• Sonuç bulunamadı

1.2. İŞ GÜVENCESİ KAVRAMININ HUKUKİ BOYUTU ve TARİHSEL

1.2.7. Çalışma Hayatında Esneklik ve İş Güvencesi

Liberal anlayış, sosyal refah devleti modellerindeki koruyucu kurumsal önlemleri serbest piyasadan sapma olarak nitelendirmekte ve serbest piyasayı tahrip eden hiçbir yaklaşımın başarılı olamayacağı savını ileri sürmektedir (Ongan, 2004:123). Liberal eğilimlerin güçlendiği, teknolojik yeniliklerin baş döndürücü bir şekilde ilerlediği ve küreselleşmenin hız kazandığı günümüzde, ülkelerin birbirine olan bağımlılıkları artmış ve iktisadi gelişmeler büyük ölçüde uluslararası etkileşim içine girmiştir. Hızla artan

uluslararası rekabet koşulları; piyasa koşullarında yaşanan şok değişiklikler, faiz oranları, enerji maliyetleri, hammadde fiyatları gibi faktörlere kolay uyum sağlayabilme ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Özellikle son yıllarda baş gösteren ekonomik resesyonların zorlaştırdığı rekabet şartları karşısında işletmeler, esneklik yoluyla verimliliklerini arttırmaya ve maliyetlerini düşürmeye çalışmaktadır. Ekonomide yaşanan bu değişimler, çalışma hayatını ve iş piyasasını düzenleyen yasaların da değişmesi gereğini ortaya çıkarmıştır. Çünkü yasalar, gelişen ve değişen ekonomik ve sosyal ilişkilere göre şekillenmek ve bunların gereksinmelerine cevap vermek zorundadır (Uçkan, 1998).

Zaman içinde iş kanunlarında gerçekleştirilen değişiklikler, katı nitelikteki istihdam hükümlerine yer verilmesi doğrultusunda gelişmiştir. Oysa işletmelerin belli bir esneklik olmaksızın uluslararası ticarette rekabet etmesi, günümüzde tatlı bir düş olarak değerlendirilmektedir. Çünkü katı özellikteki kurallar, işletmelerin rekabet gücü önünde engel oluşturmaktadır. Nitekim katı düzenlemeler; mal ve hizmet üretiminde birdenbire oluşan arz ve talep yoğunluğu ya da daralması karşısında gereken esnekliği sağlayamamaktadır (Centel, 2002).

Bu nedenle 1980’li yıllardan itibaren, çalışma hayatında daha az kural, daha az mevzuat, buna karşılık daha çok esneklik ve serbesti arayışlarının içine girilmiştir. Bir anlamda iş hukuku, rekabet hukukuna uyum sağlamak zorunda kalmıştır (Uçkan, 1998).

Bu esneklik arayışı doğrultusunda, son zamanlarda birçok örgüt esnekliği ve değişen şartlara adaptasyonu sağlayan yeni iş görme biçimlerine geçmiştir. Esnek çalışma biçimleri olarak da adlandırılan bu yeni çalışma biçimlerinde iş, yine örgütsel bir rol olma özelliğini korumakla birlikte, yapıldığı mekan ve zaman değişikliklere uğramış, artık sadece belirli bir işyeri çatısı altında yapılan işler değil, daha kısa zamanda ve farklı saatlerde yapılan işler söz konusu olmaya başlamıştır. Bu çalışma biçimleri örgütlerin küresel ekonomik krizler ile arz ve talep dalgalanmalarına uyum sağlamalarını kolaylaştıracak esnek bir yapıya sahip olmasını sağlarken, çalışanlar açısında da bazı yararlar ve sakıncalar taşımaktadır. Çalışanlar açısından en büyük sakınca bu tür çalışma biçimlerine uygun olarak iş kanunlarında, çalışanların haklarını

koruyacak yeni düzenlemelerin olmaması, diğer bir sakınca da ücretlerin düşüklüğü ve iş güvencesi sorunudur (Çakır, 2001). Diğer taraftan, işverenler açısından; düşük maliyet, yüksek verim, yüksek kalite, teknolojik ilerleme ve uluslararası rekabet şansını arttırdığı kabul edilen esnek çalışma biçimlerinin çalışanlara çalışma şart ve türünü, kendi ihtiyacına göre belirleyebilme serbestisi de tanımaktadır (Yılmaz ve Işık, 2004:96)

Çalışma hayatında esneklik ihtiyacı bir taraftan çokuluslu şirketlerin işletmelerinde uyguladıkları “sayısal esneklik”, “fonksiyonel esneklik” gibi üretim yönetimi uygulamalarını, diğer taraftan da “ödünç iş ilişkisi”, “çağrı üzerine çalışma”, “tele çalışma” gibi yeni çalışma biçimlerini gündeme getirmiştir. Bu yeni çalışma biçimleri yanında, eskiden beri bilinen, birçok ülkenin yasal düzenlemelerinde yer alan, fakat daha önceleri bu kadar yoğun uygulanmayan “belirli süreli sözleşme”, “kısmi süreli sözleşme” ve “evde çalışma” gibi çalışma biçimleri de yaygınlaşmıştır. Ayrıca, “geçici işçi” statüsünde istihdam da günümüzde eskiye göre daha sık rastlanan bir çalışma biçimi haline gelmiştir. Buna karşılık, küreselleşme öncesinde olağan çalışma biçimi olan “belirsiz süreli” sözleşmelerle tam gün çalışanların sayısında bir azalma yaşanmaktadır. Günümüzde belirsiz süreli sözleşmelerle, tam gün istihdam edilen işçilere “çekirdek işçi” denilmekte, bunlarda birden fazla beceri aranmakta, örgütlenme ve toplu pazarlık hakkını kullanabildikleri, iş güvencesine sahip oldukları ve günün koşullarına göre ücretlerini yükseltme şansına sahip oldukları için de bunlar günümüzde ayrıcalıklı bir grup olarak görülmektedir. Buna karşılık esnek çalışma biçimleri ile istihdam edilenler, özellikle “geçici işçi” olarak çalışan, “evden çalışan”, “evde çalışan” ya da ihtiyaç duyulduğunda işyerine zaman zaman çağrılan çalışanlara da “çevre işçileri” denilmektedir. Çevre işçilerinin çalışma koşulları giderek kötüleşme eğilimi göstermektedir. İşçilik maliyetlerini düşürme çabalarının getirdiği esneklik arayışları, 20. yüzyılın son çeyreğinde çalışanlar açısından “örgütlenme hakkı”, “toplu pazarlık hakkı” ve “iş güvencesi” gibi bazı sosyal hakların, en azından “çevre işçileri” açısından kullanılmasını olanaksız kılmıştır (Kutal, 2005:24-25).

Günümüzde işletmelerin rekabet edebilirliğini artırmak için işgücünü esnekleştirmesi ile formel istihdamın yerini enformel istihdamın güncel biçimleri (kısmi süreli, geçici çalışma bürosu aracılığıyla veya doğrudan işe alma yöntemiyle

geçici veya belirli süreli, çağrı üzerine veya bağımsız sözleşmelerle ve taşeron işletmeler aracılığıyla istihdam vb.) almaktadır. Bu nedenle, esneklik işgücü piyasasında heterojenleşmenin temel kaynaklarından biridir. Enformel işgücü piyasası esnektir ve enformel çalışma, esnek işletme anlayışı için büyük bir potansiyel olarak değerlendirilmiştir. İşgücü piyasasında enformelleşme; esneklik ve heterojenliğin, eğretilik ve güvencesizliğin, eşitsizlik ve kutuplaşmanın artmasıyla belirginleşmektedir. Diğer taraftan, enformel istihdamdaki artış ile birlikte, iş güvencesi alanında hem güvencenin kapsamında, hem de yararlanması beklenen işçi sayısında gerileme gözlenmektedir. İşe alma ve işten çıkarmaya ilişkin düzenlemelerin kapsamı dışında enformel çalışanların sayısının artmasıyla birlikte “iş güvencesizliği” yaygınlaşmaktadır. Haksız işten çıkarma ve ekonomik dalgalanmalar nedeniyle istihdamın istikrarsızlaşması karşısında sayıları giderek artan bir çalışan grubu korumadan yoksun kalmaktadır (Erdut, 2005:18-21).

Günümüzde en çok tartışılan konulardan biri de küreselleşme sonucu olarak artan rekabet koşullarıyla ilgili olarak işletmenin ve işçinin korunması arasındaki ilişkidir. İşçinin korunması ile istihdam ve çalışma koşullarındaki esneklik gerçeği, işçi-işveren arasında belirli bir uzlaşma sağlanması ile gerçekleşebilir (Egemen, 2000:654). Küreselleşme ile birlikte artan rekabetin yaşandığı bu dönemin vurgusu; artık sadece işçiyi koruma anlayışından vazgeçilmelidir, işçi ve işletme birlikte korunmalıdır. Zaten işletmenin korunması işçinin de korunması demektir. Bu düşünce, çalışma ilişkilerinde esnekliği ortaya çıkarmakta, esnek çalışma şekilleri ve süreleri önem kazanmaktadır (Yavuz, 2000:618).

Genel olarak bakıldığında, birçok ülkede iş hukukunun ve endüstri ilişkilerinin korumacı bir yaklaşım yanında, rekabet gücünün artırılması ve istihdamın büyümesini teşvik etmek olan farklı bir yaklaşıma kaydığı da gözlenmektedir. Hatta, bu nedenle modern iş hukukunun “korumadan” (protection), “öngörmeye” (pro-action) yöneldiği belirtilmektedir. Bu gelişmeler sonucunda; değişimi daha da belirgin getiren, esneklik ve güvenlik kavramlarını uzlaştıran bir yaklaşım olarak, “güvenceli esneklik” kavramı ortaya çıkmıştır (Ekin, 2003).