez. Böylece Gramsci, aydınların görevlerinin ait oldukları sınıfa bilinç aşılama ve o sınıfı homojenleştirme olduğunun ve bu görevlerinin evrensel bir karakteri olduğunun altını çizmektedir. Homojenleştirme derken de şunu anlamalıyız: Aydınlar, sindirmesi ne kadar zor olursa olsun her ideolojiyi çiğner ve homojen bir hale getirir. Bu açıdan, Gramsci, aydınları her besini özümlenebilir yapma işlevine sahip olan ‘mide suyu’na benzetir (Bağla, 1977: 84).

Gramsci aydınları eski ve yeni tip olmak üzere iki temel gruba ayırmaktadır. Eski tip aydınlar geleneksel aydın, yeni tip aydınlar ise organik aydın olarak isimlendirilmektedir. Eski tip aydınlar, başlıca köylü ve zanaatkâr tabanlı bir toplumun örgütleyici öğeleri olarak karşımızda durmaktadırlar. Tarımın önemini yitirmediği; yani tarımsal üretimin başat olduğu ülkelerde hala bu tip aydınlar görülmektedir. Bu aydınlar gelenekseldirler; çünkü bu aydınlar yükselmekte olan yeni sınıflara organik bağlarla bağlanmaz ve eski grup aidiyetlerini devam ettirirler. Kırsal tipli aydınların da çoğu geleneksel aydındır, köylü ve küçük burjuva kitlelerine bağlıdırlar. Bu tip aydınlar, merkezi yönetimle köylüler arasında aracılık yapan avukat, noter gibi kişilerdir. Köylü kitlesi kendi organik aydınlarını yaratamadığından, eski tip aydınlar bu eski tipliliklerini sürdürmek zorunda kalmaktadırlar. Geleneksel aydınların kaçınılmaz olarak yeni organik bloklara bağlanmaları ve özümsenmeleri gereklidir (Gramsci, 2011: 38).

Gramsci, organik aydınları ise şu şekilde tanımlıyor: “Üretim tarzındaki

tarihsel dönüşüme bağlı olarak ortaya çıkan sınıf oluşumlarının özgül gereksinimlerine karşılık vermek amacıyla kendileriyle kronolojik olarak aynı zaman diliminde ortaya çıkardıkları aydınlardır” (Gramsci, 2011: 60). Organik aydınlar,

toplumun gelişme dinamiklerine göre ortaya çıkmışlardır. Hem sivil toplumda hem de politik toplumda yer edinmişlerdir. Kültürel-entelektüel ve siyasi her türlü alanda faaliyet gösterme eğilimindedirler. Organik aydınlar sadece hâkim sınıfa özgü değildirler. Hâkim sınıfın organik aydınları olabileceği gibi, toplumda dinamik olan her türlü kurum da kendi organik aydınını doğurmaktadır. Örneğin kent tipli aydınlar endüstriyle birlikte doğmuşlardır ve kaderleri de ona bağlıdır. Gramsci bu noktada, üretim süreci ve aydınların sınıflarla ilişkilerini de diyalektik bir bağlama yerleştirmiş olmaktadır. Bir gruptaki organiklik ölçütü de aydınların toplumsal rollerine göre yerine getirdikleri işlevlere ve bu işlevlerin niteliğine göre

belirlenecektir. Aradaki iletişim ve sınıf ilişkilerinin doğası organikliği oluşturacaktır (Gramsci, 2011: 41).

Gramsci’nin amacı, organik bağların sadece gerici sınıflarla değil proletarya ile de kurulabileceğini göstermektir. Son tahlilde o, tüm aydınların proletaryanın organik aydını olması gerektiğini ve bu şekilde kendilerini organik olarak devrimci bir tarihi görev yapma bilincine eriştirebileceklerini varsayar. Gramsci, organik aydının misyonunun halkın geleneksel kültüre olan bağımlılığını yıkarak ve onu kendi öz kültürüyle barıştırarak bütün kitleyi aydın statüsüne ulaştıracak olan entelektüel ve moral reformu başlatıp yürütmek olduğunu vurgulamıştır. Gramsci, aynı zamanda organik aydının devrim ya da reform yapmak için koşulların olgunlaşmasını beklememesi gerektiğini de düşünür. Ona göre aydın, kendi koşullarını kendisi yaratır. Nasıl ki, Rousseau ve Fransız Devrimi düşünürleri fikirleri ile ülkeyi devrime hazırlamışlardır, proletaryanın aydınları da koşulları yaratacak ve ülkeyi proleter devrime hazırlayacaklardır. Devrimin örgütleyici güçlerinin kimler olduğuna bakılacak olursa, entelektüel reformun başında kaçınılmaz olarak devrimci parti yer alacaktır. Aydın önce proletaryanın organik aydını olacak, sonra da Gramsci’nin kolektif ya da ortaklaşa aydın olarak isimlendirdiği partide eriyecektir. Bunun sonucunda da uygarlık üstün ve topyekûn bir seviyeye ulaşmış olacaktır (Yetiş, 1982: 30).

Tüm bu anlatımlardan, Gramsci’nin aydınlara tarihsel ve politik bir rol ve misyon yüklediğini söyleyebiliriz. Ona göre aydınlar, radikal bir dönüşümü hedefleyen bir toplumsal hareket olan devrimin gerçekleştiriciliğini yapacak yegâne grupturlar. Topluma hem bilmediklerini anlatacak kişilerdir hem değişimi ve dönüşümü sağlayacak kişilerdir. Sosyolojik olarak da her zaman belli sınıflara bağımlı olacaklar ve en sonunda partide birleşecek ve bir toplumu ulaşabileceği en üst seviyeye taşıyacaklardır. Bu nedenle, Gramsci aydınlara bu kadar önemli ve doğrudan bir rol ve sorumluluk atfeden bir kuramcı olarak diğer kuramcılardan ayrılmaktadır.