• Sonuç bulunamadı

Montessori Yaklaşımı

OKUL ÖNCESİ EĞİTİMDE YAKLAŞIMLAR ve DİN EĞİTİMİ

3.1. Montessori Yaklaşımı

Tıp doktoru ve öncü bir eğitimci olarak Montessori 1870 yılında İtalya’da doğdu ve 1952 yılında Hollanda’da vefat etmiştir. Hayat hikayesi inişli çıkışlı bir seyir takip etmiştir. Hayatının büyük bölümü İtalya, İspanya, Hindistan ve Hollanda’da geç-miş olup her iki dünya savaşına ve bu aradaki çalkantılı yıllara tanıklık etti. Yaşa-mı boyunca birçok kez evinden ayrılmak zorunda kalYaşa-mış ve mültecilik yaşamasına rağmen çocukları incelemeye, okullar açmaya, ders vermeye ve üç kıtada kendi oluşturduğu metoda göre öğretmen yetiştirmeye devam etmiştir. Günümüzde altı kıtada ve elli iki ülkede Montessori yaklaşımı uygulayan okullar vardır. Monstessori birçok ülkedeki farklı kültürlerde gözlemlediği çocuklardan elde ettiği tecrübe ve çıkarımlara bağlı olarak çocuk eğitiminde ilkeleri tespit etmiştir. Geniş bir coğrafya-daki gözlemlere dayanan bu ilkeleri evrensel ilkeler olarak tanımlamak mümkündür.

Bu nedenle farklı ülkelerde kendi sisteminin uygulanması için evrensel temel oluş-turmuştur (Lillard, 2013).

Montessori kendi çalışmalarını gelişimine devam eden bir süreç olarak gördüğü için düşüncelerini nihai bir eğitim kuralı şeklinde formülleştirme istememiştir. Yaşamının son yıllarına doğru hayat boyu yaptığı çalışmalardan yola çıkarak düşüncelerinin özüne dair genel bir bakış sunmuştur. Şimdi bu görüşlerinden bazılarını özetlemeye çalışalım.

Mostessori’ye göre modern toplumda çocuk ihmal edilmiştir ve yetişkinlerin meşgu-liyeti çoktur. Şehir ve ev çocuğa göre tasarlanmamıştır. Ebeveynler ve öğretmenler çocuğun gelişimi için uygun bir çevre oluşturmalıdır ve çocuklar araştırıp öğrenmek

için desteklenmelidir. Çocuklara araştırma, deneme, hata yapma ve hatalarını kendi kendilerine düzeltme fırsatı verilmelidir. Çocuklara seçenekler tanınıp bu seçenekler arasından kendi özgür iradeleriyle seçimde bulunup bunun sorumluluğunu üstlen-dikleri zaman kendilerinde olumlu benlik algısının gelişeceğini iddia etmektedir.

Maria hayatı boyunca seçme hakkının, bağımsız düşüncenin, özgürlüğün ve in-san onurunun öneminden bahsetmiştir. Monstessori anlayışına göre çocuk ileride olacağı kişiyi potansiyel olarak kendinde taşımaktadır. Çocuğun bu potansiyeli en üst düzeyde gerçekleştirebilmesi için özgürlüğe ihtiyacı vardır. Ancak bu özgürlük düzen ve disiplin yoluyla erişilecek bir özgürlük olmalıdır. Bu amaç doğrultusunda önceden planlanarak hazırlanmış ve öğrencinin ihtiyaçlarını karşılayacak çevreye gereksinim vardır. Çevrenin, yaşadığı ortamın ve kullandığı materyallerin büyük öne-mi vardır. Bu nedenle okullarda mobilyalar ve öğretim malzemeleri çocuğun boyuna uygun olmalıdır ve onların günlük hayatını kolaylaştırıcı özellikte olmalıdır (Erakkaş, 2015).

Bu yaklaşımda çocuklara hayali oyuncak ve nesnelerin minyatürleri ile oynama ye-rine çocuğa gerçeklerini deneyimlemesi öngörülür. Bu çerçevede minyatür mutfak yerine çocukların boylarına uygun mutfak tezgâhları yapılır. Diğer etkinlikler için de bu yaklaşım geçerlidir. Çevresindeki canlı ve cansız varlıkları kapsayacak şekilde alıştırmaların da günlük yaşamında karşılaşabileceği uğraşlardan olmasına önem verilir.

Her çocuğun kendine ait özellik ve yeteneklerinin bulunduğu varsayımından ha-reket edilir. Çocuğun olduğu gibi kabul edilmesiyle birlikte doğuştan getirilen gizil güçlerin ortaya çıkacağına inanılır. Bu nedenle Montessori yaklaşımı ölçme değer-lendirme sisteminde öğrencilerin karşılaştırma ve sıralamasına yer yoktur. Bir çocuk bir yönü ile önde iken diğeri bir başka yönü ile önde olabilir. Bu anlayışta çocuklar arasında karşılaştırma ve rekabet olmadığı için başarısızlık duygusuna yer yoktur.

Çocukların ferdi ve gruplarla verimli çalışma alışkanlığı geliştirmesine vurgu yapılır ve öğrenmek için öğrenmek esastır. Çocukların dış disiplinden daha çok iç disiplin geliştirmesine önem verilir. Bu kapsamda eğitimde ödül ve cezaya yer verilmez.

Dışsal ödüllerin geri alındıklarında öğrencinin bir faaliyeti için motivasyonunu olum-suz etkileyeceği için dersler esnasında bu ödüller kullanılmaz. Rekabetten daha çok işbirlikçi öğrenmenin çocuğun gelişimine daha çok katkı sağladığına inanılır.

Çocukların diğerlerinden gözlemle, taklitle, ders alıp vermekle daha iyi öğrenmenin gerçekleştiği savunulur. Diğer bir ifade ile çocuklar akranlarıyla ve akranlarından öğrenirler. Çocukların merakı üzerine kurulu olan dersler gerçek hayatla ilişkilendiri-lerek öğrenme daha anlamlı hale gelmektedir (Erakkaş, 2015).

Montessoriye göre, ahlaklı olmak kişinin fıtratında olan doğal bir durumdur. Yapıl-ması gereken ise uygun bir ortamın oluşturulYapıl-masıdır. Bu bağlamda çocukların ve ergenlerin kendi kültürlerini öğrenmeleri önemlidir. Kâinatta her şey birbiriyle irtibatlı ve bağlantılı olduğu varsayımından hareketle her şeyin bir bütünün parçası oldu-ğundan hareketle kişinin dünyayı, tabiatı ve insanlık tarihini tanımasının gerekliliği savunulur. Ayrıca kişinin kendi kültürünü öğrenirken diğer kültürlere saygıyı da do-ğal bir süreç içerisinde öğrenmesi beklenir.

Montessoriye göre çocukta üç ana gelişim boyutu önemlidir. Bunlar;

a) hareket gelişimi b) duyuların gelişimi c) dil gelişimi

Monstessoriye göre eğitimde hareket çocuğun diğer etkinliklerinden ayrı bir şey de-ğildir. Bu nedenle çocuğun hareket etmesini sağlayıcı etkinliklerin yapılması önemli bir yer tutar. Konuyla ilgili Montessori şunları söylemektedir: “ Günümüzde yapılan en önemli hatalardan biri, hareketi insanın daha yüksek düzeydeki fonksiyonların-dan ayrı bir etkinlik olarak düşünmektir. Zihinsel gelişim hareketle bağlantılı olmalı ve ona dayanmalıdır. Hareketin çocuk için önemi büyüktür. İnsanı türüne özgü yet-kinliğe eriştiren şey, bu yaratıcı enerjinin işlevsel olarak biçimlenmesidir.” (Oktay, 1999)

Duyuların eğitiminde hedeflenen üç süreci şöyle sıralayabiliriz:

1. Benzerlikleri fark etme ve bunları eşleştirme yeteneği

2. Bir dizi nesne arasındaki zıtlıklar ve aşırılıkları ayırt etme yeteneği

3. Birbirine şekil, renk, doku ağırlık vb. yönlerden oldukça benzeyen nesneler ara-sında ayrımlaştırma yapabilme yeteneğidir (Oktay, 1999).

Montessoriye göre insanın en önemli özelliklerinden biri de dil yoluyla iletişim kurma yeteneğidir. İnsanlar bu yeteneği sayesinde bilgi birikimlerini bir kuşaktan diğerine aktarırlar ve insanlar arasındaki ortak sorunları iletişim yoluyla çözerler. Ona göre dil gelişimi gizemli bir olgudur. Çocuk ağaç imgesini alır ve böyle birçok imge sonunda zamanla ağaç kavramı çocuğun zihninde şekillenir. Çocuğun zihninde oluşan ağaç kavramını ses ve simge yoluyla ifade ederek başkalarına aktarırlar. Böylelikle insan kendi zihninde olanı diğerleriyle paylaşmaya başlar. Düşüncelerimizi dil yoluyla baş-kalarına aktarma ihtiyacı hissetmemiz insan fıtratının temel özelliklerinden biridir. Bu yolu kullanarak yaşadığımız dönemdeki insanlara ve aynı zamanda gelecek kuşak-lara aktarmış oluyoruz (Lillard, 2013).

Montessori insanı boş bir levha şeklinde gören eğitim anlayışına karşıdır. Ayrıca gelişimin çocukluktan itibaren doğrusal bir gelişim kaydettiği fikrini de benimse-memiştir. Bunun temelindeki varsayımın insanda yaşla birlikte zekanın artması şek-lindeki düşüncedir. Kendisi ise doğrusal gelişim yerine doğumdan itibaren altışar yaşa göre düzenlenen dört evreden geçtiğini iddia etmektedir. Her evrenin kendi içerisinde çıkış ve her yükseliş sonrasında inişlerin olduğunu ifade etmektedir.