• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM: NĠYAZĠ BERKES: YAġAMI VE ESERLERĠ

3.2 NĠYAZĠ BERKES’ĠN AKADEMĠK VE ENTELEKTÜEL KĠMLĠK

3.2.6 Niyazi Berkes’in Akademik ve Entelektüel Kimliğinin Bazı Sosyolojik

kabul edemeyeceği bir durumdur. Hatta bu kesimlerin, buna kalkıĢanları da hainlik, zındıklık, kızıllık ve nihayetinde de Atatürk düĢmanlığı ile suçladıkları durumlar Cumhuriyet tarihinde çokça görülmüĢtür. Ayrıca ġevket Süreyya Aydemir ve Ahmet Ağaoğlu gibi kimi entelektüellerin, inkılâba övgü konusunda ölçüyü kaçırmalarının da (Kayalı, Mart 1989: 54) bu kesimlerin eline oynadığını vurgulamakta yarar görülmektedir. Bu durum bir yerde, Karl Marks‟tan sonra yaratılan Marksizm ideolojisine göre nasıl farklı Marksizm anlayıĢları oluĢmuĢsa, aynen Mustafa Kemal‟den sonra da yaratılan Kemalizm ideolojisi marifetiyle farklı Kemalizm anlayıĢlarını geliĢtirmiĢtir. Ancak burada sorun, bu Kemalizm yorumlarının, Mustafa Kemal‟in Kemalist dünya görüĢü ile ne denli uyuĢtuğudur. Zira Mustafa Kemal‟in bizzat kendisi, kendi görüĢleri için hiçbir zaman “Kemalizm” ideolojik yakıĢtırmasını kullanmamıĢtır.

Bu çerçevede vurgulanabilecek bir baĢka husus da, Niyazi Berkes‟in soyut Kemalist inkılâp anlayıĢı dıĢında, Osmanlıcılık, Türkçülük, Batıcılık gibi Osmanlı‟nın son çöküĢ dönemine has geçmiĢte kalmıĢ herhangi bir düĢünsel geleneğin de izleyicisi olmadığıdır. Bu nedenle, Niyazi Berkes‟in yaptığı Kemalist yorum ve soyutlamalarda, Cumhuriyet‟e giden süreci, Cumhuriyet öncesi düĢünsel yapılanmayı ve bu konudaki geçmiĢ kültür birikimini dikkate almaktan ve bunlardan yararlanmaktan baĢka etkilenimler içerisine girmediği söylenebilir. Zaten Niyazi Berkes fikriyatına has Kemalist yorumların da bu sayede doğabilmiĢ olduğunu vurgulamak yerinde olacaktır.

3.2.6 Niyazi Berkes’in Akademik ve Entelektüel Kimliğinin Bazı Sosyolojik

sorunları anlamanın vesilesi olarak Türkiye‟yi tanımak, Niyazi Berkes tarafından oldukça önemsenen ve ölünceye dek vazgeçilemeyen entelektüel bir meĢgale olmuĢtur.171

Bu kapsamda sözü edilebilecek çalıĢmaları, 1930‟larda Ankara yakın çevresindeki Elvan Köyü gibi bazı köylere giderek baĢlattığı ve 1942‟de yayımladığı Bazı Ankara Köyleri Üzerinde Bir Araştırma-Birinci Kitap (1942a)172 baĢlıklı eseri ile sembolleĢen köy sosyolojisine yönelik bilimsel nitelikli giriĢimlerdir. Nitekim Kayalı (ġubat 1989b:

77), Berkes‟in de dâhil olduğu DTCF‟deki öğretim üyeleri grubunun Türkiye‟deki sosyal bilimlerin geliĢmesine en önemli katkısının, önceden çok az örneği bulunan ve belli yörelerde yapılmıĢ ampirik sosyoloji, sosyal psikoloji ve folklor çalıĢmalarını yaygınlaĢtırmaları olduğuna vurgu yapmaktadır. Bu bağlamda, Niyazi Berkes‟in basılı ilk telif eseri olan Bazı Ankara Köyleri Üzerinde Bir Araştırma-Birinci Kitap (1942a) baĢlıklı çalıĢmasını, sosyolojik alan çalıĢmalarının ve köy monografilerinin ilkleri içinde saymak mümkündür.

Boratav (ġubat 1989: 10) da, hepsi yakın arkadaĢı olan Berkes, Boran gibi DTCF‟li akademisyenlerin köy sosyolojisi çalıĢmaları hakkında Ģunları aktarmaktadır:

…ben 1938‟de aynı fakültenin edebiyat bölümüne doçent olarak atanmıĢtım; halk edebiyatı derslerini yönetiyordum. [Mediha] Berkes (Esenel) de halkbiliminde uzmanlaĢmaya hevesleniyordu. Böylece, kendiliğinden küçük bir araĢtırma ekibi

171 Kendisiyle Niyazi Berkes üzerine yapılan bir söyleĢide Macit Gökberk‟in (akt. Toplum ve Bilim, 1989: 7), neden Berkes‟in, bir yandan felsefenin verdiği uzak perspektifi görerek, diğer yandan aktüel politikanın içerisinde olarak yazdığının sorulması üzerine yaptığı yorum Ģu Ģekildedir; “Efendim Niyazi, hem o dediğiniz güncel yazılarıyla, hem de bilimsel çalışmalarıyla, hep istediği Türkiye‟yi açığa çıkartmak, onun anlaşılmasına yardımcı olmak çabasındadır. Onun içindir ki ilgilendiği gelişmeyi, 200 yıl öncesine giderek, ışığın parlamaya başlamasından alarak, günümüze kadar getirmeyi başarmıştır sanıyorum.”

172 Niyazi Berkes, köyün toplumsal yapısı ile bu sosyolojik yapının temel özelliklerini irdelemek amacıyla, Ankara yakınlarındaki 13 köy üzerinde giriĢtiği toplumsal yapı araĢtırmasına 1940 yılında baĢlamıĢ; çalıĢma sonrasında ortaya çıkan eser, 1942 yılında araĢtırmanın tamamlanmasını müteakip Bazı Ankara Köyleri Üzerinde Bir Araştırma (1942a) adıyla yayımlanmıĢtır. Berkes, Türkiye‟de toplumsal yapı araĢtırmaları alanında yapılan ilk monografilerden biri olan bu çalıĢmasını, öncelikle iki ciltlik bir kitap halinde yayımlamayı düĢünmüĢtür. Ancak, bu kitap çalıĢması yarım kalmıĢ ve Berkes sadece, köy toplumunun iĢleyiĢi hakkında detaylı bilgiler sunduğu köy sosyolojisi alanındaki birinci çalıĢmasını yayınlayabilmiĢtir. Muhtemelen ikinci kitap, köylerdeki toplumsal değiĢmeye ve bunun, Türk Ġnkılâbı‟nın köylere yeterince inememesi üzerindeki etkilerine iliĢkin bilimsel yanıt ve önerileri içerecekti. Ancak ikinci kitap çalıĢması, bilemediğimiz nedenlerden ötürü gerçekleĢememiĢtir. Baran ve Uçkun (1999: 18) ise, Berkes‟in DTCF‟deki bu ilk ampirik köy çalıĢması bir yana bırakılacak olursa, Berkes için daha çok kuramsal yönü ağır basan bir sosyolog olduğu saptamasında bulunmakta; ancak yine de, DTCF‟li yıllarındaki Ankara köylerine iliĢkin bu çalıĢmasından yola çıkarak, Berkes‟in temel özelliğini, DTCF‟de Uygulamalı Sosyoloji geleneğinin kurucularından olması ve ampirik temelli çalıĢmalara önem vermesi Ģeklinde tanımlamaktadır.

meydana gelmiĢti. Toplumbilimci arkadaĢlarımla ortaklaĢa “köy toplumlarını inceleme plan ve kılavuzları” düzenlemiĢ, hem kendi araĢtırmalarımızı, hem de öğrencilerimizin çalıĢmalarını bunlara uyarak yürütmeye baĢlamıĢtık. Niyazi Berkes‟in “Bazı Ankara Köyleri Üzerinde Bir AraĢtırma” (1942), Behice Boran‟ın, Manisa köylerini konu edinmiĢ olan “Toplumsal yapı araĢtırmaları”, Mediha Berkes‟in yayınlanmamıĢ “Ankara Elvan köyü folkloru” bu ortak programımızın ürünüdür.

Gerek Niyazi Berkes‟in, gerekse eĢi Mediha Esenel (Berkes)‟in DTCF‟de görevli iken 1940‟lı yılların baĢlarında yaptıkları köy sosyolojisi çalıĢmaları, kendi bağlamları içinde değerli ve öncü niteliğe sahip çalıĢmalardır. Ancak her ikisi için de, Ankara köylerinde gerçekleĢtirdikleri bu araĢtırmaların en gerisindeki ortak soru, Cumhuriyet devrimlerinin köylere neden inemediğini soruĢturmak ve bunun bilimsel yanıtlarını bulmaktır. Nitekim Berkes (1942a: 9), bahse konu çalıĢmasında, o dönemde Türk toplumunun geçirmekte olduğu değiĢmeler ile Türk Ġnkılâbı‟nın sosyoloji bilimi ile meĢgul olanları iten en mühim meseleler olduğunu, bunların bu denli kesin rol-oynayıcı özelliğine ve önemine rağmen, bu meselelerin tetkikinin ilmi metodlarla gerçekleĢtirilemediğine dikkat çeker. Berkes devamla, bu yapılmadan sadece bir takım iddiaları kopya etmekle, acele hükümler vermekle, kanunlar çıkarmakla, hatta naslar ve emirlerin vazolunmasıyla konunun çözülmek istendiğini; oysa bunların toplum yapısı yeterince tanınmadan mümkün olamayacağını ve kendi çalıĢmasının da, toplum yapısının bilinmesi gerektiğine dair itiş inancından beslendiğini ifade eder.

Ancak yine de, onların hedefleri, yalnızca köylerdeki sosyal birimleri incelemek değil, sosyal değiĢimleri de araĢtırmaktır. Zira Niyazi ve Mediha Berkes, köylerde örneğin kumalık, üfürükçülük gibi toplumsal gerçeklikleri incelerken, aynı zamanda Cumhuriyet devrimlerinin köye ne derecede indiğini de araĢtırmaktadırlar (Berkes, 2000: 4).173 Nitekim Mediha Esenel (Berkes) (1999: 215), köy sosyolojisine iliĢkin çalıĢmalarının amacını Ģu Ģekilde belirtmektedir; “Geniş anlamıyla amacım, Atatürk devrimlerinin

173 Bugün dahi, 21. yüzyılda Türkiye köylerinde görülen kumacılık, törecilik, üfürükçülük, hacı-hocacılık gibi sosyal olaylar, aslında Kemalist dünya görüĢünün gerçekleĢtirmek istediği uygar toplumla asla bağdaĢmayan bağnazlıklar ve geriliklerdir. Tarihte ancak ilkel toplumlarda görülen bu türlü toplumsal saçmalıklara, belki de genel ve bölgesel yönetici ve sivil egemen sınıfların bilerek çanak tuttuğu, böylece cahil, okumamıĢ ve aydınlanmamıĢ yoksul köylünün böylesi hurafeler içerisinde tutularak, beyninin uyuĢturulmasını ve geliĢen toplumsal olaylar karĢında düĢünmesini, sorgulamasını ve haksızlıklara karĢı uyanmasını engellemeyi amaçladığı da akla gelmektedir. Tarihte feodal ve/ya anti-demokratik düĢünce sistemlerinde bu genelde böyle olmuĢtur.

köyde ne dereceye kadar benimsendiğini saptamak, köyün bu devrimler doğrultusunda gelişmesine hizmet edecek bilgileri toplamaktı.”

Dolayısıyla Niyazi ve Mediha Berkes‟in Ankara köylerine iliĢkin araĢtırmalarının,

“Devrimlerin neresindeydik?”, “Daha ileri gidebilmek için neler yapmak gerekmektedir?” gibi sorulara cevaplar arayan bir çeĢit “devrim sosyolojisi” çalıĢmaları olduğunu söylemek mümkündür. Söz konusu sosyolojik çalıĢmalarda ilgi çekici bir diğer husus da Ģudur: Bu çalıĢmaların benimsediği sosyal çevre kavramı, değerler, kurumlar, sosyal değiĢimler ya da dinamikler, çalıĢma birimini bir bütün olarak ele almak veya sistem yaklaĢımı uygulamak gibi 2000‟li yıllarda dahi geçerli olan sosyolojik yaklaĢımları, karı-koca Berkesler‟in daha 1940‟ların baĢlarında Cumhuriyet devrimleri doğrultusunda uygulamaya koyduklarını göstermektedir (Berkes, 2000: 4-5).

Bu meyanda, Niyazi Berkes‟in sosyolojik temelli entelektüel kimliğinin bir diğer temel yapısal niteliği de, toplumsal sorunlara olan duyarlılıktır. Berkes, toplumbilimci kökeninden beslenen akademisyenlik sorumluluğu içinde, yaĢadığı toplumun tarihsel veya dönemsel sorunlarına gereken ilgi ve duyarlılığı gösterme ve bu yolda çözüm yolları üretme çabalarından asla uzak kalmamıĢtır. Bu bağlamda, 1940‟lı savaĢ yıllarında, Türkiye‟nin özellikle büyük ve kalabalık Ģehirlerinde görülen önemli bir toplumsal sorunla yakından ilgilendiği görülmektedir. Bu sorun, uzun yıllardır süregelen ve o dönemde de toplumun gündeminde ciddi bir yara olarak varlığını sürdüren sokak çocukları sorunudur.

Bu anlamda, aslında Ġstanbul için yeni bir olgu olmayan ve 19. yüzyıl sonlarından itibaren görülen “dilenci ve serseri” olarak nitelenebilecek sokak çocukları sorunu, 1940‟lardaki savaĢ koĢullarının getirdiği kıtlık, geçim zorlukları ve sefalet gibi nedenlerle,174 hükümetin ve kamuoyunun tekrar öncelikli gündemine oturmuĢtur.

Anılan sorunun bu yıllarda sokaklar, köprü altları, hamamlar gibi görünür alanlarda daha sıklıkla görülmesi, soruna iliĢkin tartıĢmalar ve rahatsızlıkların ifade edilmesi

174 Ġkinci Dünya SavaĢı yıllarında ülkenin, bugün de olduğu gibi, büyük çoğunluğunu oluĢturan yoksul halk kesimlerinin daha da artan bir sıkıntı ve açlık içine sürüklendiğini ortaya koyacak bir diğer uygulama da, Türk halkının her daim temel sofra gıdası olagelen ekmek konusundadır. 1941 ġubat‟ından itibaren hükümetin, ekmeğe katılan çavdar, arpa ve/ya mısır unu oranlarını artırdığı ve ekmeği vesikaya bağladığı görülmektedir. Dönemin BaĢvekili Saracoğlu‟nun 5 Ağustos 1942‟de hükümet programını açıklarken yaptığı komuĢmadaki Ģu sözleri, halkın içinde bunaldığı acıklı durumu belgeleyen tarihsel bir kanıttır; “Türk ırkının başlıca gıdası olan ekmeği çok küçülttük. Bütün bunlara rağmen ekmek darlığını ve sıkıntısını hâlâ bertaraf edemedik.” (Yetkin, 2011: 113-114)

kadar, belediye, çeĢitli bakanlıklar ve/ya sivil giriĢimler tarafından pek de koordineli ve eĢgüdümlü olmasa da, çeĢitli çözüm teĢebbüslerini de beraberinde getirmiĢtir. Niyazi Berkes de, akademisyen kimliğiyle bu çözüm çalıĢmalarından bazılarının içerisinde yer almıĢtır.175

Bir baĢka dikkat çekici konu da, Berkes‟in sosyoloji alanında teorik konularda oldukça az yazı kaleme almıĢ olmasıdır. Kayalı (1999: 48) da, araĢtırmacıların, Niyazi Berkes‟in teorik mahiyette metin yazmamakta diretmesinin nedenleri üzerine düĢünmeleri lazım geldiğini vurgular.176 Bu konuda bizim kanaatimiz ise Ģu Ģekildedir: Berkes, dünya görüĢü ve bilimsel metodolojisi Kemalist dünya görüĢünün pozitiviminden beslenen, toplumdaki her nevi sosyal olay ve soruna gerçekçi bir açıdan ve dünyacı bir gözle bakan bir toplumbilimcidir. Bu anlamda, toplumbilimcinin gerçekçi olması, toplumla ilgili her türlü sorunla ilgilenmesi ve bunların kökenleri için tarihe ve kültüre gitmesi gerektiği yadsınamaz gerçekliklerdir.177 Bu nedenle, Niyazi Berkes gibi toplumsal tarihi

175 1940‟lı yıllarda çocuk sorununun kamuoyunu rahatsız edici boyutlara varması, basında ve kamuoyunda belli bir ilginin ortaya çıkması nedeniyle, büyük oranda asayiĢ ve zabıtanın uğraĢ alanı olarak tespit edilen serseri çocuklar meselesi için, çeĢitli kamu kurumlarından devletin sosyal alanda örgütlenip, kurumsal gelenek yaratabilmesi maksadıyla, çözüm teĢebbüsleri üretilmeye baĢlanmıĢtır. Bu meyanda, Cumhuriyet‟te (16 Nisan 1943: 1) yer alan “serseri ve metrûk çocuklar” baĢlıklı diğer bir haberde, o dönemde devletin, çeĢitli bakanlıklar kanalıyla çocuk meselesi ile ilgilendiğini görülmektedir.

Anılan haberde, Milli Eğitim Bakanlığı‟nda kurulan bir komisyondan söz edilmekte ve bu tür çocukların kurtarılması için incelemelerin baĢlatıldığı haber verilmekte ve “Maarif Vekilliğinde, içtimai yardım meselelerini esaslı bir surette tetkik etmek ve icab eden projeleri hazırlamak üzere, Maarif Vekilliği başmüfettişi Dr. Celâl Otman‟ın reisliğinde, Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekilliği mümessili Dr. Muhit Türmerkan, Dil, Tarih-Coğrafya Fakültesi sosyoloji doçentlerinden Behiçe Boran ve Niyazi Berkes‟in iştirakile teşekkûl eden komisyon ilk toplantısını 14 nisan 1943 günü yapmıştır.” denilmektedir. Yine, Cumhuriyet (20 Nisan 1943: 2) gazetesinin “Serseri çocuklar hakkında hazırlanan rapor” baĢlıklı haberinde ise, Ġstanbul‟da o yıllarda artan serseri çocukları kendilerine has bir müessesede toplamak için, konuyu tetkik eden bir komisyon oluĢturulduğu, bu komisyonun sokaklardaki çocukların sayısı, yaĢları, yattıkları yerler gibi bilgileri toplayıp, çözüme dair bir rapor ve projeler hazırladığı belirtilmektedir.

Projenin hazırlığı bittiğinde, “bu serseri çocukların derhal toplanacağı” ifade edilmektedir (Karatay, 2007: 190-200). Niyazi Berkes‟in de, toplumsal sorunlara duyarsız kalmayarak, bir sosyolog akademisyen sorumluluğu ve bilinci içerisinde, bu yıllarda Tan ve Vatan gazetelerinde bu sosyal sorunları ele alan yazılarının çıktığı görülmektedir. Niyazi Berkes‟in fikir ve yazılarında, bir sosyolog olarak, Türkiye‟nin o dönemlerdeki toplumsal sorunlarının yankılarını -doğal olarak- bulmak mümkündür. Bu bağlamda, söz konusu sorunlar üzerine olan yazılarının ayrıntısı için bkz. (Berkes, 11/

12 Ağustos 1944: 3/ 3); (Berkes, 20 ġubat 1943: 2); (Berkes, 30 Mart 1943: 2) ve (Berkes, 31 Mart 1943:

2)

176 Kayalı (1999: 48), bu konunun gereği için de, Berkes‟in teorik konumunun, Türkiye‟de bugüne değin değiĢik Ģekillerde formüle edilmesini gösterir. Bu durumun sadece bugünün sorunu olmadığını vurgulayan Kayalı, 1940‟lı yıllarda da, tıpkı bugünlerde olduğu gibi, Berkes‟in Marksizm ile Amerikan sosyolojisinin etkisi altında kaldığı Ģeklinde nitelemeler yapıldığını belirtir ve neredeyse salt pozitivizm vurgusunun, Berkes‟in bir entelektüel olarak bugün ilgi görmemesinin bir gerekçesi olarak sunulduğunu vurgular. Ancak bizce, bu tür bir değerlendirme de abartılı görünmektedir.

177 Berkes‟in (ġubat 1941: 56-58) bu konuda vurguladığı Ģekilde; “İlmi bütün halkın hayatında müessir bir malı haline getirmek meselesine gelince, bunu sadece mektep programlarını veya öğretme usullerini değiştirmekle yapacağımızı sanmıyalım. Bu değişiklikler terbiye sahasındaki fikirlerin umumî inkişafı ile

ve geliĢimi, özellikle ekonomik-politik olarak ayrıntısıyla analiz eden bir toplumbilimcinin de kendi toplumunda gözlemlediği siyasî, iktisadî, kültürel ve dinî-ahlakî problemlere duyarlılık gösterirken kendi düĢününü pek fazla teori, kuram ile boğmayı veya soyutlaĢtırmayı arzu etmeyeceği düĢünülmektedir.178

Sonuçta söylenebilecek Ģudur: Niyazi Berkes‟in sosyoloji bilimi temelli akademik ve entelektüel kimliği, onun uzun yaĢam süresi boyunca, Namık Kemal‟in (Aksoy, 1946:

2), “Her kim isterse, beni fikrince mahkûm eylesin, hâkim olmaz kendime âlemde vicdanım kadar.” deyiĢinde ruhunu bulan dürüst ve ilkeli bilimsel kiĢiliğinin tüm zorluklarına katlanmıĢtır. Berkes, 1940‟lı yıllarda Osmanlı Ġmparatorluğu‟nun temel siyasal-ekonomik ve düĢünsel yapısını irdeleyen yazıları dıĢında, ırkçılık, faĢizm, yeni Ġslamcılık gibi ideolojilere iliĢkin yazılar da yayımlamıĢtır.

Bu anlamda Berkes, geniĢ bir düĢünsel yelpazede Türk toplumsal değiĢiminin tarihsel ve güncel sorunlarına eğilmiĢ ve bunları gündelik politik söylemlere kaymadan gerçekleĢtirmiĢtir (Aslan, 2011: 6). Bu sosyolojik ilgiyi, Berkes‟i Türk düĢünce hayatında özgün kılan önemli bir unsur olmanın yanında, Kayalı‟nın (1994a: 133) Berkes‟i bir yalnız adam olarak tanımladığı durumu da yaratan bir etken olarak görmek mümkündür.

beraber olmaktadır… Bugün fen öğretmeni düz bir dünya telâkkisi veya dünyanın yaratılışı telâkkisi karşısında bitaraf ve alâkasız kalabilir mi? Fakat tegaddi veya erosion meseleleri bitaraf bir tavır almağa müsait meseleler değil mi? Bitaraflık, objektiflik demek değil, meselelere rasyonel bir şekilde bakmaktan imtina etmek demektir. Eğer halkın aldığı gıda kâfi değilse fen öğretmesi bunu gösterecektir veya kendisi veyahut ta içtimaî ilimleri okutan öğretmen böyle bir vaziyetin niçin meydana geldiğini ve bunun önüne geçmek için ne yapmak lâzım geldiğini anlatacaktır. Bu[n]u bile yapmamak, ilmin sadece bir kelime oyunu olduğunu kabul etmek, ve talebenin kafasını ilmin sosyal terakkinin başlıca âmillerinden birisi olmak şöyle dursun onun sosyal hayattan ayrı olarak duran ve ona bir tesiri olmıyan bir şey olduğu kanaatini verecektir... İlmin sahasını amelî ve sosyal mülâhazaları içine alacak şekilde genişletmenin öğretmenin omuzlarına çok ağır yükler koyacağını iddia edenler vardır. Semereli ve emin bir hayatın engelleri artık maddî engeller [değildir], sosyaldir. Artık sosyal meseleler şuurlu bir surette ele alınmadıkça bugünkü cemiyet ilerliyemez. Eğer halkı bunu düşündürecek şekilde terbiye edersek bugünkü dertler daha vahim bir hale gelecektir.” Geleceğe mektup yazan bir düĢünür olarak nitelendirdiğimiz Niyazi Berkes‟in bu görüĢleri okunduğunda, günümüzde 21. yüzyılın geliĢmiĢ laik ve sosyal Türk toplumunda yaĢanan inanılmaz tür ve sayıdaki kadın cinayetlerinin sosyolojik kökenlerinin, daha 1940‟ların baĢlarında Berkes‟in bu satırlarında açıklandığını görmek, insanı hayrete düĢürmektedir.

178 Niyazi Berkes‟in, “…dışarıdaki tüm yaşamı Türkiye‟nin sosyal, politik, ekonomik ve kültürel sorunlarına çözüm aramakla geçti. O‟nu ne Amerika‟nın mikro-sosyoloji‟si ilgilendirdi, ne de Batı‟nın kaynağı felsefeye dayanan teorik sosyolojisi ilgilendirdi.” (Tanyol, Ekim 1993: 39) Bu çerçevede Kayalı (ġubat 1989b: 80) da, Berkes‟in, çoğu konuda derinlemesine düĢündüğü ve çok soyut genellemelerle yetinmediği için, özgün sayılabilecek düĢünceler ürettiğini belirtmekte; özellikle Osmanlı toplumunda devletin iĢlevi ve niteliği konusunda söylediklerinin, onun bu yaklaĢımını somutlaĢtırdığına dikkat çekmektedir.