• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM

2.2. Nişanlı Kadın

Barbarosoğlu, evlilik öncesi süreci nişanlı olarak geçiren kadınları sosyal ilişkiler bağlamında ele alır. Hikâyelerde nişanlılık evresindeki yaşanılanlar kadınları

mutsuz ederken bir yandan da kaybedilen nişanlıların acılı hatıraları gözlemlenir. Kadınlar bu süreçte terk edilen taraftır. Nedeni anlaşılmadan biten nişanlılık dönemi sonrasında kadınlar için üzüntülerle dolu bir süreç başlar. Nişanlanıp ayrılan veya nişanlıyken sevdiği adamı kaybeden kadınların sadakati dikkat çekicidir. O kadınlar bir daha evlenmemeyi tercih etmişlerdir.

Çuha Renkli Çocukluğum (GA) hikâyesinde nişanlılık dönemi Terzi Rüveyda üzerinden söz konusu edilir. Başlangıçta çok mutlu görünen Rüveyda ve nişanlısı bilinmeyen bir nedenle ayrılır. Rüveyda nişanlısı tarafından terk edilir. Onların mutluluğu, mahalledeki bir kız çocuğunun bakış açısı ile gözlemlenir. Terzi Rüveyda ile nişanlısının geçmişteki nişanlılık günleri sadec anılarda kalmıştır.

Hele Terzi Rüveyda Abla ile nişanlısını şarkı söylerken yakaladıktan sonra utancım iyice artmıştı. Esasen Rüveyda Ablanın nişanlısı, bir taraftan ‘İnleyen Nağmeler’ şarkısını söylüyor, bir taraftan da hissettirmeden Rüveyda Ablanın uzun siyah saçlarına elini dokundurmaya çalışıyordu…Bir daha “İnleyen Nağmeler” şarkısını dinleyemedim. Zaten Rüveyda Abla ile nişanlısı da ayrıldı (s.12),

Rüveyda mahalleli tarafından beğenilen bir kızken nişanlısı ile ayrıldıktan sonra kötüleşir. Rüveyda Abla’nın günden güne solması, yaşadığı zor günler ve yakalandığı hastalık, herkesin aklına “Güzelin talihi olmaz” sözünü getirir. Neticede herkesin de beklediği ve tahmin ettiği gibi Rüveyda talihsiz bir şekilde ölür. “Neşe

ile diktiği elbiseler sandıkta kalır.”

Önce çuha çiçekleri soldu.

Arkasından güzeller güzeli Rüveyda Abla hastalandı.

Yürüyerek gittiği hastaneden üç ay sonra, sedye üzerinde getirildi. Beyninde ur var dediler.

Traşlı bir kafa ve boş boş bakan gözleriyle esasen aramıza hiç dönmemişti o… (s.14)

Rüveyda Abla’nın ölümü üzerine mahalledeki herkes çok üzülür. Onun arkasından kimse“türkü yakmaz” fakat onun “masalı” birçok kişi tarafından anlatılır.

Ama masalını anlatan çok oldu. Kimi kara sevdadan dedi.

Kimi nişanlısı başka bir kızı seviyordu, buna dayanamadı dedi… (s.15)

Kapanmayan Yaralar Antolojisi (SH)hikâyesinde çok sevdiği nişanlısı Canan’ı kaybeden Nihan konu edilir. Geçmişte yaşanılan güzel günlerle avunmaya çalışsa da Nihan derin bir yalnızlık içerisindedir. Bu duygudan hayatı boyunca kurtulamayan kadın, bundan sonraki süreçte kimse ile evlenmek istemez ve tüm bunların yanında iş hayatında da problem yaşayan Nihan başörtülü çalıştığı için sürgün hayatı ile karşı karşıya kalır.

… “Kocanı kaybetmiş olsan kolay.” demişti. Herkes acının içine koşar. Ama bir nişanlının ardından dökülen gözyaşı herkese batar. Bilirim. Nerden bilirsen bilirim işte. Adın dul bile değildir. nişanlısı ölmüş bir kıza kimse isim verm”ez gönüller. İsim payedir bilene. Dul olmak bile payedir. Bakma şimdi kimse istemiyor adı dul geçsin diye. Ölü bir nişanlı ayrı düşmüş bir nişanlıdan daha fazla yüktür bilirim. Yaşasaydı evlenecektiniz. Her şey herkesinki gibi olacaktı…”(s.47)

İncir Ağaçlarının Gölgesinde (AZG) hikâyesinde Necmi ve Zehra nişanlıdır. Necmi nişanlısına olan sevgisini ve ona olan hayranlığını herkesle paylaşmaktadır. Birçok hikâyede olduğu gibi başlangıçta mutlu olan çiftin ayrılıkları Çuha Renkli Çocukluğum hikâyesinde de olduğu gibi mahalledeki bir kız çocuğunun bakışı ile gözlenir.

“Necmi Ağabey kaç defa göstermişti bana nişanlısının resmini. Her defasında çok güzelmiş dememi bekleye bekleye. Her defasında adı ne güzel diye diye.”(s.16)

Mutlu bir birliktelik evlilik yolunda ilerlerken yapılan bütün hazırlıklar tamamlanmıştır. Son anda Zehra’nın annesi, Necmi’nin getirdiği altın zincirin uzunluğunu beğenmez. “Ya dört metre zincir getirirsiniz ya da bu kız burada kalır.” diyerek öfkelenir. Necmi nişanlısın gözlerine bakar. Evlilik adına yanlış bir karar verdiğini görür.

“Daima kalbinde, zihninde taşıdığı nişanlısının gözlerinde de dört metre zincir. Kendi sevdasını altın zincirlere değişen Zehra değilmiş sevdiği. Kalsın demiş Necmi Ağabey her şey kalsın.”(s16)

Yaşananlardan sonra çift ayrılır. Necmi “hazırlıklar boşa gitmesin”diye yakın zamanda başkası ile evlenir. Zehra’nın sonradan bir tren kazasında öldüğü öğrenilir. Zehra hikâyede hiç konuşmaz onu anlatan annesine benzeyen bakışları olur. Mutlu başlayan nişanlılık süreci ayrılık ve ölümle sona ermiştir.

Her sabah Paris (RA) hikâyesinde kanser hastası Yasemin’in liseden arkadaşı Rezan nişanlı kadın olur. Mutlu bir evliliğe adım atan Rezan bir süre sonra sevdiği adamı kaybeden acılı bir kadındır. Rezan’ın yaşadıkları arkadaşı Yasemin’in gözüyle anlatılır:

“…Rezan ile Levent evlenecekti. Hacettepe Tıp Fakültesi son sınıf iken nişanlandılar. Levent çiçeği burnunda hekim adayı iken … Rezan bir nişanlıdan arda kalan oldu. Levent onca yılın bilgisini tek bir kişide bile sınamamışken bir kalp krizi ile erken biçilmiş gök ekinlerinin arasına karışıverdi.” (s.83)

Bu hikâyede diğer nişanlı kızlardan farklı olarak Rezan’ın hayata nasıl devam ettiği, yaşadıkları ve hisleri söylenmez. Rezan kanser hastası arkadaşına destek olmaya çalışan ve onun tedavisini hızlandırmaya çalışan biridir.

Barbarosoğlu’nun nişanlılık bağlamında söz konusu ettiği kadınlar, çoğunlukla evlilik öncesindeki bu dönemi mutsuz geçirir. Bu noktada acı çeken kadınlar farklı hayatlar yaşamak zorunda kalır. Nişanlılığın ayrılıkla sonlanması ya da kaybedilen nişanlılar, kadınların hayatlarında kalıcı hasarlara neden olur.Nişanlı olarak başlayıp evliliğe dönüşen bir ilişkinin olmayışı Barbarosoğlu’nunhikâyeleri için ayrı bir dikkattir.