• Sonuç bulunamadı

3.1. Sicilya Norman Krallığı’nın Devlet Teşkilatı

3.1.1. Norman Krallığı’nın İdari ve Medeni Hukuk Uygulamaları

Norman idarî hukuku, genel olarak Bizans ve İslâm hukukundan beslenmiştir. Buna ilave olarak medeni hukukta Grek ve İslâm hukuku uygulanmıştı. Ancak her şeyden önce Normanlar Sicilya’yı tam bir monarşi ile yönetmişlerdi. Bunu göz ardı etmemek lazım.

Buırada özellikle daha önce sözünü ettiğimiz “Kraliyet Divanı” ( Magna Curia veya Curia Regis), idari bir kurul olmasının yanı sıra aynı zamanda en yüksek yargı organıydı. Sicilya Normanları, idarî mekanizmasını Latin, Grek ve İslâmî hukuk kuralları içinde şekillendirirken kendi örf ve adetlerini de bunlarla birleştirmişlerdi581

. Kraliyet Divanı’nda Müslüman, Grek ve Normanların dini lideri ve aynı zamanda da yargıçları olan kişiler aynı ortamda bulunup hizmet veriyorlardı. Sicilya Kralları, heterojen bir toplum yapısına sahip olan halkına karşı oldukça müsamahakâr bir idare anlayışını benimsemişlerdi582

.

Normanların dışındaki halkların, (bunların başında Müslümanlar ve Grekler geliyordu) kendi hukuklarıyla yargılanmalarına izin verilmişti. Bu uygulamanın varlığına bizzat İbn Cübeyr, Sicilya’da şahit olmuştu. İbn Cübeyr, Müslümanların, yaşadıkları sorunları çözmek için kendi kadılarına başvurduklarını ifade ediyor583

. Bu örnek, Norman Krallığı’nın yönetimde takip ettikleri usuller açısından çok önemli bir detaydır.

Medenî hukuk konusunda Sicilya Krallığı, halkı içindeki gurupların inanç, örf ve adetlerinin gereğince yargılamalarını bu şekilde en adilane yöntemle ile sağlamış oluyordu. Ayrıca devlet halktan vergilerini yine Müslüman-Araplar’ın uygulamalarındaki şekliyle topluyordu. Bu kurallara göre, Müslümanlar Sicilya Krallığı’na cizye584

ödüyorlardı585. Bu uygulama, kaderin Sicilya Müslümanlarına karşı gerçekten çok şaşırtıcı bir imtihanı gibi duruyor. Sicilya’da yaşayan bir Müslüman’ın

581

Ahmad, a.g.e., s. 64-67.- Holliester, a.g.e., s. 161.- Hitti, The History of The Arabs, s. 607.- Norman, a.g.e., s. 155.

582 Ahmad, a.g.e., s. 65.- Hunke, a.g.e., s. 296.- Haskins, a.g.e., s. 224. 583

İbn Cübeyr, a.g.e., s. 249.- Sicilya’daki Müslüman-Araplar genel olarak Malikî mezhebine bağlı kalmışlardı. Bundan dolayı İslâm hukuku Sicilya’da Malikî mezhebinin içtihâdına göre uygulanıyordu. Bk. Ali Mahazerî, Ortaçağ’da Müslümanların Yaşayışları, (Çev. Bahriye Üçok), İstanbul, 1972, s. 167.- Ayrca bk. Moreno, a.g.m., s. 194.- W. Granara, “Sicily”, Medieval İslâmic Civilization, An Encyclopedia, Vol.1, (Ed. Joesef W. Meri), New York, 2006, s. 744-745., s. 745.

584

Cizye, İslâm hukukunda gayri Müslim halktan alınan bir varlık vergisidir. Ancak Sicilya Adası’nda daha önce Müslümanların gayri Müslimlere uyguladığı bu usûl, şimdi Hıristiyanlar tarafından Müslümanlara uygulanıyordu.

günün birinde Sicilya’da bir Hıristiyan devlete cizye ödeyeceği aklına gelir miydi? Bunun düşünülmesi bile, neredeyse imkânsızdı.

Sicilya Krallığı bünyesindeki topraklarda yaşayan Müslümanlar “cizye” vergisini ödemekten başka yine islâm hukuku içerisinde yer alan ve uygulanan bir diğer vergi türü olan “öşr” vergisini de ödüyorlardı. Kırsal bölgelerde yaşayan halktan toplanan bu vergiye tüm halkın dâhil edilmiş olmalıdır. İbn Cübeyr, bu konuyla ilgili olarak tesadüf ettiği bir bilgiyi bize şöyle aktarıyor: “ Hıristiyanlar, Müslümanları iyi

idare etmekte ve onları kullanmaktadırlar. Onlardan yılda iki mevsim vergi almakta; topraktan kazandıklarına da el koymaktadırlar.”586

. Müslümanların dâhil oldukları bu

uygulamaya, Sicilya Yahudileri de tabî idiler. Cizye Yahudilerden de alınıyordu. Normanlar dönemindeki uygulamalar, kendilerinden sonra II. Frederick döneminde olduğu gibi devam ettirilmiştir587

.

Cizye vergisinin alınması, Normanların adayı ele geçirmesiyle birlikte başlamıştır. Toplanan vergiler, özellikle 1090’lardan sonra düzenli olarak kayıt altına alınıyordu. 12. Yüzyılın ortalarına kadar cizye, Latince “tributum” veya “censum” veya Grekçe “doma” adıyla kaydediliyordu. Ancak bu tarihlerden sonra Sicilya’daki telaffuzu ile “gesia” veya “gisia” olarak kayedilmeye başlandı588.

Cizye, bizzat Krallık memurları tarafından toplanırdı. Toplanan vergiler direkt olarak Kraliyet hazinesine aktarılırdı. Bu konuda yalnızca Yahudiler’den alınan cizye vergisinde farklı bir uygulama olmuştur ki, bazen kilise’ye bu gelir aktarılmış ve toplanması kilisedeki ruhbanlara havale edilmiştir. Müslümanlar için ise böyle bir uygulama söz konusu olmamıştır. Onlardan alınan vergiler direkt olarak Kraliyet malikânelerince toplanırdı589

. Bu farklılığın ortaya çıkmasına küçük bir ayrıntı, neden olmuş olabilir. Sicilya Adası’nda Hıristiyanlardan sonraki asli unsur Müslümanlar olduğuna göre, nüfus olarak da oldukça kalabalıklardı. Bu nedenle onlardan alınan cizye vergisi de miktar olarak Yahudiler’den toplanandan fazla olmalıdır. Dolayısıyla Müslümanlar’dan alınan bu vergi Kraliyet gelirleri arasında önemli bir yer tutmakta ve bu nedenle de direkt olarak hazineye aktarılması hedeflenmiş olmalıdır. İdarî sistemin ayrıntıları, özellikle Normanlar tarafından ele geçirilen şehirler ve bölgelere yapılan bir antlaşma metniyle ile aktarılırdı.

586 İbn Cübeyr, a.g.e., s. 242. 587 Johns, a.g.e., s. 35.-36. 588 Johns, a.g.e., s. 38. 589 Johns, a.g.e., s. 38.

“Emân”, yine İslam hukukunda yer alan bir kavramdır. Daha çok feth edilen bölge veya şehir haklarının teslim olma koşullarına karşılık verilen garantileri kapsardı. Sicilya Normanları, bu kavramı olduğu şekliyle kendi hukuklarına dâhil etmişlerdi. II. Roger’un Trablus’u ele geçirmesiyle kavram, İfrikiyye topraklarındaki Müslümanlar’a Normanlar tarafından uygulandı. Şehir halkının Normanlar’dan can, mal ve inanç özgürlüğü talebi olduğu gibi kabul olundu. Ardından bu belirtilen özgürlükleri kapsayan “emân”ın verildiği duyuruldu. Bunun üzerine şehirden kaçanlar dahi geri döndüler590

. Normanlar, cizye uygulamasını da burada geçerli kıldılar. Antakyalı George, bölge halkına verdiği emân ile bu haktan yararlanmalarını sağlamıştı591

. Normanlar tarafından İfrikiyye topraklarının ele geçirilmesinin tamamlanmasıyla buralar, Sicilya Kralığı’na fedaratif bir yapı ile bağlanmış oldu. Mehdiye’nin ele geçirilmesiyle birlikte İfrikiyye Sicilya Kralı’nın atadığı kadı veya naibler tarafından Kral’a bağlı olarak yönetilmişti. Sicilya Krallığı ile İfrikiyye arasındaki bu bağ, Krallık ile bölge halkı arasında yapılan antlaşmaya yani “emân” veya “foedus”a bağlı olarak resmiyet kazandığı gibi, halkının özgürlüğü, can ve mal güvenliği de Sicilya Krallığı tarafından garanti altına alınmış oluyordu592.

Sicilya Norman Kralları, egemenlikleri altındaki gurupların inanç özgürlüklerine saygı göstermişlerdi. Sicilya’da bulunan Yahudiler, Grekler ve Müslümanlar kendilerine tanınan bu özgürlükten oldukça geniş anlamda faydalandılar. Grekler, özellikle Krallığın güney İtalya’daki topraklarında ve Sicilya’da olmalarına rağmen Bizans kilisesine bağlı kalmışlardı. İbadet şekillerini ve içeriğini onlarla güdümlü olarak yerine getiriyorlardı. Normanların güney İtalya ve Sicilya’yı istila etmeye başladıkları daha ilk yıllarda Robert de Guiscard, bu fetihlerden sonra kendisini Bizans’ın halefi olarak tanıtmıştı. Ele geçirilen bölgelerde Bizans’ın kurmuş olduğu idari teşkilatlar, kurumsallığı ve bilinen düzenleriyle çalışmaya devam ettiler. Şehirleri yine “strateg” veya “excarh” unvanlı idareciler yönettikleri gibi kiliselerde de ayinler, Grekçe yapılmaya devam etti. Normanlar, özellikle dini konularda oldukça fazla hoşgörülüydüler593

.

Müslümanlar için de benzer ugulamalardan söz etmiştik. Sicilya’da inanç bakımından ikinci sırada yer alan Müslümanlar’ın ibadethaneleri olan mescitlerin

590

İbnü’l-Esir, a.g.e., c. 11, s. 102.- Curtis, a.g.e., s. 250. 591Curtis, a.g.e., s. 250-251.- Ahmad, a.g.e., s. 57. 592 Johns, a.g.e., s. 34.

Norman Krallığı’nın son anına kadar mevcut olduklarını görüyoruz. Hatta Norman Krallığı’nın başkenti Palermo’da ezan seslerinin yakınlandığını ve Müslümanların ibadetlerini yapmak için buralara özgürce gittikleri de biliniyor. Buna İbn Cübeyr, bizzat şahit olmuştu594

.

Normanlar, Sicilya’yı ele geçirdiklerinde mevcut sosyal ve iktisadî durumun zarar görmemesine olukça dikkat etmişlerdi. Yaşanan savaş ve çatışmalarla yeterince yıpranan Sicilya’nın dengesinin daha fazla bozulmasının, Normanlar’a bir faydası yoktu. Ele geçirilen topraklar, Müslüman veya Hıristiyan ayrımı yapılmaksızın asıl sahiplerine bırakıldı. Bunun karşılığında şahsi hizmet, aynî vergi ya da gelir vergisi olarak vergiler alınıyordu 595. Bu, o dönemde olabilecek en adil vergilendirme uygulamalarından biri olarak karşımızda duruyor.

Sicilya Norman Krallığı, idarî ve medeni hukuk uygulamalarını bir monarşiden beklenmeyecek kadar geniş özgürlükler ve tolerans içeren bir anlayış içerisinde kurumsallaştırmaya çalışmıştı. Normanlar, daha Sicilya’yı ele geçirmeye başladıkları andan itibaren bu politikatı takip etmişlerdir. II. Roger’dan sonra dönem dönem bu toleranslarda azalma olsa da genel itibariyle istisnasız bütün Norman Kralları bu politikaya sadık kalmışlardı. Normanlar döneminde Sicilya halkının din, dil ve vicdan özgürlüğü sağlanmış, her toplumun hukukî sorunlarını çözmeleri için kendilerine özgü yargı kurumlarının varlığına izin verilmiştir.

Bunların dışında zaman zaman, özellikle I. ve II. William dönemlerinde yaşanan iç sorunlar nedeniyle Müslüman toplumlarına karşı bazı baskılar ve onları Hıristiyanlaştırma yönünde çabalar da olmuştur. Bu baskı ve din değiştirmeleri yönündeki çabalar, Krallar tarafından veya resmi olarak devam suretle uygulanan bir politika olmamıştır. Dönemsel olarak yaşanmış olayladır. Bunlara bir örnek vermek gerekirse; içerik olarak hem bu baskıları hem de hukuksal bir duruma işaret eden ve İbn Cübeyr’in özetlediği şu uygulamaya dikkat kesilelim: “ Ada halkının başındaki en

büyük belalardan biri de bir insan, oğluna veya karısına yahut bir kadın oğluna kızdığında karşıdaki kişinin gururuna yediremeyip kilisenin eline düşmesi ve Hıristiyanlaştırılarak vaftiz edilmesidir. … Büyükler, bu düşme korkusuyla sürekli

594

İbn Cübeyr, a.g.e., s. 249.- Anonim olarak yazılmış olan “Coğrafya” adlı eserde’de Palermo’da büyük bir cami ve mescid’den söz ediliyor. Bk. Anonim, Coğrafya, Bibloteca Arabo sicula, Michele Amari, s.165.

ailelerinin ve çocuklarının suyuna gitmektedirler.”596. Anlatılan bu uygulama, oldukça

dikkat çekicidir.

Tüm bunlardan sonra küçük bir örnek ile bu konuyu tamamlamak istiyoruz. 1098 yılında Sicilya Kontu I. Roger’un Güney İtalya üzerine gerçekleştirdiği seferindeki ordusunda çok sayıda Sicilyalı Müslüman asker de vardı. Sicilya’dan getirdiği ordusunun içindeki Müslümanlar, Capua’daki kuşatması esnasında ilginç bir olayla karşı karşıya kaldılar. Roger’u karşılamak üzere gönderilen piskopos İnsilmo Cantriri, Müslüman askerlerin varlığından haberdar olup onlarla tanıştığında onların Hıristiyan dinine girmeye hevesli kimseler olduğu düşüncesine kapıldı. Ardından da Roger’un adamlarına Kral’ın neden onları Hıristiyan yapmadıklarını sorunca; Kont Roger’un Müslümanların dini inanışlarına müdahale etmediğini, edilmesine de izin vermediğini belirttiler597

. Yaşanan bu olay, Normaların, kendilerine tabî olan halkların inançlarına ve vicdanlarına olan saygılarını ve samimiyetlerini gözler önüne seriyor.

Özetle Sicilya Krallığı ve ondan önce de Sicilya Kontluğu’nda Normanlar, adlî işler bakımından çok hukuklu bir yapıya sahiptiler. Her topluluk kendi hukuk anlayşına göre yargılanabiliyordu. Ancak yargıda en yüksek merci elbette ki Kraliyet Divanı’ydı.