• Sonuç bulunamadı

Nesimî’nin ölüm fetvası ve İslam hukuku açısından değerlen dirilmes

Belgede Nesîmî Kitabı (sayfa 58-61)

NESİMÎ’NİN DİNE AYKIRI GÖRÜŞLERİ VE İDAM EDİLMESİNİN İSLAM HUKUKU

C. Nesimî’nin ölüm fetvası ve İslam hukuku açısından değerlen dirilmes

Nesimî’nin hayatı hakkında verilen bilgiler rivayetlere dayalı olup bu rivayetler arasında farklı ve çelişkili ifadeler vardır. Bu yüzden onun hakkında verilen bilgilerin doğruluğunu kestirme imkânı yok gibidir.47

Mesela Nesimî’nin nerede ve nasıl öldürüldüğü hakkında farklı rivayetler vardır. Bazıları, özellikle de İran’lı yazarlar, onun Şiraz’da bazıları ise Ha- lep’te öldüğünden bahseder. Ağırlıklı görüş Halep’te öldüğüdür. Nasıl öldüğü konusunda daha kesin olan görüş ise asılarak öldürüldüğü şek- lindedir.48 Ancak onun,

Zâhidin efsânesinden soydular nâ-hak beni Hak bilir senden şehâ açık basarlar ağrımaz Soyun ey sellâh-ı murdârlar Nesîmînin tenin Bunca nâ-merdi görün bir er kınarlar ağrımaz49

şeklindeki beytinden derisi yüzülerek öldürüldüğü anlaşılsa da, bu ifade- leri kahrından ve ağır tepkisinden söylemiş olma ihtimali de vardır. Ayrı- ca asılacak kimsenin elbiselerinin çıkarılması adet olduğundan bunu da kastetmiş olabilir.

45 Nesimî Divanı, Gazeller, 186.

46 Bk. İbn Hacer el-Askalanî, İnbâu’l-ğumr, III,136. 47 Bk. Hüseyin Ayan, Nesimî, s, 1.

48 Ayan, Nesîmî, Ankara 2014, s, 2-3. 49 Nesimî Divanı, Gazeller, 187.

Nesimî Divanı’nı yayınlayan Hüseyin Ayan’ın Latîfî’den naklettiğine göre onun ölüm fetvası şu beyitlerinden dolayı verilmiştir:

Deryâ-yı muhit cûşa geldi Kevn ile mekân hurûşa geldi Sırr-ı ezel oldu âşıkâre Âşık nice eylesin müdârâ Yer gök arası hak oldu mutlak Söyler deff ü çenk hep ene’l-hakk.50

Bu konuda Latîfî’nin yorumu şöyledir: Sonunda Arap imamları Ha- lep şehrinde, “bu sözlerin zâhiri şeriata aykırıdır”, diyerek katline fetvâ verip derisini yüzdüler. Ve son sözün dış görünüşüne bakarak şeriat yolu ile amel ettiler<Çünkü şeriatçıların bakışı dış görünüşedir. İçte gizlenen sırlara ve manalara bakmazlar. Adı geçenin mesleğini öğrenmek isteyen- ler divanlarında yazılmış olan kıtalara ve rubailere baksınlar. Yine Latîfî’nin nakline göre, Nesîmi hurûfî değil Ni’metullahî olup huruf il- minden haberdardır.51

Âşık Çelebî onun hakkında şunları kaydeder: Nesimî, Fazlullah-ı Hurufî’nin yakınında iken aşk ve tasavvuf yolunu seçmiştir. Fakat nefsini terbiye ederken yanlış yol tutmuştur. Bundan dolayı sapık ve azgın kişile- rin “neşv ü nema” bulmasına sebep olmuş, sözlerinde “zındıklık kokusu” meydana çıkınca Halep ve Şam’ın din bilginleri: “Dünyadan götür koku- yu” deyip ölümüne fetva vermişlerdir. Sonunda Nesimî derisi yüzülerek öldürülmüştür. Âşık Çelebî onun hakkında şöyle bir değerlendirme de yapar: Şeriat âlimleri, Mansur mezhebi üzere, şehadet aleminde, şeriat hükümlerine göre hakkı yerine getirdiklerini, Mansur ve Nesimî ile belge- lendirmişlerdir.52

Hasan Çelebi’nin onun ölüm sebebi hakkındaki değerlendirmesi ise şöyledir: Nesimî, dilini tutmamış, akla ve şeriata uymayıp gizlenmesi gere- ken sözleri açıklamakta ısrar etmiştir. Daha genç yaşta iken “aşk ve mahab- bete” tutulmuştur. Amma aşk yolunda aklın yolunu kaybederek Fazlullah el-Hurufî’ye mürid olmuştur. Şiirlerinde “şathiyyât”a kaçmıştır. Nihayet “aşk şarabı vücûd kadehinden taşınca” yolunu şaşırmıştır. Onun için de Halep şehrinde şeriat ve tarikat imamlarının fetvasıyla katlolunmuştur. 53

50 Nesimî Divanı, Mesneviler, 1, s, 1.

51 Latîfî, Tezkiretü’ş-şuarâ (Hazırlayan, Rıdvan Canım), Ankara 2018, s, 510-513; Ayan,

Nesîmî, Ankara 2014, s, 3.

52 Âşık Çelebi, Meşâirü’ş-şuarâ (Hazırlayan, Filiz Kılıç), Ankara 2018, s, 370; Ayan, s, 4. 53 Kınalızâde Hasan Çelebi, Tezkiretü’ş-şuarâ (yayına hazırlayan, Aysun Sungurhan), Anka-

Belki de bu konuda en enteresan kelimeyi Şemseddin Sâmi kullan- mıştır. Zira o, Nesimî’nin hayatını ele aldığı kısa maddede onun “halep’te kazâen” öldüğünü söylemiştir.54 Buradaki “kazâen” ifadesi anlamlıdır. Zi-

ra bu kelime klasik fıkıh kaynaklarında bazen dinen ve vicdanen anlamı- na gelen “diyâneten” kelimesinin karşılığı olarak kullanılır ki, yargıya gö- re, yargı yoluyla ve objektif yargılama usulüne göre demektir. Buradan onun Nesimî’nin dine ve vicdana göre olmasa da objektif ve zâhiri yargı kurallarına göre öldürüldüğü sonucuna vardığını söyleyebiliriz. Yine bu kelimenin Türkçe’de kullanılan “kazârâ”, “kaza kurşuna hedef” olmak anlamlarında da kullanılabileceği düşünülebilirse de burada o ihtimal uzak gözükmektedir. Özetle Şemseddin Sami, öldürülme olayını ve sebe- bini yorum yapmadan objektif bir ifade ile ortaya koymuş olmaktadır.

Ali İmadüddin en- Nesimî’nin öldürülmesi hakkında klasik tarih kaynaklarında şöyle bir bilgi vardır:

“Künüzü’z- Zeheb55 isimli kitapta dedi ki: (Emir) Yeşbek56 döneminde

zındık Ali İmadüddin en- Nesîmî57 öldürüldü.

Nesimî’nin davası Daru’l-adl’de (mahkeme) Şeyhimiz el-Müzil (Na- sıriyye hatibinin oğlu), Şemseddin ibnü Eminî’d-Devle (o vakitte Şeyh İz- zeddin’in naibi olan) ve kadıl kudat Fethuddin el- Maliki’nin ve İbnü’l Hazuk olarak bilinen Kadı’l-kudat Şihabüddin Hanbelî’nin huzurunda görüldü.

(Nesimî) bazı aklı olmayan kimseleri yoldan çıkarmıştı, onun küfrü- ne, zındıklığına ve inkarına uymuşlardı. Şehrin kadıları ve alimleri huzu- runda, onun (Nesimî) hakkında İbn Şenkişî(?) el- Hanefî davacı oldu. Naib ona dedi ki: “Sen şayet bu adam hakkında söylediklerini ispat ede- mezsen seni öldürürüm.” Bu sözü duyunca davasından(iddiasından) geri durdu. Nesimî kendi hakkında söylenilenleri reddederek sadece şehadet getirdi ve daha fazla bir söz söylemedi. Bu esnada şeyh Şehabüddin b. Hi- lal geldi ve Maliki kadının üst tarafına oturdu. Bu mecliste onun zındık olduğu, öldürülmesi gerektiği ve tevbesinin kabul olunmayacağı hakkın- da fetva verdi. Malikî’nin üstüne oturarak ondan ayrılmış oldu. Sonra İbn Hilal, Malikî’ye dedi ki: “Ne için öldürülmüyor?” Malikî de ona “Onun öldürülmesini sen kendi hattınla (fetva olarak) yazar mısın?” dedi. O da

54 Şemseddin Sâmi, Kâmûsu’l-a’lâm, İstanbul 1889, “Nesimî” md., s, 576.

55 Eser hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. https://islamansiklopedisi.org.tr/sibt-ibnul-acemi. Bu bilgi için ilgili eserin şu kısmına bakılabilir: Halebî, Sıbt İbnü’l-acemî, Künûzu’z-zeheb fî târîhi Haleb, Halep 1996, II,125-126.

56 Memlük emirlerinden.

“Evet.” dedi. Onun için bir fetva sureti hazırlandı ve o da üzerine (fetvayı) yazdı. Fetvasını (hattını) Şeyhimiz Müzil’e, kadıların geri kalanlarına ve orada bulunan ulemaya sundu. Onlar bunu onaylamadı. Malikî, ona “Eğer kadılar ve ulema bunu onaylamadıysa onu senin sözünle nasıl öl- düreceğim?” dedi. Yeşbek (?) dedi ki” Ben onu öldürmeyeceğim. Sultan onun hakkında araştırma yapmam için bana emir verdi. Ben de sultanın onun hakkında ne emredeceğine bakıyorum.” Meclis bu konudan sonra (bu karar üzerine dağıldı) dağıldı. Meclis (tekrar) naibin huzurunda Da- ru’l- Adl’de, hapishanede devam etti. Sultan Müeyyid58’den haber bek-

lendi. (Bundan sonra naib için derinliğe çıkmak hasıl oldu?) Onu kalenin hapishanesine çıkardılar. Sonra Müeyyid’in onun derisinin yüzülmesi ve yedi gün Halep’te teşhir edilmesi, onun durumunu (çığıran) münadilerin dolaşması, uzuvlarının kesilerek bu parçaların Dulkadiroğlu Ali Bey ve kardeşi Nasıruddin ve Osman Kara Yülük’e gönderilmesi hakkındaki buyruğu (kararı) geldi. (Çünkü) O (Nesimî) onların (uzuvların gönderil- diği kimselerin) akidesini bozmuştu. Bu (emir) ona uygulandı. Bu adam kafirdi, inkarcıydı, onun sözünden ve fiilinden Allah’a sığınırız.

Kamusu’l-A’lam’da dedi ki: İmaduddin es-Sufî meşhur şairlerden bi-

riydi. Çeşitli memleketleri dolaştı. Osmanlı Sultanı Birinci Murad Han’ın saltanatının ilk yıllarında Rum topraklarına girdi. Bunda sonra Halep’e geldi ve orada vefat etti. Kendisinin Türkçe ve Farsça divanı vardı. Bu di- van iki beyit Türkçe, iki beyit Farsça şeklindeydi.

Derim ki: O, Daru’l Hükume’ye (saray benzeri bir yapı olabilir) yakın Sultan Hamamı olarak bilinen hamam yönündeki Ferafira(?) Mahalle- si’nde olduğu bilinen tekkede medfundur. Kim bu tekkenin şeyhi olursa o kişi Nesimî olarak bilinir olurdu. Sultan Murad 761’de sultan oldu, 791’de ise vefat etti”.59

Belgede Nesîmî Kitabı (sayfa 58-61)