• Sonuç bulunamadı

Fatma Barbarosoğlu, kayınvalide olarak orta yaşın üstündeki kadınları ele alır. Gelin kayınvalide çatışması, oğlunu paylaşamama ve gelinin yaptıklarını beğenmeme gibi sebeplerle olumsuz ilişkileri ile öne çıkan kadınlardır. Bu kadınların gelinleri tarafından çoğunlukla sevilmediği görülür.

İncir Ağaçlarının Gölgesinde (AZG) hikâyesindeki kayınvalideler mutlu başlayan birliktelikleri bitiren konumdadır. Anlatılan iki kadın tipinden birincincisinde kayınvalide henüz evlilik hazırlığı yapan Necmi ve Zehra’nın düğünlerine engel olur. Damadının kızına takmayı uygun gördüğü zinciri beğenmeyen kaynana“Ya dört metre alır getirirsiniz ya da kız burada kalır.” sözleri damadı üzer. Nişanlısının gözlerinde de aynı beklentilerin olduğunu fark eden Necmi

“her şey kalsın” diyerek beraberliğini bitirir.

İkinci kayınvalide ise, mutlu başlayan bir evliliğin birkaç ay sonra bitişinde ortaya çıkar. Birbirilerini çok seven genç çiftin evlerinin önüne iki nakliye aracı yanaşır, içlerinden kızın oğlanın anneleri iner. İkisinde de “savaş kazanmış” bir hava hâkimdir. Onların bu tavırlarından evliliğe yaptıkları müdahaleler sonucunda çifti yıprattıkları ve çiftin ayrılmaya karar verdiklerini anlaşılır.

Kayınvalide Hikâyeleri (AZG) hikâyesinde iki farklı kayınvalidenin davranışları üzerinde durulur. Birincisinde aynı evde yaşamak zorunda kalan gelinler ve kayınvalidelerden söz edilir. Hatice Hanım kayınvalidesi ile birlikte yaşayan bir gelinken oğlunun evlendiği kızın adı da Hatice olur ve aynı evde üç nesil birlikte yaşamak zorunda kalır. Bu durum gelinler için de kayınvalideler için de oldukça zordur. Barbarosoğlu hikâyede onları büyükten küçüğe Hatice 1, Hatice 2, Hatice 3 diye adlandırmaktadır.(s.34) Hatice 1 hasta, devamlı olarak bakıma muhtaç, hasta bir kayınvalidedir. Öyle olmasına rağmen kendisine gelinler tarafından yapılan hiçbir hizmeti beğenmez, şikâyetçi ve memnuniyetsiz tavırları ile öne çıkar.

“Hatice 1, eski gelinin, yeni gelinin, cümle gelinlerin iktisat bilmediğinden şikayet ediyor. “Çayı” diyor “koyuyor küp şeker kılıklı bir şeyin içine. Biz bir yudumluk bardaklardan içerdik şimdikiler iktisat nedir ne bilecek? O koca küpe şeker mi dayanır?” (s.34)

Hatice 2 eve Hatice 3’ün gelmesi ile iyice mutsuzlaşır, fabrikada bulaşıkçılığa başlar. Hiç istemese de kızı Zehra da kayınvalidesi ile yaşamak zorunda kaldığı bir evlilik yapar. Kızı ve kendisinin en büyük korkusu Zehra’nın kızının da böyle bir evlilik yapmasıdır.

İkinci kayınvalide ise, gelinleri tarafından “hayat mücadelesi” anlamına gelen, ne yapsa yanlış anlaşılan, arkasından dedikodusu yapılan kayınvalide tipidir. Adı geçen kayınvalide Tercan’ın kayınvalidesi Şadiye Hanım’dır. Şadiye Hanım çok sevecen, yardımsever bir kadın olarak çevresinde tanınmasına rağmen gelini tarafından sevilmez, iyi niyetle yaptığı her şey yanlış anlaşılmıştır.

“Bunlar İskenderunlu ya en iyi mutfak bunlarda. Kadın her hafta sonu telefona sarılır. Kızım bak kızım diyor bir de iyi kaynana ayaklarında mercimek köftesi yaptım. Buyurun kahvaltıyı birlikte yapalım. Ayol Altunizade’den Beşiktaş’a mercimek köftesi yemeye gidilir mi? Kadın bir rahat versen de biz de bir Pazar günümüzü bilsek. Mercimek köftesi dediğin ne ki herkes yapar. Ama oğullarını öyle bir şartlandırmış ki en iyi mercimek köftesini annem yapar diye. Bütün yaptığı ne? Yeşil soğanı içine koymayarak köfteyi domates ve yeşil soğanla servis etmesi.”(s.37)

Bunun üzerine başka bir gelin olan Makbule Hanım da kendi kayınvalidesi için yorum yapmaya başlar:

“Ah kızım bu bir şey mi? Bizim zamanımızda kilerin anahtarı kayınvalidenin elinde olurdu. Yemeye içmeye bir şey bulamazdın. Hele aş ererken...”(s.37)

Gelinlerin yorumları kayınvalideleri hakkında olumsuz olurken eski zamanlarda da yeni dönemde de bilinçaltına yerleşen bu düşünceler aileleri mutsuz etmeye devam etmektedir.

O Yaz (İKR) hikâyesinde kayınvalide olarak Mürüvet Hanım’dan söz edilir. İki oğlu vardır. Küçük oğlu Sinan, kendine “Arnavut güzeli” Oya’yı seçmiştir. Mürüvet Hanım bu durumdan hoşlanmaz. Oya’nın “etkisini azaltabileceğini” düşünerek büyük oğluna köyden Sabahat Hanım’ı gelin olarak alır. Fakat kayınvalide kendi seçtiği gelin ile de anlaşamaz. Gelinine kızdığı zaman onu “köylü” diyerek küçümsemeye çalışır. Mutlu bir evlilikleri olan Nuri Bey ile Sabahat Hanım’ın evliliğini Mürüvet Hanım her zaman kıskanır. Gelini de ona katlanamaz. Gelin- kayınvalide arasındaki anlaşmazlıklar birinin oğlu diğerinin kocası Nuri Bey’in ölümü ile ortadan kalkar. Kocası hayatta iken kayınvalidesine üç ay zor dayanan Sabahat Hanım, kocasının ölümünden sonra kayınvalidesinin hep kendisinde

kalabileceğini söyler. Diğer gelin Oya ise, kayınvalidenin üç aylığı için bu teklifin yapıldığını düşünse de gelin Sabahat Hanım, “Üç aylığın gitsin, sen kal anne” diyerek kayınvalidesini yanına alır.

Eksik Kalan (İKR) hikâyesinde Elif’in kayınvalidesi ele alınır. Oğlu Sedat ile gelini Elif’in ayrılıkları üzerine ortaya çıkan kayınvalide on beş yıllık karısını sessizliği yüzünden terk ettiğini söyleyen oğlu Sedat’ı haklı bulur. Gelinine kendince uyarılar yapan kayınvalidenin konuşmalarından gelini ile aralarının iyi olmadığı sezdirilir.

… ‘Kızım beni yanlış anlama ama… Yani demem o ki… Kocanın etrafında bir sürü genç, güzel kadın var. Şöyle çekidüzen ver kendine biraz. Saçlarına boya attır. Yüzüne gözüne azıcık sür sürüştür. Evin içinde örtme şu başını. ‘İhtilal oldu’ diyorlar. Postmodern ihtilalmiş bu! Karısının başı kapalı olanlara neler neler yapıyorlarmış… hak ver kocanın sıkıntılarına. Hadi aç başını. Günahın benim olsun evladım. (s.49), …Babaannesi öyle demiyor muydu? ‘ Evladım böyle senin kocan. Sevilmeye doyamadı gitti. Hep aç kaldı… Öyle içten sevmeler yetmez senin kocana. Şımartman lazım. Gerçek olması gerekmez. Seviyormuş gibi yapsan bile olur…(s.50)

Dostlukların Son Kullanma Tarihi (İKR)hikâyesinde Çiğdem ve Saime’nin kayınvalideleri yer alır. Çiğdem kayınvalidesi ile aynı evde yaşamaktadır. Kayınvalide gelini tarafından “bacakları tutmaz, çenesi sağlam bir kadın”olarak tarif edilir.“Çelikten çenesi ile çekilmez kadın” olarak tarif edilir. Çiğdem, onun sözlerinin bunaltıcılığından sıkıldığında karşı komşusuna gider. Kayınvalide

“çelikten çenesi ile çekilmez kadın” Çiğdem’in çocuğunun olmayışı ile alay eder.

Çiğdem kayınvalidesi öldükten sonra eşini ikna ederek evlatlık alır. Aynı durum Saime’nin kayınvalidesi için de geçerlidir. Saime’nin de çocuğu olmaz. Bu sebepten kayınvalidesi her fırsatta gelinini bunaltarak tenkit eder.

Kaynanası onu verimli bulmuyordu. Değil mi ki çoluğu çocuğu yoktu? Herkeslere akıl veren, aklı herkese yeten biri olmasının ne önemi vardı? Durmadan okurdu üstelik. ‘Oğlum, sen bu kızla okulunu bitirince evlendin sandıydım ben. Sizinle evlenenlerin çocukları okul bitirdi senin karın hâlâ okuyor’ … (s.106)

Dengeli Beslenme (RA) hikâyesinde kayınvalidesi ile arasında kültür farkı bulunan bir kadının, eşinin aile yapısı ile ilgili yaptığı olumsuz eleştiriler göze çarpar. Genç kadının özenle seçerek satın aldığı yemek takımından bir tabak kıran kayınvalidesine öfkesi dile getirilir.

“Niye eline aldıysa… gerçek bir KPM idi o. Kim bilebilir bu evde onun kıymetini. Yani. KöniglichePorzelan - Manufaktur. Duymuşlar mıdır adını? HAYIR. Üzüntüme ortak lmalarını bekliyorum ben de. Acılarımda ve üzüntülerimde bile ne kadar yalnızım Yarrabi, ne kadar yalnızım!(s.41)

Kadın sofra kurmayı sosyalleşmenin temel şartı olarak görür. Kullanılan servis takımları, peçeteler her şeyin kalitesi ve standardı yüksek olmalıdır. Kayınvalidesinin geleneksel misafir etme anlayışını bu yüzden küçümser.

“Misafircilik oynayarak sosyalleşilmez” birlikte yemek yenilecekse şık bir yere

gidilir, eğitimli garsonların servis yapması beklenir.

Barbarosoğlu ele aldığı kayınvalide kimliği ile bir kadının kendi hemcinsini nasıl üzdüğünü göstermeye çalışır. Bu çerçevede gelin kayınvalide çatışması evliliklerdeki mutsuzluklara bir etken kabul edilir.