• Sonuç bulunamadı

NECİP FAZIL KISAKÜREK’İN TİYATROLARININ İNCELENMESİ

3.2.1. Toplumsal Temalar

3.2.1.6. Moskof Düşmanlığı

Moskof düşmanlığı Necip Fazıl’ın sadece Kanlı Sarık ve Mukaddes Emânet piyeslerinde tema olarak işlenmiştir. Sadece iki piyeste işlenmesine rağmen Moskof düşmanlığı yazarın önem verdiği bir konudur. Bu tema iki piyesinin iskeletini oluşturmakla birlikte Necip Fazıl bu konuda bir inceleme eseri de kaleme almıştır.311

310 “Moskof” kelimesi Necip Fazıl’ın eserlerinde kullandığı kendi ifâdesi olduğu için tema başlıklandırması yapılırken yazarın konuya yaklaşım tarzını yansıtmak için bu şekilde kullanılmıştır.

Kanlı Sarık’ta Moskof düşmanlığı Kars’ın yaşadığı Rus işgalleri üzerinden ele alınmıştır. Necip Fazıl, eserinde Türk-Rus ilişkilerini Timur’un Moskova’ya ayak bastığı 1395 yılından itibaren işlemiştir. Doğuya doğru ilerleyen Timur, Kars’ı işgal edip yıkmasına, Ruslara karşı bir tampon işlevi gören Altınordu Devleti’ni dağıtmasına rağmen Ruslara dokunmamış, aksine dağınık Rus prensliklerini Moskova Knazlığı’na bağlayarak Rusların güçlenmesine sebep olmuştur. Necip Fazıl, Timur’un bu hareketleri ile Rusları Türk-İslâm dünyasının başına bir belâ olarak sardığını vurgulamaktadır (KS, s. 28-31).

Bu tarihten sonra yavaş yavaş güçlenen Ruslar 1807’de ilk kez Kars’a saldırırlar, İhtiyar Timsal bu tarihi “(…) Kars’ın Moskof çığırı açılıyor! (…)” (KS, s. 46) diyerek vurgular. Bu tarihten itibaren Ruslar, Çarlık’ın yıkılışına kadar pek çok kez Kars’a saldırmışlar, işgal etmişler ve şehri yakıp yıkmışlardır. Kanlı Sarık’ın yedi, sekiz, dokuz, on ve on birinci tablolarında (KS, s. 59-97) Rus işgal ve zulümleri işlenmiştir. Ruslar bu işgallerinde şehir yakıp yıkmak ve Müslüman ahaliyi şehit etmekle kalmamışlar, şehrin manevî değerlerine de saldırmışlardır: “Moskof’un tavla yaptığı, at bağladığı, mübarek Evliyacâmii yanında… Meyhaneleri de, cephanelikleri de onun yanında… İnsan bu hâle nasıl dayanır Mazlûm Hoca?..” (KS, s. 88)

Eserde Ruslar işgal ve katliamları yüzünden olumsuz bir imajla ele alınmıştır. Yazar, tarihin Türk-Moskof düşmanlığı kadar büyük bir düşmanlık görmediği belirtir (KS, s. 51) ve “Çünkü Moskof, Türk’ün, yalnız maddesine değil, ezelden beri ruhuna da düşman…” (KS, s. 52) diyerek Rusların Türk düşmanlığının altında dinî-manevî amillerin yattığını vurgular. Bu yüzden eserde Ruslar “Dışı gürbüz, içi kof! / Avrupa markalı, Asya domuzu!” ve “Batı’nın çomarı” şeklinde tavsif edilmiştir (KS, s. 51). Necip Fazıl böylece okuyucuda/seyircide Moskof düşmanlığını bir bilinç olarak yerleştirmek istemektedir, şu cümleleri bunun somut örneğidir:

“Moskof, Batı dünyasıyla dilediği kadar çatışsın ve Türk ile anlaşsın, yine eski Batı’nın Türk’e karşı baltasını tutan, daima da tutacak olan eldir. Türk’ün sıpsıcak iliğini emmek, yavrularının yumuşacık beynini yemek, Mümin ruhunu kemirmek, varlık hikmetini silmek için uzanan el… (…)” (KS, s. 52)

Bunların yanında eserde Bolşevik İhtilâli üzerinde de durulmuştur. Üçüncü perde on birinci tabloda Derviş, Rusya’da yaşanan ihtilâli kastederek Rusların artık tehlike olmaktan çıktığını söyler. Mazlûm Hoca buna karşı çıkar:

“(…) Asıl bundan sonra seyret sen Moskof’u!.. Allah eski Moskof’u, ciğerinden patlattı. Bolşeviklik diye bir şey çıkardılar. Bu defa da yanlış inandıkları Allahı, ruhu, insanı inkâr ettiler. Kendi kendilerini yediler. Ama bu kendi kendini yiyen yamyam

Moskof’tan yarın bir öylesi peydahlanabilir ki, bütün insanların ciğerini yiyebilir. (…)” (KS, s. 94)

Mazlûm Hoca böylece ileride ortaya çıkacak komünizm tehlikesine dikkat çekmiştir. Necip Fazıl, bunu daha sonra somut olarak Mukaddes Emânet’te işlemiştir. Bu piyeste Moskof düşmanlığı/tehlikesi birinci perde birinci tabloda Baba ve dördüncü perde sekizinci tabloda Abdullah’ın Oğlundan Torununu Oğlu üzerinden işlenmiştir.

Eserin başında son günlerini yaşayan Baba, 93 Harbi’nde Plevne’de Gazi Osman Paşa’nın yanında savaşmıştır. Savaşta sekiz Moskof öldürdüğü tüfeğini Gazi Osman Paşa ona hediye etmiştir. Baba, öldürdüğü her bir Moskof için tüfeğin dipçiğine bir çizgi kazımıştır. Baba, oğlu Abdullah’a bu tüfekle dokuzuncu Moskof’u öldürmesini vasiyet eder. Abdullah, Ruslarla bir savaş olmadığını, bunu nasıl gerçekleştireceğini sorduğunda Baba ona şöyle cevap verir:

“Nasıl olsa olur. Nasıl olsa moskof Türkiye’nin bu perişan halinden faydalanmaya kalkar. Bu tüfekle ve gözün göre göre bir moskof öldürürsen ruhumu şad edersin!.. Sayılarda kemâl 9’dadır. Kemâl sayısını sen yerine getir! Öyle bir moskof devir ki, senin birin benim sekizimden üstün olsun!.. (…)

Mutlâka karşılaşırsın!.. Ya kendi toprağında, ya onun toprağında... Daha olağanı, hep kendi toprağında... Moskofla karşılaşmamak ne mümkün! Sen bulamazsan o seni bulur. O senin kök düşmanın, kökünün düşmanı...” (ME, s. 25)

Baba’nın Abdullah’a bu vasiyeti piyesin sonunda 70’li yıllarda gerçek olur. Abdullah’ın Oğlu taklitçi bir dejenere olurken Oğlundan Torunu tarihî maddeciliğe inanır (ME, s. 62). Dinî ve ahlâkî değerlerden uzak olan oğul ve torundan sonra Abdullah’ın Oğlundan Torununu Oğlu dördüncü perde sekizinci tabloda azılı bir komünist çeteci olarak karşımıza çıkar. Bu tabloda komünizm Rusya’dan gelen zararlı bir akım olarak işlenmiştir. Dördüncü Muhtar komünist çetecilerin faaliyetlerini şöyle ifâde eder:

“(…) Şu komünistlerdeki gözü karalığa bak! Adam öldürüyorlar, insan kaçırıyorlar, devlet kuvvetlerini silâhla tarıyorlar, banka soyuyorlar, sonra da bütün bunları adi eşkıyalık, soygunculuk, hırsızlık suçlarının üstüne çıkarmayı, bir gaye uğrunda girişilmiş fedakârlıklar diye göstermeyi biliyorlar.” (ME, s. 79)

Abdullah’ın Oğlundan Torununu Oğlu da bu komünist gençlerden biri olarak bir çeteyle büyük dedesinin evini basar, ondan kendilerine yardımcı olmasını ister, yoksa onu dindar bir kişi olduğu için öldüreceklerini söyler (ME, s. 86-89). Bu durumla karşılaşınca Abdullah, babasının vasiyetini anlar:“(…) Bu kadarını, Türkün değil, Moskofun en haini bile isteyemez. (…) Demek ki siz, Türkiye’deki Moskof tohumları, Moskoftan da

betersiziniz!..” (ME, s. 89). Bunun üzerine Abdullah, babasından kalan tüfekle gerçek bir Moskof olmasa da Rusya’dan gelen zararlı bir ideolojiyle Moskoflaşmış Oğlundan Torununu Oğlu’nu öldürerek babasının vasiyetini yerine getirir (ME, s. 90-92). Piyesin başında atılan düğüm, bir merak unsuru olarak eser boyunca okuyucuda/izleyicide merak uyandıracak bir şekilde eserin sonuna kadar sürdürülmüş, son tabloda çözülmüştür.