• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM: NĠYAZĠ BERKES: YAġAMI VE ESERLERĠ

3.2 NĠYAZĠ BERKES’ĠN AKADEMĠK VE ENTELEKTÜEL KĠMLĠK

3.2.5 Niyazi Berkes’in Bir Ömür Vazgeçmedikleri: Mustafa Kemal, Atatürk

aydınlattığı görülmektedir. Örneğin, Berkes‟e (11 Eylül 1975: 2) göre; “Eflatun‟un dilimize de çevrilmiş bulunan Symposium adlı diyaloğunu okumuşsanız Eros konusunun müstehçenlikten ne denli uzak olduğunu görürsünüz.” Yine aynı yazısında Berkes, Londra British Museum‟da Osmanlı devlet idaresiyle ilgili yazmaları incelediğinden bahsetmektedir.

Bununla birlikte, bir Osmanlı-Türk siyasî tarihi düĢünürü olarak da nitelenebilecek Niyazi Berkes, çözümlemelerini yalnızca Osmanlı-Türk tarihi içinde geliĢen olayların tarihini inceleyerek değil, yabancı ülkelerdeki tarihsel geliĢme ve olaylarla karĢılaĢtırmalı olarak da yapmıĢtır. Bu çerçevede Berkes (1976a: 244-245), örneğin 1959‟da Uzak Asya seyahatinde gittiği Endonezya‟daki zamanın Sukarno rejimi için Ģu tespitlerde bulunmuĢtur:

Sukarno için diktatör diyorlar. Bence yanlıĢ. Buradaki rejime bir ad vermek gerekirse bence en münasibi Bürokrasi Feodalizmi demek gerekir. Her bakanlık baĢlıbaĢına bir feodalite. Her bakanlıkta, he gücü geçen de ayrı bir feodalite. Ġdare, hükümeti keyfe göre kullanmak olarak anlaĢılıyor. Onun için yabancılar burada diktatörlük var sanıyor. Gerçekte olan an[a]rĢi, idaresizlik, küçük seviyelerde tecrübesizlik, beceriksizlik ve nihayet sorumsuzluk… Bunun sonucu, nedense Asyaylılığa özgü olan Ģeyler: bol din lâfı, veryansın millî bütünlük, alabildiğine anti-emperyalizm davası edeceksin, hangi gruptansan; onun yanı sıra gözünün önünde din sömürücülüğü, millet çıkarlarına, halkın aleyhine iĢler iĢlenecek ve kimse de sesini çıkaramayacak. Bu böyle gitmez, günün birinde bir çıngar çıkacak burada.

3.2.5 Niyazi Berkes’in Bir Ömür Vazgeçmedikleri: Mustafa Kemal, Atatürk ve

Gazi Mustafa Kemal PaĢa da, aslında Atatürk oluĢundan çok önceleri Berkes‟in benliğinde yer etmiĢ bir tarihi kiĢiliktir. Nitekim Berkes‟in çocukluğunda Türkiye‟den uzaklarda Kıbrıs‟ta, onu yalnızca benliğinde ve hayallerinde yaĢatabildiği yıllardan sonra, yine Türkiye‟den uzaklarda Ġngiltere‟de ölümünü öğrendiği sabaha değin Mustafa Kemal Atatürk‟ün Niyazi Berkes‟in düĢünde ve düĢünüĢündeki etkisi çok güçlü olmuĢtur.

Fikir yaĢamında çeĢitli boyutlarıyla birçok kez incelediği Mustafa Kemal ve Atatürk, Berkes‟in yaĢamının ve benliğinin geliĢtirdiği “Mustafa Kemal”dir. Bu Mustafa Kemal figürü, bir ömür boyunca Berkes‟in kiĢiliğinde ve düĢüncelerinde yaĢayan Mustafa Kemal‟dir. Fikir hayatı boyunca tanımaya, tanımlamaya ve tanıtmaya çalıĢtığı Mustafa Kemal ve Atatürk, Berkes‟in ez az yarım yüzyıllık araĢtırma ve incelemelerinin tutarlı çizgisinin anladığı ve anlatabildiği ölçüdeki Mustafa Kemal ve Atatürk‟tür. Ve açıkça görülmektedir ki, bu yoğun çabanın gerek duygusal, gerekse düĢünsel kökleri, Berkes‟in (1982b: 11) yaĢamının çocukluk ve ilk gençlik yıllarının etkilerinden de kaynaklanmaktadır.164

Bu bağlamda, 1927 yılının Berkes için bambaĢka önemi olan bir tarih olduğunu belirtmekte fayda vardır. Bu yılda Berkes, yirmi yaĢına basmak üzeredir ve toplumsal hayatta arka arkaya gelen devrimsel değiĢmelerin yalnız heyecanını değil, tarihsel anlamını da kavramaya yöneldiğinin farkına varmaya baĢlamıĢtır. Zaten Mustafa Kemal‟i anlatmak için tarihsel boyutun önemini anlamanın ve çözümlemenin gerekliliğini de bugünlerde öğrenmiĢtir.

Berkes (1982b: 18-19), bu anlamda 1927, 1928 ve 1929 yıllarının, onun kuĢağını en çok coĢturan, Cumhuriyet devrimlerinin doruğuna varma yoluna girildiğini onlara en fazla inandıran yıllar olduğunu vurgular. 1920‟lerde onlar, bir dar yoldan geçip kurtulmuĢ olmanın onurlu sevincini yaĢayan ve böyle olmayanlara da ĢaĢarak bakan genç

164 Bu etkisel bağlılığı gösteren güzel örneklerden belki de en etkileyecisi, Berkes‟in (1982b: 15-16) ömründe ilk yazdığı “Mustafa Kemal” yazısının öyküsünden görülebilir. KurtuluĢ SavaĢı yıllarına denk gelen çocukluğunda, Kıbrıs‟ta evlerinde Mustafa Kemal‟in adını, Türkiye‟den gelen geliĢmeler çerçevesinde günler geçtikçe çok sık duyar olmuĢtur. Çok geçmez, kitapçılara onun ilk resminin geldiğini öğrenir Niyazi ve Enver kardeĢler; ve hemen edindikleri Mustafa Kemal‟in bu kalpaklı fotoğrafını, ellerindeki eski dergilerin ilan sayfalarından kestikleri süs-sütunlarından yaptıkları bir çerçeveye oturturlar. Bu, onlara büyük zevk ve heyecan veren ilk eliĢi dersleridir. Gazetelerden kestikleri eski harfleri yapıĢtırarak, bu resmin altına da üç sözcüklü bir cümle yazarlar: “YAġASIN MUSTAFA KEMAL” ĠĢte odalarında camlı dolabın içine yerleĢtirdikleri bu ilk eliĢi baĢarıları, Niyazi Berkes‟in sevinçle seyrettiği ilk Mustafa Kemal yazısıdır.

entelektüel-devrimci Cumhuriyet kuĢaklarıdır. Berkes‟in (Ocak-Aralık 1981: 96, 120) tanımlamasıyla; “…değil dinsel ya da mistik kutsallığı, dünyasal halifelik, sultanlık, krallık gibi nitelikleri bile geri iten bir kişi” olan Mustafa Kemal‟in çağdaĢ uygarlık yolunu aydınlatan ilkeler, ne gökten inmiĢ buyruklar ne de tarih karanlıklarına gömülecek kerametlerdir. Onlar, akıl, bilgi, cesaret, sevgi ve dürüstlüklerle kazanılmıĢ, büyük insan mirasıdır.165

Tanyol‟un (1995: 20) vurguladığı Ģekilde, Kemalist dünya görüĢünü bilimsel ve sosyolojik açıdan ele alarak, onu laiklik, çağdaĢlaĢma, din-devlet iliĢkisi, BatılılaĢma, demokrasi gibi siyasî olguların kavramsal çerçevesinde irdeleyen Niyazi Berkes, tipik bir Kemalist olarak Türkiye‟nin kurtuluĢu için ne liberalizm, ne sosyalizm, ne komünizm, ne de baĢka bir -izm‟in gerekliliğine inanmıĢtır. Kemalist dünya görüĢü, bir

“izm dogması” değildir. O, insanın özgür, bağımsız ve aklından yola çıkarak yaĢamasını sağlayan bir siyasî perspektiftir. Toplumcudur, devrimcidir, ama en önemlisi sürekliliği sağlanmalıdır. Aksi takdirde, dogmalaĢacak ve yerinde saymaya baĢlayarak, diğer -izm‟ler gibi tarihteki durağan yerini alacaktır. Keza Kemalist dünya görüĢünün en önemli yanı, gerçek hayatla ve onun koĢullarıyla doğrudan bağlantılı olmasıdır. O nedenle, onun devrimciliği yaĢatılabildiği ölçüde, günceldir, gerçekçidir ve somuttur.

Zaten Berkes‟in de, sosyo-politik konulara ve sorunlara bu Kemalist anlayıĢ çerçevesinde yaklaĢarak, onları laiklik, çağdaĢlaĢma, demokrasi, tam bağımsızlık, ulusçuluk, toplumsal devrimcilik, milli kültür gibi kavramlar tahtında incelemesinin altında yatan temel anlayıĢın da bu olduğu söylenebilir.

Ancak Berkes, 10 Kasım 1938 sonrası devrimci sürekliliğinin kesintiye uğradığını düĢündüğü Kemalist dünya görüĢünün toplumsallaĢması yolunda yapılan bütün hatanın, Kemalist ilke ve prensiplerin iyi uygulanmaması ve dejenere edilmesi olduğuna dikkat çekmektedir. Zira Berkes‟in (1965a: 169) yorumuyla; “İki yüz yıllık bocalamadan sonra, Kemalizmin açtığı yolda Türk ulusunun kısa zaman içinde ileri bir toplum haline

165 Yine bu konu bağlamında, Sezer (2000: 151, 185, dipnot 2), Niyazi Berkes‟in 26 Ocak-2 ġubat 1979 tarihleri arasında Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan, “Atatürk‟ün Yöntemi ve Yönetimi” baĢlıklı, sekiz gün süren bir yazı dizisini çok önemli bulduğunu vurgular. Gerçekten de bu yazı dizisi, Berkes‟in az bilinen, ancak onun, Mustafa Kemal, Atatürk, Kemalist dünya görüĢü, Atatürkçülük ve Cumhuriyet devrimlerine nasıl baktığını ve daha önemlisi nasıl bakılması gerektiğini gösteren, önemli bir analizdir.

Ancak, Sezer‟in de vurguladığı gibi, bu yazılar ve Mete Tunçay‟ın Berkes‟e bu bağlamdaki yanıtı, hâlihazırda gazete sayfalarından kurtarılıp, bir kitap haline getirilmeyi beklemektedir. Berkes‟in bu yazı dizisi ayrıntısı için bkz. Ek 1 Niyazi Berkes Bibliyografyası, Kısım-4 (Gazete Yazıları)

gelme şansları, bugün kalkınma çabası içinde bulunan bir çok uluslara nazaran fevkalâde denecek derecede yüksektir.”

Bu yüksekliği sağlamak için de Berkes, Türkiye‟nin tam ulusal bağımsızlığını tekrar elde etmek yolunda Atatürk‟ün millî siyasetine dönüĢü en önemli faktörlerden biri olarak görmektedir. Berkes için ulusal bağımsızlık, uluslaĢmada vazgeçilemez bir unsurdur ve Osmanlı-Türk siyasal tarihinde bunu en nihayetinde sağlayan da Atatürk olmuĢtur. Bu yüzden, Berkes‟in (1984f: 156) deyiĢiyle:

Atatürk‟ün damgasını vurduğu cumhuriyet rejiminin ilkelerinin Ģurasını burasını, Ģu devletin ya da bu devletin hatırı ya da çıkarları için bozmak giriĢimine iki kez girildi. Sonuçları görülecektir… [Günümüz Türkiye‟sinde yaĢananlar bunu göstermiĢtir]. Ulus birimi olarak siyasal bağımsızlık, kaçınılmaz bir gerekliliktir.

Hele çok güçlü üç beĢ devletin, baĢka uluslar üzerine diktalarını kurabildikleri bir dönemde yaĢarken! [Hâlâ da böyle denebilir] Bir ulusal bağımsızlığa ekonomik ya da siyasal düĢüncelerle, aykırı düĢen eylemler kimi kiĢilerin çıkarlarına yararlı olabilir, fakat toplum olarak ulus denen varlığın kalkınmasını sağlayamaz. Buna karĢıt görüĢteki kiĢilerin sesini, çeĢitli demagojilerle boğmak bize bırakılmıĢ olan ilkelerin hepsine aykırı bir tutum olur.

Berkes (Mart 1979: 4), ġii ülkelerdeki rejimlerde, dinle devletin genelde sarmaĢ dolaĢ olduğunu belirtip, bu tür ülkelerde dinin, orada devletin tepesinde bir kılıç misali sallandığını; buna karĢılık, Sünnilikte ise bunun tam tersine genelde devletin dinin tepesinde sallanan bir kılıç olduğuna vurgu yapar.166 Bu anlamda, iki modelin ikisinin de püf noktaları olabileceğini vurgulayan Berkes; “Bizde en Atatürk‟e en borçlu olduğumuz iş, bu işi en medenice, en insanca ve en akıllıca çözümlemiş olmasıdır.

Değerini, anlamını bilmek bize düşer. Öteki modelde bu işi çözümlemek güç bir iş. Belki günün birinde orada da Atatürk boyutunda biri gelir bu işi çözümler. Şimdilik bunun en küçük bir görünüşü olmadıktan başka tam tersi oluyor.” Ģeklinde önemli tespitlerde bulunmaktadır. Günümüzde Orta Doğu ve Kuzey Afrika coğrafyalarındaki toplumsal geliĢmelere bakıldığında, Berkes‟in bu tespitlerinin bu toplumlar için oldukça değerli yönler taĢıdığı söylenebilir.

Bu nedenle, Berkes‟in (1982f: 126-127) vurguladığı Ģekilde:

166 Berkes‟e (1984g: 110) göre, din ile devlet iktidarı arasındaki iliĢkide gözlenen bu “ayrılamayıĢ”

çeĢitlilikleri, her dinin içinde kaçınılmaz olarak bulunan bir iç çeliĢkinin eseridir. Hatta Berkes‟e göre bu çeliĢki durumu Hıristiyanlıkta da mevcudiyetin ötesinde, diğerlerine göre çok daha fazladır.

Kemalist rejimin anayasal temelinin geliĢimi ile son aldığı biçim, ne bir yanda komünist model, ne de öte yanda [tek kiĢici] liberal model olarak biçimlenmemiĢtir. O, Türkiye‟nin ulusal bağımsız bir devlet olma savaĢı geleneğini yaĢatmanın doğal sonucu olan, kendi türünü kendi çabaları ile bulan bir rejimdir.

Bundan ötürüdür ki bu yoldan ayrılmalar Atatürkçülük yörüngesinden ayrılma olarak tanınacaktır. Atatürkçü geleneği sondan geriye doğru değil, baĢından sonuna dönük bir incelemenin bize öğreteceği yargı budur.

Berkes‟in görüĢüne göre Mustafa Kemal, Türk tarihinde Türk ulusuna ilk kez “ulus”

olduğunu gösteren, onun içindeki közlenmiĢ “ulusçuluk ateĢini” yakan ilk liderdir. Bu anlamda Berkes (1982g: 198-199), Hegel‟den yola çıkarak; “Osmanlı devleti ulussuz bir devletti, Türk halkı devletsiz bir ulus.” der ve ekler:

“Mütareke Dönemi” dediğimiz dönem bize bu iki yargıyı tanıttı. Türk halkı bir ulus devleti olarak yaĢayabilir, var olabilirdi. Mustafa Kemal bunu gerçekleĢtirme savaĢının önderi olarak çıkmıĢtır. Onu, bunu gerçekleĢtirmesinden sonra, “Atatürk”

tanımlaması ile anmamızın doğru anlamı buradadır. O, sizin, benim “soyadım” gibi bir soyadı değildir. Onun önderliği altındaki ulusal kurtuluĢ savaĢı, Osmanlı Ġmparatorluğu‟nun Müslüman halkları içinde yalnız Türklerin, hem Osmanlı teokrasisine, hem Batı emperyalizmine, hem de BolĢevik komünizmine karĢı gelmiĢ olan tek ulus olduğunu gösterir. Türk halkının ne bir ulus olarak, ne de bir din birimi olarak Osmanlı devletine karĢı genel ayaklanma geleneği olmamasına karĢılık, daha geniĢ tarihine bakılınca onun iki önemli tarihsel basamak ya da temel bulma olanağı bulunduğunu ilk anlayan kiĢi Atatürk olmuĢtur. [Onun] tarihsel devrimciliğinin kökenini burada aramak gerekir… Uluslu bir devlet, devletli bir halk olabilme bileĢimi onunla baĢlar.

Sonuç olarak, Niyazi Berkes düĢünü için Mustafa Kemal ve Atatürk, bu denli öz biçimde anlatılabilecek denli özel bir kiĢiliktir. Nitekim Oktay‟a (23 Aralık 1988: 10) göre de, Atatürk‟e ve devrimlerine her zaman coĢku ile sahip çıkmıĢ ve birçok yönden tipik bir Cumhuriyet aydını olarak kalmıĢ Niyazi Berkes‟in entelektüel kiĢiliğinin baĢlıca yapı taĢlarından birisi Kemalist dünya görüĢüdür.167 Berkes fikriyatındaki bu

167 Berkes‟e (1982d: 133) göre Kemalist dünya görüĢü; “…o dönemin tarihini ve koşullarını bilmeyen yabancı gözlemcileri şaşırtan bir değişim olayıdır. Kemalizm, bir düşman istilasına karşı çevrilmiş

“sıradan” bir ordu savaşı olmaktan çıkıyor, en sonunda siyasal bir devrim akımı oluyor, bir cumhuriyet rejimi kuruluyor. Kuruluşundan az sonra da bu rejimin bir devrim dönemi açtığı görülüyor.

Cumhuriyetin 10. yıldönümünde Kemalist devrimin sembollerini oluşturan ilkelerin altıncısı olan Devrimcilik ilkesi, Kemalizm devrimini en sonda değil, en başta tanımlayan bir ilke oluyor.”

dünya görüĢüne yoğun bağlılık, Berkes‟in kiĢiliğinin Mustafa Kemal ve onun düĢünüĢ modeline yaklaĢım ve bakıĢ açısındaki farklılıklarda somutlaĢmaktadır. Nitekim Kayalı‟nın (ġubat 1989a: 7) da vurguladığı Ģekilde, Berkes, Türkiye‟nin son ikiyüz yıllık tarihine yönelik yaptığı yorum ve genellemelerde, Atatürk Devrimi‟ni olağanüstü ciddiye almıĢ, bu konuda bugün de önemsenmesi gereken düĢünce ve analizler ortaya koymuĢtur.

Sonuçların uygulanmasının hayatta gerçekleĢtirebileceği ve hayata geçirebileceği değiĢiklikler, Niyazi Berkes‟i zaman içinde daha fazla ilgilendirir olmuĢtur. Bu durum da, onun Kemalist yaklaĢım ve yorumlarını, çevresindeki diğer düĢünürlerden belli ölçüde farklılaĢtırmıĢtır. Örneğin Berkes‟in yoğun bir yazın faaliyeti içinde bulunduğu Yurt ve Dünya‟da, Cumhuriyet prensiplerini ve Kemalist ilkeleri benimseyip geliĢtirmeyi çokça bahis konusu yaptığı görülmektedir.168

Bununla birlikte, Berkes‟in Kemalist dünya görüĢüne yeni bir sosyal yorum getirme çaba ve denemeleri, kimi çevrelerce büyük tepkiyle karĢılanmıĢtır. Zira “Kemal”

olgusuna -izm ekinin ilavesiyle -en azından terim olarak- ideolojikleĢtirilen Kemalist dünya görüĢünü diğer siyasî düĢünce ve akımlarla birlikte geliĢtirmek, Kemalizm‟i dogmalaĢtırmıĢ, putlaĢtırmıĢ169 ve onu adeta bir din haline yükseltmiĢ170 kesimlerin asla

168 Nitekim yıllar sonra Berkes, çok önem verdiği Türkiye Cumhuriyeti‟nin 50. yıldönümünü, yurtdıĢında zorunlu sürgünde olmasına rağmen, Ġngilizce yazdığı bir makale ile kutlayacaktır. Berkes, Middle East Studies Association of North America‟nın (MESA), 8-10 Kasım 1973 tarihlerinde ABD/Wisconsin‟de yapılan 7. yıllık toplantısına, “The Two Facets of the Kemalist Revolution” baĢlıklı çalıĢmasını, tebliğ olarak sunarak katılmıĢtır. Bu çalıĢmada Berkes, Kemalist dünya görüĢü ile Atatürkçülük arasındaki ayrıma vurgu yapmıĢtır. Buna göre Kemalist dünya görüĢü, bir yanıyla bir devlet kurma faaliyetidir.

Atatürkçülük ise, zihinlerde yapılan bir devrim anlamına gelmektedir. Hiç Ģüphe yok ki, bu ikisi kavram yine de birbiriyle yakından iliĢkilidir (Dirlik, 2000: 12). Berkes, söz konusu çalıĢmayı bir yıl sonra makale olarak yayınlatmıĢtır. Bu makalenin ayrıntısı için bkz. (Berkes, Ekim 1974: 292-306)

169 BaĢkaya‟nın (2011: 141-142), bu anlamda putlaştırarak “yüceltme” ile ilgili Ģu düĢünceleri de dikkate ve üzerinde derinlemesine düĢünülmeye değerdir; “Kişiyi yüceltmekle kişiye tapma arasında doğru yönde bir ilişki vardır. Fakat asıl amaç yüceltilen kişi değildir. Yüceltme, mistifikasyon yaratmak içindir.

Böylelikle tarihsel olaylar çarpıtılmak istenir. Tarihsel olayları çarpıtmaktan amaç da, sınıfsal çıkarları gizlemektir. Tarihsel olayların çarpıtılmasında, bir liderin kişiliğinin arkasına gizlenmek ekseri başvurulan bir yoldur. Bir Osmanlı Paşa‟sını yarı ilah durumuna getirenler, elbette bunu boşuna yapmadılar. Sınıfsal çıkarların bir gereği olarak, Mustafa Kemal‟i putlaştırdılar. Aslında Paşa‟nın putlaştırılmasının nedeni, başarılan şeylerin büyüklüğünden çok, emekçi kitlelerden gizlenmesi gerekenin öneminden kaynaklanıyordu.” BaĢkaya burada, Mustafa ReĢit PaĢa ve Tanzimat‟la baĢlayıp, Islahat, MeĢrutiyet ve Cumhuriyet‟le devam eden sürecin aslında bir yarı-sömürgeleĢtirmenin aĢamaları olduğunu vurgulamaktadır. Nitekim BaĢkaya‟nın (2011: 142-143) aktarımıyla, 5 Ağustos 1935 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yer alan bir haberde; “Atatürk yarım bir ilahtır; Türklerin babasıdır. Hiçbir devlet şefi için hayatında bu kadar heykel dikilmemiştir; ne Mussolini‟nin, ne Hitler‟in, ne de Lenin‟in anıtları onunkilerle ölçülemez.” denilmektedir. Öyle görünüyor ki, yapılan heykeller, anıtlar, vb.

ideolojik hegemonya boĢluğunu doldurmanın aracı olma Ģeklindeki bir algıya hizmet etmektedir.

kabul edemeyeceği bir durumdur. Hatta bu kesimlerin, buna kalkıĢanları da hainlik, zındıklık, kızıllık ve nihayetinde de Atatürk düĢmanlığı ile suçladıkları durumlar Cumhuriyet tarihinde çokça görülmüĢtür. Ayrıca ġevket Süreyya Aydemir ve Ahmet Ağaoğlu gibi kimi entelektüellerin, inkılâba övgü konusunda ölçüyü kaçırmalarının da (Kayalı, Mart 1989: 54) bu kesimlerin eline oynadığını vurgulamakta yarar görülmektedir. Bu durum bir yerde, Karl Marks‟tan sonra yaratılan Marksizm ideolojisine göre nasıl farklı Marksizm anlayıĢları oluĢmuĢsa, aynen Mustafa Kemal‟den sonra da yaratılan Kemalizm ideolojisi marifetiyle farklı Kemalizm anlayıĢlarını geliĢtirmiĢtir. Ancak burada sorun, bu Kemalizm yorumlarının, Mustafa Kemal‟in Kemalist dünya görüĢü ile ne denli uyuĢtuğudur. Zira Mustafa Kemal‟in bizzat kendisi, kendi görüĢleri için hiçbir zaman “Kemalizm” ideolojik yakıĢtırmasını kullanmamıĢtır.

Bu çerçevede vurgulanabilecek bir baĢka husus da, Niyazi Berkes‟in soyut Kemalist inkılâp anlayıĢı dıĢında, Osmanlıcılık, Türkçülük, Batıcılık gibi Osmanlı‟nın son çöküĢ dönemine has geçmiĢte kalmıĢ herhangi bir düĢünsel geleneğin de izleyicisi olmadığıdır. Bu nedenle, Niyazi Berkes‟in yaptığı Kemalist yorum ve soyutlamalarda, Cumhuriyet‟e giden süreci, Cumhuriyet öncesi düĢünsel yapılanmayı ve bu konudaki geçmiĢ kültür birikimini dikkate almaktan ve bunlardan yararlanmaktan baĢka etkilenimler içerisine girmediği söylenebilir. Zaten Niyazi Berkes fikriyatına has Kemalist yorumların da bu sayede doğabilmiĢ olduğunu vurgulamak yerinde olacaktır.

3.2.6 Niyazi Berkes’in Akademik ve Entelektüel Kimliğinin Bazı Sosyolojik