• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM

3.2. Okur Kadın

Barbarosoğlu “yazar” olarak ele aldığı kadınlardan sonra “okurluk” meselesi de onun kimliğe ait üzerinde meselelerden biridir. Yazarın daha önceki kimlik başlıklarında anlatılan “kocasına eş, çocuklarına anne, kayınvalidesine gelin, okulunda arkadaş...” olarak çevresiyle anlaşamayan, zihinsel uyuşmazlık nedeniyle çatışma yaşayıp yalnız kalan kadınların mutsuzluk nedenlerinden birisi de hayatı algılayış biçimleridir. Kadında oluşan bu algının okudukları ile doğrudan ilgili olduğu görülür. Kadın kitap okuduğu için entelektüeldir. Dolayısı ile onu çevresinden ayıran en önemli meziyetlerden birisi de kitap okuması, okuduklarından etkilenmesi ve kafasında kurduğu ahlaki değerlerlerle hayatını şekillendirmeye

çalışmasıdır. Bu sebeple “entelektüel” olmanın şartlarından birisinin

Barbarosoğlu’na göre nitelikli okuyucu olmaktan geçtiği görülür. Kendi hayatında da iyi bir okur olmayı her şeyden üstün tuttuğu söyleyen yazar, kadın kahramanlarında çoğunlukla “okur” kimliğini önemsemektedir.

Acı Deniz’i yeniden okurken(AD) hikâyesinde bir kadın okuyucu aynı zamanda anlatıcıdır. Kadın, çocukluğunda kitaplarını okuduğu bir yazar ve yıllar sonra o yazarın tekrar okuduğukitabına dair izlenimlerini paylaşır. Yazarı tanıyor gibi sohbet havasında düşüncelerini aktaran okuyucu iç dünyasında yazarla konuşur ve onu anlamaya çalışır:

Ne kadar çok saklamışsınız kendinizi. Ne yüksek duvarlar örmüşsünüz. Her tuğlanın harcına ‘tekrar be tekrar’ yalnızlığınızı koyarak. Yıllar sonra kitabınızı yeniden okudum. İlk okuyuşumda hiç anlamamış olduğumu anlayarak… Ve kahrolarak ve kendime dair isyanlarda yanarak… (s.41)

Okuyucu kadın, kendisi gibi olan okuyuculara dikkat çeker. Ona göre acaba eline aldığı bir kitabı her okuduğunda farklı yorumlayan kaç kişi vardır? Dolayısıyla yazarların tek bir sefer okumayla anlaşılmasınınmümkün olamayacağı üzerinde durur.

Şu an hissettiklerimi o zaman hissetmiş olsaydım; bir duvar ve bir ıhlamur ağacının dallarıyla ayrılan evimizden size koşar, bendeki ‘Acı Deniz’i bütün satırların kağıt üzerinden bana yürüyen ahenginden gönlüme ulaşıp, kendi maverasında yolunu bulan ruhun mutluluğu içinde size geri takdim ederdim. Dağlarda yankılanan ses gibi, içime gönderdiğiniz sese, gönlümde uyandırdığı bütün mânaları yükleyip size geri gönderirdim. Ve o zaman, sizin için, yalnız sizin rastlayacağınız, belki de bütün zamanların en iyi okuyucusu olurdum. (s.39)

Öğretmen olan okuyucu, çalıştığı yerdeki arkadaşı Ferahnaz Hanım’ı okuyucu olarak değerlendirir. Aynı yazarı başka bir gözle yorumlayan arkadaşının bakış açısı kendisininkinden çok farklıdır.

…Görev yaptığım okulda, yazdığınız her şeye umutsuzca bağlanan bir felsefe öğretmeni tanıdım. Nihan Hanım. Sizin yazdıklarınızdan inanılmayacak bir dünya kurmuş kendine. Zaten ‘Acı Deniz’i yeniden okumam onun etkisiyle oldu. Ne müthiş yorumluyordu eseri. O, sizin eseriniz hakkında konuştukça çıldıracak kadar onu kıskandım, ne hakla bana anlatıyordu. Siz bile, hiçbir eseriniz hakkında bu kadar hararetli konuşmazken, bu taşralı kıza ne oluyordu. Yazdıklarınız tekrar tekrar bu kızın gönlünde yankılanıyordu. Garip olan, eserlerinizi böylesine sevmiş birisinin size dair hiçbir şey sormamasıydı. (s.46)

Bu hikâyede kadın okurlar, okuduklarından etkilenir ve birikimlerini hayata yansıtır. Okudukları kitabın yazarlarına fikri olarak sahip çıkar, onları yüceltir ve onların hayatlarını merak eder. Dolayısıyla hikâyede farklı okur tipleri anlatılır.

Hikâye Avcıları (AD) hikâyesinde üniversite öğrencisi üç genç kız, hikâye yazma peşinde koşarken aslında iyi yazar olmada en önemli meselenin iyi bir okuyucu olmaktan geçtiğini fark ederler. Kendi aralarında hikâye yarışması yapan gençler bir sonuca varamaz ve aralarından birinin düşünceleri dikkat çeker.

En iyi okuyucu olmaktan daha büyük statü tanımıyorum ve henüz okuyucunun vebalini işleme vebaline girmedim. Yazdıklarım yalnız kendime.(s.75)

Çalınan Hikâye (AD) hikâyesinde bir yazarın yazdıklarını kendi hayatı ile özdeşleştiren bir kadın okuyucu yer alır. Kadın,yazarın anlattıklarında kahramanın kendisi olduğuna inanır. Yazarın ziyaretine gider onu hayatını anlatmakla suçlar. Olay, yazarın zihninden anlatılır:

“Kadın, yazarın kendisini içeri almaya niyeti olmadığını anlamış olmasına rağmen hiç istifini bozmadı. Zaten böyle kapı aralığı sohbeti yapmaya talip bir edada: ‘Niçin benim hikâyelerimi yazıyorsunuz?’ dedi yazarın sesinin soğukluğunda” (s.95)

Hikâye ile kendi hayatını tamamen özdeşleştirmiş olan kadın, kızının intiharındada yazarın hikâyesinin payı olduğunu düşünür.

“‘Hikâyenizdeki gerçek boyutu benim acıyla yaşanmış hikâyeme yaslanarak yakaladınız değil mi? Yazdıklarınız o kadar benim hikâyemdi ki, sonunda kızım intihar etti. Yazarın zaferi.’ ” (s.100)

Kayınvalide Hikâyeleri (AZG) hikâyesinde Ayşe; kayınvalidelerini çekiştiren kadınlara inat konuşmayı sevmeyen, akraba ilişkilerinde seviyeli, insanların arkasından konuşmayı uygunsuz kabul eden, evine bağlı ve zamanını kitaplarla bütünleşerek geçiren kültürlü bir kadın okurdur. Eşinin işi için gittikleri bir şehirde düşünceleri etrafındaki kadınlarla uyuşmadığı için onlarla vakit geçirmeyen

kadın, diğerlerinden farklı olduğu için etrafındaki kadınlarla zihniyet çatışması yaşar. Onun için böyle anlarda yapılacak en güzel şey kitaplarını okumak ve kendini kitapların derinliğine bırakmaktır. Kitapları bittiğinde kendi dünyasına kapanan kadın yine de dedikoducu kadınların yanına gitmek istemez.

“Yanımda getirdiğim bütün kitaplar bitti. Ev toplamak yok, yemek yapmak yok. Çarşı pazara çıkmak yok hesap ettim. Bir haftada tam iki bin sayfa okumuştum. Roman, gezi, biyografi ne bulursam... kadınlardan kaçıp kitaplara sığınıyordum.” (s.36)

Ayşe’nin etrafındaki kadınlardan bir diğer farkı ise, kayınvalidesinin olmamasıdır. Ayşe yanında konuşan kadınların konuşmalarına anlam veremez. Kadınların hepsi kayınvalidelerini eleştirir, onların arkasından konuşur.Hatta kayınvalidesini tanıdığı arkadaşı Tercan’ın yaptığı konuşmalar onu utandırır. Bu durumlar diğer kadınlar tarafından anlaşılmamasına sebep olur alaycı bakışlara maruz kalır. Kadınlar kendi aralarında Ayşe’den bahsederken “O bizim gibi değil

EFENDİM. Kendileri kitapların lisanına vakıftırlar. Böyle banal konularda konuşmazlar.” ifadelerini kullanan kadınlar alaycı tavırlarını devam ettirerek: “ Özür dileriz Ayşe Hanım. Kadınlık işte siz bizim kusurumuza bakmayın.”.(s.39) sözleriyle

Ayşe’yi küçümserler.

Büyü(mek)(İKR) hikâyesinde anne kimliği ile çocuğunu yönlendirmeye çalışan entelektüel bir kadın okur anlatılır. Kadının günlük hayatına yerleşen sanatsal yönleri oğlunun bakış açısı ile ele alınır. Oğlu, annesinin hayranlarının düşüncelerini aktarılırken “Şiir gibi konuşuyorsunuz” cümlesi ile muhatap olan annenin ne kadar beğenildiğini ifade eder. Hayranlarının aksine oğlu ve kocası tarafından pek sevilmeyen edebi tavrı sonrasında sessizliğe bürünür. “Sesinde ateş olan” oğlu bu sessizliği kendisine karşı annesinin tepkisi olarak görür. “Bana şiir okusana anne!” diyerek kendi kendine düşünse ve annesinin eskisi gibi olmasını beklese de anne tavrını değiştirmez. Çünkü anne daha önceleri çocuğuna ne zaman şiir okusa

“mısranın sonunda soru sormaya” başlayan oğlunun alaycı tavırları ile karşılaşır.

Çocuk, annesinden her şiir okumasını istediğinde çocuğun önceki yaptıkları kadının gözünde canlanır.

Ezberimdeki şiirler tam bunca azalmışken. Tam kimselerle şiirlerin mısralarını paylaşmazken. Tek perdelik oyunlar misali sözüm ona şiir kasetleri çok satanlar listesini zorlarken… Ben sana şiir okuyayım öyle mi?

Okuldan biraz geç geldiğinde, uzun yaz günlerinde öğlen yemeğini geciktirdiğinde Necip Fazıl yetişirdi imdadıma.

Ne hasta bekler sabahı/ Ne taze ölüyü mezar/ Ne de şeytan bir günahı/ Benim seni beklediğim kadar(s.62)

Fatma Barbarosoğlu’nunhikâyelerinde “okur” kimliğine sahipkadınlar önemli bir yer tutar. Bu okur kimliği; kadınları kimi zaman eşleri, çocukları ve kayınvalideleri tarafından eleştirilen kişiler konumuna getirir. Kimi zaman da “okur” olmak, kadın için toplum tarafından yalnız bırakılmanın bir sonucudur.