• Sonuç bulunamadı

1.2. Normanlar İtalya’dalar

1.2.1. Normanlar Öncesi İtalya’nın Genel Durumu

Normanlar, Avrupa’da sağa sola hızla ve heyecanla koşturup dururken, bir zamanların Büyük Roma İmparatorluğunun doğduğu topraklar olan İtalya birlikten yoksun, Bizans’ın, Lombardların ve kuzeyde Germenler arasındaki mücadelelere sahne oluyordu. Buna güneyden gelen Müslüman-Arapları de hemen ekleyelim. Sicilya’nın Müslüman-Araplar tarafından ele geçirilmesi kuzey için yani İtalya için de bir tehlike arz ediyordu. Giriş bölümünde de değindiğimiz gibi Sicilya üzerinden İtalya ana karasına (Normanların Avrupa kıyılarına yaptıkları gibi) uygun oldukları her fırsatta yıpratıcı yağma seferleri düzenliyorlardı. Bu seferlerin amacı aslında korsanlık olduğu kadar İslamiyet’in cihad kavramı içinde meşru bir faaliyetti. Bu seferler sonucunda elde edilen ganimetlerin yanı sıra İslam toplumu içerisinde bu seferleri gerçekleştirenler gayri Müslimlere karşı bir mücadele verdikleri için “gazi” ünvanıyla da şöhretleşiyorlardı.

Güney İtalya bu haldeyken ortas kısmı, Lombardların hâkimiyetinden beri kuzey ile nispeten birliktelik kurulabilmişti. Ancak güneyden sadece Müslüman-Arapların baskıları söz konusu değildi. Bizans da kendisini Roma’nın doğal mirasçısı olarak görüp Roma’nın da işgal altında olduğu düşüncesinde olduğu için kuzeydeki Germen-

123 Ribat, bölge askeri karakolları olarak İslâmî devlet geleğinde yer alan bir birimdir. 124 Cardini, a.g.e., s. 21.

Romalılar ile mücadele içerisindeydi. Fakat ne Bizans ne de kuzeydeki Germen- Romalılar güney topraklarına hükmedecek konumda değiller125

. Charlemangne’ın ölümünden sonra dağılan büyük Frank ülkesinden kuzey İtalya, Germen Kralı Lothar’a kalmıştı. Ancak kısa süre sonra Saksonyalı Avcı Henry, doğu Franklarına Kral seçildi (919). Henry ve halefi I. Otto, doğu Franklarını kontrol altına almayı başardılar. Otto, İtalya’yı işgal edip daha sonra da İtalya tahtında hak iddia eden birinin dul olan eşiyle evlenerek bu hakka kendisi sahip oldu. Fakat bu talebi papa tarafından karşılık bulamadı. 962 yılında Papa’nın yardım çağrısına koşan Otto, Papa’nın elinden imparatorluk tacını giymeyi başardı. Böylece Avrupa, yeniden Hıristiyanlık kavramı altında birleşmiş oluyordu. Bundan sonra Otto imparatorluğuna “kutsal” adını da ekledi126.

Böylece Otto’yla birlikte Karolenj veya Büyük Roma hayali, yeniden canlanmıştı. Alman ve İtalyan tahtları ismen de olsa yüzyıllar boyu sürecek şekilde birleşmiş sayılırdı. Kendinden sonra gelen halefleri II. ve III. Otto, bu mirası korumayı başardılar. III. Otto’nun 1002’de ölümünün ardından Avcı Henry’nin torunlarından olan II. Henry, Roma’da tacını giydi. Bu sayede arkasında halef bir oğul bırakmadan ölen III. Otto’yla Sakson hanedanı son bulmadı. Artık karışıklıkların ve entrikaların asla eksik olmadığı bir kuzey İtalya ve ötesi vardı. Kutsal Roma-Germen imparatorluğunda başa geçen her Germen İmparatoru da eski Roma’nın yeniden canlandırılmasını hayal ediyor ve bunu kendi elleriyle gerçekleştirmeyi arzu ediyordu127. Diğer taraftan Karolenj mirası Charlemangne’ın gölgesinde bu Sakson hanedanı tarafından devam ettirilip hatta yüzyıllar sonrasına taşınmış olacaktı. Normanların İtalya’ya girmeye başladıkları dönemlerde kuzey İtalya, bu şekilde yönetilmeye devam ediyordu.

Kuzey İtalya bu haldeyken güney İtalya, 1000 yılında üç ayrı bölgeye bölünmüş durumdaydı. Bunlardan Sicilya Müslümanlarının elindeydi. Apulia ve Calabria Bizans’ın kontrolünde, merkezdeki dağlar ve Campania Lombard prenslerinin hâkimiyeti altındaydı128

. Burada üç ayrı Lombard Prensliği vardı. Bunlardan Capua hemen Liri nehrinin üzerinde Papalığın sınır komşuluğunda bulunuyordu. Diğeri Salerno, Policastro körfezinde yer alırken üçüncüsü ise daha içerde, Adriatik denizine doğru olan Benevento idi. Ayrıca Abruzzi bölgesinde (Trigno nehrinden kuzeye doğru)

125 Savelli, a.g.e., c.1, s. 53. 126

Roberts, a.g.e., s. 170.-Hollister, a.g.e., s. 106. 127 Roberts, a.g.e., s. 170-172.-Tanilli, a.g.e., s. 170-171.

128 G. A. Loud, “ Southern İtaly in the Eleventh Century”, Cambridge Medieval History, c. 4-2, Cambridge, 2008, s. 94.

biraz Lombard biraz da Frank olan kasabalar bulunuyordu. Ancak bunlar ister ekonomik, ister coğrafik isterse de sosyal anlamda olsun Güney İtalya’dan farklıydılar129

. Batı kıyılarında ise birkaç bağımsız dükalık şehir devletleri olarak varlıklarını sürdürmekteydiler. Bunlar vaktiyle Salerno ve Capua prensliklerinden ayrılıp bağımsızlaşan Gaeta, Naples ve Amalfi idi. Bunlardan özellikle Amlafi ve Naples Bizans ile bağlarını tam anlamıyla koparmış değillerdi130

. Bu bağ ihtimal dâhilindedir ki onları dış tehlikelerden veya en azından yanı başlarındaki Lombard prensliklerinden koruyacak büyük bir dış güce ihtiyaç duymalarından kaynaklanıyordu. Bununla beraber İtalya toprakları, Bizans için vazgeçilmesi düşünülemeyecek kadar da önemliydi. Kendilerine gelecek olan böyle bir koruma talebini geri çevirmeyecek kadar diplomatik stratejiyi iyi algılayıp yönetebiliyorlardı.

Normanların İtalya’ya girmelerinde önemli bir yardımcı faktör olan Bizans ve Roma kiliseleri arasındaki rekabet ve fikri çatışmalar, bu devirlerde artmıştır. Netice itibariyle Bizans, Heraklius devrinden beri imparatorluğun sınırları içerisinde birlik ve dirliği sağlayabilmek adına devletin resmi dini ideolojisini oluşturmuştu. Hıristiyanlığın hâkim dili olan Latince yerine Grekçeyi ön plana çıkararak tüm dini merasim ve ayinlerin bu dille yapılmasını sağlamışlardı. Bu sayede devletin resmi ideolojisi, dini boyutta da karşılık bulacak; dilde, dinde ve idealde birlik yakalanmış sayılacaktı. Bu nedenle güney İtalya’daki Roma kilisesinin etkisini kırabilmek adına Bizans’ın Apulia ve Calabria bölgelerindeki kiliselerde Nikefor Phokas’ın talimatıyla ruhban sınıfı örgütlendirildi. Bu bölgelerde Latince ayinler yasaklandı. Bunun yerine Grekçe ayinler yapılmaya başlandı. Doğal olarak bu durum, papalığın Bizans’a cephe almasına neden oldu131. Böylece İtalya topraklarındaki ayrılıkçılık güçlenmiş oldu. Roma ve İstanbul Kilisleri arasındaki bu çekişme 1054’te toplanan konsülde karşılıklı reddetmeler ve aforozlarla sonuçlanır. Bu tarih itibariyle de iki kilise arasındaki ayrılık, keskin bir biçimde belirmiş oldu.

129 Bugünkü İtalya’da resmen olmasa da toplumda bir kuzey ve güney ayrımı söz konusudur. Ülkedeki bu durum İtalyan toplumunda varlığını hissettirmektedir. Bu durumun ele aldığımız dönemde de var olması günümüzdeki hissiyatın temellerini de ortaya koymaktadır. Bu farklı hisler biraz orijin ve biraz da kültür farklıklarından kaynaklanmışa benziyor. Etkileri ise yüz yıllar sonrasına yansıyacak kadar bir farklılık karşımıza çıkıyor. Bu düşünce sadece İtalyan anakarası için değil; elbette ki Sicilya da bu farklı hissiyatın bir yerinde kendine yer bulmuştur. Sicilya’nın istilalara sık sık maruz kalması Ada kültürünün seyrini etkilediğine kuşku yoktur. Bu nedenle bugünkü İtalya’nın en güney noktasını oluşturan bu Ada’nın bazı farklılıklara sahip olması da gayet doğaldır. Diğer taraftan İtalya için ise kültürel açıdan bir zenginlik kaynağıdır.

130 Loud, a.g.m., s. 21.-Savelli, a.g.e., c. 1, s. 54-55. 131 Vasiliev, a.g.e., s. 425.

Fakat güney toprakları için durum Bizans’ın lehine değişti. Bizans, buradaki nüfuzunu arttırdı. Güney İtalya’da Bizans’ın etki ve teşvikiyle birçok kilise-manastır yapıldı. Bununla birlikte Bizans, buradaki topraklarını “Kapetanlık” altında tek bir idareye bağlamasıyla egemenliğini perçinlemiş oldu (1020)132

.

Güneyden ise Sicilyalı Müslümanların İtalya’ya saldırı ve yağmaları devam ediyordu. Bizans, bu kadar sorunun içerisinde Sicilya ve oradan gelen tehlikeyi de göz ardı edemiyordu. 990 yılından itibaren artarak bir seri halinde devam eden Sicilyalı Müslümanların akınları, özellikle Calabria ve güney Apulia üzerinde yoğunlaşmış durumdaydı. 1003 yılında Bari dört ay boyunca kuşatıldı. Bu kuşatma, ancak Venedik tarafından gönderilen donanma sayesinde sona erdi133

. Bu kez de 1009 yılına gelindiğinde Apulia’nın kıyı şehirlerinde isyanlar baş gösterdi. Talihsiz Bizans’ın işini kolaylaştıracak tek bir iyi gelişme dahi olmuyordu. İsyanlar Triani ve Bari’de de başladı ve isyancılar bu iki şehri ele geçirmeyi başardılar. Bari’de isyancıların başında Melus adında bir Lombard vardı. Bizans’tan isyanları bastırmak üzere kuvvetler gönderilince Melus, Bari’yi terk ederek Lombard prenslerine sığındı. Bu tarihle aynı döneme tesadüf eden daha ciddi bir tehlike yine güneyden yani Sicilyalı Müslümanlardan geldi. Cosenza, Müslüman korsanlar tarafından yağmalandı134. Tüm bunlara rağmen Bizans ne

güney İtalya’dan ne de Sicilya’dan vazgeçemedi. Bunlara karşılık olarak düzenlediği saldırılardan bir netice de alamadı. Çatışmalar da böylece sürüp gidiyordu. Sicilya, Bizans için artık çok geç kalınmış bir durumdaydı.

Bizans İmparatorları arasında en büyük ve başarılı birkaç isimden biri olarak gösterilen II. Basileos, takip ettiği başarılı politikalarıyla, güney İtalya’nın Bizans’a bağlı kalmasını sağlayabilmişti. Elbette ki kendinden önceki Bizans imparatorlarının düşledikleri gibi Büyük Roma’yı tekrar canlandırmayı o da istiyordu. Ömrü yeterli olsaydı, sonucu ne olurdu bilinmez ama 1025 yılında ölmesinden sonra İtalya ve Sicilya’daki gelişmeler pek de onun düşlediği gibi olmadı. Bu büyük İmparator, Sicilya üzerinde kesin zafer kazanmayı hedefleyen bir sefer düzenlemek istiyordu. Bu sefer için hazırlıkları dahi başlatmıştı. Sicilya’dan gelecek tehlikeleri de bu yolla kesmek elbette ki Güney İtalya’yı daha rahat elde tutabilmesine olanak sağlayabilirdi. Daha önce belirttiğimiz gibi ölümü tüm projelerinin yarım kalmasına neden oldu. Bu projenin

132

Ostrogorsky, a.g.e., s. 292.- John Haldon, Bizans Tarihi, (Çev. Ali Özdamar), s. 226.-Vasiliev, a.g.e., s. 394-395.

133 Loud, “ Southern İtaly in the Eleventh Century”, Cambridge Medieval History, c. 4-2, s. 95. 134 Loud, a.g.m., s. 95.-Tanilli, a.g.e., s.257.

önemini kavramış görünen Mihail IV. Sicilya üzerine bir sefer düzenledi. Seferin başında Manikes isimli bir komutan bulunuyordu. Sicilya üzerine gönderilen bu Bizans ordusunun içinde İskandinavyalı ve Rus askerler de mevcuttu. 1040 yılında düzenlenen seferde Sicilya’nın bazı şehirleri yağmalandı. Messina, kuşatılıp işgal ve sonrasında yağma edildi. Ancak Sicilya’yı yeniden Bizans’a bağlamak mümkün olmadı. Bu sefer, Manikes’in geri çağrılmasıyla kısmi bir başarı elde edilmesine rağmen kesin bir sonuca ulaşılamadan yarıda kesildi135

. Bu gelişmelerden de anlaşılacağı gibiı İtalya, her açıdan bir kargaşanın içindeydi.

Zenginliği ve stratejik konumu nedeniyle İtalya, istilacıların iştahını kabartıyordu. Aynı zamanda birlikten yoksun olması İtalya’nın kolay elde edilecek bir hedef haline gelmesine neden oluyordu. Tüm bunlara rağmen o güne kadar hiç kimse de bunu başarabilmiş değildi. Giderek şehir devletleri ve başında bulunan dukaların siyasi sahnedeki rolleri artsa da şehirler ve halkları korku içinde yaşıyor olmalıydılar. Dolayısıyla Normanlar için İtalya, kuzeydeki topraklar kadar kolay olmasa da ele geçirilmesi imkânsız olan bir bölge değildi.