• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM: NĠYAZĠ BERKES: YAġAMI VE ESERLERĠ

3.3 NĠYAZĠ BERKES’ĠN SĠYASÎ PERSPEKTĠFĠ

3.3.1 Niyazi Berkes’in Siyasî Perspektifine ĠliĢkin Bir TartıĢma

Niyazi Berkes‟in benimsediği siyasî perspektif konusu da, onun hem kiĢiliğinin hem de akademik ve entelektüel kimliğinin karmaĢık ve yoruma bir hayli açık yanlarından biridir. Zira Niyazi Berkes‟in siyasî perspektifi -ya da siyasî dünya görüĢü- ile ilgili olarak literatürde birçok yorum ve/ya yakıĢtırma yapılmıĢtır. Yazılarından yapılan derinlikli incelemede, bu konuda kendisinin de net bir açıklamada ya da emarede bulunmadığı görülmüĢtür. Zaten bir bilim insanı olarak bu konudaki tavrını açıkça belirtmesi, normalde bilimsel nesnellik ve ahlak bakımından da beklenmemektedir.

Niyazi Berkes‟in, siyasî dünya görüĢü olarak temelde solda yer alan bir düĢünür olduğu açıktır. Ancak ne kadar solda yer aldığı tartıĢmalı bir konu olup, literatürde bu konudaki

görüĢlerin geniĢ bir yelpazeye yayıldığını söylemek mümkündür. Bu meyanda yapılan araĢtırma ve incelemelerde, Berkes‟in -bir düĢünür olarak- siyasî perspektifinin ne olduğuna iliĢkin değiĢik kesimlerce farklı yorumlarda bulunulduğu tespit edilmiĢtir.

Örneğin Mete Tunçay (Ekim 1997: 64), Niyazi Berkes‟in siyasî perspektifine iliĢkin Ģu yorumlarda bulunmaktadır:

Ben,… Pertev Naili Bey‟le… Niyazi Bey‟in hiçbir zaman komünist olmadıklarını, Sol Kemalist sayılmaları gerektiğini düĢünürdüm. (Behice Hanım ise onlardan farklıydı!) Berkes‟in anılarını okuyunca, bu değerlendirmemin, en azından onun hakkında, doğrulandığı izlenimini aldım. Ġsmail Hüsrev Tökin, Vedat Nedim Tör, ġevket Süreyya Aydemir gibi Kadrocuları (o kuĢaktan bir komünistin asla yapmayacağı üzere) övüyor; Köy Enstitüleri hakkında, herhangi bir çekincede (kayd-ı ihtirazide) bulunmaksızın coĢkuyla konuĢuyor - zaten ikinci eĢi Fay Kirby‟yi de bu konuda çalıĢmaya özendirmiĢti.

Çok yakın dostu Macit Gökberk (akt. Toplum ve Bilim, 1989: 10) ise, Türkiye‟nin her zaman Berkes‟in araĢtırmasının nesnesi olarak kaldığını vurgulayarak, onun siyasî perspektif ve tavrının niteliğini Ģu satırlarla betimlemektedir:

Politik tutum olarak sosyal demokrattı.194 Tabi o zaman, 1947-48‟de korkunç bir Ģeydi bu. Ama Niyazi‟nin Yurt ve Dünya‟da yazdıklarına bugün bakarsanız, onları bugün gazetelerde yazılan çizilenlerle karĢılaĢtırırsanız, son derece masumane bulursunuz. Haklı olarak, “deli bunlar, bu yüzden insan yerinden yurdundan olabilir mi?” diye sorabilirsiniz.

Vefatının 10. yılında, Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı tarafından düzenlenen Cumhuriyetin 75. Yılında Kültür-Sanat SöyleĢileri baĢlıklı etkinlik kapsamında anılan Berkes‟in siyasî dünya görüĢüne iliĢkin olarak, etkinlikteki konuĢmacılardan Selçuk‟un (Cumhuriyet, 17 Aralık 1998: 5) yorumu ise Ģu Ģekildedir:

194 Toplumda kayıtsız Ģartsız bir gelir adaletinin, toplumsal huzur, istikrar ve geliĢme yolunda vazgeçilemez bir zorunluluk olduğuna inanan Berkes (1984g: 112), Ġran ġahı‟nın, Humeyni‟nin ruhani gücü yüzünden tahtını yitirmediğini, ġah‟ın sürdürdüğü ekonomik ve politik tutumların ülkeye çarpık bir Batı düzeni getirmesinin, bu bozuk düzenini bile polissiz yürütememesinin ve bundan faydalanan adamlarının hırsızlıklarının bunda temel etkenler olduğuna vurgu yapar ve, “…hepsinin üstünde ulusal gelirin adaletli dağılımı olsaydı.” diye ekler. Nitekim ekonomik sistem olarak esasta devletçiliği destekleyen Berkes (1984f: 156), sosyal demokrat dünya görüĢünden de; “Bir ulus devleti, bir cumhuriyet rejimi[ni], din geleneklerinden özgür bir toplumsal yaşam[ı], halk çoğunluğunun kalkınması[nı], modern dünya ekonomik koşullarından halk olarak faydalanma işi[ni]” anlamaktadır ve bunları tüm kalbiyle benimsemektedir.

Ġslam kaynaklı sosyalizme Ģiddetle karĢı çık[an] Niyazi Berkes komünist değildi.

Kesin bir sosyalistti. Kemalizmin yetiĢtirdiği aydınlardan biri, „derya‟ bir bilim adamıydı… Marksist ve sosyalist akımlara karĢı konumu, o dönemlere göre farklıydı. Marx‟ın felsefe ve bilim dünyasındaki yerini veriyordu, ama onu tek saymıyordu… Laik ve bilimsel bir yaklaĢımı vardı… Ġnsanlar arasındaki adaleti sağlamak onun için çok önemliydi. Dürüst, namuslu bir aydın olduğunu söylemeye ise gerek yok.

Ahmet Oktay‟ın (23 Aralık 1988: 10) bu konudaki görüĢü Ģöyledir:

Niyazi Berkes, özellikle Türkiye‟de öğretim üyeliği yaptığı yıllarda marksist sayılmıĢtı. Ancak, onun sosyalizan eğilimler taĢımakla birlikte kuramsal açıdan tutarlı bir marksist olduğunu söylemek pek mümkün görünmüyor bana. Atatürk devrimlerine ve Atatürk‟ün kiĢiliğine bakıĢ açısı, Berkes‟i de Sol Kemalist‟ler içinde saymamıza olanak veriyor bana kalırsa.195

Arslanoğlu (2006: 196) ise, bu konuda Ģu saptamalarda bulunmaktadır:

Niyazi Berkes‟in çizgisi nedir diye sorarsanız, asıl çizgisi Kemalizm. Marksizmi ve sosyalizmi bilen,196 o yönde düĢünürlerden kendi uzmanlık alanında yararlanan, sosyalizme ve Marksçılığa olumsuz tepki duymayan biri. Hatta biraz sempatisi var.

Anladığı Atatürkçülük de devrimci Atatürkçülük… Atatürk‟ü açıkça bir devrimci sayıyor, yaptığı edimleri de devrim… Tabii burada Marksistler gibi değerlendirmiyor Atatürk‟ü, “burjuva devrimcisidir” demiyor; ideal anlamda

195 Kayalı (1999: 48) da, Berkes‟in Gökberkler ile mektuplaĢması ve bu mektuplaĢmanın içeriğinden de, Türkiye‟den sol anlamında, Marksist anlamda sol olarak nitelenebilecek kimselerle bağlantısı olmaması yönelim ve sonuçlarının çıkarılabileceğini, bu durumun da sol görüĢlü Berkes açısından ilginç göründüğü vurgusunu yapmaktadır.

196 Berkes, 1965 sonbaharında bazı Arap ülkelerine yaptığı araĢtırma-inceleme seyahatinde, bu ülkelerdeki Arap sosyalizminin, Orta Doğu ve Kuzey Afrika‟da bu ideolojiyi benimsemiĢ siyasî rejimleri ve toplumsal yapıları nasıl etkilediğini gözlemlemiĢ; bu etkileĢimleri ve tecrübeleri öğrenebilmek maksadıyla, bu ülkelerde toplumun çeĢitli kesimlerini, üniversiteleri, sivil toplum kuruluĢlarını imkanlar el verdiğince ziyaret etmiĢ; ziyaret ettiği ülkelerin önemli entelektüelleri ve düĢün insanları ile bu konularda mülakatlar ve görüĢmeler yapmıĢtır. Örneğin, Tunus‟ta iken Berkes (1969: 145, 148-150), Amerika‟nın Tunus‟a çok geç aktığından baĢlayarak, halkın ve hükümetin elele vererek, iĢtirak halinde, müĢtereken memleketin kalkındırılması anlamındaki sosyalizm ideolojisini ve sosyalist devlet rejimini benimsediğini, Tunus‟ta gördüğü “iĢtirâkiyye”nin kimseyi korkutmadığını vurgular. Bunun nedeninin, halkta bu rejimin “bütün milletin kalkınma uğruna elbirliği yapması” Ģeklindeki görüĢün oturduğunu, 1961‟de hazırlanan on yıllık ekonomik planın hayli önemli unsurlar barındırdığını, bu planın amaçlarının; ekonominin millîleĢtirilmesi; malî, sınaî ve ziraî sektörlerde yabancı sermayenin tasfiyesi;

halkın yaĢama seviyesinin yükseltilmesi için gelirlerin adaletli dağıtımını sağlamak; ekonomik temel yapıyı değiĢtirip ülkenin ayrı bölgeleri ve ekonominin ayrı sektörleri arasında muvazenesizlikleri kaldırarak, nihayet, Tunus‟un kendi baĢına kalkınma yoluna girebilmesi amaçlarını güttüğünü belirtir ve ekler; “Bourguiba‟nın Tunus [sosyalizmi] adını verdiği bu sosyalizm de özel teşebbüsle kalkınmanın imkânsızlığı prensibine dayanıyor. Bu, ancak kollektif bir çaba ile, iştirak ile olacak bir iştir.”

devrimci, yapılması en doğru hareketleri yapmıĢ biri sayıyor ve o noktada sınıfsal çözümlemelere giriĢmiyor. Zaten Berkes, sınıf kavramından gayet iyi haberdar olmakla beraber yazılarında bu kavramı iĢlevselleĢtirmiyor, yani pek az kullanıyor.

Tahlillerini bu anlamda, sınıf çözümlemesine dayanan Marksçı tahliller saymak mümkün değil. Laikliği çok önemsiyor. Laikliğin bir “üst yapı” kurumu olmadığını

“tüm yapı kurumu”197 olduğunu söylüyor.

Berkes, 1960‟larda Kemalist dünya görüĢünün çağdaĢlık ve bağımsızlık ekseninde tanımlanarak yaygınlık kazanmasında, özellikle Yön gazetesindeki yazıları sayesinde hayli etkili olmuĢtur. Berkes‟e göre, Türkiye‟de sosyalizmin gerçekleĢtirilmesinden önce, toplumsal yapının tümüyle ulusçu ve gelenek-dıĢı olması gerekmektedir. Bundan dolayı da, tarihsel-toplumsal olana verdiği öncelik nedeniyle Berkes, aydınların sosyalist yanılgılarından daima uzak durmaya çalıĢmıĢtır. Bu anlamda vurgulamak gerekir ki, Kemalist dünya görüĢünün sosyalleĢtirilmesinde Berkes için etkili olan düĢünüĢ biçimi “sosyalizm” olmuĢtur (Aslan, 2011: 5-6).198

Ancak Berkes‟in kendi döneminin sosyalistlerine, gerek Türk Düşününde Batı Sorunu‟nun (1975a) Önsöz‟ünde,199 gerekse Unutulan Yıllar‟ın (1997) çeĢitli yerlerinde hayli sert eleĢtiriler getirdiği görülmektedir. Sosyalistlere yönelttiği eleĢtirilerde, onların Türk çağdaĢlaĢmasını Batı‟dan kopya edilen üstyapı/altyapı, sınıf savaĢı gibi önemli, ancak ilgili ülkenin özgün tarihi ve felsefî fikirler içinde değerlendirilmesi zorunlu olan kavramlarla yaptıklarını, dolayısıyla da ülke gerçeklerinden uzaklaĢtıklarını vurgulamaktadır. Bu anlamda Berkes, sosyalist düĢüncenin çevirilerden değil, yapılacak özgün yerli çalıĢma ve sentezlerden doğacağına, bu konudaki kopyacılık ve taklitçiliğin

197 Bu konuyla ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. (Berkes, 1982a: 159)

198 Sosyalizm, Berkes için önemli bir ideolojidir. Ancak, onun kuĢkucu ve araĢtırıcı bilimsel kiĢiliği, bu ideolojiyi ve onun çok çeĢitli öğretilerini, olduğu gibi kabullenmeyi kesinlikle reddetmiĢtir. Bu konudaki ilginç bir örnek, Berkes‟in (1969: 115-116), 1965 sonbaharında bazı Arap ülkelerine yaptığı seyahatte gittiği Kahire‟de üniversitedeki sosyalist eserler kitaplığını incelediği sırada aktardıklarından görülebilir;

“Batı sosyalist literatüründen iyi bir kolleksiyon vardı amma, sosyalizmin Mısır veya Arap toplumu meselelerine uygulanışı şeklinde pek az eser vardı. Bunlara baktığımı, sahifelerini incelerken ne düşündüğümü yüzümden okuyan genç asistan: beni bunlardan uzaklaştırmağa çalışıyor; bense çam sakızı gibi bunlara yapıştım, inceliyorum. Nihayet beni bunlardan uzaklaştıramayacağını anlayınca mahcup bir sesle „Bunlar hep fasa fiso şeyler; hiç bir değerleri yok‟ dedi. Doğru söylüyordu. Kimisi sosyalizm adı altında yeni rejimin kanun ve nizamnamelerini toplayıp koymuş. Kimisi İslâmiyetin aslında sosyalizm olduğunu yazmış. Hazret-i Ömer veya Hazret-i Aliye kadar uzanmış… Kimisi basbayağı dalkavukluk yapmış. Kimisi de Marx veya Engels‟in sözlerini „âyet-i kerime‟ler halinde dizerek eski zaman üfürükçülerinin Evrad cüzlerinin „İşbu duayı okuyan kırk bir kere Hacca gitmiş, dört bin kere nafile namazı kılmış kadar sevap işlemiş olur‟ diyen kitapçıkların veya Amme ve Tebareke cüzlerine benzer Marxizm „Sûre‟leri basmış. Bizde de bu çeşit literatür vardı. Fakir fukara işi. Bu kitaplığa bunları bile koymuşlar.”

199 Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. (Berkes, 1975c: 7-13)

baĢarısızlığa uğrayacağına dikkat çekmektedir. Nitekim bahse konu Önsöz‟de, Ömer Seyfettin‟den mülhem olarak “EfruzlaĢmıĢ sosyalistler”in Mustafa Kemal‟i anlamadıklarını, “…onun kurduğu devrimci parti geleneğinin yozlaşmasının nedenlerini de, belledikleri ayetlerle yorumlayamadıklarından, onu bildikleri kategorilerin neresine koyacaklarını kestiremediklerini” vurgulayan Berkes‟e göre sosyalistler açısından Kemalist dünya görüĢü, görmezlikten gelinmesi gereken bir yamadır.

Berkes (1975c: 11-13), bu durumun daha da ĢaĢılacak bir baĢka sonucu olarak, sosyalist düĢünün ulusçulukla uzlaĢmaz bir görüĢ olduğuna daha baĢlangıçta inanılmıĢ olmasını gösterir ve bu konudaki tespitlerine Ģöyle devam eder:

Bu yüzden, gericilik güçleri onları daima ulus düĢmanı kiĢiler olarak gösterebilmiĢlerdir, gerçekte asıl onlar ulusal yabancılar oldukları halde! Gerçekte, ulusçuluk karĢıtlığı, sosyalist düĢüne karĢı olan libereal, kapitalist ve emperyalist düĢüne özgüdür. Marx, Engels, Lenin gibi kiĢiler ulus ve ulusçuluk sorunları ile çok yakından ilgilendikleri gibi, onların çizgisinden ayrılanlar da dahil, bugünün Mao‟suna gelinceye kadar bütün sosyalist düĢünün Avrupa içi ve dıĢı ekseni “sınıf savaĢı” kavramından çok (Avrupa için demiyorum), toplumların uluslaĢması sorunu olmuĢtur… Sosyalist yazarların hiç biri “ulus” denen toplumsal birimi doğal bir birim olarak almaktan kaçınmamıĢtır… Bu açılardan bakarsak, Atatürk‟ün kiĢisel eğilimleri, alıĢkanlıkları, mesleğinin sözlüğü ne olursa olsun, onun önderliğini ettiği ulusal bağımsızlık savaĢının açtığı kapının anahtarının sosyalist düĢün tarihinin doğru olarak anlaĢılıĢında bulunduğunu görmemek için, sözünü ettiğim edebiyat yazarlarımızın bize tanıttığı kiĢiler gibi çevresini görme yeteneğinden yoksun bir kiĢi olmak gerekir. Beklediğimiz düĢün devrimi böyle olmaktan kurtuluĢla gelecektir… Gerçekte, kurtuluĢ kendimizden, kendimizi tarihsiz bir toplum hline getirmiĢ olan “Osmanlılık”, “Ġslâmlık”, “Avrupalılık”

geleneklerinin üst üste yığdığı kurul ve kurallar yığınını temizlemekle olacak bir kurtuluĢ değil midir?

Tüm bu satırlarda, Berkes‟in sol Kemalist bir siyasi perspektiften beslenen fikir dünyasında Kemalist dünya görüĢü ile Cumhuriyet devrimlerinin nasıl köklü bir yer kapladığı açıkça görülmektedir.

Tanyol‟un (Ekim 1993: 39) ise, Berkes‟in sosyolojik çözümlemelerinde Marksist metodu kullandığını ve bu yüzden Marksist bir toplumbilimci olduğunu vurgulayan yorumları Ģu Ģekildedir:

Bizde Marksizm, çok bulanık ve her türlü iftiraya açık bir kavram olduğu için, Marksist bir toplumbilimci ile Marksizmin militanları birbirine karıĢtırıldı. Oysa bugün artık hiçbir toplumbilimci tarihsel araĢtırmalarında Marksist metodu göz ardı edemez. Ve hele Berkes gibi felsefi eğitimden geçerek tarihe ağırlık veren bir toplumbilimcinin, Marksist metod dıĢında kullanacağı baĢka sağlıklı ve sağlam metod hemen hemen yok gibidir.200

Doğan Özlem‟e (2000: 146) göre de:

Berkes, siyasal görüĢleri bakımından sol Kemalist bir çizgideydi ve 1960 sonrası yıllarda Batı karĢıtı, anti-emperyalist ve anti-kapitalist akımın baĢlıca fikir önderlerindendi. Ulusçu sol içinde yer alan Berkes, bazılarının ona atfettikleri gibi, aslında Marksist solla pek ilgili değildi. Onun pozitivist yönü ağır basan bilim anlayıĢının da Marksist bilim anlayıĢına uymadığı… anlaĢılabilir.

Tüm bu değerlendirme ve yorumlar ıĢığında, yaĢam öyküsü, bu yaĢamdaki düĢünsel izler ve yazın hayatında ürettikleri dikkate alındığında, Niyazi Berkes‟in, ekonomik ve felsefî dünya görüĢü sosyalizme meyyal olan (Nasrattınoğlu, 2000: 195) sol Kemalist siyasî perspektife sahip bir düĢünür olduğunu söylemek mümkündür.

Bununla birlikte, Niyazi Berkes‟in bu dünya görüĢünün, asla onun fikriyatını esir alacak bir ideolojik görüĢ haline dönüĢmediğini de vurgulamak önemlidir. Tabii ki Niyazi Berkes‟in de, bir insan olarak bir siyasî duruĢu, bir siyasî tavrı olmuĢtur ve bu da gayet doğaldır. Ancak bu konuda Ģu noktaları da vurgulamak gereklidir: Berkes, siyasî duruĢunu asla bilimsel çalıĢmalarına bulaĢtırmamıĢ ve eklemlememiĢ, fikriyatının bu siyasî duruĢun ya da dünya görüĢünün esiri haline gelmesine asla izin vermemiĢtir.

Bunlardan ötürü de, fikriyatının bazı “izm‟ler”, özellikle de komünizm, sosyalizm ve Kemalizm, yani ideolojikleĢtirilmiĢ bir Kemalist dünya görüĢü yüzünden dogmalaĢmasına meydan vermemiĢtir. Zira Berkes için Kemalist dünya görüĢü,

200 Hâlbuki Aral‟a (2000: 111) göre, Berkes‟in Marksist çözümlemelerinin formulasyonu farklıdır.

Örneğin, Türkiye‟de Çağdaşlaşma‟da (1973), çağdaĢlaĢma ve dinselleĢmenin neredeyse eĢ zamanlı geliĢtiğini, dinselleĢmenin çağdaĢlaĢmaya karĢı bir kaplumbağanın kabuğuna çekilmesi gibi korunma çabası içinde olduğunu belirten Berkes, “…her çağdaşlaşma döneminin arkasından bir dinselleşme humması” yaĢandığını ifade ederken, tarihe bakıĢındaki yöntemini de dile getirmiĢ olmaktadır. Bir ölçüde Marksist çözümlemeler içeren, tarihi materyalizmin klasik kalıplarına da yer yer uygun bazı tanımlamalara rağmen, Berkes‟in vardığı sonuç, hiç de bilinen Marksist formulasyonlara benzememektedir. Zaten, bunun öyle olmadığı, 100 Soruda Türkiye İktisat Tarihi-I ve II (1972a; 1975d) baĢlıklı iki ciltlik çalıĢmasında da görülmektedir. Osmanlı toplumunu açıklarken, terimler kavgasına düĢülmemesine vurgu yapan Berkes, Behice Boran‟ın yaptığı “merkezi-feodal devlet” tanımını kesinlikle kabul etmemekte ve bir bilim insanı olarak yaptığı çalıĢmalarda, özgünlük payını bu haliyle bir hayli yüksek tutmaktadır.

kesinlikle ideolojik kategoriye sokularak bir -izm haline getirilmiĢ siyasi görüĢ değil, bilâkis insanseverliğin, toplumseverliğin, yurtseverliğin, hümanizmanın, aydınlanmanın, aydınlanmacılığın, çağdaĢlaĢmanın yollarını ıĢıtan bir meĢaledir.

Bunun en bariz kanıtı da, yaĢamı boyunca belirli veya karıĢık birtakım ideolojileri ve siyasî akımları savunan veya benimsemiĢ hiçbir siyasî hareket ve teĢekkül içerisinde yer almamasıdır. Ancak yine de Berkes‟in, geçmiĢte olduğu gibi günümüzde de düĢününün ana fikirleriyle değil, onun fikriyatını zoraki ideolojikleĢtiren bazı zihniyet ve çevrelerin etkisiyle, geçici fikir eğilimleriyle ve hatta kendi düĢününde açıkça karĢı olduğu birtakım görüĢlerle anıldığı da vakidir.201 Hâlbuki onun entelektüel kiĢilik yapısı ile fikrî felsefesinin ne sol ne de ideolojik Kemalizm çerçevesine sokulup daraltılabilecek bir anlayıĢtan değil, bilâkis sosyal demokrasiden beslenen, sol ve ideolojik Kemalizm üstü evrensel insanlık değerlerini önemseyen, benimseyen bir fikir aleminden kaynaklandığını söylemek mümkündür.

Niyazi Berkes‟in siyasî perspektifi açısından vurgulanabilecek son bir önemli nokta da Ģudur: 1940‟lı yıllarda Berkes ve arkadaĢları, çevrelerindeki düĢünen diğer insanlardan farklı bir düĢünsel odağı temsil eder hale, hiçbir zaman öne çıkarmadıkları siyasî duruĢlarının belirli ideolojilerin esiriymiĢ görüntüsü paralelinde getirilmiĢlerdir. Ancak geçmiĢten günümüze Türk düĢünce hayatında konu, düĢünsel farklılıktan çok düĢünen insanın kimliğine yöneltilmediği sürece, benzerliklerden çok ayrılıkların ön plana çıkmasına yol açmaktadır. Bunun sonucunda da, aykırı görülen düĢünsel eğilim iyice

201 Bu noktada vurgulanmak istenen husus aslında Ģudur: Türk düĢün tarihinde yer almıĢ kiĢilerin fikirlerinin kendi zamanlarında değilse bile, (ki öylesi de oluyor) daha sonraları düĢündüklerinin, yazdıklarının anlaĢılmaması, çarpıtılması, hatta tersine çevrilmesi gibi bir talihsizliğe uğrayıĢlarıdır.

Bunun gerçek nedeni, Türk siyasî ve fikir hayatının evriminin fırtınaları içerisinde fikirlerin, aydınlık yerine, karanlıklar içinde tortular bırakmasıdır. Hatta çoğunlukla da bırakmaya zorlanmasıdır. Zira bu durum, özellikle Türkiye‟nin sol eğilimli ilerici-yurtsever fikir insanları üzerine, yönetici ve sivil egemen sınıfların bilerek kara çalmaları, ifitiralar atmaları, mesnetsiz yollarla suçlamalarda bulunup, hukuksuzca tasifye etmeye çalıĢmaları Ģeklindeki bir politikanın sonucudur. Bazen de, padiĢahlara, sadrazamlara bile, onlarda olmayan özellikler yakıĢtırılır, sonra kuĢaktan kuĢağa bunlara inanılır. Örneğin PadiĢah II.

Osman devrimci, Sadrazam Mustafa ReĢit PaĢa “büyük adam” olur, II. Abdülhamit “uluhakan” olup çıkıverir ortaya. Hâlbuki bilimsel bir tarihçi olarak bunlar incelendiği zaman görülecektir ki, bu nitelemelerin hiçbirinin aslı yoktur. Bunların yanında, gerçekten büyük, ilerici, ulu olarak nitelendirilebilecek oldukça çok sayıda kiĢi vardır ki, bunların bazıları ya hemen hemen hiç tanınmamakta, ya hiç hatırlanmamakta, ya da tümüyle unutulmuĢtur. Niyazi Berkes ve benzer Ģekilde Behice Boran, Pertev Naili Boratav, Mediha Esenel (Berkes), Adnan Cemgil ve Azra Erhat da, yönetici egemen kesimlerce kısa yoldan aĢırı solcu ve komünist yapılıverip, sözde ters yanlarıyla anılmaları sağlanmıĢ talihsiz düĢün insanlarımız arasındadırlar. Dolayısıyla Berkes, ömrü boyunca bir Ģeyleri arama yolunda çalıĢmıĢ, onun dogmalaĢmamıĢ, ayetleĢmemiĢ fikirleri kör değneğini beller gibi gidenlerin hiçbir iĢine yaramamıĢ, bu yüzden pek anılmamıĢ, genelde unutulmuĢtur. Bu betimlemelerin yararlanıldığı kaynak olarak bkz. (Berkes, 1976b: 195-196)

geliĢip kökleĢemeden, sınırlı sayıda insanın direncine rağmen, yönetici ve sivil egemen sınıfların siyasal müdahalesi ile çeĢitli kıyımlara uğramakta ve tasfiye edilmektedir (Kayalı, ġubat 1989b: 77).

Bundan ötürü de, Niyazi Berkes‟in analiz ve fikirleri yerine, siyasî perspektifi, bu dünyadan ayrıldığı güne kadar, özellikle Türkiye‟yi yöneten egemen kesimlerin tüm dikkatini çeken, korkulan ve bu yüzden de, düşünmeye mahkûm Niyazi Berkes‟i, ömrünün sonuna dek düşünce mahkûmu eden en önemli nokta olmuĢtur.

3.3.2 Niyazi Berkes-Siyasî TeĢekkül ĠliĢkisi: “Hiçbir Siyasal Partiye Üye