• Sonuç bulunamadı

Ordunun Modernizasyonu Çabaları

OSMANLIDAN 12 MART SÜRECİNE ORDUNUN TARİHSEL GELİŞİMİ VE ORDU SİYASET İLİŞKİLERİ

4. DP DÖNEMİNDE ORDU VE SİYASET

4.2. Ordunun Modernizasyonu Çabaları

Ordunun modernizasyonu düşüncesini hem DP hem de CHP paylaşmaktaydı. DP daha iktidar olmadan evvel, ordu hususundaki görüşlerini 1950’de Ankara radyosunda açıklayan Seyfi Kurtbek; neredeyse tüm ulusal kaynakların milli savunmanın çıkarlarına hasredileceği bir modelden dem vurmaktaydı.463 3 Mayıs 1953’te Cumhurbaşkanı Bayar’ın başkanlık ettiği bir kabine toplantısında Kurtbek’in reformist ajandası kabul edilmiştir. Kabineye ilk olarak ulaştırma sonra da 8 Kasım 1952’de savunma bakanı olarak giren Kurtbek reform programını tatbik etmek fırsatını yakalayamadı. Yüksek kumanda heyetine yine kabinenin başka bir asker kökenli bakanı olan Fahri Belen tarafından aktarılan bu programın yüksek kumanda heyetinin baskısıyla uygulanmasından rücu edildi.

Akyaz’a göre yüksek komuta heyetinin sahip oldukları ordu içi mevkileri liyakate değil, ordudaki yakın oldukları kliklere borçlu olmaları bu kesimlerin reform çabalarını baltalamalarının sebebidir. Ama Akyaz’ın düşüncesinin aksine; reform programının uygulanamamasının asıl nedeni askeri modernleşmeyi Osmanlı döneminden beri kıskacı altına alan iktisadi ve mali kaynak sorunudur. Kurtbek’in reform programı da mali gerçeklere çarpmıştır. Menderes’in 27 Mayıs 1954’te meclis kürsüsünden hükümet programını okurken sarf ettiği şu cümleler mali imkan gerçekliğini gözler önüne sermektedir: “Şerefli ordumuzu günün ihtiyaçlarına uygun ve her türlü saldırıyı karşılayacak duruma getirme çabalarımızı sürdüreceğiz. Bu, ekonomik gücümüze ve mali potansiyelimize uygun bütün maddi ve manevi kaynaklar kullanılarak gerçekleştirilecektir. (Alkışlar) Aslında, ekonomik önlemlerimizin ve ekonomik kalkınmamızın başlıca hedeflerinden biri, mümkün olduğu kadar büyük bir orduyu kendi imkanlarımızla muhafaza etmektir…Şimdiye kadar olduğu gibi, şimdiden sonra da askeri tahsisatlar,ulusal gelirimizdeki artışla orantılı artacaktır.”464

Akyaz’a göre ordunun modernizasyon çabasının engellenmesi ise genç subayların siyasallaşmasını ve darbeci faaliyetlere katılmalarını tetiklemektedir.465 Akyaz’ın öne sürdüğü bu olguyu somut olarak Afyon milletvekili General Ali İhsan Sabis aracılığıyla Menderes’e gönderilen genç subayların 1 no’lu beyannamesinde görmek mümkün. Bu beyannamede ordunun hiyerarşik yapısından, yüksek rütbeli subayların niteliklerine ve terfi liyakat kriterlerine kadar muhtelif hususların altı çizilmektedir. Beyannamede ilgi çeken bir husus

463 Akyaz, a.g.e. , s. 68.

464 Feroz Ahmad, Modern Türkiye’nin Oluşumu, İstanbul: Sarmal Yayınevi, 1995, s. 177.

465 Akyaz, a.g.e., s. 73. Genç subayların mesleki kaygılardan ötürü radikalleşmesini Hale yükselen beklentiler devrimi olarak tanımlamaktadır.

138

genç subayların hava kuvvetlerinde binbaşı rütbesinin üstünde tüm subayların tasfiyesini talep etmeleridir.466 Beyannamede taleplerini sıraladıktan sonra genç subaylar taleplerinin yerine getirilmemesi halinde hükümete adeta sopa göstermektedir. Fakat ordunun siyasallaşmasını yalnızca mesleki-profesyonel kaygılarla açıklamak doğru değildir. Şöyle ki, bu türden bir yaklaşım orduyu yalnızca mesleki kaygıların motive ettiği bir kurum olarak addetmektedir. Bu yaklaşım orduyu mesleki kaygılarla hareket eden bir bütünlük olarak görmesi bakımından ordudaki bölünmeleri mesleki kaygılarla temellendirmekte; orduda başka saiklerle gerçekleşebilecek klikleşmeleri gözden kaçırmaktadır. Bu cümleden olarak Vaner’e göre Türk ordusu kendi içindeki iç çatışmaları çözmüş ve 1960’lardaki Arjantin ordusundakine benzer bir parçalanma yaşamasa da esasında farklı siyasi eğilimleri içinde barındırmaktadır. Bu yönüyle Türk ordusu Janusun sureti gibidir. Bir yüzünde ordunun istemlerini birlik dahilinde dile getiren bir askeri parti diğerinde ise “farklı strateji ve ideolojilere sahip ve sivil siyasal hayatın çeşitli kesimleri ile hemen hemen uyumlu ve dolaylı ilişkilerini sürdüren, ordu içindeki istikrarsız gruplara tekabül eden askeri partilerden söz edilebilir.”467 Ordunun yekpare görülmesi, mesleki kaygılarla da kendi çıkarları doğrultusunda kolaylıkla darbe yapabileceği saptaması orduyu çevreleyen diğer iç ve dış faktörleri ıskalamaktadır.

4.3.Değerlendirme

DP hükümeti dönemini İba, İnönü’nün çıkardığı kanunları icra yoluyla bir sınırlı demilitarizasyon çabası olarak tanımlamaktadır.468 DP dönemi İba’ya göre devlet-ordu-hükümet ilişkileri açısından en demokratik dönemdir.469 Ayrıca Vaner de DP döneminde ordunun sivil bürokrasinin denetimine girdiğini ileri sürmektedir.470 Militarizm kavramı yalnızca ordunun fiili iktidarı ya da ordunun siyasal alana kurumsal müdahalesi olarak kavranmamalıdır. Ordu fiili anlamda yasal düzenlemelerle siyasetin dışında tutulsa da, gerek savunma harcamaları ve yatırımları gerekse otoriter kültür devletin militarist karakterini besler. Bu zaviyeden bakıldığında, İba’nın iddiası sahihliğini kaybeder. Çünkü DP dönemi ABD emperyalizmiyle her sahada girilen bağımlılık ilişkileri, en başta da askeri bağımlılık nedeniyle Türkiye’nin militaristleşmesinin en önemli kilometre taşlarındandır. Yukarıda değinildiği üzere bu dönemde Türkiye çeşitli ikili anlaşmalarla ABD’nin yörüngesine girmiş,

466 Beyannamenin ayrıntıları için Akyaz, a.g.e., s. 71.

467 Semih Vaner, “Ordu”,Irvin Cemil Schick, Ertuğrul Ahmet Tonak (der.), Geçiş Sürecinde Türkiye içinde, İstanbul: Belge Yayınları, 1998, s. 255.

468 İba, a.g.e. , s. 163–164

469 İba, a.g.e. , s. 170.

139

ABD’nin Ortadoğu’da ileri karakolluğu görevini yüklenmiştir. Böyle bir misyon ise Türkiye’de militarizmi besleyen en önemli zemindir.

5. 27 MAYIS’TAN 12 MART’A ORDU

1960’lı yıllar ordu siyaset ilişkileri ve ordu açısından önemli sonuçlar yaratmıştır. Bu dönemde OYAK vasıtasıyla ordu Doğu Ergil’in “şimdi Türkiye’de yeni bir kapitalist sektör var. Askeri kapitalist sektör”471 cümlesiyle ifade ettiği üzere bir iktisadi aktör olarak ortaya çıkmıştır. Öte yandan bu dönemde 1961 Anayasasının meydana getirdiği kurumlarla ordu siyasal sistemin önemli bileşenlerinden birisi haline gelmiştir. Bu dönemde ordu aynı zamanda DP’lilerin siyasal haklarının iadesi, cumhurbaşkanlığı seçimi gibi meselelerde çok açık bir biçimde görüldüğü üzere aktüel siyasete de müdahale etmiştir. 1960’lı yılların bir diğer özelliği ise ordunun hiyerarşik yapısında meydana gelen zaaflar, ordu içi tasfiyeler ve ordu içinde birçok irili ufaklı cunta örgütlenmesinin meydana gelmesi, ordunun siyasallaşması şeklinde sıralanabilir.472 Hale’nin şu cümleleri ordunun yüz yüze kaldığı durumu iyi ifade etmektedir: “1957 ile 1963 yılları arasında Türkiye darbe, karşı darbe, komplo ve subay tehditleriyle sürekli başı belada olan tipik Latin Amerika ya da Ortadoğu’nun muhafız devletleri durumuna düşmeye çok yaklaştı. 1963’ten sonra sivil hükümet ile silahlı kuvvetler arasında bir uyuşma geliştirildiği için tehlike geçmiş gibiydi.”473 Yani Türk ordusu geleneksel disiplininden ve hiyerarşik yapısından uzaklaşmış, farklı katmanlara bölünmüş bir görünüm arz etmekteydi.474 Aşağıda bu gelişmeler ayrıntılarıyla ele alınacaktır.

27 Mayıstan sonra 235’i general olmak üzere 4171 üst rütbeli subay ve astsubay ordudan 3–4 Ağustos 1960’da tasfiye edildi. Sonradan AP genel başkanı olacak ve 27 Mayısta Rüştü Erdelhun’un yerine atanan Ragıp Gümüşpala da emekliye sevk edilenler arasındaydı. Bu tasfiye NATO başkumandanı Norstat’ın icazetiyle yapıldı. Bu işlemin amacı ordunun üst komuta kademesinde meydana gelen yığılmayı azaltmaktı. Genelkurmayın

471 Doğu Ergil, “Class Conflict and Turkish Transformation (1950–1975)”, Studia Islamica, No. 41, (1975), s. 155.

472 27 Mayıs’tan sonra ordu içindeki ilerici unsurları ayıklamak için tasfiyelere girişildi. Haydar Tunçkanat’ın açıkladığı bir CIA raporuna göre subayların en tehlikelileri bir program dahilinde tasfiye edilmek üzere tespit edildi. Ayrıca üst komuta kademelerine yükselmek ve terfilerde ABD’nin icazetini almak önem taşımaktaydı.

473 Hale, a.g.e. , 149.

474 1960’larda ordu içindeki uzlaşma YAŞ ve MBK vasıtasıyla sağlandı. Vaner’e göre 1960–70 arası Türk siyasal hayatı ordu içindeki radikallerle ılımlılar arasında siyasi partilerin ılımlılar kanadının arabuluculuk işlevini üstlendiği bir hal aldı. Vaner’e göre ılımlıların siyasi pazarlıklar içinde ziyadesiyle yer almaları ordunun ilerici görüntüsünü yıpratırken, siyaset karşısındaki göreli özerk imajına da halel getirdi. Vaner, a.g.m. , s. 273.

140

4/8/1960 tarihli emrinde belirtildiği üzere ordunun 3/5 i binbaşı ve üstü rütbelerdeydi. 1 ay içinde albaylarda %70, yarbaylarda %50, binbaşılarda ise %30’a varan bir tensikata gidildi. Tasfiye edilenler arasında DP yanlısı subaylar da bulunmakla birlikte esas gaye teknik ve idari nitelikteydi.

ABD’nin modern ordu anlayışına uygun olarak bir tasfiye gerçekleştirildi. Bu operasyon esasında Seyfi Kurtbek’in teşebbüs edip de, gerçekleştiremediği reform programının kadrosal boyutunu oluşturmaktadır. Bu tasfiye operasyonu NATO tarafından desteklenirken, ABD tarafından finanse edilmesi 27 Mayıs darbesini gerçekleştiren güçlerle ABD arasındaki zihniyet benzerliğini de göstermektedir.475 Zaten 27 Mayısı gerçekleştiren subayların çoğu ABD eğitim tezgahından geçtiler. Tasfiye edilen subaylar daha sonra Eminsu adında bir dernek kurdular. Eminsu’ların çoğu başka devlet memuriyetlerinde istihdam edildiği için önemli bir tepki göstermediler.

27 Mayıs darbesi ile ordu 1960’lı yıllarda 27 Mayıs paradigması tarafından kuşatılan Türk siyasal hayatının merkezine oturmuştur.476 27 Mayıs paradigmasının izlerini somut birtakım gelişmelerden izlemek mümkün. Sözgelimi Ağustos 1961‘de AP’li Ahmet Çiftçi, Eylül’de YTP’li Aydın Yalçın, DP devrini övmek suçuyla tutuklandı. Nuri Beşer orduya hakaret ettiği gerekçesiyle 31 Ocak 1962’de, Orhan Apaydın 7 Şubat 1962’de AP’den ihraç edildi. 3 Eylül 1961’de CKMP hariç tüm siyasi partiler DP zihniyetini hortlatmamayı, Atatürk devrimlerini muhafaza etmeyi ve Yassıada yargılamaları sonuçlarını etkileyecek bir beyanatta bulunmayacaklarını Milli Deklarasyonu imzalayarak taahhüt etiler. 8 Mart 1962’de parlamento 27 Mayıs’ın meşruluğuna saldıran ya da herhangi bir partinin DP’nin devamı olduğunu öne sürmesini suç kabul eden bir yasayı kabul etti. Yani 27 Mayıs darbesi Türk siyasal hayatını adeta bir cendereye almaktadır.

27 Mayıs darbesi ordu siyaset ilişkilerini, yasal düzeyde ordunun doğrudan siyasete müdahale etmesine imkan verecek düzeyde organize etmiştir. 1961 Anayasasının 111. maddesine göre vücuda getirilen, 11 Aralık 1962’ de filen kurulan MGK ordunun; parlamentonun ve siyasetin üzerinde sallanan kılıcı gibidir.477 Öte yandan ordu siyasal alanı da kendi talepleri doğrultusunda cendere altına almıştır. Ordu 1961 seçimleri ile yönetimi

475 Hale, a.g.e. , s. 113.

476 Muzaffer Karan’ın TİP’e katılması üzerine Aybar’ın TİP’le 27 Mayıs arasındaki bağlantının güçlendiği yönündeki beyanatı 27 Mayıs paradigmasının TİP’ bile egemenliği altına aldığını gösterir. Ayrıca TİP bu dönemde muhalefetini 27 Mayıs darbesinin getirdiği 61 anayasasının tatbiki zemininde yürütmüştür.

477 Bu dönemde AP’nin iktidar olduktan sonra takip ettiği politikaları MGK’ nın önemini ve rolünü artırdı. Cizre, a.g.e. , s. 80–84.

141

sivil siyasetçilere devretse de en başta MGK ve bunun yanında kimi yasal düzenlemeler ve muhtelif mekanizmalarla siyasal alana müdahale etmiştir. Sözgelimi 27 Mayısa karşı işlenen fiiller cezai müeyyide kapsamına alınmış; 21 Ekim Protokolüyle siyasal alanın sınırları ordu tarafından tayin edilmiştir.

Ordu bu dönemde somut olarak 21 Ekim Protokolü olarak bilinen vesikayla açığa çıktığı şekliyle siyasi aktörleri kendi taleplerine uygun olarak dizayn etmiştir. 21 Ekim Protokolü Türkiye’nin parlamenter yaşamını adeta kıskaç altına almıştır. 21 Ekim Protokolüne 15 Ekim 1961’de yapılan seçimlerden orduyu ve MBK’ yi tatmin edecek bir netice çıkmaması sebebiyet vermiştir. Seçim sonuçları üzerine 21 Ekim 1961’de İstanbul’da Harp Akademilerinde toplanan SKB’nin askeri müdahale kararı alması üzerine Cemal Gürsel tüm siyasi parti liderlerini Çankaya köşküne davet ederek SKB’nin taleplerini parti liderlerine dikte etmiştir.478 25 Ekim’de siyasi parti liderleri tarafından Çankaya’da kabul edilen Çankaya Protokolü 21 Ekim’de SKB tarafından kabul edilen 21 Ekim Protokolünün onayıdır. Bunun üzerine ordunun huzurunda partiler arasında bir protokol imzalanması üzerine 25 Ekim 1961’de meclis Gürsel tarafından açıldı. Meclisin açıldığı gün SKB mensupları parlamentoyu işgal etmiş, ayrıca Profesör Ali Fuat Başgil’i cumhurbaşkanlığı adaylığından vazgeçirmişlerdir.