• Sonuç bulunamadı

1.5. Sicilya Norman Kontluğu

1.5.1. Norman Egemenliğinin Sicilya’da Kurulması ve Ada’nın Genel Durumu

“ Frank Krallarının en hayırlısı ve en değerlisi Roger b. Tancred, Sicilya’yı 453

yılında fethetti… İktidarı sağlamlaşınca kendi halkı arasında adaleti yaydı ve onlara kendi dinlerinin gereğini yaşamalarında serbesti tanıdı. Ailelerinin, canlarının ve mallarının güvenliğini sağladı.”276

.

el-İdrisî’nin, Roger’un Sicilya’yı ele geçirmesinden hemen sonrasını kısaca değerlendiği bu cümlelerinden, Sicilya’daki Müslümanların, adanın yeni egemenleri olan Normanların ve de yeni idarecinin durumundan haberdar oluyoruz. Roger, Sicilya’yı ele geçirmeye başladığı andan itibaren, bir istilacı olmanın ötesinde büyük bir olgunluk içerisinde hareket eden, devlet geleneğine ve bu bağlamda yönetim organizasyonunu derinlemesine bilen bir kişiymiş gibi duruyor. Roger, bu yaklaşımıyla el-İdrisî’nin sarf ettiği övgü dolu sözleri fazlasıyla hak ediyor. Bu nedenle Kont Roger, yüzyıllar sonra da olsa bizlerin takdirini ve hayranlığını dahi kazanabiliyor. Kuzeyden gelen bu istilacılar nasıl oluyor da bu kadar ileri görüşlü olabiliyorlardı? Roger’un Müslüman-Araplara karşı takınmış olduğu bu tavır genel olarak kendinden sonraki halefleri tarafından da takip edildi. Bu sayededir ki Sicilya’daki İslam kültürü bir anda silinmektense belki de adanın Müslüman-Arap egemenliği döneminden daha da ileri bir seviyeye ulaştı. O dönemde oluşturulmak istenen haçlı ruhuna karşı Sicilya’daki farklı etnik kökenli ve inançlı toplumların “birlikte yaşam”ı yalnız kendi çağdaşlarına değil bugünlere dahi örnek oluşturacak bir nitelikteydi.

Kont Roger’un bu yaklaşımı, henüz toprakları işgal edilmiş olan Müslümanlar’da Normanlar’a karşı bir sempati uyandırmışa benziyor. Sicilyalı Müslümanlar, onun ordusunda yer almaya, âlimleri ve sanatçıları onun sarayında himayesi altına girmeye ve onunla dostluk yapmaya başladılar. Sicilya’nın gerçek egemenleri Normanlar mıydı? Yoksa Müslümanlar mıydı?

Bu soruların cevaplarını, konumuzda ilerledikçe sizlerle yapmış olduğumuz tespitlerle vermiş olacağımzı düşünüyoruz. Yine de şimdiden bir kısa cevap vermek gerekirse; askeri ve idari güç Normanlar’da, sosyal ve kültürel egemenlik ise Müslümanların elindeydi diyebiliriz. Bu durumda her iki tarafın farklı kazanımları olduğunu düşünebiliriz. Bu durum, tüm farklılıklara rağmen ortak bir gelecek ve ortak bir toprak üzerinde karşılıklı hoş görünün var olabilme nedenlerinden birini de bize

açıklayabiliyor. Sigrid Hunke, “İslam Güneşi” adlı eserinde Sicilya’nın Normanlar tarafından ele geçirilmesinden sonraki durumunu açıklarken aradığımız sorulara açıklıkla cevap veriyor. Biraz duygusallıkla yoğrulmuş olan satırlarında Sicilya’da yönetim erkinin değişiminin Müslümanlar’da oluşturduğu duygu ve düşünceleri betimlemeyi başarmış. Hunke’nin kaleme aldığı bu eser, o dönemki Sicilyalı Müslümanların durumunu anlamamızda etkili olacak bir eser olarak kabul olunabilir277

. Bu hoşgörünün, Norman hanedanın Sicilya’daki egemenlikleri boyunca sürdüğünü söylemiştik. Bu konuda samimi olduklarına Sicilya’nın Normanlar tarafından ele geçirilmesinden yıllar sonra adayı bir kaza sonucu tanıma şansını yakalayan İbn Cübeyr de şahit olmaktadır. İbn Cübeyr, 1184 yılında İslam’ın kutsal topraklarından Endülüs’e doğru yol alırken Sicilya’nın kuzey kıyılarından geçen bir geminin içindeydi. Şiddetli bir fırtınayla Messina Boğazı’nda batan bu gemiden canını güçlükle ve Sicilya halkının yardımıyla kurtarabilmişti. İbn Cübeyr, bu felaket esnasında Sicilya Kralı II. William’ın da orada bulunduğunu belirterek özellikle Kralın gemideki Müslümanların kurtulması için çaba sarf ettiğine şahit olmuştu. Sicilya’da bu kaza nedeniyle zaman geçirme şansını yakalayan İbn Cübeyr, ada hakkında detaylı bilgileri bizlere aktarmaktadır. Bu bilgilerden Sicilya’da önemli oranda Müslüman nüfusunun varlığına, onların çarşı ve pazarlarda serbestçe ticaret yapabildiklerine şahit oluyoruz. Ayrıca Müslüman ahalinin adanın önemli ve büyük kentlerinde yaşadıkları, köylerde ziraatla uğraşanların olduğunu, hatta Sicilya Krallığının başkenti olan Palermo’da birçok camiinin var olduğundan İbn Cübeyr, bizleri haberdar etmektedir278

. İbn Cübeyr’in tanık olduğu dönem, adanın Normanlar tarafından ele geçirilmesinden neredeyse yüz yıl sonrasıdır. Geçen bu zaman dilimine rağmen I.Roger’un, Sicilya Müslümanları’na tanımış olduğu özgürlüklerin devam ettiğine, hatta bunların da ötesinde onların, Sicilya Krallığı’nda ayrı ve önemli yerlerinin olduğuna işarettir.

Aynı yıllar içinde Avrupa’da oluşturulan Haçlı ruhunun aksine Sicilya’da birlikte yaşamanın en güzel örneği sergileniyordu. Oysaki bu yaşamın birkaç kilometre yakınlarından gemiler dolusu maceraperest, haçlı sembolü altında toplanarak Sicilya ve İtalya kıyılarından Yakın-Doğu’ya yelken açıyorlardı. Bu bağnazlıktan geri durmayı başaran Norman Kralları, sahip oldukları olgunluk ve basiretle ülkelerinde asayişi

277Bk. Sigrid Hunke, İslam Güneşi, (Çev. Servet Sezgin), İstanbul, Trz.

278 İbn Cübeyr, Ebü’l-Hüseyin Muhammed b. Ahmed, Endülüs’ten Kutsal Topraklara, (Çev. İsmail Güler), İstanbul, 2003, s. 249.

sağlayabilmişlerdi. İşte bu nedenledir ki Hıristiyan olmalarına rağmen Norman Kralları gerek Sicilyalı gerekse de ada dışındaki Müslümanlar tarafından hayranlık, sevgi ve minnetle anılıyorlardı.

Roger’un, Palermo’nun ele geçirilmesinin ardından şehre atadığı Norman valisinin unvanı, bir Arap unvanı olan “Ammiratus” veya “Emir”den başka bir şey değildi279. Roger, bütün adanın ele geçirilmesinden sonra mevcut idari yapılanmaya pek

müdahale etmedi. Sarayında, ekonomi gibi devlet idaresindeki hassas konuları Müslümanlardan seçtiği yardımcılarına teslim etti. Belde yönetimlerinde dahi “kaid” yani kadı unvanlı idarecilerin görevlerinin devamını sağladı280

. Daha da fazlası olarak Arapça’nın resmi dil olarak devam etmesini sağladı281

. Bu davranışlarıyla Roger, kendini Büyük İskender’in yerine koymaya mı çalışıyordu? İskender’in yaptıklarıyla boy ölçüşür mü bilinmez ama bir Norman olarak, yaptıklarını daha önce yapanlara tarihte pek de tesadüf edebileceğimiz türden değildir.

Tüm bunların sonucudur ki Normanlar, Sicilya’da zaman zaman Müslüman- Araplar’dan bazı guruplarla karşı karşıya gelseler de genel itibariyle egemenlikleri boyunca adada huzur ve asayişi sağladılar. I. Roger’un, Sicilya’yı ele geçirdikten sonra Müslümanlar tarafından egemenliğinin kabullenilmesinin nedenleri başında bu ayrıntılar gelir.

Tüm bunlara karşın Müslümanların bir kısmı, Sicilya’yı terk etmeyi, kalmaktan daha iyi bir seçenek olarak gördüler ve adayı terk ettiler. Bazıları ise adada kalıp yaşamlarını devam ettiler. Ancak Normanların bu yaklaşımına rağmen zaman içerisinde Müslümanlar’dan din değiştirenler dahi oldu. Bunlar Ortodoks inancını benimseyip asimile edildiler. Ayrıca Roger’un adayı ele geçirmesi esnasında durumdan endişe duyan ve İslam inancına sadık kalan bazı Müslümanlar, adanın batısında terk edilmiş ve dağlık alanlarda yer alan antik yerleşim bölgelerine kaçtılar282. Din değiştirip Müslüman

iken Hıristiyan olan Araplar veya Berberîler olduğu gibi İslam egemenliği döneminde yerli Sicilya halkından Müslüman olanlar da mevcuttu. Bunlar arasında Müslüman isimler taşıyan kimseler bile vardı. Bu isimlere birkaç örnek vermek gerekirse; Ahmed

279

Curtis, a.g.e., s. 68.-Crawford, a.g.e., s. 232. 280 İbrahim Altan, a.g.e., s. 79-81.

281 Işıltan, a.g.m., s. 595.

İbn Roma veya Romea, Yusuf İbn Genaro, Ömer İbn Crisobolli, Muhemmed ibn Gebosilli, Abdurraman İbn Francu, Hüseyin b. Sentiri, Ali ibn Strambo gibi isimlerdi283

. Sicilya’da kalan Müslümanlardan, tıpkı Müslümanların gayri Müslimlerden aldıkları gibi, Normanlar tarafından cizye284

vergisi alındı. Özellikle bu vergi, köylerde yaşayan Müslüman ahaliden toplanırdı285. Sicilya’da köklü ve saygın Arap kabileleri de

vardı. Özellikle başkent Palermo’da Kureyş ve Kays gibi Arapların önde gelen kabilelerinin mensupları da bulunuyordu. Berberî kabilelerinden de Hevvare, Levate ve Zegvete’ye mensup aileler Sicilya’ya yerleşmişti. Roger, Sicilya’da nüfusu demografik olarak dengelemek amacıyla Fransa’dan, İtalya’dan ve Yunanistan’dan getirtdiği göçmenleri adaya yerleştirdi 286

.

Müslüman-Arapların Sicilya’dan göçleri 1068’de başlamıştı. Tabi Normanların adadaki ilerleyişiyle birlikte bu göçler artmaya başladı. Sicilya’dan göç eden Müslüman-Araplar, başta kuzey Afrika’ya özellikle Tunus’a, İspanya’ya ve Arap coğrafyasına geri döndüler287

. Bu göçmenler arasında sanatçılar, meslek ehilleri ve birçok bilim insanı da vardı. Bunların birçoğu göç ettikleri ülkelerde önemli eserler verdiler. Ancak bazıları Sicilya’da kaldılar ve Normanların idaresi altında çalışmalarına devam ettiler. Bunlardan biri de hiç şüphesiz ki el-İdrisî’ydi288

. el-İdrisî ile alakalı bilgileri ilerleyen bölümlerde sizlerle paylaşacağız.

Sicilya’daki sosyal ve kültürel durumu sonraki bölümlerde değerlendireceğimiz için burada konuyu daha fazla uzatmak istemiyoruz. Fakat Sicilya, Müslüman-Arapların elinden çıkıp Normanların egemenliği altına girdiği zaman ki genel durumu özetle böyleydi.

283

Amari, a.g.e., vol. 3, s. 206. 284

İslam hukukunda, devletin tebeası arasında yer alan gayri Müslim vatandaşlarından aldığı varlık vergisidir. Bu vergi karşılığında kişi devletin vatandaşı olarak kabul edilirdi. Can, mal ve inanç özgürlüğüne sahip olurdu. Genel olarak da İslam devletleri bünyesinde bu vergiyi ödeyen tebea askerlik hizmetinden de muaf tutulurdu.

285

Johns, a.g.e., s. 34.

286 Amari, a.g.e., vol. 3, s. 210-211.- İbraihim Altan, a.g.e., s. 83. 287 Ahmad, a.g.e., s. 75.