• Sonuç bulunamadı

NECİP FAZIL KISAKÜREK’İN TİYATROLARININ İNCELENMESİ

3.2.1. Toplumsal Temalar

3.2.1.7. Adalet ve Merhamet

Necip Fazıl’ın Reis Bey piyesi tamamıyla adalet ve merhamet teması üzerine kurulmuştur. Yazar bu eserinde adalet ve merhamet arasındaki ilişkiyi ele alarak merhametten uzak bir adalet anlayışının nasıl eksik kalacağını göstermeye çalışmıştır.

Eserin merkezî kişisi Reis Bey, idam ettirdiği genç Mahkûm’un suçsuz olduğu anlaşılana kadar (RB, s. 72) katı ve merhametsiz bir hâkimdir. Genç Mahkûm avukatıyla beraber duruşmada suçsuz olduğunu kanıtlamaya ne kadar uğraşmışsa da Reis Bey onu ciddiye almamış, Mahkûm’un kumar ve uyuşturucu alışkanlıklarına sahip olmasını kendisine isnat edilen suçlara yegâne delil olarak değerlendirmiştir (RB, s. 36-49). Bunun yanında hasımları tarafından üzerine uyuşturucu konulan masum bir genci de bu tek delile dayanarak hapse attırmıştır (RB, s. 28). Ona göre görünen delillerin ardını sorgulamak “düzlüklerin açık mânası dururken ille dolambaçlıyı aramak”tır (RB, s. 43). Sanık ya da sanık yakınlarının ağlaması, yalvarması ise ona göre karar merciini etkilemek için yapılan oyunlardır: “Gözyaşı suçun rengini soldurmaz (...)” (RB, s. 28).

Reis Bey’in katılığı sadece mahkeme salonlarına mahsus değildir, o bu katılığını günlük hayatında da sürdürür. Kaldığı otelde yan odasındaki felçli kızın ağlamalarından rahatsız olur ve kızın susturulmasını ister (RB, s. 31-32), kıza acıyıp oda verdiğini söyleyen Otel Kâtibi’ne çıkışır: “Hastalığı değilse bile, rahatsızlığı bulaşıcı… Ona acıyacağınıza, istirahat hakkını kazanmış olanlara acısaydınız daha iyi olurdu.” (RB, 32). Kızın babasının Reis Bey’den merhamet istemesi üzerine ona şunları söyler: “Sen de mi öğrendin bu lâfı? (…) Ne kelimeler, ne duygular var; öğretemiyoruz da, sıra merhamete geldi mi, herkes ezbere biliyor. Ağızların iğrenç sakızı!” (RB, s. 32). Merhametin adaleti ve toplumsal düzeni zayıflatacağını düşünen Reis Bey’e göre merhamet idamlık bir suçtur (RB, s. 32).

Reis Bey’in adalet anlayışı katıdır. O, toplumsal düzeni korumak için idamı gerekli görür. Reis Bey’in nazarında sadece suçu ispatlananlar değil suç işleme şüphesi taşıyanlar bile birer suçludur ve cezalandırılmaları gerekir. Mahkûm’un idam esnasında giyeceği gömleğe bakarak şunları söyler:

“(Gözleri gömlekte) Seni doğru biçen makastara ne mutlu!.. (Müdüre doğru) Ceza felsefesinde bir görüş vardır: Bir masuma kıymaktansa, bin cürümlüyü cezasız bırakmak yeğdir. Ben de diyorum ki, cemiyette bir ferdi korumak için, bin kişiye bu gömleği giydirmekten kaçınmamalıdır. O bir kişi, bütün bir cemiyettir.” (RB, s. 56)

Onun bu sözlerinden de anlaşılacağı üzere Reis Bey’e göre adalet bir noktadan sonra masumların da düzen için cezalandırıldığı “adalet için adalet” gibi çıkmaz bir anlayışa varmıştır. Reis Bey’in geri dönüşü olmayan adlî hatasının sebebi de adalet anlayışını bu derece ileri götürmesidir.

Bu derece katı olan Reis Bey, Mahkûm’un haksız yere idam edildiği anlaşılınca büyük bir çöküş yaşar ve hemen emeklilik işlemlerini başlatır. Bu olay onu derinden sarsmış ve yıllarca benimsediği adalet anlayışının sakatlığını kavramasını sağlamıştır. O artık önceki yaşamından tamamen farklı bir kişiliğe bürünerek hayatının temeline eskiden nefret ettiği merhamet kavramını yerleştirir. Bu minvalde ilk hareketi üzerinde uyuşturucu çıktığı için oğlunu hapsettirdiği Yeldirmeli Kadın’a oğlunu kurtarmak için yardım etmek olur. Bununla da kalmaz yirmi beş bin liralık emekli ikramiyesini onlara verir (RB, s. 86- 87). Etrafındakilerin ondaki bu değişime şaşırmaları üzerine “Kalblerinizi değiştirin! Size hakikat gibi görünen şeylerin hemen değiştiğini görürsünüz. (…) Dünyanın en sert ve en yumuşak madeni, kalb... Ateşini bulsun; hemen değişir.” (RB, s. 91) diyerek yaşadığı dönüşümü özetler.

Reis Bey bu noktadan sonra kendisine bir misyon yüklenir: Merhametsizlere, suçlulara acımayı ve merhameti öğretecektir. Bu işe idam ettirdiği gencin eskiden devam ettiği bitirim yerinden başlar. Kendisini alaya alan Kumarhane Garsonu’na “akreplere ağlamayı öğreteceğini” söyler (RB, s. 93). Bunun için onlara merhametle ilgili nutuklar verir. Onlara şöyle der:

“Can taşıyan, yüreği atan her yaratığa acıyın! Ağzından kemiğini çaldıran köpeğe, her parçası ayrı ayrı kıvranan solucana, tabanı yanan çakala... Hepsinin üstünde insana; buruş buruş beyni, alnı ve çenesiyle gözyaşı döken insana acıyın!” (RB, s. 97)

Eskiden gözyaşı ve merhametten neredeyse iğrenen Reis Bey artık merhametten nasipsiz kalmış insanlara acımayı telkin etmektedir. Hatta daha da ileri giderek bitirim yerindekilere bir çete kurmayı teklif eder:

“(…) Bu çete bir dernektir. Cemiyetler kanununa göre kurulucak… Ve ne kadar hırsız, yankesici, dolandırıcı, kalpazan, kaatil, ırz düşmanı, zehir satıcısı, kumarbaz, serseri varsa, hepsine birden kapılarını açacak...

(…) Acıyanlar ve acınanlar derneği... İki taraf içiçe... Zaten ikisi de bir... Acımalıyız ki acınalım… Onun için, hâkim, avukat, muharrir, profesör, tüccar, işçi, mühendis, doktor, sanatkâr, her meslekten bizi kucaklıyanlara buyurun diyeceğiz; buyurun, acımayı, acımaya erişmeği cemiyete başlı başına şifa kabul edenler, kadromuzda birleşsin!.. İnsanlığa yeni kurtuluş yolu…” (RB, s. 101-102)

Reis Bey böylece katılığı ile toplumda tesis edemediği adaleti merhamet ile kurmayı hayâl eder. Kendisini dinleyen suçlu tiplerin bunu olmayacak bir iş olarak görmesi üzerine de onlara kendisini örnek göstererek “(…) Ağlamayı öğrenin! Sakın, öğrenemeyiz, demeyin; ben öğrendikten sonra, siz nasıl öğrenemezsiniz?” (RB, s. 104). Reis Bey’in bitirim yerindeki bu çabaları meyvesini verir, tek bir kişi bile olsa Kaatil onun sözlerinden etkilenir ve o da Reis Bey gibi değişir (RB, s. 98, 105).

Bitirim yerine baskın yapılması üzerine Kumarhane Garsonu onun emekli hâkim olması dolayısıyla üzerinin aranmayacağını düşünerek kendisinde bulunan uyuşturucuyu Reis Bey’in cebine gizlice koyar ve bu yüzden onun tutuklanmasına sebep olur. Reis Bey yaşadığı bu olaya rağmen merhamet düşüncesinden uzaklaşmaz ve yargılandığı duruşmada da düşüncelerini dile getirir:

“Merhamet!.. Lûgat kitabında bir kelime! Onu öğretmek… İnsanlara acımayı belletmek.. Acımanın usullerini, ana mektebi programına eş yürütmek... Bütün cemiyeti mahşer arsasına benzer, bir acıma ve bağışlama zemininde toplamak, oradaki bir milyon bacalı, bilmem kaç milyon çarklı merhamet kombinasında çalıştırmak… (…) İnsanda kötülük iktidarını döve döve pekleştirmek yerine, hohlaya hohlaya yumuşatmak, insanı kötülüğe iktidarsız kılmak…” (RB, s. 146)

Duruşmadaki merhamet eksenli konuşmalarından orada bulunan Kumarhane Garsonu etkilenir ve yaptığının yanlışlığının farkına vararak suçunu itiraf eder, böylece Reis Bey serbest kalır (RB, s. 159).

Tüm yaşadıklarından sonra geldiği noktada “göklerin merhamet dolu olduğuna inanan” (RB, s. 160) Reis Bey ülke çapında merhametin timsali olur ve baro tarafından ödüllendirilir (RB, s. 174-175).

Necip Fazıl’ın merhameti işlediği bir diğer piyesi Abdülhamîd Han’dır. Yazar burada yaygın kanının aksine II. Abdülhamîd’i bir merhamet örneği olarak ele almıştır. Sultan o derece merhametlidir ki kendisine karşı hareket edenlere bile sert davranmaz:

“ABDÜLHAMÎD –(Ağlamaklı bir sesle) Ne yapayım, paşa?.. Ben Allah’ın büyük yapısı insan oğluna kıyamam!.. Onun bazan bütün insanlığa kıyıcı bir alçaklığa düştüğünü bilirim de yine kıyamam! Amcam Abdülâziz Hanı devirenlere, sonra öldürenlere

kıyabildim mi? (…) Halbuki beni, yeni doğmuş çocukların taptaze ciğerleriyle beslenen bir canavar farzediyorlar, ismimi Kızıl Sultana çıkarıyorlar.

MABEYİN MÜŞÜRÜ –Bu tâbir Ermeni icadı, haşmetpenah!

ABDÜLHAMÎD –Evet ama ben bu tâbiri icat edenlere biraz olsun hak verdirmek için onları kana boyuyamıyorum! (…) Kendimi çok yokladım, tartakladım, fakat hayata kıymaya nefsimde kudret bulamadım. Ne yapayım, Paşa; böyle yaratmış beni Allah!.. (…) Eğer siyasetimiz muvaffak olmaz ve merhametimiz yüzünden bu vatan çökerse, ileride onu kurtaracak gözü kara nesillere, öldürücü şiddetleri içinde, hiç olmazsa, bizden küçük bir pay kalsın!

MABEYİN MÜŞÜRÜ –O küçük payı sorabilir miyim, şevketmeab? ABDÜLHAMÎD –(…) Merhamet, Paşa; merhamet…” (AH, s. 27-28)

Yazar böylece devletin başındakilerden en küçük ferde kadar merhametin herkeste bulunması gereken bir duygu olduğunun altını çizer. Bu minvalde hareket eden Sultan, 31 Mart’ta kendisine karşı olanlara da merhametle davranır. Mabeyin Müşürü’nün yaşananları şiddetle durdurma önerisine o, karşı çıkar: “(…) Bunun için de benim, ayağımı kan dökme sınırından içeriye atmam gerekir. İş oraya geldi mi, Paşa, ben yokum!” (AH, s. 41)

Necip Fazıl böylece Reis Bey piyesinde toplumsal düzen ve huzur için şiddet ve cezaya dayalı bir adalet anlayışından ziyade merhamete dayalı bir adalet anlayışının gerekli olduğunu vurgularken Abdülhamîd Han piyesinde ise II. Abdülhamîd’i merhamet timsali bir devlet lideri olarak ele almıştır.