• Sonuç bulunamadı

Meleklerin, Peygamberlerin ve İnsanların Mucizeye İhtiyaç Duyması

E. İ‘CÂZU’L-KUR’ÂN İLMİ İLE İLGİLİ TEMEL BİLGİLER

4. İ‘câzu’l-Kur’ân’la İlgili Yazılan Eserler

1.1.3. Meleklerin, Peygamberlerin ve İnsanların Mucizeye İhtiyaç Duyması

duydukları gibi, insanlardan önce bizzat peygamberlerin dahi kendilerine gelen vahiylerin Allah’tan olup olmaması noktasında mucizeye ihtiyaç duyduklarını ifade etmektedir. Râzî bu hususları ele alırken, onun, somutlaşmış bir tenzih anlayışına sahip olduğunu görmekteyiz. Ona göre Yüce Allah her türlü tahayyül, tefekkür ve tasavvurdan öylesine münezzeh ve mukaddestir ki O’nun azamet ve kibriyasının künhüne değil bir beşer, en büyük melekler dahi akıl ve sır erdiremezler. Değil O’nun zatını kavramak, O’ndan gelen herhangi bir vahyin mahiyetini dahi tespit edip anlamak bile ancak kâhir bir mucize vasıtasıyla olabilir. Ve bu noktada “Mahlûk olmak” sıfatını taşıyan her varlık aynı seviyededir. Bu varlık Peygamber de olsa Melek de olsa durum değişmez. Bundan dolayı Râzî, sadece insanların değil, hem Peygamberlerin hem de Meleklerin vahyin kaynağını doğru bir şekilde tespit etmek noktasında kesin mucizelere ihtiyaç duyduklarını ifade etmektedir.509

1.1.3.1. Melek İçin Mucizenin Gerekliliği

Bilindiği üzere melekler, erkeklik ve dişilikleri olmayan,510 yemeyen ve içmeyen,511 Yüce Allah’ın emirlerine tam manasıyla itaat edip ona asla isyan etmeyen,512 yaratılış özellikleri yönüyle insanlardan çok daha güçlü varlıklardır.513 Çünkü her şeyden önce melekler, insanların muhtaç olduğu bazı zorunlu ihtiyaçlardan

509 er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, XXVII, s. 162.

510 Zuhruf, 43/19; “Rahmanın kulları olan melaikeyi de dişi saydılar. Yoksa onların yaratıldıkları sırada

hazır mı bulundular? Onların bu iddiaları yazılacak ve bundan ötürü sorguya çekileceklerdir.”

511 Hûd, 11/70; (İbrahim) misafirlerinin (yani meleklerin) ellerini yemeğe uzatmadıklarını görünce,

onların bu hali hoşuna gitmedi ve onlardan kuşkulandı, kalbine bir korku girdi. “Korkma!” dediler. “Çünkü biz aslında Lût kavmini imha etmek için gönderildik.”

512 Tahrîm, 66/6; “O ateşin başında kaba yapılı, sert ve şiddetli melekler olup onlar asla Allah’a isyan

etmez ve kendilerine verilen bütün emirleri tam yerine getirirler.”

513 Mearic, 70/4; “Melekler ve Rûh, O’nun Arşına; miktarı elli bin sene olan bir günde yükselirler.” Fâtır,

35/1; “Hamd, gökleri ve yeri yaratan ve melaikeyi ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan Allaha

mahsustur. O, yaratıklarından, istediğine, dilediği kadar fazla özellikler verir, Çünkü O her şeye kadirdir.”

83

bağımsızdırlar. Ayrıca melekler, insan takatini aşacak ölçüde Yüce Allah’a ibadet ve taatle meşgul olan varlıklardır. Enbiyâ suresinin “Onlar, gece ve gündüz durmadan

(yorulmadan) onu tesbih (ve takdis) ederler”514ayeti bu durumu gayet güzel bir şekilde ifade etmektedir.

Bununla birlikte melekler her ne kadar insanlardan çok üstün bazı özelliklere sahip olsalar da mahlûk olma sıfatının dışında değillerdir. Dolayısıyla Yüce Allah’ın huzurunda bütün mahlûkatın acziyeti ne derecede ise meleklerin acziyeti de o derecededir. Yüce Allah her türlü mahlûkatın tahayyül ve düşüncesinin dışında olduğu gibi meleklerin de tahayyülünün dışındadır. Bu durum her konuda geçerli olduğu gibi Yüce Allah’tan gelen vahiyleri alıp peygamberlere ulaştırma noktasında da geçerlidir. Yani vahiy meleği olan Cebrâil (a.s.)’in vahiyleri aldığı esnada, hâşâ Yüce Allah’ı görebilmesi imkân dâhilinde değildir. Nitekim En‘âm suresinin “Gözler O’nu görmez,

O bütün gözleri görür”515 ayeti bu hususu teyit etmektedir. Bu noktada meleklerin dahi Yüce Allah’tan aldıkları vahiylerin, gerçekten Allah’tan olup olmadığı noktasında belirleyici bir karineye ihtiyaç duymaları âşikardır.

Râzî, meleklerin de mahlûk olmaları sebebiyle Yüce Allah’tan aldıkları vahiylerin kaynağını tespit etmek için mucizeye ihtiyaç duyduklarını belirterek şöyle demektedir: öncelikle melek, o kelâmı Allah’tan aldığında, melekler için bu kelâmın, “Kelâmullah” olduğuna delâlet eden bir mucizenin tahakkuk etmesi gerekir.516

1.1.3.2. Peygamber İçin Mucizenin Gerekliliği

Peygamber için mucizenin gerekliliğine gelince, insan olması yönüyle peygamberlerin de aldıkları vahiylerin kaynağından emin olmak istemeleri normal bir durumdur. Râzî’ye göre, vahiy meleği Yüce Allah’tan almış olduğu vahiyle peygambere vâsıl olduğunda, yine peygamber için, mutlaka bir mucizenin bulunması gerekir.

514 Enbiyâ, 21/20. 515 En‘âm, 6/103.

84

Çünkü melekler kendilerini, farklı farklı şekillerde gösterebilmektedirler.517 Bu durumda Peygamberin, her seferinde, aynı meleği gördüğünün kabul edilmesi halinde, ikinci defada gördüğünün, ilk defada gördüğünün aynısı olduğunu bilebilmesi için, bir mucizeye ihtiyaç duyabilir. Hatta peygamber onun şahsını görmeyip sadece sesini duyuyorsa, bu sefer de seste bir benzerliğin meydana gelmiş olması ihtimalinden dolayı, mucizeye duyulan ihtiyaç daha fazla olmaktadır.518

Böylece Yüce Allah’tan gelen vahiylerin her seferinde bir mucizeyle doğrulanıp insanlara bu şekilde ulaştığı ortaya çıkmaktadır.

1.1.3.3. İnsanlar İçin Mucizenin Gerekliliği

Peygamber aldığı vahyi, ümmetine ulaştırdığında, yine o peygamberin ümmeti için bir mucizenin olması gerekir.519 Bu mucizeyle ümmet, peygamberin, davasında sadık olduğu hususunda istidlal eder. Dolayısıyla peygamber, kendisinin Allah tarafından gönderilmiş bir peygamber olduğunu tam olarak bilmezse, bunu bilmeye ümmetin de gücü yetmez.520 Böylece mükellefiyetleri ihtiva eden ayetlerin, insanlara ancak mucizelerdeki bu mertebelerden ve aşamalardan sonra ulaştığı sabit olmuş olur.521

Râzî, mucizenin hem ümmet hem peygamberler hem de melekler için gerekli bir durum olduğunu tefsirinin birçok yerinde ele almaktadır. Bakara suresinin son ayetlerini tefsir ederken de bu konuyla ilgili bazı açıklamalar yapmaktadır. Bakara suresinin 285.

517 Nitekim melekler İbrahim (a.s.) ve Lût (a.s.)’a misafir kılığında gelmişlerdir. Bakınız; Hûd, 11/69-77;

“Bir zaman da elçilerimiz İbrahim’e varıp onu müjdelemek üzere “Selam sana!” dediler. O da: “Size de Selam!” deyip çok kalmadan, elinde nefis, güzelce kızartılmış körpe bir dana getirip ikram etti. (İbrahim) misafirlerinin ellerini yemeğe uzatmadıklarını görünce, onların bu hali hoşuna gitmedi ve onlardan kuşkulandı, kalbine bir korku girdi. “Korkma!” dediler. “Çünkü biz aslında Lût kavmini imha etmek için gönderildik.” Bu sırada hanımı da, hizmet için ayakta durmuş, onları dinliyordu. Bunu işitince korkusunun geçmesinden ötürü gülümsedi. Biz de onu İshak’ın, onun peşinden de Yakub’un doğumu ile müjdeledik. O Elçilerimiz Lût’a gelince o fena halde sıkıldı, onlar yüzünden göğsü daraldı ve: “Gerçekten bu gün pek çetin bir gün!” dedi.” Keza Cebrâil’in Hz. Peygamber (s.a.v.)’e bazen sahabeden Dıhye kılığında geldiği nakledilmektedir. Bakınız: Müslim b. Haccâc, Sahîhu Muslim, Dâru Taybe, Riyâd, 1427/2006, Fedâilu’s-Sahabe, 16.

518 er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, XXVII, s. 162-163. 519 er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, XXVII, s. 162. 520 er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, VII, s. 112. 521 er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, XXVII, s. 162.

85

ayetinde geçen “Peygamber iman etti”522 ibaresinin tefsirinde, peygamber olduğunu ilan eden şahsın sıdkına ve doğru olduğuna dair diğer insanların mucizeye ihtiyaç duymaları gibi, hatta onlardan önce bizzat peygamberin kendisinin dahi almış olduğu vahyin gerçekten Allah’tan olup olmadığı noktasında bir mucizeye ihtiyaç duyduğunu ifade etmektedir. O’na göre, vahiy meleği Allah katından peygambere gelip de:

“Muhakkak ki, Allah seni, bütün varlıklara peygamber olarak yolladı” dediği zaman, peygamberin, meleğin sözünde sadık olup olmadığını bilmesi, yine ancak Yüce Allah’ın bu meleğin doğru söylediği hususunda izhar edeceği bir mucize ile mümkün olabilir.523 Eğer böyle bir mucize olmazsa, peygamber, haber veren bu varlığın sapmış ve başkalarını da saptıran bir şeytan olduğunu düşünebilir, böyle bir şeyi caiz görebilir. Hatta bu melek bile, Yüce Allah’ın sözünü işittiğinde, duyduğu şeyin başkasının değil de Allah’ın sözü olduğuna delâlet edecek bir mucizeye ihtiyaç duyar.524 Dolayısıyla Yüce Allah’ın: “Peygamber iman etti” sözünün manası, “O Peygamber, karşı konulmaz deliller ve parlak mucizeler ile bu Kur’ân’ın ve onda bulunan bütün hüküm ve kanunların Allah katından indiğini, bunların ne şeytanların ilkâ ettiği şeyler kabilinden, ne de bir sihir, kehanet ve göz boyama kabilinden bir şey olmadığını bildi. O, bunu ancak, vahiy meleği Cebrail (a.s.)’in elinde tecelli eden güçlü mucizelerin zuhur etmesi ile bildi” şeklindedir.525

Râzî, bu konuyla ilgili olarak İbrahim (a.s.)’in durumunu da örnek göstermektedir. Nitekim Bakara suresinin 260. ayetinde526 İbrahim (a.s.)’in Yüce Allah’tan kalbinin tatmin olması için bazı mucizeler istediği beyan edilmektedir. Râzi, bu konudaki fikirlerini şöyle temellendirmektedir: Şüphesiz bu ümmet, peygamberin peygamberlik iddiasında sadık olduğunu anlamak hususunda, bir mucizeye nasıl muhtaç ise, peygamber de yanına gelen meleğin bir şeytan değil de kerîm bir melek olduğunu

522 Bakara, 2/285.

523 er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, VII, s. 111. 524 er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, VII, s. 112. 525 er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, VII, s. 112.

526 Bakara, 2/260; “Bir vakit de İbrahim: Ya Rabbi, ölüleri nasıl dirilteceğini bana gösterir misin?

Demişti. Allah: “Ne o, yoksa buna inanmadın mı?” dedi. İbrahim: “Elbette inandım, lakin sırf kalbim mutmain olsun diye bunu istedim” diye cevap verdi. Allah ona: “Dört kuş tut, onları kendine alıştır. Sonra kesip her dağın başına onlardan birer parça koy. Sonra da onları çağır. Koşa koşa sana geleceklerdir. İyi bil ki Allah Azizdir, Hakimdir: tam kudret ve hikmet sahibidir.”

86

bilebilmek için bir mucizeye muhtaçtır. Yine, melek Allah’ın kelâmını dinlediğinde, o da bu kelâmın, başkasının değil de Allah’ın kelâmı olduğuna delâlet edecek bir mucizeye muhtaçtır.527

Râzî bu hususlara Zekerriyâ (a.s.)’ın durumunu da örnek olarak getirmektedir.528 Nitekim diğer peygamberlerin de Allah’tan bazı mucizeler istedikleri Kur’ân’da açık bir şekilde varid olmuştur. Râzî mucize istemek gibi durumların Peygamberler için bir hata veya günah olarak telakki edilemeyeceğini de önemle vurgulamaktadır.

Öyle anlaşılıyor ki vahyin asıl kaynağının Yüce Allah olduğunu bilmek noktasında mucizeler temel ispatlayıcı unsurlar olarak ortaya çıkmaktadır. Demek ki bu noktada melek veya beşer olsun fark etmez, yaratılmış olan herkes Yüce Allah’ın kudret ve azameti karşısında aynı acziyeti taşımaktadır. Bu acziyet durumu da yine Allah tarafından gösterilecek bir mucize ile giderilmektedir. Bu noktada mucizeler birer ilahi lütuf olarak karşımıza çıkmakta ve hidayete giden yolda mahlûkata adeta rehber olma rolü üstlenmektedir. Bu açıdan bakıldığında mucizelerin asıl kaynağı da Yüce Allah’tır. Her ne kadar beşer olan peygamberlerin ellerinde zuhur ediyor olsalar da, yapıları gereği olağan üstü bir karakter taşıdıkları için, mucizeler bazen peygamberlere ulûhiyet isnat edilmesine de sebep olmuştur. Bundan dolayı bu husus üzerinde de bazı açıklamalar yapmak gerekmektedir.

1.1.4. Mucizelerin Peygamberler Hakkında Ulûhiyet Telakkisine Yol