• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM: NĠYAZĠ BERKES: YAġAMI VE ESERLERĠ

3.2 NĠYAZĠ BERKES’ĠN AKADEMĠK VE ENTELEKTÜEL KĠMLĠK

3.2.4 Döneminden Geleceğe Mektup YazmıĢ Bir Entelektüel

Niyazi Berkes‟in tüm yazınına, özellikle Atatürk‟e ve Cumhuriyet devrimlerine duyduğu sıkı bir bağlılık sinmiĢtir. Ancak Berkes Atatürk‟ün Türkiye‟de uygulamaya koyduğu inkılâplar yoluyla gerçekleĢtirmeyi hedeflediği çağdaĢ toplum projesinin, Milli ġef Ġnönü döneminden itibaren güzergâhından saptırıldığına da güçlü bir Ģekilde inanan bir düĢünürdür. Bu anlamda Berkes (1997: 11), 1940‟ların ikinci yarısında, kendisini -kendi deyiĢiyle- “yersiz yurtsuz bir adam olarak yaşamak” zorunda bırakan DTCF tasfiyelerinin nedenlerinden belki de en baĢta geleni olarak bu sapmayı görmektedir. Bu sapmanın, DP dönemiyle iyice arttığını düĢünen Berkes‟in159 1948 tasfiyelerinden sonraki entelektüel yaĢamı, adeta Atatürk‟ün hedeflediği çağdaĢ toplumsal projenin gerçek içeriğinin anlatılmasına adanmıĢ gibidir.

Bu anlamda, Atatürk dönemindeki kültürel değiĢikliklerin, toplumsal devrimlerin önkoĢulu olduğu genel kabülüyle (Kayalı, ġubat 1989b: 78) Berkes‟in, 1952 yılı sonrası Kanada‟da baĢlayan özgür bilimsel çalıĢma etkinliğini öncelikle bu yönde yoğunlaĢtırdığı görülmektedir. Bu amaçla Berkes, çalıĢmalarını yurt dıĢında sürdürmek zorunda kaldığı uzun süreçte dahi, genç Cumhuriyet‟e duyduğu sorumluluktan kaynaklanan Kemalist çağdaĢlaĢma projesine sadakati nedeniyle, Türkiye‟nin iç ve dıĢ sosyo-politik geliĢmelerini çok yakından takip etmeyi asla ihmâl etmemiĢtir (Altun, 2004: 439).

Bundan ötürü, düĢünsel yaĢamında en çok Türkiye‟nin toplumsal sorunlarıyla ilgilenmiĢ olan Berkes‟in, Türk düĢün dünyası üzerindeki etkilerini iki baĢlık altında değerlendirmek mümkündür. Bunlardan ilki, Türkiye‟deki güncel siyasal tercihler konusundaki etkisi, diğeri ise uzun vadede daha kalıcı olan “Türk toplumunun geliĢimi

159 Berkes, Cevdet Kudret‟e yazdığı 18 ġubat 1956 tarihli mektupta bu konulardaki yorumları Ģöyledir;

“Ben [Montreal‟de] Cumhuriyet ve Zafer‟i uçak postasıyla görüyorum… Buna mukabil Halkçıların Ulus filan gibi gazetelerini enteresan bir yazı olursa… o zaman zahmet etmeni rica edeceğim. Gazeteleri gördükçe memleketin perişan haline ağlamamak kabil değil. Halimiz Abdülaziz ile Abdülhamid idaresi arasında 1880‟ler etrafındaki senelerdeki halimizi pek andırıyor. Biz Atatürk nesli bu devirler Türk tarihinde ebediyen kapanmış sanıyorduk. Zehi gaflet. Bu memleketin daha çok çekecekleri varmış.

Halkçılar şimdi bol keseden atıp tutuyorlar. Sanki bütün bu hallerin tohumlarını kendileri ekmemişler gibi, sanki kendi zamanlarında ortalık gülistan imiş gibi ve sanki kendileri yarın iktidara geldiklerinde bir sihirbaz darbesiyle herşeyi güzelleştireceklermiş gibi konuşuyorlar. Derdimiz esaslı, temelli bir dert;

öyle parti değiştirme tedbirleriyle çaresi bulunacak dertlerden değil. Köylünün durumu nedir bilmiyorum, belki hâlâ Demir Kıratları tutuyorlar. Ama tutmuyorlarsa ya Halkçılar veya Hürriyetçiler gelecek. Eh eh, gelişlerini bir düşünüyorum da tüylerim ürperiyor. Demokratların taraflarını tutan memurlar vesairenin vay haline..” (akt. Kudret ve Ġnci, 1995: 57-58)

üzerine” genellemeleridir. Böylece, “Niyazi Berkes‟in Türk toplumunu anlama denemesindeki metinlerinden yararlanılması, dünyayı ve Türkiye‟yi daha iyi kavramanın yolunu açacaktır.” (Kayalı, 2008: 751)

Ancak Türkiye‟de çoğu zaman güncel politik tercihlerin daha önemli olduğu ölçüsünde, Berkes‟in düĢüncelerinin de daha çok güncel tezahürlerinin dikkate ve ciddiye alındığını söylemek mümkündür. Hâlbuki asıl önemli ve belirleyici olan, Berkes‟in son üç yüzyıllık Türk tarihi ve toplumsal geliĢimi hakkındaki genellemeleridir. “Zaman”

içinden akıp gelen “mekânsal” nitelikli bu “düĢünce” ve analizler, Berkes‟in günümüze kadar ulaĢan ve bu niteliğiyle sonuçlarının uçları bugün hâlâ Türk toplumunun, deyim yerindeyse canını acıtan toplumsal tarih dersleridir. Bu nedenle, Berkes‟in bu genelleme ve analizlerini çözümleyebilenler için bunların, günümüze ıĢık tutan adeta birer öğrenilmiş ders (lessons learned) niteliğinde olduğunu vurgulamak önemlidir.

Bu yüzden de, Niyazi Berkes‟in genel fikir yapısını, bu “zaman-mekân-düĢünce”

formülasyonu ile tanımlamak uygun olacaktır. Keza zaman ve mekândan arınmıĢ bir fikriyat denemesi, hatalı olduğu oranda eksik bir düĢün analizi de olacaktır.160 Diğer bir deyiĢle, Niyazi Berkes‟in düĢünü, içinde yaĢadığı dönemler (zaman), içinde bulunduğu ortamlar (mekân) ve bunların Berkes‟in kiĢiliği ile etkileĢimlerinden ortaya çıkan fikirler (düĢünce) kombinasyonunun bir ürünüdür. Dolayısıyla “zaman-mekân-düĢünce”

formülasyonundan kastımız da budur.

Berkes‟in, bu kombinasyon tahtında olgunlaĢan düĢününü daha da ilginç ve değerli kılan bir baĢka özellik de Ģudur: Yazdıklarına okudukça nüfuz eden okuyucu, onun yorum ve tespitlerinin, günümüzün kapsamlı toplumsal geliĢim sorunlarıyla adeta geçmiĢten bugüne bir paralellik, bir köprü kurduğunu görmektedir. Bu anlamda, Niyazi Berkes fikriyatının bir diğer özel konumunun da bu özellikte gizli olduğu göze çarpmaktadır. Bu da, Berkes okuyucusunun, onun yazılarını okurken içinde oluĢan ve kitap ya da dergideki ilgili sayfaya güncel birçok sosyo-politik sorunla ilgili benzerlik gösteren notlar düĢme isteğidir. Bundan ötürü de, okuyucusunu bu Ģekilde sık sık

160 Kayalı (1994a: 12), bu tespiti, Türk düĢünce tarihi üzerinden Ģöyle betimlemektedir; “Zaman ve mekândan münezzeh bir düşünce tarihi denemesi Türkiye‟de düşünce tarihi hakkındaki etütlerin ortak niteliğinden birini oluşturmaktadır.”

günümüz toplumuyla buluĢturan Berkes‟in, bu anlamda geleceğe mektup yazan bir entelektüel olduğunu söylemek pek de hatalı olmayacaktır.161

Berkes, aynı zamanda -tanımlama yerindeyse- acılı bir kuĢağa mensuptur. Bu kuĢak, özellikle 1940-1950 arasında türlü sıkıntılar çekmiĢ, fikirleri anlaĢılmamıĢ, düĢün, bilim ve sanat uğruna mahkemelerde yargılanmıĢ, hapislerde yatmıĢ, yitmiĢ, erimiĢ, sürülmüĢ, özetle çileli bir kuĢaktır. Mehmed Kemal‟in (1996: 11) deyiĢiyle, bu kuĢağın mensupları:

O günün resmi görüĢüne göre damgalanmıĢlar, yasak bölgelere itilmiĢler, sıkıĢan iktidarlara yem olmuĢlardır. FiĢlenmiĢler, dosyalanmıĢlar, iktidarların her sıkıĢmasında ezilmiĢlerdir… Bu kuĢak, Ġkinci Dünya SavaĢı‟ndan sonra gelen yeni ve ileri düĢüncelerin temsilcisidir. SavaĢın insanlık dıĢı, faĢizmin sadece Türkiye için değil, dünya için bir baĢ belası olduğunu söylemiĢtir. KuĢağımızın suçu, yeni düĢünleri yıllar öncesi söylemesidir. Bu yüzden hapis yatmıĢ, yedeksubaydan çavuĢ çıkmıĢ, iĢsiz kalmıĢtır. KuĢağım, düĢünce namusu içinde, acı çekerek, inandıklarının bedelini ödemiĢtir. Çok kurban vermiĢtir. Kurban verilecek ki düĢünler geliĢip yer edecektir. Acı, bizim kuĢağın alınyazısıdır. Onun için

“kahrolan kuĢak”, Acılı KuĢak diyoruz. Bunları anlatıyoruz ki bizden sonraki kuĢakların da aynı acıyı çekmesine engel olalım!162

Aslında Berkes‟in (1997: 21) de, anılarını kaleme alırken temelde bu tür bir amacı benimsediği söylenebilir:

Bu kitabı 1940 ile 1950 arasında geçen olayların unutulan yanlarını tanıtmak için yazıyorum. Bu on yıllık dönemin bugün için olan önemi bilinmediği 1950‟den bugüne değin geçen yıllarda geliĢmiĢ olan sorunların kaynakları, baĢlangıçları da bilinmiyor. Bu kitabın ana konusu bu baĢlangıçları tanıtmak olacak… Dönemin benim kendi anılarım açısından da görebildiğim yanlarının asıl önemi, bugünkü

161 Berkes‟in Unutulan Yıllar‟ının, geleceğe mektupların en önemlisi ve kapsamlısı olduğunu söylemek mümkündür. Bu anlamda Berkes‟in, kitabın Ġngiltere‟deki hazırlık ve yazım aĢamasında Boratavlar ile yaptığı bir mektuplaĢmada, bu kitabın bir nevi “geleceğe kalın bir mektup” olduğunu vurgulayan görüĢleri Ģöyledir; “Bu bir savunma olacak değil. Savunmaya lüzum kalmadan zaman hükmünü vermiştir. Benim yapmak istediğim, bizim olayı merkez olarak alıp o zamanı anlatmak. Bugünkü kimi işlerin daha o zamandan başladığını göstermek. O zamandan kaim kişi, çevre, akım ve fikirlerin hâlâ devam ettiğini göstermek.” (akt. Koz, 2000: 199)

162 Nitekim içerisinde Niyazi Berkes, Behice Boran, Pertev Naili Boratav, Mediha Berkes, Adnan Cemgil, Azra Erhat gibi entelektüellerin kaynatıldığı 40‟ların cadı kazanı gerçekten acı, ürkütücü ve bir o kadar da düĢündürücüdür. Keza günümüzde o günlerin anılarına göz atan herhangi biri, Türkiye‟de o dönemlerde, demokrasi, kiĢisel hak ve özgürlük temelli fikir ve ifade özgürlüğü savaĢı veren bir avuç insanın acı ve hüzün dolu yazgısıyla karĢılaĢacaktır.

siyasa ve düĢün alanındaki durumun kökenlerinin nasıl o dönemde olduğunu göstermesinde olacaktır. Burada kapsanan olayların unutulduğu bir zamanda, onları anlatmanın geçerliği ile yararlılığı olup olmadığını çok düĢündüm. Belki geçerliği yok, fakat (özellikle neden unutulduğunu tanıtmanın) yararı olacağı sonucuna vardım.

Berkes‟in fikrî kimliğinin Türkiye‟de tekrar parladığı 1960‟lı yıllara atıfta bulunan ġaylan (29 Aralık 1988: 7) da, bu meyanda Ģu tespitlerde bulunmaktadır:

Türk aydınlarının ve okurunun yaygın bir biçimde Niyazi Berkes ile tanıĢması 1960‟lı yıllarda oldu. 1961 [1964 olmalı, Y.N.] yılında yayımlanan “Ġkiyüz yıldır Neden Bocalıyoruz” adlı kitabı o sıralarda baĢlayan “Türk aydınlanmasında”

önemli bir yer tuttu, yoğun bir etkileĢim yarattı. 1965 yılında yayımlanan

“Batıcılık, Ulusçuluk ve Toplumsal Devrimler” adlı kitap, ilkinden daha fazla yankı yaptı, aydınlar için yepyeni tartıĢma alanları açtı. Bu kitapları ile Berkes bir düĢünür olarak Türk toplumunun değiĢimi ve çağdaĢlaĢması ile ilgili kuramsal değerlendirmelere, çözümlemelere giriyor, aynı zamanda politik alanda yol göstericilik iĢlevini de yükümleniyordu. BaĢka bir deyiĢle 1960‟ların Türkiyesi‟nde önemli yankılar yaratan kitapları ile Berkes sadece bilimsel bir ufuk açmıyor, daha ileri bir Türkiye için neler yapılması gerektiği konusunda öneriler geliĢtiriyordu.

Vurgulanan tüm bu hususlardan hareketle, Niyazi Berkes fikriyatının en önemli yanlarından birisinin de, günümüz Türkiye‟sindeki siyasal ve toplumsal gerçekliklere iliĢkin kodların, bu düĢünüĢ tarzı içinde geçmiĢten günümüze ortaya konulmasına yönelik yoğun çabalar olduğudur. Nitekim Berkes (1975c: 7), bu önemli fikrî yanın gerçekleĢmesi çabalarına çalıĢmalarında Ģöyle açıklık getirmektedir:

Türkiye‟nin bugün karĢılaĢtığı sorunlar, Birinci Cihan SavaĢından sonra kesin olarak gerçekleĢtirmeyi göze aldığı toplum ve uygarlık devriminin tamamlanmadan kalması yüzünden, Ġkinci Cihan SavaĢı sonrasında geliĢen gerici güçlerin yarattığı sonuçlardır. Bu sorunların niteliğini kavramak için bu devrimin geçmiĢini, onu durduran güçlerin neler olduğunu anlamak gerekir. Bu devrimin niteliğinin anlaĢılması için de, onu hazırlayan tarihsel akıĢı gözden geçirmeliyiz.

Bu noktada, Berkes‟in bu fikrî çabalarını destekleyen yoğun kıvamlı okuyucu ve araĢtırmacı kimliğine de değinmek yerinde olacaktır. Okuduklarının sayısının fazlalığı yanında, bu okuma sayesinde Berkes‟in hem bir takım önyargılar ile hatalı yorum ve görüĢlerin etkisinden kurtulduğu hem de bunları yazmak suretiyle okuyucularını

aydınlattığı görülmektedir. Örneğin, Berkes‟e (11 Eylül 1975: 2) göre; “Eflatun‟un dilimize de çevrilmiş bulunan Symposium adlı diyaloğunu okumuşsanız Eros konusunun müstehçenlikten ne denli uzak olduğunu görürsünüz.” Yine aynı yazısında Berkes, Londra British Museum‟da Osmanlı devlet idaresiyle ilgili yazmaları incelediğinden bahsetmektedir.

Bununla birlikte, bir Osmanlı-Türk siyasî tarihi düĢünürü olarak da nitelenebilecek Niyazi Berkes, çözümlemelerini yalnızca Osmanlı-Türk tarihi içinde geliĢen olayların tarihini inceleyerek değil, yabancı ülkelerdeki tarihsel geliĢme ve olaylarla karĢılaĢtırmalı olarak da yapmıĢtır. Bu çerçevede Berkes (1976a: 244-245), örneğin 1959‟da Uzak Asya seyahatinde gittiği Endonezya‟daki zamanın Sukarno rejimi için Ģu tespitlerde bulunmuĢtur:

Sukarno için diktatör diyorlar. Bence yanlıĢ. Buradaki rejime bir ad vermek gerekirse bence en münasibi Bürokrasi Feodalizmi demek gerekir. Her bakanlık baĢlıbaĢına bir feodalite. Her bakanlıkta, he gücü geçen de ayrı bir feodalite. Ġdare, hükümeti keyfe göre kullanmak olarak anlaĢılıyor. Onun için yabancılar burada diktatörlük var sanıyor. Gerçekte olan an[a]rĢi, idaresizlik, küçük seviyelerde tecrübesizlik, beceriksizlik ve nihayet sorumsuzluk… Bunun sonucu, nedense Asyaylılığa özgü olan Ģeyler: bol din lâfı, veryansın millî bütünlük, alabildiğine anti-emperyalizm davası edeceksin, hangi gruptansan; onun yanı sıra gözünün önünde din sömürücülüğü, millet çıkarlarına, halkın aleyhine iĢler iĢlenecek ve kimse de sesini çıkaramayacak. Bu böyle gitmez, günün birinde bir çıngar çıkacak burada.

3.2.5 Niyazi Berkes’in Bir Ömür Vazgeçmedikleri: Mustafa Kemal, Atatürk ve