• Sonuç bulunamadı

Talî nitelikli haklar da tüketicilerin korunması bakımından hayatî öneme sahip- tir. Aslî nitelikteki tüketici haklarının etkili bir şekilde kullanılabilmesi, talî nitelikte olan ve bu başlık altında inceleyeceğimiz haklara önem verilmesi ile yakından ilgili- dir. Bu haklar tüketicilerin bilgilendirilmesi ve eğitim hakkı ile tüketicilerin örgüt- lenme ve temsil hakkıdır.

1 - Tüketicilerin Bilgilendirilmesi ve Eğitim Hakkı

Tüketicilerin ayıplı mal ya da hizmetlerden dolayı uğradıkları zararın tazmini yanında, onlara haklarını öğretmek, bu hakları nasıl kullanacakları hakkında bilgi- lendirmek tüketicinin korunmasını daha etkili hâle getirecektir. Eğitim ve bilgilendi- rilme sayesinde, tüketicilerin bilinçli bir tüketici olmaları sağlanacak ve bunun sonu- cunda zarara uğramaları engellenebilecektir. Tüketicinin eğitiminin temel amacı, tüketiciye ihtiyaç duyduğu bilgileri nerede ve nasıl bulacağı, nasıl değerlendireceği

konusunda becerisini geliştirmektir199. Tüketicilerin karşılaştığı çeşitli problemlerin

temel sebebinin yanlış ve aldatıcı bilgiler olduğu tespit edilmiştir.

198 ATASOY/TAŞKIN/ACAR, s. 27.

Bilgilendirilme ve eğitim hakkı, tüketicilerin temel haklarından birisidir. Tüke- ticilerin satın aldığı mal ve hizmetin ne olduğunu, ne işe yaradığını, ne kadar dayana- cağını açık seçik herhangi bir aldatılmaya meydan vermeksizin bilebilmesi, tüketici- lerin bilgilendirilmesi ve eğitimi hakkını ifade eder. Tüketicinin bir yiyecek madde- sinin temizlik ve beslenme derecesini, ona nelerin karıştırıldığını, bir malın garanti belgesinin kapsamını, tamir, bakım ve garanti olanaklarını, alım-satım işleminden önce bilmesi gerekmektedir. Bilinçli bir tüketicinin piyasaya sunulan ürünler arasın- dan kendi ihtiyacına uygun olanı seçebilmesi, kendisine bu bilgilerin sağlanmasına

bağlıdır. Bunun yanında tüketici tarafsız bilgi kaynaklarına da ulaşabilmelidir200.

Tüketicilere verilen bilgilerin doğru ve dürüst olmaları yanında, mal ve hizme- tin bütün özelliklerini tüketicilere tanıtması gerekir. Başka bir deyişle tüketiciler ek- sik bilgilendirilmemelidir. Tüketicilerin bilgilendirilmesinin amacı, tüketicilerin mal ve hizmetleri rasyonel biçimde seçebilecek güçte kılmak ve hak ve sorumluluklarının

bilincinde olan "seçici tüketiciler" hâline getirmek olmalıdır201.

Tüketicilerin bilgilendirilmesi yazılı belgeler, görsel şemalar ve sözel tanıtım-

larla mümkün olabilir202. Kişisel tecrübe ve deneyimler, arkadaş ve akraba tavsiyele-

ri, garanti belgeleri, tanıtma ve kullanım kılavuzu, ticarî reklamlar ve satıcının tavsi-

yesi gibi yöntemlerle de tüketiciler bilgi sahibi olabilirler203. Diğer yandan, bilinçli

tüketicinin yetiştirilmesinde eğitimin önemi dikkate alınarak, okullar ve iletişim araç-

ları ile tüketicilerin eğitilmesi gerekir204.

2 - Tüketicilerin Örgütlenme ve Temsil Edilme Hakkı

Tüketicilerin Aslî nitelikteki haklarını kullanabilmelerini sağlayacak ve bu ni- telikteki haklarının ihlâl edilmesini önleyecek tedbirlerin de alınması gerekmektedir. Bu tedbirlerden en önemlisi de bilgilendirilme ve eğitim hakkı sağlanarak bilinçlen- dirilmiş tüketicilerin, kendileriyle ilgili yapılan düzenlemelere, alınan kararlara ka-

200 GÖLE, s. 18; ASLAN, s. 51; ATASOY/TAŞKIN/ACAR, s. 29. 201

GÖLE, s. 18; ATASOY/TAŞKIN/ACAR, s. 29. 202 DPT Özel İhtisas Komisyon Raporu, s. 33. 203 GÖLE, s. 18; ASLAN, s. 55.

tılmalarını sağlamak amacıyla temsillerinin sağlanmasıdır205. Tüketicilerin temsili “tüketicilerin hak ve çıkarlarıyla doğrudan ya da dolaylı olarak, çeşitli kurum ve ku- ruluşlarca alınan kararlara örgütleri aracılığı ile demokratik biçimde katılmaları" ola-

rak tanımlanmaktadır206.

Tüketicilerin temsil edilme hakkının doğal bir sonucu olarak kendileri ile alı- nan kararlara ve kanunî düzenlemeler dâhil her türlü mevzuat hazırlığı çalışmalarına katılabilmeleri açısından aralarında örgütlenmeleri bir zorunluluktur. Örgütlü tüketi- ciler, seslerini daha iyi duyurabilecek ve tüketici haklarının etkili bir şekilde korun- masına önemli katkı sağlayacaklar ve kamuoyu oluşturarak önemli bir demokratik

baskı grubu hâline gelebileceklerdir207.

Tüketicilerin örgütlenmesi hususunda Amerika Birleşik Devletleri’nde çok önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Hatta uygulamada birçok uyuşmazlık tüketiciler tarafından oluşturulan örgütler tarafından çözülmekte ve toplum tarafından da genel

bir kabul görmektedir208. Ülkemizdeki bu alandaki gelişmelere bakıldığında, tüketi-

cinin temsil edilme hakkı ilkesinin gözetilmesi ve tüketicinin korunması alanında gönüllü örgütlenmelerin teşvik edilmesi amacıyla Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun incelendiğinde tüketici örgütlerinin Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun hükümlerine göre kurulan bütün kurullarda sayıları tartışılabilirse de temsil edildikle-

ri görülmektedir209.

205 GÖLE, s. 20.

206 DPT Özel İhtisas Komisyon Raporu, s. 36.

207 GÖLE, s. 20; DPT Özel İhtisas Komisyon Raporu, s. 36, ATASOY/TAŞKIN/ACAR, s. 31. 208

Ayrıntılı açıklama için bkz. WALLER/BRADY/ACOSTA, s. 25 vd..

209 Örneğin Tüketici Hakem Heyeti, Reklam Kurulu, Tüketici Konseyi ve Reklam Konseyinde tüketici temsilcileri yer almaktadır. Bu kurullarda ne kadar tüketici temsilcisi bulunduğuna ilişkin ayrıntılı bilgi için bkz. http://www.tuketici.gov.tr/ (Erişim: 01.12.2013)

İKİNCİ BÖLÜM

SATILANIN AYIPLI OLMASI NEDENİYLE TÜKETİCİNİN SÖZLEŞ- MEDEN DÖNMESİNİN ŞARTLARI

§ 4. TÜRK HUKUKUNDA

I - AYIPTAN SORUMLULUK BORCUNUN HUKUKÎ NİTELİĞİ

Ayıptan sorumluluk, satılan şeyin satıcı tarafından vaat edilen nitelikleri taşı- mamasından veya değerini yahut sözleşme gereğince ondan beklenen makul faydaları

azaltan veya kaldıran eksiklikleri bulunmasından satıcının sorumlu olmasıdır1. Tüketici

bir mal satın alırken, doğal olarak ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla o maldan bazı fay- dalar beklemektedir. Bu nedenle satıcı tüketiciye mülkiyetini devrettiği malın, niteliği gereği veya sözleşme uyarınca yaptığı taahhütlerde belirlenen vasıflara sahip olduğunu tüketiciye tekeffül etmektedir. Dolayısıyla ayıptan sorumluluk borcu, satış sözleşmesi- nin satıcıya yüklediği ikinci sırada ve yan borçlardandır. Zira asıl borç olan satılanın teslimi ve mülkiyetinin nakli borcu mevcut olmadığı veya herhangi bir sebeple ortadan

kalktığı takdirde, ayıptan sorumluluk borcu da yok olacaktır2.

Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun satıcının ayıptan sorumluluk borcunu, taraflarca kararlaştırılan özelliklerinin veya lüzumlu vasıfların yokluğunun yanı sıra, sözleşmede öngörülen sürede satılanın teslim edilmemesi ve montaj hatalarını da içere- cek şekilde genişletmiştir. 1999/44 sayılı Avrupa Birliği Yönergesinde de satıcının tüke- ticiye sözleşmeye uygun bir mal teslim etmesi gerektiği belirtilmiştir. Buna göre teslim edilen mal satıcının veya Yönergede belirtilen diğer kişilerin beyanlarına, örneklemele- rine veya aynı tip malların normal kullanım amaçlarına, kalitelerine veya performansla- rına uymuyorsa sözleşmeye uygunsuzluk var sayılır. Montaj hataları da ayrıca sözleş-

meye aykırılık olarak kabul edilmektedir3. Viyana sözleşmesinde de satıcının sorumlu-

luğu, belli zaman döneminde malların normal kullanımlarına veya özel kullanımlarına uygun kalacağı veya belirtilen kalite ve nitelikleri koruyacağı teminatı da dâhil olmak

1 EDİS, s. 7; ASLAN, s. 122. 2 FEYZİOĞLU, C. I, s. 270. 3 KUTOĞLU, s. 32.

üzere satıcının herhangi bir borcunun ademi ifasından kaynaklanan tüm ayıpları kapsa-

yacak şekilde düzenlenmiştir4. Satıcının ayıptan sorumluluk borcu kanundan doğan bir

borç olup5, asıl borcun akıbetine bağlı fer'i bir borçtur6.

Satıcının ayıptan sorumluluk borcu Türk Borçlar Kanununa göre kusura dayalı bir borç değildir. Türk Borçlar Kanunu 219/2. maddesi "Satıcı, bu ayıpların varlığını bil- mese bile onlardan sorumludur" demektedir. 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hak- kında Kanunun 4/3. maddesinin son cümlesinde de benzer bir düzenleme bulunmaktay- dı. Bu nedenle ayıptan sorumluluk borcunun doğması genel hükümlere göre kusurun

varlığına bağlı olmayıp, kusursuz sorumluluk esası benimsenmişti.7 Bununla birlikte

6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun 9. maddesiyle satıcıya, malı satış sözleşmesine uygun olarak tüketiciye teslim etme yükümlülüğü getirmekle birlikte, belli durumlarda satıcıya sorumluluktan kurtulma imkânı vermiştir. Buna göre reklam veya ilân yoluyla yapılan açıklamalara aykırı mal teslim edilmesi hâlinde bir ayıbın varlığının kabul edilmesinin nedeni, bu açıklamalarda yer alan taahhütlerin taraflarca bilindiği ve dolayısıyla bunların sözleşme içeriği olduğudur. Ancak nadiren de olsa, satıcının, mala ilişkin olarak örneğin üretici tarafından yapılan reklamlardan fiilen haberdar olmaması ve haberdar olmasının da kendisinden beklenemeyecek olması ihtimali vardır. İşte bu hâllerde satıcı ilgili taahhütlerle bağlı tutulamayacaktır. Kuşkusuz bu durumda ispat külfeti satıcıdadır. Satıcının reklam ve ilânlarda vaatlerden sorumluluktan kurtulmak için başvurabileceği diğer imkân, gerçeği yansıtmayan reklam veya ilânın, satış sözleş- mesinin kurulması anına kadar düzeltildiğini ispat etmesidir. Bu durumda sözleşme içe- riği zaten yeni reklama göre belirlenmiştir. Son olarak satıcı, ilgili reklam ve ilana rağ- men, tüketicinin bunlardan etkilenmediğini, yani buradaki taahhütlere bağlı olarak söz- leşme kurma iradesinin oluşmadığını da ispat edebilir. Örneğin ilgili reklamın hiç ulaş- madığı bir bölgede kurulan bir satış sözleşmesi açısından bu imkân mevcuttur. Bu hâl- lerde yine reklamdaki taahhüdün sözleşme içeriği olmadığı kabul edilebilir. Bu açıkla-

4 ASLAN, s.122, dn, 29.

5 Bununla birlikte, satıcının ayıptan sorumluluk borcunu, satıcının sözleşmeden doğan Aslî borcunun kötü ifa edilmesinden kaynaklandığı ve kötü ifanın kanunda özel olarak düzenlenmiş bir çeşidi oldu-

ğu, bu nedenle akdi bir borç söz konusu olduğu, Viyana sözleşmesi hükümlerine de dayanarak ileri sürülmüştür. Bkz. YAVUZ, C., Satıcının Sorumluluğu, s. 29-33. Bu konudaki çeşitli teoriler için bkz. ASLAN; s. 122-123.

6 ASLAN, s. 123.

malardan sonra 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun ayıptan sorum- luluk konusunda genel hükümlerden ayrılarak kusur sorumluluğu ilkesini benimsediğini

kabul edebiliriz8.

Türk Borçlar Kanununa göre ayıplı malın ifası durumunda alıcıya karşı sadece sa- tıcının sorumluluğu söz konusudur. 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Ka- nuna göre de ayıplı ifa durumunda tüketiciye karşı kural olarak sadece satıcının sorumlu olduğu düzenlenmiştir. Bununla birlikte tüketicinin seçimlik hak olarak ücretsiz onarım veya malın ayıpsız misli ile değiştirilmesi hakları, satıcının yanı sıra üretici veya ithalat- çıya karşı da kullanılabilecektir. Bu durumda üretici, ithalatçı ve satıcı müteselsilen so-

rumlu olacaklardır9. Sözleşmeye aykırılıktan, sözleşme tarafı olarak öncelikle satıcının

sorumlu olması esastır. Ancak, tüketici satıcının ortadan kaybolduğu durumlar da dâhil olmak üzere, ayıpsız misli ile değiştirme veya ücretsiz onarım haklarını üreticiye veya ithalatçıya karşı da kullanabilecektir. Üretici veya ithalatçı ile tüketici arasında bir söz- leşme ilişkisi bulunmamaktadır. Tüketici, üreticiye veya ithalatçıya karşı bir ödeme yapmadığı için sözleşmeden dönme hakkını kullanarak, satıcıya ödemiş olduğu parayı üretici veya ithalatçıdan geri alması veya bedel indirimi hakkını kullanması mümkün değildir. Tüketici bu haklarını ancak satıcıya karşı kullanabilir. Buna karşılık ücretsiz onarım ve ayıpsız misli ile değiştirmenin üreticiden veya ithalatçıdan istenmesi anlam- lıdır. Zira elinde yeni mal bulunan veya o malı gereği gibi onaracak olan üretici veya ithalatçıdır. Dolayısıyla bu hâllerde, sözleşmelerin nisbîliği ilkesini aşarak tüketicinin doğrudan üreticiye veya ithalatçıya gidebilmesi kabul edilmiştir. Bu nedenlerle 4077 sayılı Kanunun aksine bayi, acente ve bağlı kredi veren gibi kişilerin yanı sıra üretici ve ithalatçıların da her durumda müteselsilen sorumlu olacaklarına dair yer alan ancak pra- tikte uygulanmayan bir hükme yer verilmemesi de son derece isabetli olmuştur.

Ayıptan sorumluluk borcunun anlaşmayla sınırlanması veya kaldırılması ya da

genişletilmesi Türk Borçlar Kanunu m. 221’e göre mümkündür10. Bununla birlikte Tü-

keticinin Korunması Hakkında Kanunda sorumluluğun sınırlandırılması veya kaldırıl-

8

Karşı görüş için bkz. ASLAN, s.123.

9 Eski TKHK 4/3. maddesine göre ayıplı maldan dolayı tüketiciye karşı, satıcı, bayi, acente, bağlı kredi veren ve mallarda, imalatçı-üretici ve ithalatçı müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulmaktaydı.. 10 EDİS, s. 21; YAVUZ, C., Satıcının Sorumluluğu, s. 34.

masına ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır11. Bu nedenle tüketici işlemleri açısından ayıptan sorumluluk hükümleri sözleşmeyle sınırlandırılamayacak veya ortadan kaldırı- lamayacaktır. Zira Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun tüketicinin korunması ama- cıyla çıkarılmış özel bir kanun olduğundan, genel hükümlerdeki sorumluluğun sınırlan- dırılmasına ilişkin hükümler, açıkça bir hüküm olmadığı takdirde tüketici aleyhine ola-

rak uygulanmayacaktır12. Pek tabidir ki, bu sorumluluğun tüketici lehine olarak genişle-

tilmesinde herhangi bir engel bulunmamaktadır13.

II - SATICININ SORUMLULUĞUNUN ŞARTLARI

Ayıptan sorumluluk hükümleri uyarınca, satıcının borçları genel olarak Türk Borçlar Kanununda düzenlenmiştir. Türk Borçlar Kanunu 219-231. maddeleri "Ayıptan

sorumluluk" başlığı altında bu konuyu düzenlemektedir14. Tüketici işlemleri açısından

ise ayıptan sorumluluğa ilişkin hükümler 8 vd. maddelerde düzenlenmiş olup, bu işlem- lerde Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun esas olarak uygulanacaktır. Bununla bir- likte Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunda hüküm bulunmaması hâlinde 83. mad- de gereğince genel hükümler uygulanacaktır. Bu nedenle satılanın ayıplı olmasına iliş- kin esas olarak Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun hükümleri incelenecektir. Bu

inceleme yapılırken büyük ölçüde Türk Borçlar Kanunu15 ile karşılaştırmalara yer veri-

lerek aralarındaki farklılıklar gösterilmeye çalışılacaktır.

11 Eski Kanun’da da bu konuda herhangi bir hüküm bulunmamaktaydı.

12 Yargıtay’da Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunda yer alan hükümlerin emredici nitelikte oldu-

ğunu, tarafların sözleşme özgürlüğü ilkesi çerçevesinde imzalayacakları sözleşmelerin bu hükümlere aykırı olmaması gerektiğini belirtmiştir. 13.HD. 16.06.2014, E.2014/15311, K.2014/19287 (yayım- lanmamış karar).

13 Bu husus aşağıda Sorumluluğun Sözleşme ile Kaldırılması veya Sınırlanması başlığı altında ayrıntılı olarak incelenmiştir.

14

TBK’nın 219. maddesinde ayıp şu şekilde tanımlanmaktadır:” Satıcı, alıcıya karşı herhangi bir surette bildirdiği niteliklerin satılanda bulunmaması sebebiyle sorumlu olduğu gibi, nitelik veya niteliği etki- leyen niceliğine aykırı olan, kullanım amacı bakımından değerini ve alıcının ondan beklediği faydaları ortadan kaldıran veya önemli ölçüde azaltan maddî, hukukî ya da ekonomik ayıpların bulunmasından da sorumlu olur”.

15 TBK düzenlemesi de genel olarak eski TKHK ile paralellik arz etmekteydi. Bkz. ZEVKLİ- LER/AYDOĞDU, s. 104. TBK 218. maddesinin gerekçesine göre, maddede, satıcının ayıptan sorum- luluğu konusu, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun hükümleri göz önünde tutularak, yeniden kaleme alınmıştır. Ancak, TBK ile Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun uygulama alanlarının farklı olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Bununla birlikte, yeni TKHK ayıbın tanımlanma- sında sözleşmeye aykırı ifa kriterini esas alarak TBK’dan ayrılmıştır. Ayrıca montaj hataları da ayıp kavramına dâhil edilmiştir.

A) SATILANIN TESLİMİ BORCUNUN İFASI