• Sonuç bulunamadı

NECİP FAZIL KISAKÜREK’İN TİYATROLARININ İNCELENMESİ

3.2.1. Toplumsal Temalar

3.2.1.1. Ahlâk Sorunları

3.2.1.1.3. Kumar ve Uyuşturucu

Necip Fazıl, piyeslerinde toplumun huzurunu ve sağlığını ciddi anlamda tehdit eden kumar ve uyuşturucu alışkanlıkları üzerinde de durmuştur. Yazarın bunlardan uyuşturucuyu işlediği ilk piyesi Para’dır. Yazar bu piyesinde insanları uyuşturucuya iten toplumsal sebeplere değinmiştir. O’nun Hususi Kâtibi tarafından bir esrar kahvesinde bulunan Benzeri bir esrar bağımlısıdır. Eskiden bir tüccarın yanında kâtiplik yapan Benzeri yaklaşık yedi sene önce işinden çıkarılmış ve bunun üzerine Benzeri hamile karısıyla birlikte parasız ve aç kalmıştır. Bu esnada karısı doğum yaparken ölmüş ve Benzeri yaşadığı bu acıların üzerine esrar kahvesine devam etmeye, esrar kullanmaya başlamıştır (P, s. 22). Burada insanları uyuşturucuya yönelten sebeplerden biri olarak maddî sorunlar ele alınmıştır. Benzeri’nin işsiz kalması ve karısının doğum anında büyük ihtimalle parasızlık yüzünden doktor/ebe çağırılamaması sebebiyle ölmesi Benzeri’ni büyük bir acıya boğmuş ve o da acılarını unutmak için uyuşturucuya yönelmiştir.

Piyesin beşinci perdesinde Benzeri’nin gittiği esrar kahvesini bir peyzaj olarak işleyen (P, s. 117-134) Necip Fazıl uyuşturucunun insan fizyolojisine verdiği zararı da göstermiştir. Benzeri kullandığı esrar yüzünden benliğini tamamen yitirmiştir. Birinci perdenin sonunda Hususi Kâtibi ona ismini sorar ama ismini bile söyleyemez: “Başım uğulduyor. Unutuyorum.” (P, s. 38). Necip Fazıl böylece uyuşturucunun insana verdiği zararları Benzeri üzerinden göstermek istemiştir.

Necip Fazıl, kumar alışkanlığını ise ilk kez Nam-ı Diğer Parmaksız Salih’te işlemiştir. Bu konuda kendisi şunları söylemiştir:

“Bu eserde, en canhıraş sebepleri ve neticeleriyle kumarı göstermek istedim. (Vis) ve günahların en müthişi olan ve şimal kutbundan cenup kutbuna, güneşin doğduğu her noktadan battığı her noktaya kadar bütün yeryüzünü saran, yakıcı, kavurucu, kül edici ihtiras… Dünyada hiçbir kitabın satışı, 52 sahifelik iskambil kâğıdı desteleri kadar olabilir mi? Hele memleketimizde, Tekel idaresinin her sene bunlardan bir milyon tane sattığını, bunlardan her birinin de artık sahifeleri pörsüyüp eskiyinceye kadar en aşağı bin kere okunduğunu düşünürseniz, kavrarsınız ki, iskambil kâğıdı isimli şeytanî kitap, yalnız bizde, her yıl bir milyar defa elden geçirilmektedir. İşte, eserimde ana unsur diye aldığım müthiş salgının sadece kemmiyet mikyası!...”300

Necip Fazıl böylece bu eserinde kumar iptilâsının yıkıcılığını göstermeyi amaçlamıştır. Piyesin merkezî kişisi Parmaksız Salih çarkçı zabiti yetiştiren Haddehane

ocağından mezun olduktan sonra genç yaşta kumara alışır. Bu alışkanlık bir bağımlılığa dönüşür ve onun hayatını karartır. Dindar bir kadınla evlenen Salih’in Yusuf adında bir oğlu olur. Salih bir zaman sonra kumar iptilâsı sebebiyle bahriyeden ihraç edilir. Karısı bunun üstüne verem olur ve vefât eder. Salih öksüz kalan oğlunu bir miktar parayla Eyüplü ihtiyar bir kadına bırakarak Mısır’a gider. Mısır’da zar tutarak kumardan büyük paralar kazanır. İşler yolunda gibi görünürken bir gün Salih’in şahadet parmağında dolama çıkar ve parmağını kesmek zorunda kalır. Bunun üzerine eskisi gibi zar tutamadığı için kumarda kazanamaz olur ve İstanbul’a dönmeye karar verir. Döndüğünde ilk iş olarak oğlunu arar fakat onu emanet ettiği ihtiyar kadın vefât etmiştir. Salih o günden sonra oğlunu bulamaz. Beyoğlu’nun iç mahallelerinde kumar oynanan bir batakhane işletmeye başlayan Salih’in yılları oğlunun hasreti ve bir gün onu bulma ümidi ile geçer (NDPS, s. 27, 50-52).

Kumar bağımlığı Salih’in işinden olmasına ve ailesinin dağılmasına yol açmıştır. Kumarın onun üzerindeki en yıkıcı tesiri ise yıllar sonra oğlunun da bir kumar bağımlısı olduğunu öğrenmek olur. Yusuf’u babasının kendisini emanet ettiği Eyüplü kadın öleceği vakit bir hocaya, hoca da Erzurumlu bir aileye vermiştir. Liseye kadar onların yanında büyüyen Yusuf üniversite okumak için İstanbul’a gelir ve burada hukuk eğitimi alır. Üniversitede kendisi gibi öksüz ve yetim Macide’yle tanışan Yusuf daha sonra onunla evlenir. Mezun olduktan sonra iyi bir avukat olan ve mesleğinde hızla yükselen Yusuf’un düşüşü babası gibi kumara alışmakla olur (NDPS, s. 44, 93). Bir bakıma Yusuf, babasının kumar bağımlılığını ve kaderini tevarüs etmiştir. Salih, bunları öğrenince oğlunun hayatının kararmasının da kendisinin suçu olduğunu düşünür ve oğlunun kurtulması için kendini feda ederek intiharı seçer (NDPS, s. 94-99).

Yazar böylece kumar bağımlılığının sadece oynayan kişiye değil, onunla beraber ailesine, çocuklarına hatta daha geniş anlamda topluma zarar verdiğini ortaya koyar. Necip Fazıl’a göre kumar “doktoru ve ilacı olmayan hastalık”tır (NDPS, s. 15). Bu öyle bir hastalıktır ki kişi bir batağa saplandığının farkındadır ama kumar, iradesini tamamen bağladığı için kumarbaz kendini kurtaramaz: “(…) Kumarbaz, vücudunu çeken bataklığı herkesten iyi bilir, amma yine batar. Mahkûmdur. Bile bile lâdes!” (NDPS, s. 27). Kumar hakkında böyle düşünen Necip Fazıl, kumarın bireyi sürüklediği bağımlılık psikolojisini de Yusuf’un cümleleriyle verir: “[Kumarda] Dünyanın en korkunç sihrini, cazibesini buldum; ezilmekte, küçülmekte, kaybetmekte, açık göz geçinen ahmakların oltasına yakalanmakta, ayaklar altına düşmekte, daima vermekte, hep vermekte, hep vermekte, kendimden vermekte…” (NDPS, s. 94)

Necip Fazıl bir sonraki piyesi Ahşap Konak’ta ise kumar ve uyuşturucu alışkanlıklarına Belkıs üzerinden kısaca değinir. Belkıs kumar ve uyuşturucu bağımlısıdır. Birinci perdenin ikinci tablosunda Recai, arkadaşlarıyla kumar oynayan Belkıs’a çıkışır. Recai, kumarı “sığırların bağırtılmadan boğazlanması”na benzetir (AK, s. 27). Belkıs bu sözlerle babasının kendisini arkadaşlarına karşı mahcup ettiğini söyleyince Recai “Başkasının parasını, fatura yerine iskambil kâğıdını gösterip almaya alışanlar ne mahçup olur, ne de onlara mahçup olunur.” (AK, s. 27) diyerek bu sefer de kumardan elde edilen kazancı soyguna benzetir. Ayrıca kumarın kişinin maddî birikimini kurutacağını vurgular: “Paranız biter! Denizleri dolduracak kadar altununuz olsa hepsi biter, gözyaşınız bitmez!” (AK, s. 27). Eserde Recai’nin torunu Aysel’in nişanlısı ve aynı zamanda Belkıs’ın gizli sevgilisi olan Tekin iyi bir futbolcu olmasına ve emlâk işiyle de ilgilenmesine rağmen kumar oynadığı için sürekli para ihtiyacındadır (AK, s. 29). Bu durum Recai’nin sözlerini doğrular niteliktedir.

Piyeste Belkıs morfin kullanan (AK, s. 27) bir birey olarak işlenmesine rağmen Para’da olduğu gibi uyuşturucunun insan ve toplum üzerindeki zararları üzerinde durulmamıştır. Sadece eserin üçüncü perde sekizinci tablosunda Belkıs, Aysel ve Tekin’in morfin aldıkları görülür. Recai, Hacer ve Yüksel’in konağı terk etmelerini kutlamak üzere Belkıs kızına ve Tekin’e morfin iğnesi yapmıştır. Bu tabloda ilk defa uyuşturucu kullanan Aysel ve Tekin’in uyuşturucudan nasıl etkilendiği gösterilmiştir: Mide bulantısı, korku hissi ve bilinç bulanıklığı yaşarlar (AK, s. 100-107).

Yazar Reis Bey piyesinde Nam-ı Diğer Parmaksız Salih’te olduğu gibi kumarın yıkıcı etkileri üzeri durmuştur. Burada kumarın yanında uyuşturucu da bireyi yıkıma götüren amillerden birisidir. Eserde anne katilliği ile suçlanan ve masumiyetini ispat edemediği için idam edilen Mahkûm iyi bir ailenin çocuğu olmasına ve Londra’da tahsil görmesine rağmen kumar ve uyuşturucuya alışmış, bu yüzden eğitimini de yarım bırakmıştır (RB, s. 38). Hayatını karartan olaylar da kumar alışkanlığı yüzünden başına gelmiştir. Mahkûm bir keresinde sürekli kumar oynadığı bitirim yerinde evinin anahtarını düşürmüştür. Bu anahtarı bulan bir arkadaşı anahtarı gizlice çoğalttıktan sonra bulduğu yere bırakmış ve daha sonra Mahkûm’un evde olmadığı bir gece onun evine giderek annesinin mücevherlerini çalmış ve kadını öldürmüştür (RB, s. 38-43). Fakat bu gerçekler çok sonra anlaşıldığı için Mahkûm idam edilir.

Böylece kumar alışkanlığı Mahkûm’un sonunu hazırlamıştır. Onun kumar alışkanlığı kendisinin ve annesinin ölümüne sebep olmuştur. Yazar bu şekilde kumarın Nam-ı Diğer Parmaksız Salih’te ele aldığı doğrudan zararlarının yanında kumar oynanan

yerlerde bulunmanın bile dolaylı zararları olabileceğini göstermek istemiştir. Yazar ikinci perde beşinci tabloda ise kumarın maddî zararlarına değinmiştir:

“(…) Sen bu akşam kumarda beşyüz lira kaybettin. Düşün, bu parada ne kadar insan ve emek hakkı var… Eğer, bir hamal, sırtında elli kiloluk yükü bir kilometre ötesine iki buçuk liraya taşırsa, bu hamalın iki yüz kilometrelik emeği… Tam yedi yüz on beş ekmek parası… Bir hastahane dolusu insanın acısını dindirecek ilaç tutarı… Bayram sabahı, boynu bükük, bilmem kaç öksüzün kundura bedeli… (…) Çocuklar! Bütün bu hak sahiplerine acıyan, bütün bu emeklere içi sızlayan, parasını nasıl bir zara, bir kâğıda teslim eder? (…)” (RB, s. 96-97)

Bunların yanında yazar kumar ve uyuşturucu alışkanlığına sahip bireylere toplumun menfi yaklaşımını da eserde ele almıştır. Suçsuzluğunu ispat edemediği için idam edilen Mahkûm, Reis Bey’in kendisini suçlu olarak kabul etmesinin kumar ve uyuşturucu alışkanlığı yüzünden olduğunu söyler:

“(Büsbütün yırtınarak.) Ben suçluyum, Reis Bey, biliyorum! Bu yüzden nefret ediyorsunuz benden. Onu da biliyorum! Ama benim suçum anne kaatilliği değil… Bitirim yerlerine düşmüş, eroine alışmış olmak, benim suçum… En yüksekten en aşağıya düşmüş olmak… Bu yüzden nefret ediyorsunuz benden… Belki belâmı da bu yüzden buluyorum! Ama ben, anne kaatili değilim!” (RB, s. 38)

Kumar ve uyuşturucu alışkanlığına sahip olmak toplum nazarında kişinin değerini düşürür, güvenilirliğini ve inanılırlığını zedeler. Mahkûm’un eroin ve kumar bağımlılığı Reis Bey’de onun suç işlemeye meyyal bir kişi olduğu izlenimi oluşmasına yol açmıştır. Bu yüzden ne yapsa da mahkemede onu ikna edememiştir.

Eserin hapishanede geçen üçüncü perde yedinci tablosunda ise mahkûmların uyuşturucu bağımlılığı üzerinde durulmuştur. Hapisteki mahkûmların pek çoğu uyuşturucu bağımlısıdır ve bu yüzden sık sık krize girerler. Diğer mahkûmların Reis Bey’e hapishane hayatını anlattıkları diyalogda uyuşturucunun insan üzerindeki zararları üzerinde durulur:

“MEMUR –(…) Eroinci zehiri bulamayınca krize düşer. Ölümden öteye acı duymaya başlar. Bıçakla, jiletle, bulamazsa cam kırıklarıyle göğsünü şerha şerha doğrar. Böyle yapmadan, kana bulanmadan rahat edemez.

(…) Anlatabildim mi, Reis Beyefendi, başta eroin sarhoşluğu, dalgası diye birşey yoktur. Onunla sağlığı harap edildikten sonra, yangını gazla söndürürcesine, yine onunla, bir ân için rahata kavuşulur. İşte o zaman vücudu saran rehaveti, kesikliği, sarhoşluk dalgası sanırlar. (…)

REİS BEY –Desenize eroin, insandan en aziz nimeti aldıktan sonra, onu yalandan iade etmenin saadeti!.. Her ân öldürüp, her ân diriltmek, sonra yine öldürmek mârifeti!..” (RB, s. 132-134)

Bunun yanında eroin ticareti hapishanedeki bazı kişilerin gelir kaynağını oluşturmaktadır. Bu sebeple bu şahıslar hapse yeni düşünlere “bıçağın ucunda” eroin ikram ederek (!) onları zorla bağımlı ve dolayısıyla müşterileri hâline getirmektedirler (RB, s. 134). Hapishaneye uyuşturucu “zula” adı verilen yöntemlerle gizlice sokulmakta ve burada mahkûmlara satılmaktadır (RB, s. 135-136).

Necip Fazıl Para, Nam-ı Diğer Parmaksız Salih, Ahşap Konak ve Reis Bey piyeslerinde kumar ve uyuşturucuyu toplumsal bir yara olarak ele almış ve bu alışkanlıkların yıkıcılığını ortaya koymaya çalışmıştır.