• Sonuç bulunamadı

Olağanüstü Nitelik Taşımayan Değişiklikler

A) Şartlarda Sonradan Meydana Gelen Değişiklikler

2) Olağanüstü Nitelik Taşımayan Değişiklikler

Burada kastedilen, sosyal felaket boyutuna ulaşmamış ama sözleşme taraflarını ağır biçimde etkilemiş değişikliklerdir. Doktrinde olağanüstülüğün, sosyal felaket

80 Bischoff, 188; Wiegand, Art. 18, N. 103; Roth, Art. 242, N. 582.

81 Aksi görüş, Bischoff, 188; Esser/Schmidt,275; Larenz, Geschäftsgrundlage, 79-80; Merz, Art. 2, N.214, 249.

82 Bischoff, 188. Esser/Schmidt, 275.

boyutu açıkça belirtilmese de verilen örnekler hep bu yöndedir84. Savaş, deprem, şok devalüasyon gibi85. Olağanüstülük niteliğinin sosyal felaket boyutunda olması fikri Bischoff’da en üst noktaya ulaşmıştır. Yazara göre,§ sosyal felaketten, halkın tamamının veya çoğunluğunun sosyal varlığını, yıkıcı biçimde etkileyecek ve değiştirecek, genel karakterde bir olay (savaş, sel, deprem, paranın değer kaybı gibi) anlaşılmalıdır. Buna karşılık sadece belli bir zamanda, az sayıda insanı veya tek bir sözleşme tarafını etkileyen durumlar (bir fabrikanın tamamının yanması, terör saldırısı, tarafların sağlık durumunun kötüleşmesi veya ödeme aczi gibi) sosyal felaketin karakteristik özelliklerini taşımadığı için uyarlamaya yol açmaz86. Halkın tamamını veya çoğunluğunu etkilemeyen bir değişikliğin uyarlamaya yol açmayacağı görüşü kanaatimizce uygun değildir. Zira bir sözleşmede önemli olan sözleşmenin taraflarının durumudur. Eğer taraflardan biri için edimi ifa etmek aşırı güçleşiyorsa, değişikliğin tüm toplumu etkilemesini aramaya gerek yoktur. Elbette ki sosyal felaket boyutuna ulaşmış olaylar sözleşmeyi etkiler. Bu tür olaylar uyarlama yapılması ihtimalini kuvvetlendirir. Ama kesin olarak buna yol açmaz. Tek başına sosyal felaketin meydana gelmesi yeterli değildir, uyarlama için diğer kriterlerin de oluşması gerekir87.

Olağanüstü nitelik taşımayan ancak tarafları ağır bir şekilde etkileyen değişikliklerin de sözleşmenin uyarlanmasına imkân tanıyacağı görüşü giderek daha çok taraftar bulmaktadır88. Hatta Alman Hukuku’nda bu durumu düzenleyen BGB. § 313’de olağanüstü nitelikte bir olayın bulunmasından söz edilmemiştir. Tarafların ortaya çıkan durumu öngörebilselerdi sözleşmeyi hiç kurmayacakları veya bu şartlarla kurmayacakları sonucuna ulaşılabilmesi yeterli görülmüştür89. Demek ki Alman Hukuku’na göre olağanüstü nitelik taşımayan değişiklikler de uyarlamaya yol açabilir.

84 Kocayusufpaşaoğlu, İşlem Temeli, 505.

85 Oğuzman/Öz, 157, 451; Eren, 449; Gürsoy, Clausula, 106, 116; Bucher, 365; Larenz, AT, 325; Esser/Schmidt, 272; Serozan, İfa, 225; Jaggi/Gauch/Schluep, N.1286.

86 Bischoff, 184. 87 Bischoff, 183.

88 Kocayusufpaşaoğlu, İşlem Temeli, 508; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, 368; Serozan, İfa, 226; Wiegand, Art. 18, N. 105.

89 BGB Art. 313 “Sözleşmenin temeli olan şartlar, sözleşmenin kurulmasından sonra esaslı şekilde değişirse ve tarafların, bu değişikliği öngörmüş olsalardı sözleşmeyi hiç kurmayacakları veya başka bir içerikle kuracakları varsayılabiliyorsa, öyle ki taraflardan birinin, somut olayın tüm şartları özellikle akdî ve kanunî risk dağılımı göz önüne alındığında, değiştirilmemiş sözleşmeye bağlı kalması beklenemiyorsa, sözleşmenin uyarlanması talep edilebilir.

Hukukumuzda Borçlar Kanunu Tasarısı’nda da benzer bir hüküm bulunmaktadır ve aynı şekilde uyarlama için olağanüstü nitelikte olaylar aranmamaktadır90 (BKT. m. 143).

İsviçre Federal Mahkemesi kararına konu olan şu olay, bu durumu çok güzel yansıtmaktadır; evlenirken eşinin anne-babasına bir taşınmazında sükna hakkı tanıyan kişi, daha sonra eşinden boşandığında, taşınmazını irtifak hakkından kurtarmak için sözleşmenin yeni şartlara uyarlanmasını talep etmiştir. Mahkeme uyarlama talebini olayın özelliği gereği sözleşmeyi sona erdirerek kabul etmiştir91. Görüldüğü gibi boşanma, toplumun tamamını veya çoğunluğunu ilgilendiren bir sosyal felâket değildir, sadece iki kişiyi ilgilendirmektedir. Ancak uyarlama yapılmasına engel olmamıştır92.

Doktrinde, olağanüstü nitelikte olmayan değişiklerden hangilerinin uyarlamaya yol açabileceği konusunda BK. m. 24/I. b. 4’ten yararlanılması gerektiği yönünde bir görüş de bulunmaktadır93. Bu görüşe göre hukukî işlem kurulmadan önce gerçekleşen olaylarda, sadece iş hayatındaki doğruluk ve dürüstlük açısından bir ağırlık arayan hukuk sisteminin (BK. m. 24/I. b. 4), işlem kurulduktan sonra sırf zaman faktöründen dolayı, sosyal felaket niteliği gibi daha ağır bir kriteri kullanması söz konusu olamaz. Temel hatasının tespitinde rol oynayan kriterler, sözleşmenin değişen şartlara uyarlanmasında da önem taşır. Öyleyse meydana gelen olayın, baştan mevcut olsaydı esaslı temel hatası sebebiyle sözleşmeyi BK. m. 24/b. 4 uyarınca iptale elverişli sayılabilecek ağırlıkta olması gerekir. Yani hata sebebiyle iptal hakkı verilirken, hataya yol açan olayların bu kadar ağır olması gerekmiyorsa, uyarlamada da gerekmemelidir. Aradaki tek fark zaman faktöründen doğmaktadır. Yoksa olayların niteliği bakımından bir fark yoktur. Ancak şu nokta unutulmamalıdır, hata sebebiyle yapılan iptallerde, hataya düşenin çoğu zaman karşı tarafa bir tazminat ödemesi gerekmektedir (BK.

90 BKT. m. 143 “Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları kendisinden ifanın istenmesini hakkaniyete aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa, borçlu sözleşmenin yeni şartlara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdîrde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde dönme hakkının yerini kural olarak fesih hakkı alır.’

91 BGE 82. II. 332 (Kocayusufpaşaoğlu, İşlem Temeli, 510, dpn. 13; Wiegand, Art. 18, N. 105). 92 Kocayusufpaşaoğlu, İşlem Temeli, 510.

m. 26). Oysa uyarlamada – sona ermede hakkaniyetin gerektirmesi durumu hariç – böyle bir tazminat sözkonusu olmaz. Bu da sözleşmenin diğer tarafı bakımından adil bir çözüm olmaz. Bu görüş Alman işlem temeli doktrininin bir yansımasıdır ve BGB § 313’de kanun hükmü olarak uyarlama şartlarından biri şeklinde yerini almıştır.

Kanaatimizce öngörülmezlik, edimler arası denge, kusursuzluk gibi diğer kriterler oluştuğu sürece tekrar bir şart olarak değişikliğin BK. m. 24/I. b. 4’deki esaslı temel hatası ağırlığına ulaşmasını aramaya gerek yoktur. Şartlardaki değişikliğin objektif bir ağırlık taşıması yani aynı durumdaki herkeste aşırı ifa güçlüğü doğuracak nitelikte olması yeterlidir. Keza Borçlar Kanununu Tasarısı da, değişikliğin esaslı temel hatası ağırlında olması gerektiği noktasında bir düzenleme içermemektedir.

B) Şartlardaki Öngörülemeyen Değişiklikler