• Sonuç bulunamadı

Ordunun ABD Yörüngesine Girmesi

OSMANLIDAN 12 MART SÜRECİNE ORDUNUN TARİHSEL GELİŞİMİ VE ORDU SİYASET İLİŞKİLERİ

2. KURTULUŞ SAVAŞINDAN İKİNCİ DÜNYA SAVAŞINA ORDU VE SİYASET

3.1 Ordunun ABD Yörüngesine Girmesi

Bu dönemin en önemli özelliği Türk ordusunun ABD ordusunun güdümüne girmesidir. Daha 2. Dünya Savaşı sırasında Türk ordusu ile ABD ordusu arasında yakınlaşmalar başlamıştır. ABD savaş sırasında herhangi bir anlaşma konusu teşkil etmeksizin 11 Mart 1941 tarihli Ödünç Verme ve Kiralama Kanunu uyarınca 4 yıl süreyle Türkiye’ye 95 milyon dolarlık savaş malzemesi vermiştir. Savaş sonrasında ise ABD yardımı kesilmiştir. Türkiye ayrıca savaş sırasında İngiltere’den de yardım almıştır.

2. Dünya savaşından sonra iktisadi darboğaza giren İngiltere, savaş sırasında komünizm tehdidine karşı yardım yaptığı biri Yunanistan bir diğeri de Türkiye ile alakalı; bu iki ülkeye yapılan yardımın kesileceğini bildiren, ABD dışişleri bakanlığına 2 tane memorandum vermiştir. Türkiye ile ilgili muhtırada Türkiye’nin batı savunma bloku açısından taşıdığı ehemmiyet sebebiyle Türkiye’ye askeri ve ekonomik yardım yapılması gereği vurgulanmıştır. İşte bu muhtıradan sonra ABD başkanı Truman, Truman Doktrini olarak adlandırılacak bir mesajı 12 Mart 1947’de temsilciler meclisi ve senatonun ortak oturumunda okumuştur. Truman’ın kongrede okuduğu mesaja uygun olarak hazırlanan Yunanistan ve Türkiye’ye yardım kanunu 22 Mayıs 1947’de Truman tarafından onaylanarak

435 Ayrıntılar için Akyaz, a.g.e. , s. 59–61.

131

yürürlüğe girmiştir.436 Truman Doktrini Türkiye ve Yunanistan’a 400 milyon dolarlık yardım yapılmasını, her iki ülkeye sivil ve askeri personel gönderilmesini ve bu ülke personelinin ABD’de eğitilmesini öngörmekteydi. Truman doktrini ABD dış politikası açsından bir dönüm noktasıdır.

22 Mayıs 1947 tarihli kanunun yürürlüğe girmesinden sonra 23 Mayıs 1947’de ABD’li General Lunsford Oliver başkanlığında ABD harbiye ve donanma, hariciye bakanlıkları mümessillerinden müteşekkil bir heyet Türkiye’ye gelerek incelemelere başlamıştır. Bu incelemeler neticesinde hazırlanan bir raporla Türkiye’nin silah altındaki erlerinin sayısını azaltmak ve ordunun modernleştirilmesi tavsiye edilmektedir. Bu tavsiye sonrasında orduda başlatılan modernleşme çabaları Türk ordusunun yapısı üzerinde önemli etkilere yol açacak, küçük ve yüksek rütbeli subaylar arasındaki ayrım teknolojik bilgiye bağlı olarak derinleşecektir. Bir paralellik kurmak icap ederse ordu Abdülhamit dönemindeki mektepli alaylı bölünmesi ile yüz yüze kalmıştır. ABD’ye bağımlılık doktrin, savaş tekniği vb. gibi alanlar üzerinde yüksek rütbeli yeni subaylarla küçük rütbeli yeni subaylar arasında bir ayrımın tohumlarını ekecektir. Esasında ABD 2. Dünya Savaşından sonra Türkiye gibi pek çok AGÜ ordularını komünizme karşı mücadele konsepti dolayımıyla modernize etmeye koyulmuştur. Orduların modernizasyonuyla açılan kapıdan ise ABD askeri uzmanları ile birlikte ABD şirketleri, ajanları ve danışmanları da girmiştir. 2. Dünya Savaşı ile çalışmada incelenen dönem arasında Panama Cahalzone Complex olarak maruf (Panama Kanal Bölgesi Kompleksi) kontrgerilla okulunda pek çok AGÜ ordu ve subayı eğitime tabi tutuldu. 437

Askeri anlaşmalar NATO Anlaşmasının 3. maddesine istinaden imzalanmaktadır. Türkiye ile NATO arasında birçok ikili askeri anlaşma akdedilse de, Türkiye NATO Anlaşmasına iştirak etmeden evvel ABD ile Türkiye arasında imzalanan birçok ikili anlaşmalar da bulunmaktadır.438 Bu anlaşmalardan en önemlisi olan 12 Temmuz 1947 tarihli askeri anlaşma Truman Doktrini uyarınca imzalanmıştır. Bu anlaşmanın 2. maddesinde Türk hükümetine yapılan yardımların gayeleri dışında kullanılamayacağı belirtilmekte, 3. maddesinde ABD’nin Türkiye’deki propagandasının Türk hükümeti tarafından yapılması, ABD’nin onayı olmadan ABD tarafından verilen maddi ve bilgi anlamındaki hiçbir yardım

436 ABD’nin Türkiye’ye ve Yunanistan’a yaptığı yardımlar ilk dış yardım olduğu için başlangıçta bağımsız bir program olarak yürütülmüş fakat 1948 tarihinde yürürlüğe giren Dış Yardım Kanunu (Foreign Assistance Act) çerçevesine girmiştir. Bu kanunla Türkiye ve Yunanistan’a yardım için ABD 225 milyon dolarlık ikinci bir ödenek tahsis etmiştir.

437 Parlar, a.g.e. , s. 107.

132

malzemesinin amacı haricinde kullanılamayacağı kayıt altına alınmaktadır.439 Truman Doktrini uyarınca 12 Temmuz 1947’de imzalanan anlaşmalarla Ankara’da bir askeri yardım kurulu kuruldu. Bu kurula bağlı olarak Türkiye’deki asker ve sivil Amerikalıların sayısı da artmaya başladı.440

Truman Doktrininin imzalanmasının perde arkasında Sovyet tehdidi bulunmaktadır. ABD esasında bu doktrinle dünya kapitalizminin jandarmalığına soyunmuştur.441 ABD Sovyet tehdidine karşı “hür dünya”yı yani kendi çıkarlarını desteklemek amacıyla bu doktrini uygulamaya koydu. Bu anlaşmanın Türk ordusu ve Türkiye’nin siyaseti, ordu siyaset ilişkileri açısından sonraki yıllarda etkileri daha derinden hissedilecek çok önemli sonuçları olmuştur. Truman Doktriniyle Türk ordusu külliyen ABD’ye bağımlı hale getirilmiş, ABD silah alımında yegane kaynak ülke olmuştur.

1949 yılı ABD dış politikası açısından bir milada tekabül etmektedir. Bu tarihte NATO anlaşması imzalanmış, 6 Ekim 1949 tarihinde NATO anlaşmasına iştirak eden devletlere askeri yardım yapılmasını öngören Mutual Defence Act (Karşılıklı Savunma Anlaşması) yürürlüğe girmiştir.442 Türkiye ve Yunanistan’a yapılacak yardımlar da bu anlaşma kapsamına dahil edilmiştir. Bu anlaşmanın gerekçesini Başkan Truman 1949 yılında yaptığı konuşmada şu şekilde ortaya koymaktadır: “Yabancı hükümetlere yapılacak yardımlar, onların iktisadi ve siyasi güvenliklerini sağlamakla beraber, aslında Amerika’nın güvenliği için yapılmış yatırımlar olarak düşünülmektedir. Amerika’nın bu güvenliğinin artırılması için, yabancı devletlerin askeri güçlerini artırmak yönünde gayret sarf etmelerini istememiz gerekir.”443

439 Bu anlaşmanın tam metni için bkz. Tunçkanat, a.g.e. , s. 171–175.

440 Tunçkanat, a.g.e. , s. 216.

441 ABD’nin esasında Sovyetlerin yayılmacı tehdidine karşı pasif dış politika anlayışını terk ederek aktif bir dış politika anlayışını tercih ettiği öne sürülmektedir. Yani bu anlayışa göre ABD yayılmacılığını Sovyetler kışkırtmıştır. Hatta Türkiye’nin bile ABD yörüngesine girmesi aynı tehdide bağlanmakta, Sovyetlerin toprak talebinin Türkiye’yi Atlantik ittifakına ittiği öne sürülmektedir. Oysaki ABD yayılmacılığının arka planında ABD’de biriken sermayenin pazar arayışı ve ABD’nin dünya kapitalizminin jandarmalığı misyonunu üstlenmesi bulunmaktadır. Hatta Türkkaya Ataöv’e göre ABD yayılmacılığının tarihsel bir geçmişi bile bulunmaktadır Ataöv’ e göre ABD 19.yydan beri zaten emperyal arayışlar peşindedir fakat yeterince güçlü bir askeri donanıma sahip olamadığı için kıta dışına çıkamamıştır. bkz. Türkkaya Ataöv, Amerikan Belgeleriyle Amerikan

Emperyalizminin Doğuşu, Ankara: Doğan Yayınevi, 1970.

442 Merhmet Gönlübol, Haluk Ülman, “İkinci Dünya Savaşı’ndan Sonra Türk Dış Politikası (1945–1965)”, Mehmet Gönlübol, Haluk Ülman ( haz. ), Olaylarla Türk Dış Politikası (1919–1990) içinde, s. 219.

133

3.2 Değerlendirme

2. Dünya Savaşı sonrasına kadar olan dönemde ordu Alman emperyalizminin etkisi altındayken, savaş sonrası dünya koşullarının değişmesine paralel olarak bu kez de ABD emperyalizminin güdümüne girmiştir. Kuşkusuz ki, ordunun ABD denetimine girmesi hem siyasi olarak hem ordu bazında çok önemli sonuçlar yaratacaktır.

Ordu 1947 tarihli Truman doktrinine göre imzalanan ikili anlaşmalar çerçevesinde her sahada ABD çıkarlarına göre şekillendirilmektedir.444 Türkiye ile ABD arasında akdedilen ikili askeri anlaşmaların çerçevesini ise 2. Dünya Savaşından sonra oluşan yeni dünya sistemi ve bu sistem içinde hegemon hale gelen ABD ile ilişkiler çizmektedir.

Askeri yardım anlaşması imzalandığında Türk ordusu teknolojik, silah ve askeri eğitim doktrini açsısında iptidaiydi. Böyle bir yapıdaki ordunun ise ABD’nin Sovyetleri kuşatma politikasında fonksiyonel olamayacağı aşikârdır. 2. Dünya savaşından sonra ABD’nin Türkiye’ye biçtiği rol “Bernard Lewis’in deyimiyle Türkiye’nin en önemli stratejik rolü bir bariyer teşkil ederek Sovyetlerin Ortadoğu’ya inmesini engellemek idi.”445 Halbuki ABD komünizme karşı asıl savaşın Avrupa coğrafyasında cereyan edeceğini öngörmekteydi. Bu yüzden de Türkiye’nin rolü önleyiciydi.