• Sonuç bulunamadı

Mucize İle İstidrâc Arasındaki Fark

E. İ‘CÂZU’L-KUR’ÂN İLMİ İLE İLGİLİ TEMEL BİLGİLER

4. İ‘câzu’l-Kur’ân’la İlgili Yazılan Eserler

1.3. MUCİZE VE DİĞER OLAĞANÜSTÜ HALLER

1.3.3. Mucize İle İstidrâc Arasındaki Fark

İstidrâc, tedricî olarak, aşama aşama azap ile yakalamak manasına gelir.621 Aynı fiilden gelen “جرﱠدلا” ise bir şeyi sarmak demektir.622 İstidrâc kelimesinin, basamak anlamına gelen “ةجرّدلا” den geldiği de söylenmiştir. Buna göre istidrâc, maksada ulaşıncaya kadar basamak basamak düşürülmek anlamına gelir. “Âyetlerimizi

yalanlayanları, hiç bilmeyecekleri yerden yavaş yavaş helâke götüreceğiz”623 ayeti, bu bağlamda “Biz onlara nimetlerimizi bol bol verecek ve şükretmeyi onlara unutturacağız” şeklinde tefsir edilmiştir.624 İstidrâc kelimesi, Allah’ın ayetlerini

619 er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, VII, s. 27. 620 er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, VIII, s. 128.

621 el-İsfehânî, el-Müfredât, I, s. 223; ez-Zebîdî, Tâcu’l-Arûs, V, s. 560. 622 el-İsfehânî, el-Müfredât, I, s. 223; ez-Zebîdî, Tâcu’l-Arûs, V, s. 555. 623 A‘raf, 7/182.

113

özellikle Kur’ân’ı yalanlayanların, bilemeyecekleri yollarla yenilgiye ve azaba maruz bırakılacaklarını ifade eder.625

Terim olarak ise, zalim, kâfir ve azgın kişilerin tedrîci olarak felakete yaklaştırılması ve bu esnada kendilerine bazı geçici imkân ve başarıların sağlanmasıdır.626 Firavunun içinde bulunduğu refah ve zenginlik bunun bir örneğidir.627 İstidrâc sahibi kişiler elde ettikleri başarıları kendi gayretlerinin bir neticesi zanneder, kibirlenir ve azgınlıklarını alabildiğine arttırırlar. Nihayet ilahi azaba maruz kalıp yok olurlar. Nitekim Kur’ân’da genel bir ifade kullanılarak önceki milletlere peygamberler gönderildiği ve bu milletlerin hakka boyun eğmelerini sağlamak amacıyla bir süre sıkıntılarla ve hastalıklarla denendikleri ifade edilmiştir. Daha sonra bütün imkân kapılarının kendilerine açıldığı, nihayet alabildiğine şımardıkları bir sırada ansızın yakalanıp helak edildiklerine dair örnekler verilmiştir.628

İnsanın nail olduğu bir nimet, eğer onun hakkında hayırlı ise, bu ilahi bir ikramdır. Eğer o nimet, o şahsın kibrini ve isyanını arttırıyorsa bu ikram değil istidrâcdır.629 Yüce Allah, bazı isyankâr ve zalim kullarına fenalıklarına rağmen, çokça ihsanlarda bulunur. Önceleri, bunun onlar için bir nimet olduğu zannedilir. Fakat bu hal onların kalplerini ilahi hakikatlerden ve ahiretten iyice uzaklaştırması sebebiyle bir ikram değil, bir istidrâc olmuş olur.630

Râzî, Kehf suresinin 9 ve 12. ayetlerinin tefsirinde istidrâc konusunu özetle ele almaktadır. Râzî, herhangi bir iddia olmaksızın, bir kimsenin elinden harikulade hallerin zuhur etmesinin mümkün olduğunu ifade ettikten sonra, elinden bu tür olaylar zuhûr

625 Â’raf, 7/182; Kalem, 68/44.

626 et-Tehânevî, Keşşâfu Istılahâti’l-Funûn ve’l-‘Ulûm, I, s. 730-732. 627 Zuhruf, 43/46-56.

628 En’âm, 6/42-45; “Andolsun ki, senden önceki ümmetlere de elçiler gönderdik. Ardından boyun

eğsinler diye onları darlık ve hastalıklara uğrattık. Hiç olmazsa, onlara bu şekilde azabımız geldiği zaman boyun eğselerdi! Fakat kalpleri iyice katılaştı ve şeytan da onlara yaptıklarını câzip gösterdi. Kendilerine yapılan uyarıları unuttuklarında, (indirmiş olduğumuz sıkıntı ve musibetleri kaldırıp) üzerlerine her şeyin kapılarını açtık. Nihayet kendilerine verilenler yüzünden şımardıkları zaman onları ansızın yakaladık, birdenbire onlar bütün ümitlerini yitirdiler. Böylece zulmeden toplumun kökü kesildi. Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.”

629 et-Tehânevî, Keşşâfu Istılahâti’l-Funûn ve’l-‘Ulûm, I, s. 731.

630 et-Tehânevî, Keşşâfu Istılahâti’l-Funûn ve’l-‘Ulûm, I, s. 730-732; Abdulvahap Yıldız, Kerâmet ve

114

eden insanın Allah’ın razı olduğu bir kimse olabileceği gibi, bu kişinin kötü ve günahkâr olması da mümkündür. Bu kimse, eğer salih biriyse elinde zuhûr eden olağan üstü hallere keramet denir. Şayet bu kimse Yüce Allah’tan uzak olan ve günahkâr bir kişi ise, ondan zuhûr eden harikulade hallere de istidrâc denir.631

Râzî, daha sonra istidrâcın Kur’ân’da çeşitli isimlerle geçtiğini ifade etmektedir. Örneğin Kalem suresinin “Biz onları, bilmedikleri bir yönden yavaş yavaş azaba

yaklaştırıyoruz” mealindeki 44. ayetinde “

َنوُمَلْعَي َلا ُثْيَح ْنﱢﻣ مُھُجِرْدَتْسَنَس

” şeklinde,

istidrâc olarak: A‘raf suresinin “Fakat ziyana uğrayan topluluktan başkası, Allah’ın

mühlet vermesinden emin olamaz” mealindeki 99. ayetinde “

ُم ْوَقْلا

ﱠلاِإ ِ ّﷲ َرْكَﻣ ُنَﻣْأَي َلاَف

َنوُرِساَخْلا

” şeklinde, mekr olarak: Bakara suresinin “Onlar (kendi akıllarınca) güya

Allah’ı ve müminleri aldatırlar. Hâlbuki onlar ancak kendilerini aldatırlar ve bunun farkında değillerdir” mealindeki 9. ayetinde “

ﱠلاِإ َنوُعَدْخَي اَﻣَو اوُنَﻣآ َنيِذ ﱠلاَو َ ّﷲ َنوُعِداَخُي

َنوُرُعْشَي اَﻣَو مُھَسُفنَأ

” şeklinde hidâ‘ olarak geçmektedir. Bu ayetlerde geçen ifadelerin hepsi istidrâc kavramının kapsamında kullanılmıştır. Râzî, bu kavramın kendine özgü bir bağlamının olduğunu ifade ederek bu konuda şunları zikretmektedir: Kulun kalbi, dünyaya temayüllü olup, Allah da ona istediği şeyleri verdiği zaman, kul istediğini elde etmiş olur. Bu da lezzetin tahakkukuna sebep olur. Lezzetin tahakkuku da meyli artırır. Bu meyil ise, daha fazla koşuşturmayı gerektirir. Bunların herbiri, diğerine götürür durur. Böylece de bu hallerden herbiri, derece derece güç kazanır. Dünyevî lezzetlerle meşgul olmanın, mükâşefe makamlarına ve marifet derecelerine manî olacağı malumdur. Haliyle o kimse gittikçe Allah’tan uzaklaşır ve iş bir gün en son noktasına ulaşır. İşte istidrâc budur.632

İstidrâc sahibi olan kişi, kendisinden zuhur eden bu şeylere iltifat eder, elde ettiği ve hissettiği bu harikulade hallerin hakettiği şeyler olduğunu zanneder. Hatta bu noktada başkalarını küçük görmeye başlar. Onlara karşı bir kibir takınır, Allah’ın vermiş olduğu mühlete ve yapmış olduğu tehditlere karşı kendisinde bir eminlik hisseder ve kötü akibetten hiç endişe etmez. Râzî, böylesine bir durumun bu kişilerin

631 er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, XXI, s. 72. 632 er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, XXI, s. 79.

115

Allah’ın nezdinde salih kimseler olduğu gibi bir manaya gelmediğini ifade etmektedir. Aksine, Yüce Allah’ın bu kimselere istedikleri her şeyi vermesinin, onlar için hayır olduğuna delalet etmez.633

Râzî’nin bu ifadelerinden, mucize ile istidrâc kavramları arasında gayet açık ve belirgin farklar olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu farklar, hem meydana geliş yönünden hem de gaye ve amaç yönünden oldukça açık ve anlaşılır bir biçimde karşımıza çıkmaktadır.