• Sonuç bulunamadı

E. İ‘CÂZU’L-KUR’ÂN İLMİ İLE İLGİLİ TEMEL BİLGİLER

4. İ‘câzu’l-Kur’ân’la İlgili Yazılan Eserler

1.4. İ‘CÂZLA İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR: TEHADDÎ, MUARAZA VE

1.4.2. Muarazâ

Muâraza: “bir işi birinin yaptığı gibi yapmak, taklit etmek”682 veya ihtizâ manasında olmak üzere “ayakkabının tekini öbürünün ölçülerine göre yapmak, birinin yaptığı işe benzer şekilde iş yapmak” gibi manalara gelir.683

Muârazayı nazîre karşılığında ilk kullanan müelliflerden biri olan Hattâbî onu “başkasına ait bir hitabenin veya bir şiirin lafız ve anlam özelliklerinde yarışmak” diye tanımlamış ve bunun Câhiliye devrinden beri bilinmekte olduğunu belirtmiştir.684 Cürcânî’ye göre nazîre bir şaire ait şiirin üslûp özelliklerinin onu aşmak amacıyla taklit edilmesidir. Bu taklitte kafiye ve tema birliği şart değildir. Taklit bazı lâfzî benzerlikler taşıyorsa açık, taşımıyorsa kapalı taklit adını alır. Bununla birlikte Cürcânî, başkasına ait bir dizenin kelimelerini eş anlamlı kelimelerle değiştirmenin hırsızlık gibi olacağını da ifade etmiştir.685

Kur’ân’ı Kerîm, kendisinin dengi veya benzeri olacak bir kitabı686 yahut on sure687 veya bir sureyi688 telif etmeleri konusunda meydan okumuş ve bunu yapamayacaklarını beyan etmiştir. Bununla birlikte belâgat, fesâhat, ifade ve üslûp güzellikleriyle ilgili olarak sayıları az da olsa Kur’an’ın taklit ve nazîrelerine teşebbüs edenler görülmüştür. Başta peygamberlik iddiasında bulunan bazı kişiler (yalancı peygamberler) olmak üzere bazı edip ve şairler birtakım nazîreler ortaya koymuş, ortaya

681 ez-Zerkeşî, el-Burhân, el-Mektebetu’l-Asriyye, II, s. 59-60; es-Suyutî, el-İtkân, II, s. 1003; Hımsî,

a.g.e., s. 21; İbni ‘Akile el-Mekkî, ez-Ziyâde ve’l-İhsân fî Ulûmi’l-Kur’ân, Câmiatu’ş-Şârika, Merkezu’l-Buhûs ve’d-Dırasât, BAE, 1427/2006, VI, s. 382.

682 İsmail b. Hammâd el-Cevherî, es-Sıhâh, Dâru’l-’İlm li’l-Melayîn, Beyrût, 1990, III, s. 1087. 683 el-Cürcânî, Delâilu’l-İ‘câz, s. 469-470.

684 Hattâbî, Beyânu İ‘câzi’l-Kur’ân, s. 58-60; İsmail Durmuş, Nazire, DİA, Ankara, 2006, XXXII, s.

455-456.

685 el-Cürcânî, Delâilu’l-İ‘câz, 471; Durmuş, Nazire, XXXII, s. 455-456.

686 İsrâ, 17/88; “De ki; Yemîn ederim! Eğer insanlar ve cinler, bu Kur’ân’ın benzerini yapmak için bir

araya toplansalar, hatta birbirlerine destek olup güçlerini birleştirseler bile, yine de onun gibi bir Kitap meydana getiremezler.”

687 Hûd, 11/13; “De ki; Eğer sözlerinizde tutarlı iseniz, haydi onunkine benzer on sure getirin.”

688 Bakara, 2/23; “Eğer kulumuza indirdiğimiz Kur’ân’ın Allahın sözü olduğu hakkında şüpheniz varsa,

128

konan bu nazireler, çelişkiler içeren sözler olmaktan öteye geçememiştir. Yemâme’de peygamberlik iddiasında bulunan Müseylimetü’l-Kezzâb ve aynı dönemde el-Cezîre’de Benî Tağlib arasında peygamberliğini ilân eden Secâh ile müşriklerin ileri gelenlerinden Nadr b. Hâris’e ait bazı taklit parçaları aktarılmaktadır.689 Hattâbî, Müseylimetü’l- Kezzâb’a nispet edilen bazı nazire örneklerine eserinde yer vermektedir.690 Amr b. As, Müseylime’nin sözde nazîrelerini dinledikten sonra şöyle demiştir: “Ey Müseylime! Allah’a yemîn olsun ki, senin yalancı bir kimse olduğunu, sen de gayet iyi biliyorsun bizler de gayet iyi biliyoruz.”691

Râzî, tefsiri boyunca Kur’ân’a karşı herhangi bir muarazânın yapılamamış olmasına sürekli atıfta bulunmaktadır. Râzî bu muarazâ sürecini şöyle ifade etmektedir: Bilmelisin ki müşrikler, Hz. Peygamber (s.a.v.)’den mucize isteyince O da, “Benim mucizem, bu Kur’ân’dır. Tek bir mucize tahakkuk edince, fazlasını istemek haddi aşmak ve cehalet olur” dedi. Sonra da, Kur’ân’ın bir mucize olduğunu, onlara Kur’ân’a muaraza etmelerini meydan okuyarak beyân etti.692 Yine onlar, “sana vahyedilen bu şey

uydurulmuştur”693 dediklerinde ise onlara, “Haydi! İsterse uydurulmuş ve hakikatsiz

sözler olsun, bunun gibi on sure getirin”694 diyerek bu meydan okumasını sürdürdü.695 Râzî’nin anlatımıyla Hz. Peygamber (s.a.v.), müşriklere bazen Kur’ân’ın tamamını, bazen on sureyi, bazen tek bir sureyi, bazen de tek bir sözü getirmelerini söylemek suretiyle meydan okumuş, onlar ise bu meydan okumaya muarazâ etmekten, yani teklif edileni yapmaktan aciz kalmışlardır. Bu da, Kur’ân’ın mucize olduğuna delâlet eder.696

Râzî, tehaddî esnasında, muhataplara birbirleriyle yardımlaşma yolunun açık bırakıldığına da dikkat çekmektedir. Râzî, Bakara suresinin “İddianızda haklı iseniz şahitlerinizi (güvenip dayandığınız kimseleri) çağırın”697 ayetinin tefsirinde şu yorumlarda bulunmaktadır: Hz. Muhammed (s.a.v.) ile mücadelede, içine düştüğünüz

689 Karaçam, a.g.e., s. 351-354; Durmuş, Nazire, XXXII, s. 455-456. 690 Hattâbî, a.g.e., s. 55-56.

691 Hattâbî, a.g.e., s. 56-57.

692 er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, XVII, s. 155-156. 693 Hûd, 11/13.

694 Hûd, 11/13.

695 er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, XVII, s. 156. 696 er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, XX, s. 16. 697 Bakara, 2/23.

129

şiddetli ihtiyaç ve zaruretten kurtulmak için, o putlardan yardım isteyiniz. Aksi halde biliniz ki onların ilah olduğunu söylemenizde, fayda ve zarar verebileceklerini iddia etmenizde haksız olduğunuz ortaya çıkacaktır. İsterseniz sizi yönetip yönlendiren reislerinizi yardıma çağırın. Ya da aranızda, fesâhat sahasında yarışanlardan hangisinin derece bakımından üstün olduğuna şehadet edecek ileri gelen kimseler (hakemler) var, onlardan yardım isteyiniz.698

Kur’ân’ın yapmış olduğu tehaddîler karşılıksız kalmış ve Kur’ân’ın bir beşer sözü olmayıp, ancak âlemlerin Rabbi olan Yüce Allah’ın sözü olduğu tarihi bir vakıa olarak tescil edilmiştir. Râzî, Yûnus suresinin: “Eğer doğru söylüyorsanız, Allah’tan

başka gücünüzün yettiği kim varsa, onları da çağırın”699 ayetinin tefsiri bağlamında bu ayette geçen ifadeleri şöyle yorumlamaktadır: Yüce Allah, “Allah’tan başka gücünüzün

yettiği kim varsa, onları da çağırın” ifadesiyle (şayet güçleri yetecekse) onlara bu muarazâyı nasıl yapmaları gerektiğinin yöntemini öğretmektedir. Şöyle ki, bir topluluk, yardımlaşıp birbirlerine destek olduğu zaman, onların bu birçok aklı, tek bir akıl gibi olur. Bütün bu akıllar tek bir şeye odaklandığında, bunların toplamı, herbirinin ayrı ayrı yapamayacağı şeyleri yapmaya kadir olur. Dolayısıyla onlardan bir veya iki kişinin aklının, Kur’ân’a muâraza etmeye gücü yetmediği gibi, biraraya gelmekle ve birbirlerine bu muâraza hususunda yardımcı olmalarıyla da muâraza yapamazlar. Zaten onların hep birlikte veya tek başlarına, Kur’ân’a muârazadan aciz kaldıkları tarihen sabittir. Bunun sonucunda da Kur’ân’a muâraza etmenin imkânsız oluşunun, ancak insan gücünün buna yetmediğinden (teazzürden) dolayı olduğu ortaya çıkmıştır. Böylece de, bu Kur’ân’ın bir insan işi değil, Allah’ın işi olduğu anlaşılmış olur.700 Râzî, insanların muarazaya güçlerinin yetmeyişini “teazzür” kavramıyla anlatmaktadır ki, bu kavram aynı zamanda Kâdî Abdulcebbâr tarafından da kullanılmaktadır.701

Yüce Allah, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in nübüvvetine, ona birçok ilimleri ihtiva eden ve tam bir fesâhat örneği olan “mübîn” ve “mufassal” bir kitap indirmiş olmasıyla hükmetmiştir. İnsanlar bu Kur’ân’a muâraza etmekten, onun benzerini getirmekten aciz

698 er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, II, s. 109-110. 699 Yûnus, 10/38.

700 er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, XVII, s. 79. 701 el-Kâdî, el-Muğnî, XVI, s. 264-265.

130

kalmışlardır. Böylesine muciz bir kelamın o peygamberin elinden zuhur etmesi, Yüce Allah’ın onun nübüvvetine şahitlik ettiğine delildir. İ‘câz noktasına varan, kâmil ve mufassal, iyice açıklanmış olan böyle bir kitabı ona has kılarak, onun nübüvvetinin doğruluğuna hükmetmiştir.702