• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM

2.4. İŞ GÜVENCESİ(ZLİĞİ) YAKLAŞIMLARI ve SINIFLANDIRILMASI

2.4.1. Nesnel-Öznel İş Güvencesizliği

İş güvencesizliğinin kavramlaştırılmasında önemli bir nokta, iş güvencesizliğinin nesnel veya öznel boyutlarının hangisinin ele alınacağıdır. Psikolojide iş güvencesizliği; çalışanların öznel algılama sürecine dayanarak açıklanmaktadır. İş güvencesizliğinin varlığı, bireyin çalıştığı örgütün iç ve dış çevresindeki farklı etmenleri/işaretleri yorumlamasına ve değerlendirmesine bağlıdır. Eğer birey işinin risk altında olduğunun farkında değilse, buna inanmayı reddediyorsa veya bu riske karşı koyabileceğini düşünüyorsa; işletmenin küçülmesi, ekonomik kriz, teknolojik değişim gibi nesnel bir tehdit durumunda bile iş güvencesizliği algılamayabilmektedir. Bununla birlikte, bazı araştırmacılar nesnel iş güvencesizliğine dikkat çekmektedir. Örneğin Pearce (1998), iş güvencesizliğinin, çalışanların algılamalarının dikkate alınmadan tanımlanmasını önermektedir. Buna göre, iş güvencesizliği yansız bir üçüncü şahıs tarafından ya da geçici istihdam gibi bariz bir hizmet akdine gönderme yapılarak belirlenmelidir. Sverke ve Hellgren (2002), iş güvencesizliğinin nesnel belirleyicilerini işgücü piyasası özellikleri, örgütsel değişim, iş akdi türü ve örgüt için belirsiz bir gelecek olarak ele almaktadır (Seçer, 2008:268-269).

Nesnel ve öznel iş güvencesizliği sınıflandırması, iş güvencesizliğinin öznel ya da nesnel bir olgu olarak ele alınabileceği düşüncesine dayanmaktadır. Bir işletmede çalışan herkes aynı düzeyde iş güvencesizliği tehlikesi ile karşı karşıya gelmemektedir. Aynı işletmede çalışan iki kişi, iş ortamının farklı algılanması ve yorumlanması nedeniyle, farklı düzeylerde iş güvencesizliği algısına sahip olabilirler. Bu nedenle, iş güvencesi literatüründe içinde bulunan durumun değerlendirilmesi önemli bir rol oynamaktadır. Nesnel iş güvencesizliği, geçici, kayıt dışı ve kısmi süreli istihdam ilişkisi ile çalışanların güvencesizliğini yansıtırken, öznel iş güvencesizliği, çalışanların işlerini kaybetme korkusu ile işlerinin devamlılığı konusundaki kaygılarını içeren güvencesizlik algılarını ifade etmektir. Bu iki tür güvencesizlik birbiri ile ilişki içindedir. Geçici işlerde çalışanların birçoğu işlerinin ve kariyerlerinin geleceği ile ilgili kaygıları olduğunu ifade etmektedirler (Çakır, 2007:123).

Nesnel (objektif) iş güvencesizliği, bireyin işindeki dışsal tehditlerle ilgili iken, algılanan yani öznel iş güvencesizliği, bireyin tehditleri değerlendirmesi ile ilgilidir.

Ancak her iki tür iş güvencesizliği birbirleri ile önemli derecede ilişkilidir. Öznel iş güvencesizliği, nesnel iş güvencesizliği söz konusu olmadığında pek görülme olasılığı olmasa da, daha fazla stres yaratma potansiyeline sahiptir. Taşerona devretme veya özelleştirme söz konusu olduğunda, dışsal tehditler ortaya çıkmakta ve iş güvencesizliği daha çok nesnel bir nitelik taşımaktadır (Çakır, 2007:123).

Öznel iş güvencesizliğine ilişkin algılar, ortamsal faktörler ile bireysel faktörlerin bir fonksiyonu olarak ortaya çıkmaktadır. Gerçeğin algılanışı, tehdide karşı duygusal tepkiler ve bilişsel yetenekler nedeniyle “objektif” gerçekten farklı olabilir. Bunun anlamı; bütün işlerin eşit olarak risk altında olduğu bir işyerinde, çalışanların farklı düzeylerde iş güvencesizliği kaygısına sahip olabilmeleridir. Böylece nesnel iş güvencesizliği ile öznel iş güvencesizliği düzey ve şiddeti birbirinden farklı olabilmektedir (Çakır, 2007:123).

İş güvencesizliği algısını etkileyen bireysel farklılıklar, iş güvencesizliğinin öznel boyutunu oluşturmaktadır. Bir kişilik özelliği olan kontrol odağının iş güvencesizliği kaygısını etkilediği saptanmıştır. Buna göre içsel kontrol odağına sahip olma ile iş güvencesizliği arasında olumsuz bir ilişki söz konusudur. Nesnel güvencesizliğin düşük olduğu işletmelerde bile, bazı çalışanlar öznel iş güvencesizliği yaşayacaklardır. Bu koşullar altında, öz-saygı ve kötümserlik gibi baskın kişilik özellikleri güvencesizliğin hissedilmesinde etkili olacaktır. Oysa işlerin tehlike altında ve iş güvencesizliğinin yüksek olduğu işletmelerde, kişilikle ilgili faktörlerin iş güvencesizliği hissi ile ilgisi daha az olacaktır. Bu tür işletmelerde, eğitim düzeyi, yaş, işletmedeki pozisyon, etnik köken gibi, bireylerin işlerini kaybetmelerinde etkili olduğu düşünülen kişisel özellikler daha önemli hale gelecektir. Bazı bireyler, çalıştıkları işletmenin durumu kötüye gittiği halde kendi gelecekleri ile ilgili iyimserlik taşıyabilirken, bazıları durumu iyi olan işletmede karamsarlıklarını sürdürebilmektedirler. Bu nedenle nesnel ya da öznel yaklaşımlardan biri ile hareket etmek araştırmalarda eksikliğe yol açacaktır (Çakır, 2007:124).

Klandermans v.d. (1991), öznel iş güvencesizliğinin göstergeleri ilgili olarak şu sonuçlara ulaşmışlardır (Çakır, 2007:124):

-Çalışanların yönetime duydukları güven yükseldikçe, işlerinin geleceği konusunda kendilerini daha güvende hissetmektedirler.

-Konumlarının dışsal etkiler tarafından biçimlendirildiğine inanan ve çevrelerine daha kötümser bir yaklaşım sergileyenler daha fazla iş güvencesizliği hissetmektedirler.

-Tehdit altında olan iş özellikleri daha fazla olanların hissettiği iş güvencesizliği daha fazladır.

-Finansal koşulları daha zayıf olanların hissettiği güvencesizlik, finansal açıdan daha güçlü olanlara göre daha yüksektir.

-İşgücü piyasasında kendilerinin daha güçlü konumda olduğuna inanların hissettiği iş güvencesizliği daha düşüktür.

-Eğitim düzeyi daha yüksek olanlar ile daha genç çalışanlar daha az iş güvencesizliği hissetmektedirler.

Büssing (1999), yapılan araştırmalara, iş güvencesizliğinin nesnel boyutlarının katılmasını, sonuçların farklı çıkma olasılığı olduğu için önermektedir. Büssing’e göre, işsizliğin tahmin edilmesi, nesnel kavramlaştırmanın temel öğesi olan iş kaybı tehdidi tarafından yaratılmaktadır. Dolayısıyla böyle bir tehdit, yakında olmasından korkulan bir iflasta veya işin geçici doğasında meydana gelebilmektedir. Kısaca, iş kaybı tehdidinin, öznel ve nesnel olarak birlikte ele alınması gerektiği ileri sürülmektedir. Gerçekten de iş kaybı tehdidi genellikle iş ile ilgili iflas veya belirli süreli iş akdinden kaynaklanabilmektedir. Fakat çalışanların durumu algılamaları sahip oldukları kaynaklara göre farklılaşmakta ve belki de bazıları hiç iş güvencesizliği yaşamayabilmektedir. De Witte ve Naswall (2003), dört Avrupa ülkesinde geçici istihdam ile algılanan iş güvencesizliğinin iş doyumu ve örgütsel bağlılıkla olan ilişkisini araştırmıştır. Yukarıda değinildiği gibi Pearce 1998) ve Büssing (1999), geçici istihdamı iş güvencesizliğinin nesnel bir biçimi olarak görmektedir. Bu nedenle, De Witte ve Naswall’ın (2003) çalışmalarında nesnel iş güvencesizliği göstergesi olarak geçici istihdam kullanılmıştır. Ayrıca algılanan iş güvencesizliği de araştırılmıştır. İş güvencesizliğinin iki farklı biçiminin analiz edilmesi, her ikisi arasındaki ilişkinin ve etkileşimin açıklanması olasılığını sunmaktadır. Araştırma sonuçlarına göre, geçici istihdam ve iş doyumu ile örgütsel bağlılık arasında ilişki sadece algılanan iş güvencesizliği analize dahil edildiğinde ortaya çıkmaktadır. Geçici istihdamın, algılanan iş güvencesizliği ile ilişkili olduğu hipotezi, dört ülkeden üçünde

doğrulanmıştır. Buna göre, aralarındaki ilişki düşük olmasına rağmen, geçici istihdam, algılanan iş güvencesizliği ile ilişkilidir. De Witte ve Naswall’a göre, ilişkinin az olmasının nedeni geçici istihdam edilen çalışanların bir kısmına gelecekte sürekli istihdam teklif edilme olasılığıdır. Görüldüğü gibi, iş güvencesizliği araştırmalarında sadece geçici istihdam gibi nesnel göstergeleri dikkate almak yanıltıcı sonuçlar doğurabilmektedir. Algılanan iş güvencesizliği birtakım nesnel koşullardan kaynaklanabilmekte; fakat bütünüyle bu koşullardan oluşmamakladır. Nesnel koşullar her birey tarafından farklı değerlendirilebilmekte ve böylece farklı iş güvencesizliği seviyeleri ortaya çıkmaktadır (Seçer, 2008:268-269).

İş özellikleri birey açısından ne kadar çok önem taşıyorsa, bunların kaybedilme olasılığı anlamına gelen iş güvencesizliği bireyde daha şiddetli algılanmasına neden olacaktır. Dolayısıyla iş güvencesizliği algısının şiddeti, bireyin iş özelliklerine verdiği öneme, bunları kaybetme olasılığı konusundaki algısına ve bu iş özelliklerine olan bağımlılığına bağlıdır. Örneğin finansal bağımlılığı yüksek olan bir kişinin iş güvencesizliği şiddeti daha yüksek olacaktır (Çakır, 2007:124).