• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM: NĠYAZĠ BERKES: YAġAMI VE ESERLERĠ

3.3 NĠYAZĠ BERKES’ĠN SĠYASÎ PERSPEKTĠFĠ

3.3.2 Niyazi Berkes-Siyasî TeĢekkül ĠliĢkisi: “Hiçbir Siyasal Partiye Üye

geliĢip kökleĢemeden, sınırlı sayıda insanın direncine rağmen, yönetici ve sivil egemen sınıfların siyasal müdahalesi ile çeĢitli kıyımlara uğramakta ve tasfiye edilmektedir (Kayalı, ġubat 1989b: 77).

Bundan ötürü de, Niyazi Berkes‟in analiz ve fikirleri yerine, siyasî perspektifi, bu dünyadan ayrıldığı güne kadar, özellikle Türkiye‟yi yöneten egemen kesimlerin tüm dikkatini çeken, korkulan ve bu yüzden de, düşünmeye mahkûm Niyazi Berkes‟i, ömrünün sonuna dek düşünce mahkûmu eden en önemli nokta olmuĢtur.

3.3.2 Niyazi Berkes-Siyasî TeĢekkül ĠliĢkisi: “Hiçbir Siyasal Partiye Üye

zemininden, Berkes‟in yaĢamı boyunca herhangi bir siyasî partiye üye olmamasının bazı tepkisel nedenlerini çıkarmak mümkündür:

“Memleket Çocukları” Avrupa‟da okuyup bir iki sertifika aldıktan sonra “eĢraf”

aileleri adına kendilerini ülkenin sahipleri sanıyorlardı. Onun için Mustafa Kemal zamanından kalma “yabandan gelme”leri sevmiyorlardı… Memleket Çocukları Ģimdi tarım bakanlığından tutun eğitim bakanlığına kadar birçok yönetim bölümlerinde yer alıyorlar; ayrıca diĢ hekimi, doktor, avukat, tüccar ya da rantiye olarak “memleket”lerinde önemli adamlar oluyorlardı. Halkevleri bunların politikacılık kuluçkası; Halk Partisi de politik yükselme kanalı olmuĢtu. Fakat bu kanal tıkalı kaldıkça bunlar istedikleri politik kariyerleri elde edemiyorlardı. ġeflik rejiminin yıkılmasından sonra, Demokrat Parti‟nin yeni kanal olduğunu gördüklerinden CHP‟den giremeyip açıkta kalanlar o partide yerler kaptılar ve bu değiĢikliğin adını “demokrasi” koydular.

Bu görüĢler çerçevesinde Berkes‟in, yakın akademisyen arkadaĢı Behice Boran‟ın aksine, hiçbir zaman bir siyasî partili olmak ve siyasal yaĢamda ideolojik görüĢü için bu parti çatısı altında mücadele etmek gibi bir arzu ve/ya yöneliĢ içinde olmadığı görülmektedir.

Nitekim Berkes‟in, Türkiye‟de bir siyasî parti veya dernek bünyesinde örgütlü bir etkinliğe giriĢme fikrine sıcak bakmamasının ve hatta daha 1930‟lu yıllardan baĢlayarak, bundan ısrarla kaçınarak uzak durmasının nedenlerini, mevcut siyasî örgütlerin niteliklerinde ve bunların Berkes‟in (1997: 366-367) düĢün dünyasında yarattığı olumsuz etkilerde de görmek mümkündür:

Türkiye‟de bağımsızlık savaĢı zamanında olduğu gibi sosyalistlik: ya: “biri yer, biri bakar, kıyamet ondan kopar” çeĢidinden Hazret-i Ömer adaleti ya da daha sonra olduğu gibi çocukların komĢuluk, bebek, gelin-güvey oyunları gibi oynanan bir oyun; bilemediniz, yıllarca süren bir hırsız-polis oyunu olmaktan öteye geçmemiĢti.

Köylüsünü bırakın, iĢçisinin bile bu oyundan haberi yok. Geriye “aydın” denen okumuĢlar kalır. Onlar da, Abdülhamit zamanından kalma yöntemlerle ya birbirlerinin ya da kendi kendilerinin polisi olmuĢlardı. Bir efsaneleĢtirilmiĢ martirleri bir de yıllardır hapiste yatan efsaneleĢmiĢ Ģairleri vardı. Ġkisi de gerçekten Marksist ya da komünist miydi, bunu bile soracak kabadayı yok. ġef sistemi gibi rejimler altında yaĢayan sol aydınlar, tarihte baskı altında kalıĢlarının sonucu olarak ġii‟likteki “gizli imam”, “beklenen mehdi”, “kerbelâ döğünmesi”, ve

kuvvetli bir “Ģiir” düĢkünlüğü gibi nitelikler kazanır. Yine o dine özgü olan ve

“takiye” denen “iki yüzlü görünme” yöntemi ile yaĢayabilme tekniği de var. Bu özellikler, gerçekte Sünni olmayan Türk Halk edebiyatının geleneğine de uygun.

Sarayın kuĢku konusu olan ve kendine özgü kapalı sembolleriyle despotizme isyanın inleyiĢi olan bu edebiyat, yüzyıllar boyu gizli bir huzursuzluk geleneğini yürüttüğü, modern Türk solu bunun bile farkına varamamıĢ. Bu edebiyattan siyasal bilince geçme yolu bile düĢünülememiĢtir.

Bundan ötürü Niyazi Berkes‟in, aslında günümüzde de pek değiĢmediği Ģekilde, Türkiye‟deki siyasî partilerle ve bunlar içerisinde “liderlik sultası” Ģeklinde tasvir edilebilecek parti-içi yapılanmanın anti-demokratikliğini, daha 1930‟ların baĢlarından itibaren görerek, bu sözde demokrasi anlayıĢından ürktüğü ve uzak kaldığı söylenebilir.

Berkes bu durumu, kendi kiĢisel ve bilimsel özgürlüğüne adeta bir pranga olarak kabul edip, Nafi Atuf Kansu gibi çok değer verdiği, saydığı ve güvendiği bir insanın bile, 1930‟ların tek partisi ve siyasal yaĢamın tek muktediri CHP‟ye üye olma teklifini geri çevirebilmiĢtir. Bu örnek dahi, Berkes‟in kiĢilik ve fikrî dirayetini ve tutarlılığını göstermeye yeter niteliktedir.

Bu konudaki fikirlerini, 1940‟lı yıllarda daha da somutlaĢtıran ve kemikleĢtiren Berkes‟in (1997: 249, 323) bu yöndeki aktarımları Ģöyledir:

1942‟den sonra ġef‟in kendisi de bunun öncülüğünü etmiĢtir. Partiyi Mustafa Kemal zamanının adamlarından temizledikçe bunları partisine almanın yararını anlamıĢtı. Buna doğru atılan ilk adım “denemeli seçim” diye anılan bir yöntemle baĢladı. Bu, partiiçi demokratik rejim kurma değil, çünkü halkın bunları seçtiği yoktu. Ġkinci seçmen denen kiĢiler oy veriyor; onları da partinin kendisi “tâyin”

ediyordu. “Demokrasi” dedikleri buydu.. [Bu yüzden,] herhangi bir partiye girmek diye bir Ģey hiç aklıma girmemiĢtir.203

Ancak Atılgan‟ın (2009: 61) vurguladığı Ģekilde, örneğin bir Behice Boran için siyasî partili olmak, partinin gücüne ve niteliğine bakılarak beğenilirse girilecek, beğenilmezse uzak durulacak bir durum değil; onun gücünü ve niteliğini yükseltmek için bir aydının bir sınıfa bağlanma kararının somut bir adımıdır. Ġğdemir (1976: 85-86) de, Boran‟ın

203 Niyazi Berkes‟in Yön Hareketi‟nin imzacıları arasında yer almaması dâhi, bu siyasal parti üyeliği sendromunu akla getirmektedir. Keza Yön Hareketi de, daha önce gördüğümüz gibi, aslında baĢlangıçta siyasal bir aydın hareketi Ģeklinde doğmuĢtur ve dönemin yurtiçinde ve yurtdıĢında yaĢayan birçok aydını tarafından imzalanmıĢtır.

üniversiteden hukuksuzca uzaklaĢtırılması sonrasında tuttuğu “siyasal alanda etkinlik”

yolunu destekler mahiyette, aydınlara düĢen görevin, dünya görüĢüne uygun olarak bir siyasî parti çatısı altında bir şekilde yer almak olduğunu vurgulamaktadır:

Ġngiliz üniversitelerinde rektörler öğretim yılını açarken öğrencilere iki Ģey salık verirlermiĢ: a) Bir spor kulübüne girmelisiniz. b) Bir partiye yazılmalısınız. Gerçek demokrasilerde memleketi bir tek insan değil, bir ülkü çevresinde toplanmıĢ partiler idare eder. Bizde son zamanlarda aydınlar arasında gerçeğe uymayan bir düĢünce yaygın haldedir: Tarafsız kalmak. Memleket idaresinde aydının tarafsız kalması mümkün müdür? Gerçek aydın, yurdunun geleceği hakkında kafasında bir Ģeyleri olan adamdır; yurdu için kafasında birtakım problemler taĢımayan, bazı geceler bunlar için uykusunu kaçırmayan insana gerçek aydın denebilir mi? Öyle ise memleket idaresinde aydının da bir rolü olmak gerektir. Bu da bir partiye girmekle yerine getirilebilir. Ġkinci Dünya savaĢı sırasında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde görevli bulunan Alman profesörü W. Ruben bir gün bana : “Almanya‟nın bugünkü durumundan Alman aydını sorumludur. Çünkü biz aydınlar kabuğumuza çekildik. Siyaset alanından uzak kaldık. BoĢluğu birtakım cahil macera adamları doldurdular. Böylelerinin idare edeceği memleket elbet bu hale gelir.” demiĢti. Bu sözlerde büyük bir gerçeğin bulunduğunu inkâr edebilir misiniz? Politika kirlidir, politika insanı bataklığa götürür diyerek politikadan uzaklaĢır, bu alanı cahil macera adamlarına, karakteri zayıf insanlara bırakırsak, bunlar da memleketi uçuruma götürürlerse biz sorumlu değiliz diyemeyiz. Tam tersine bu sonuçtan hepimize ağır sorumluluk düĢer.

Bununla birlikte, Berkes‟in ülkesinde akademik mesleki yaĢamına son veren, yine akademiyayı emri altına almıĢ yönetici ve sivil egemen sınıfların güncel siyasetinin tam da kendisidir. Dolayısıyla Berkes, bu güncel siyasetin yolundan ömrü boyunca kaçınmaya çalıĢsa da, o siyaset eninde sonunda 1948 yılında hem de en hukuksuz Ģekliyle Berkes‟in yoluna çıkmıĢ ve onun fikir dünyasını acımasızca parçalayıp bir kenara atmıĢtır; ya da en azından attığını sanmıĢtır. Bu yüzden de, Berkes‟in (7 Ağustos 1945: 3) aslında asla ısınamadığı konunun, güncel siyasetin bu acımasız ve gaddar çarkı olduğu onun Ģu ifadelerinden görülmektedir:

Bir üniversite mensubu hükûmetin değil devletin memuru, aldığı maaĢ hükûmetin atiyesi değil devletin ödediği bir para olduğu halde o, hükûmetin carî siyasetine (hâtta bu bile değil de bir bakanın Ģahsî telâkkisine) uymıyan bir mütalaâ ve içtihat

ileri sürdüğü takdirde “politikaya karıĢmıĢ” sayılır; fakat bu siyaseti kendi ilim sahasında hiç de vazifesi olmadan alkıĢlarsa onun politikacılık yaptığı kimsenin aklına gelmez!204

Sonuçta, Niyazi Berkes‟in, yaĢamı boyunca herhangi bir siyasî hareket veya teĢekkülün içinde aktif olarak yer almayıĢının temelinde, Türk siyasetindeki demokrasi eksikliği, siyasî parti baĢkanına biat kültürü, kiĢisel çıkarları devlet çıkarlarının üstünde tutma gibi nedenleri görmek mümkündür.

Bununla birlikte, Berkes‟in Türk siyasî yaĢamında tespit ettiği bu tür demokrasi eksikliklerine karĢı mücadele verip, bu eksikliği olabildiğince giderebilmek adına demokrasi eksikliğinin olduğu sahaya, yani aktif siyasî yaĢama girmemesi, yine de bir entelektüel deformasyonu olarak görülebilir. Ancak Niyazi Berkes, zaman ve tarih içindeki tüm toplumsal değiĢmelere azami ilgi gösteren205 ve bugünün Ģartlarını eskinin tozlu geliĢmeleri içerisinde arayıp bulan, daha da önemlisi akademik yaĢamını özgür olmak Ģartıyla nerede olursa olsun sürdürme niyetinde olan bir bilim insanıdır. Bu anlamda onun, temelde bir bilim insanı olarak, hür irade ve düĢüncesinin zaman içinde yaĢanan tüm sosyo-politik değiĢimlerin bütünüyle etkileyip değiĢtirmemesi, belki de Kayalı‟nın (2000: 84-85) vurguladığı gibi, onun aktif siyaset yapmamasından kaynaklanmaktadır.

204 Niyazi Berkes‟in, Türkiye‟de üniversite-siyaset iliĢkisine değindiği ve bir akademisyenin siyasetle ne türlü bir iliĢki içerisinde olmasını üniversitelerimizin yapısı üzerinden ortaya koyduğu ve zamanın Tan gazetesinde iki günlük yazı dizisi olarak tefrika edilen bu yazılardaki görüĢ ve değerlendirmelerinin, bugün bile güncelliğini ve tüm geçerliliğini koruduğunu söylemek mümkündür. Bahse konu iki yazının ayrıntısı için bkz. (Berkes, 7 Ağustos 1945: 3, 4) ve (Berkes, 8 Ağustos 1945: 3)

205 Berkes (1969: 108), toplumsal değiĢmeyi kontrol ve etkilemede iki önemli aracın ekonomi ve eğitim alanlarında olduğuna vurgu yapar. Bu alanlardan ilki olan ekonomide, toprak reformu, kooperatifleĢme ve sanayileĢme öne çıkmaktadır. Eğitim alanında ise Berkes, Köy Enstitüleri projesini bir hayli önemsemektedir. Berkes (1969: 131), yine Mısır‟da iken bazı Mısırlı entelektüellerle ülkedeki rejimin sosyalizm uygulamaları üzerine yaptığı görüĢmelerde, köylünün kalkınması, sefaletin yok edilmesi ve sanayileĢmek konularında münazaralar yapar. Bu üç önemli unsurun, büyük toplumsal değiĢmeleri getirdiği zaman, ülkedeki millî ve dinî değerlerin de değiĢimini -mutlaka- gerektireceğini vurgular.

Sosyalist bir rejimi benimsemiĢ bir ülkede ise, toplumsal değiĢmeleri tetikleyecek bu üç unsur arasındaki bağıntıları kuracak ve kurulan bu bağlantıları devamlı olarak göz önünde tutup sürdürecek kesimin de, esasta o ülkenin sanat ve düĢün adamlarının olduğunu, bu önemli ödevin onlara düĢtüğünü vurgular.

Ancak Berkes (1969: 132), bu noktaya ulaĢmak için, bir ülkede olmazsa olmaz bir demokratik özellikten bahsetmeden de edemez; “„Yeter ki, dedim, size ihtiyacınız olan ölçüde düşün özgürlüğü ve müsamahasızlara karşı himaye sağlamış olsunlar. Bir ülkenin aydını bu iki şeyi bulursa ne mutlu onlara.

Türkiye‟deki aydın bugün bu iki şeye kavuşmanın acı bir mücadelesi içindedir‟ dedim.”

Her Ģeye rağmen, bu konuda son noktayı, yine Berkes‟in (8 Ağustos 1945: 3) kendisinin koyduğu inancındayız; “Fikir hürriyeti veya içtihat istiklâli, bunlara karşı son derecede kıskanç olanların nasibi olabilir.”

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

NĠYAZĠ BERKES’ĠN BĠLĠMSEL YÖNTEMĠ, BĠLĠM-YÖNTEMSEL ĠLKELERĠ VE FĠKRĠYATI

4.1 “NĠYAZĠ BERKES’ĠN FĠKRĠYATI” ÜZERĠNE

Özberk‟in (Ekim 2008: 30), 1988‟de yitirdiğimiz Niyazi Berkes için; “O yaşıyor; çünkü kitapları yeniden basılıyor, okunuyor, tartışılıyor; yaşamı ve düşünceleri üzerine yazılar yazılıyor; yani o, mücadeleye ve öğretmeye devam ediyor.” Ģeklindeki düĢünceleri kimileri için biraz abartılı ve hatta Berkes‟in Türk düĢünce hayatında umulduğu derecede etkinliğe sahip olmadığı görüĢüyle çeliĢiyor gibi görünse de, Berkes‟in Türkiye‟de Çağdaşlaşma (2002b) baĢlıklı eserinin YKY‟de Mart 2014 itibariyle -on iki yılda- 20. baskısını yapmıĢ olması, onun düĢünsel etkinliğinin Türk entelektüel camiasında hâlâ sürdüğünün en güzel göstergelerinden biri olsa gerektir.

Bu ifadeler, Berkes‟in düĢünü için iyi niyetle belirtilmiĢ onurlandırıcı ifadeler olmakla birlikte, yine de Adanır‟ın (2000: 115) dikkat çektiği Ģekilde, Niyazi Berkes ve daha nicelerinin, Türkiye‟ye hangi düzey ve boyutta düĢünsel hizmet sunmuĢ olduklarını anlayabilmek için, onların yazmıĢ olduklarını dikkatlice okumak, kavramak, çözümlemek ve tartıĢmak gerekir. Bu ise süreklilik gerektiren bir iĢtir. Keza Karayalçın‟ın (1986: 15) vurguladığı gibi, bir fikir ve bilim insanı olarak Niyazi Berkes‟ten sonsuzluğa kalan, ne olursa olsun sonuçta düĢünenlere ve öğrencilerine dersleri, yazıları ve kiĢiliği ile yaptığı etkidir. Kanaatimizce, bu etkinin gücü ve yansımaları da, Türk düĢünce hayatının kalitesi anlamında her daim diri tutulmalıdır.

Buradan hareketle, “Neden Niyazi Berkes‟in fikriyatı?” Ģeklinde bir soruya verilebilecek anlamlı bir yanıt Ģu Ģekilde olabilir: Niyazi Berkes‟in bilim anlayıĢı ve yöntemi, dünya görüĢü ve fikir dünyasından oluĢan fikriyatı, aslında onun fikir dünyasındaki duygu ve düĢüncelerin, serzeniĢlerin, eleĢtirilerin, isyanların, suçlamaların yarattığı büyük fırtınanın merkezidir. DıĢa vurulması halinde ise, bu içsel fırtınanın her yaĢtan kuĢağın düĢün yaĢamına tarihsel bir hesaplaĢma çağrısı olarak yansıdığı görülmektedir.

Temel insan hak ve özgürlüklerinin hiçe sayıldığı, fikir, ifade ve vicdan özgürlüğünün kısıtlandığı herhangi bir ortam ve dönemde, Niyazi Berkes‟in zengin fikriyatının, önemle irdelenmesi gereken fikrî bir hazine Ģeklinde önümüzde durduğunu vurgulamak önemlidir. Bu fikriyatta bulunabilecek güç, uzun süreli, sonuçları hemen belirginleĢmeyecek bir toplumsal çürüme ve yozlaĢmayla mücadeleye hazırlanırken, insanın önce kendisiyle, sonra da vatandaĢlık namusuyla hesaplaĢmasını sağlayacak ve hangi düzeyde olursa olsun, insana akıl sahibi olduğunu hatırlatacak mahiyettedir.206 Bu anlamda, Niyazi Berkes‟in bize miras bıraktığı fikriyatın kaynağında, gerçek Batı demokrasisi için mücadeleyi, toplumsal değiĢim/dönüĢüme muhalif her türlü fikir ve eylemle mücadeleyi, her türlü anti-demokratik düĢünce Ģekline karĢı güçlü savaĢımı, insanı ve emeğini sömüren her türden emperyalizm reddini düĢünsel düzeyde bulmak mümkündür.

Türk düĢünce hayatına katkıları, esasta sosyo-kültürel temelli toplumbilim yorumları üzerinden olan Berkes‟in fikriyatının incelenmesinin ilk basamaklarında, öncelikle onun toplumsal sorunlara yönelik çalıĢmalarını, çağdaĢ felsefi temellerden kaynaklı sosyolojik analizlere dayandırıp, bunları güçlü tarihsel ve iktisadî analizler eĢliğinde geliĢtirdiğini vurgulamak önemlidir. Bu anlamda, görüĢ ve yorumlarını, felsefe, sosyoloji, tarih ve ekonomi bilimleri ile destekleyen Berkes‟in, Osmanlı-Türk toplumunun toplumsal geliĢim ve değiĢim süreçlerini doğrudan etkileyen BatılılaĢma, Batıcılık, çağdaĢlaĢma gibi olguların odağına oturduğu yazılarının düĢünce dünyamıza yeni ve önemli açılımlar sağladığı söylenebilir.

Kayalı‟nın (1994a: 84) da vurguladığı gibi, değiĢmeye duyulan istek, geçmiĢin anlaĢılmasına engel olamaz. Bilâkis, neden değiĢildiğinin tarihsel koĢul, zorunluluk ve kökleri geçmiĢte yatmaktadır. Bu nedenle, Berkes‟in fikrî temellerinden birisi olan toplumsal değiĢimin zorunluluğu ve buna karĢı koyamayıĢın koĢul ve nedenlerini anlayabilmek, kaçınılmaz olarak geçmiĢin her açıdan tam bir bilimsel analizini gerektirmektedir. Bu meyanda Berkes de, toplumsal değiĢimin çözümlenmesi yönündeki bilimsel yaklaĢım ve yöntemini, öncelikle tarihin ekonomik-politik analizleri üzerine kurmuĢtur. Dolayısıyla esasta bu ekonomik-politik analizlerin, onun fikriyatını

206 Bu düĢüncelerin oluĢturulmasında, Kurdakul‟un (2003: 28) bazı görüĢlerinden yararlanılmıĢtır.

özgünleĢtiren niteliklerin baĢında geldiği ve bu özelliğiyle de araĢtırmacıların hemen ilgi ve dikkatini çektiği söylenebilir.

Macit Gökberk‟in (akt. Toplum ve Bilim, 1989: 5), hem en yakın dostu, hem de bir bilim insanı olarak hayatını çok yakından gözlemleme fırsatı bulduğu Niyazi Berkes hakkında bu çerçevedeki tespitleri Ģu Ģekildedir:

Çökmekte olan Osmanlı Ġmparatorluğu‟nun, çökmemek için 200 yıldır denediği bir yöntem var. Ama isteyerek, ama istemeyerek, yarı gönüllü olarak, zaman zaman pazarlıklar yaparak tuttuğu bir yol var: Batı‟ya yönelmek, Batı gibi olmak. Onun kesinliğe ulaĢması, baĢarıya ulaĢması, iĢte Niyazi için Cumhuriyet Türkiyesi‟nin anlamı budur. Bu söylediklerimin içinde yalnız Niyazi yok, ben de varım, bütün bir kuĢak var, bütün bir Cumhuriyet kuĢağı var. Bu kuĢak için Cumhuriyet Türkiye‟sinin anlamı bu.

Bütüncül bir bakıĢ açısıyla incelendiğinde, Niyazi Berkes‟in fikirlerinde, tutarlılıkla çizilmiĢ düĢünsel bir yön belirlenmiĢliği ve bundan kaynaklı güçlü bir fikrî istikrarın mevcudiyeti göze çarpar. Berkes‟in kiĢisel anıları dikkatlice irdelendiğinde, böylesi bir fikrî istikrarın temellerinin, aslında onun hayatının 1908-1928 yılları gibi çok erken, yani çocukluk ve gençlik devrelerini içeren bir döneminde atıldığı, benliğine ve kiĢiliğine yerleĢtiği görülür. Bu tür bir ön-kabule karĢı, “sanki Berkes‟in tüm fikrî geliĢiminin hayatının ilk 20-25 yıllık diliminde gerçekleĢip bittiğini, sonrasında hiçbir fikrî değiĢiminin veya geliĢiminin olmadığını kabul eden, bu yüzden de Berkes‟in fikriyatına deterministik yaklaĢım sergileyen bir ön-kabül” olduğu Ģeklinde haklı bir karĢı-argüman getirilebilir.

Ancak Berkes (Nisan 1938: 157), bir toplumun tarihindeki fikirlerin belirli ihtiyaçlara göre doğduğu ve Ģekil aldığını, bir toplumun sosyal düĢünü incelenirken, onu ilgili toplumun sosyal hayatının belirli dönemlerinin sorunlarına koĢut olarak incelemek gerektiğini vurgular. Berkes‟e göre, bu tür bir yaklaĢım, toplumsal fikir geliĢiminde

“niçin Ģu zaman Ģunlar söylenmiĢ” veya “niçin bu zaman bunlar savunulmuĢ” olduğunu daha kolay açıklayabilecektir. Bu türlü bir yaklaĢım, aynı zamanda fikirlerin doğruluk ya da yanlıĢlıklarının, içine doğdukları koĢullara ne denli bağlı olduklarının da daha rahat çözümlenebilmesine olanak sağlayacaktır.

Berkes‟in sosyolojisinin temellerinden olan din-toplum-devlet-siyaset dörtlüsü, tez çalıĢmasının ilerleyen kısımlarında ortaya konulmaya çalıĢılacağı Ģekilde, Berkes‟in fikriyatına daha ergenlik çağlarından itibaren yerleĢen fikrî ana eksenlerden biridir. Bu ana eksen, toplumun tarihsel ilerlemeciliği yönündeki bilimsel kabul, akıl, rasyonalite, bilime olan güçlü inanç, dinsel-geleneğe karĢı duruĢ, Kemalist dünya görüĢüne bağlılık gibi olgularla Berkes‟in fikir dünyasını ĢekillendirmiĢtir. Ancak, bu noktada önemle vurgulanabilecek bir husus da, Berkes‟in ömrünün sonuna dek geliĢtirdiği fikriyatında daha baĢlardan itibaren benimsediği tarihe ve toplumsal değiĢime bakıĢ açısını asla terk etmediği ve tüm analizlerini bunların üzerine inĢa ettiğidir.207 Keza Niyazi Berkes‟in, Cumhuriyet devrimlerine olan inanç ve bağlılığının beslediği akıl, bilim, sanat ve rasyonaliteye dayalı Aydınlanmacı karakteri ve toplumsal tarih anlayıĢı, kiĢiliğine yaĢamının bu ilk yıllarında nakĢolduğu görülmektedir. Berkes, bir bilim insanı olduktan sonra da, bunların yanına sosyolojisinin yöntemini belirleyen toplumsal devrimcilik ve ilerlemecilik anlayıĢını eklemiĢtir. Bu fikrî yöntemsel geliĢimlerde Atatürk, Cumhuriyet ve devrimler, Berkes için BatılılaĢma‟nın nedenlerini arayıĢlarda yegane cevap olmuĢtur.208 Nitekim Kayalı‟ya (ġubat 1989a: 8) göre:

[1952 sonrasında] Niyazi Berkes Türkiye‟nin son ikiyüz yıllık tarihini yorumlamaya, o konuda genellemeler yapmaya yönelmiĢtir. Yaptığı genellemelerde de, kendi ifadesiyle Atatürk devrimini olağanüstü ciddiye almıĢ, bu

207 Berkes‟in fikrî önderliğini yaptığı Yurt ve Dünya (Ocak 1941: 1-2) dergisinin ilk sayısının tanıtım yazısında da dergi yazarlarının; “Esasen insan cemiyetlerinin tarihte aldığı şekillere ve zamanımızda mevcut cemiyetlerin iptidaiden medeniye doğru olan silsilesine bakıldığı zaman içtimaî tekâmülün, birbirinden ayrı ve kapalı cüzülerden müteşekkil içtimaî organizasyon halinden, cüzülerin dahilen farklılaşarak büyüdüğü ve birbirine bağlandığı bir organizasyon şekline doğru seyretmiş olduğu görülür.

[Dolayısıyla, b]ugünkü insan münasebetlerinin dünya ölçüsünde genişlediğini söylemeğe lüzum yoktur.”

diyerek, toplumsal iliĢki ve geliĢmede evrenselciliği benimseyen bir tutum içerisinde oldukları görülmektedir. Bu gerçeği kavrayabilmek için de; “…ilim ve sanat iki bilgi vasıtasıdır. İlim, müşahhas vakalardaki değişiklikleri ve başkalıkları bir tarafa bırakarak bu vâkıaların vasıflarını küllî hükümler halinde ifade eder; sanat ise vakıalarda gizli olan umumî hakikatleri canlı ve ayrı bir veya bir kaç vâkıayı ele alarak ifade eder... Bu suretle ilim ve sanat, birbirini tamamlıyan ve realiteyi daha iyi anlamamıza yarıyan iki bilgi yoludur... Bugünün Türk cemiyeti en geniş ölçüde ve her sahada, “dünya”

ile daimî münasebet halinde olduğuna göre, “yurda” ait her problemin, “dünya” meselelerinin çerçevesinde düşünülmesi lâzımdır. İşte, çalışmalarımızın ve yazılarımızın hareket noktası bu anlayış olacaktır.” (Yurt ve Dünya, Ocak 1941: 3-5) Bu çerçevede, Berkes‟in de, tüm akademik ve entelektüel yaĢamı boyunca, bu anlayıĢ çerçevesinde, yurt ve dünya meselelerini toplumbilimci kimliğiyle anlayabilmek için, ilim ve sanat yolundan asla ayrılmadığını söylemek mümkündür.

208 Örneğin, Attilâ Ġlhan‟a (2004: 99) göre de BatılılaĢma, Tanzimat‟tan Atatürk‟e kadar emperyalizmin Türkiye‟ye dayattığı bir dağıtma ve çürütme, bir yozlaĢtırma yoludur. Atatürk emperyalizmle doğrudan bir savaĢa girmiĢ, ulusal bileĢim için Batı‟ya rağmen Batılılık yolunu açmıĢ ve önermiĢtir; sonradan gelenler ise, tekrar o eski ve Tanzimatçı Batıcılık kafasına döndülerse, bunda Mustafa Kemal‟in kabahati olamaz.

konuda bugün de önemsenmesi gereken düĢünceler belirtmiĢtir. Cumhuriyet dönemi düĢünce hayatını sığ bulurken, Atatürk‟ün toplumsal devrimler yoluyla çağdaĢlaĢmanın önkoĢullarını Türkiye‟yi Doğu türü toplumlar yörüngesinden Batı türü toplumlar yörüngesine kaydırmakla yarattığını savunmuĢtur. Doğu türü toplumlarda toplumsal devrimler yolunun, ancak böylelikle açılabileceğinin altını çizmiĢtir. Bu temel düĢüncesi dolayısıyla Batıcılığa yönelik eleĢtiriler getirmiĢtir.

Aslında Berkes, milli benlik ve bağımsızlıklarını korumayı beceremeyen Batı-dıĢı toplumların, bir süre sonra toplumsal devrimcilik yönünü, toplumsal uyduculuk yönüne çevirdikleri tezini savunmaktadır. Ancak, Kayalı‟nın (ġubat 1989a: 8) da dikkat çektiği gibi, Berkes‟in (1975a: 10) Batıcılığa yönelik güçlü eleĢtirilerinin doğru yorumlanmaması ve/ya anlaĢılmaması; “…bugünkü Türk toplumunun geçmişindeki Doğu toplum-devlet türü İslâm dini, ve Osmanlı İmparatorluğu geleneği gibi (Batı toplumlarının hiç birinin tarihinde bulunmayan) üç tarihsel ayrıcalığı, onları benimser gibi gözükmek korkusu ile, göremeyişte ya da tüm inkâr edişte gözükür.”

Dolayısıyla Berkes‟in Atatürk devrimi ile BatılılaĢma hakkındaki yorumlarını bütünsellik içinde değerlendirmeme tembelliği ve/ya eksikliği, onun hakkında,

“Abdülhamitçilik” nitelemesine gidecek kadar eleĢtirileri zorlamıĢtır. Ancak Kayalı, bu tespitinde tamamen haklıdır. Zira gerçekten dikkatli bir Berkes okuması yapan biri, onun BatılılaĢma, Batıcılık, tam bağımsızlık, milli devlet, bağımsız dıĢ politika, çağdaĢlaĢma, ekonomik-politik üzerine olan görüĢlerinin, çağdaĢ-demokratik Batılı bir devlet anlayıĢı ve Kemalist çizgiyle gayet uyumlu olduğunu görecektir.

Bu anlamda, Berkes‟in toplumbilimci anlayıĢı, onun yöntemini, tarihsel ve toplumsal çözümlemelerini içine alan kapsamlı bir bütündür. Bu bütün, onun tüm fikriyatına ayna tutar niteliktedir. Bu fikrî bütünlükte Berkes, bir 20. yüzyıl düĢünürü sıfatıyla, doğal olarak uygarlık, emperyalizm, ulusçuluk, bağımsızlık, devrim, sosyalizm, din-devlet-toplum-siyaset iliĢkileri üzerine de yoğunluklu çözümlemelerde bulunmuĢtur.

Bu bağlamda, tez çalıĢmasında bu fikrî dünya ve bütünü analiz etmek üzere;

a. Önce Niyazi Berkes‟in, bir toplumbilimci olarak, bilimsel yöntemi incelenecek; bu meyanda, bilime bakıĢ açısı, bilim yapma anlayıĢı, toplumsal değiĢim/dönüĢümü bilimsel olarak inceleme yolunda toplumun hangi özelliklerini, hangi bilimsel yöntemleri kullanarak incelediği ortaya konulmaya çalıĢılacaktır.

b. Bu yoldan ilerleyerek, Berkes‟in fikriyatının kavramsal analizine geçilecektir.

Bu bağlamda, Berkes fikriyatının düĢünsel temelleri, Osmanlı-Türk toplumunun tarihsel değiĢim/dönüĢüm süreçlerinin analizinde Berkes‟in benimsediği bazı temel kavramlar yardımıyla ortaya konulmaya ve çözümlenmeye çalıĢılacaktır.

Nitekim Berkes‟in çalıĢmalarından yaptığımız kapsamlı tahlil ve değerlendirmeler sonucunda, onun fikriyatını temellendirirken Ġslamlık, gelenek, laiklik, çağdaĢlaĢma (sekülerleĢme), toplumsal devrimcilik, BatılılaĢma, milli kültür, demokrasi gibi bazı temel toplumsal geliĢme kavramlarını kullandığı ve görüĢ, yorum, tespit ve analizlerini de bu kavramsal nitelikler üzerinden oluĢturduğu ve açıkladığı görülmüĢtür. Bu nedenle, tez çalıĢmasında Berkes‟in fikrî analizini, bu kavramlar ve olgular üzerinden gerçekleĢtirme yaklaĢımı benimsenmiĢtir.209 Yukarıda sayılan Berkesçi kavramlara iliĢkin bu yöntemsel kurguyu benimsememizde, onun çalıĢmalarının okunması neticesinde yaptığımız ve aĢağıda sunulan bazı düĢünsel tahliller, temel belirleyici faktörler olmuĢtur.

Bunların ilki, Berkes‟in (Nisan 1938: 157) de vurguladığı Ģekilde; “Sosyal düşünü, fikirlerin kronolojik bir sıralamasını yapmaktan çok, sosyal temelleri bakımından anlamlarını araştırarak anlamaya çalışmak, daha yararlı” olacaktır. Tez araĢtırmasının yöntemsel kurgusunda, bu görüĢten yola çıkılarak, Berkes‟in fikriyatındaki sosyal temellere ve bunların anlamlarına ıĢık tutan ve onun önem verdiği kavramların araĢtırılmasına öncelik ve ağırlık verilmiĢtir.

Ġkincisi, Berkes‟in fikriyatına yönelik yapılan okuma, çözümlemelerde, onun, Osmanlı-Türk toplumunun tarihsel değiĢimini incelerken giriĢtiği analitik çalıĢmalarda birçok değiĢken ve kavramın iç içe geçmiĢ olduğu tespit edilmiĢtir. Bunların, Berkes‟in görüĢ, değerlendirme ve yorumlarından ayıklanıp, onun bütün fikir dünyası ile dünya

209 Bu anlamda, onun demokrasi anlayıĢına verilebilecek bir örnekte Berkes (1976a: 211); “Daha anayasa yapmasını bilmeyen, bilenlere de yaptırmayan insanların sözünün geçtiği bir ülkede demokrasi olur mu?” demekte ve bu tür ülkelerdeki görünür demokrasinin, aslında bir tür güdümlü demokrasi olduğunu vurgulamaktadır. Hukukun, insan olmanın ve çağdaĢ yaĢamanın evrensel ilke ve gereklerine inanmıĢ bir düĢünür olarak Berkes‟in, 1940‟ların ortalarında çok partili parlamenter demokratik siyasal sisteme geçmekte olan Türkiye‟nin o dönemki CumhurbaĢkanı Ġsmet Ġnönü‟nün 1 Kasım 1945‟te TBMM‟nin yeni dönem açıĢ konuĢmasında sarf ettiği (Ayın Tarihi, Kasım 1945: 23; Ulus, 2 Kasım 1945: 2); “Demokrasinin her millet için müşterek prensipleri olduğu gibi, her milletin karakterine göre bir çok özellikleri vardır. Türk milleti kendi bünyesine ve karakterine göre, demokrasinin kendi için özelliklerini bulmağa mecburdur.” Ģeklindeki ifadeleri, Berkes‟in kastettiği yönde, Türkiye‟de Batı tarzı bir demokrasinin ve demokratik anlayıĢın daha baĢtan bir takım önyargılı, geçilmez ve dolayısıyla

“özürlü” koĢullarla kurulduğunu göstermektedir.