• Sonuç bulunamadı

Modernizmin Osmanlıda Görülen Etkileri

1. BÖLÜM

3.3. Modernizm

3.3.1. Modernizmin Osmanlıda Görülen Etkileri

Osmanlıyı kendine has bir takım özellikleri ile ele almak gerekmektedir. Bunların başında kendi kültürel alt yapısını ve kimliğini koruyarak, ortaya çıkan toplumsal ve ekonomik

100 Altun, 2002, s. 25

101 Black, C. E. (1989). Çağdaşlaşmanın İtici Güçleri, Çev. Fatih GÜMÜŞ, Verso Yayınları, Ankara, s. 63 102 Trimberger, E. K. (2003). Tepeden İnmeci Devrimler, Çev.: Fatih Uslu, Gelenek Yayınları, İstanbul, s.

değişimlere ayak uydurmaya çalışmış bir Osmanlı devletinin var olması gelir. Osmanlı Devleti ilk başlarda ideolojik olarak Batı’dan herhangi bir şey alma fikrinde olmamıştır. Onun, sadece kendi dinamikleriyle bir modernleşme çabasının içerisinde olduğu görülmektedir.

Osmanlı devletinde özellikle on sekizinci yüzyıl, ideolojik kamplaşmaların ortaya çıkmaya başladığı ve 20’nci yüzyılda zirve yapan büyük kavgaların tohumlarının atıldığı bir dönem olmuştur. Bu dönemi on dokuzuncu yüzyıl Osmanlısından ayıran en önemli özellik ise dıştan herhangi bir zorlama olmaksızın kendi iç dinamikleri ile ve içyapının baskısıyla bir değişime tabi tutulmasıdır. Bütün bu değişimlere zemin hazırlayan faktörler; eski ekonomik yapının bozulması, zenginliklerin dünyanın başka coğrafyalarına doğru kayması, toplumsal ilişkilerin büyük dönüşüme uğraması, devletteki yönetim anlayışının büyük değişimler yaşaması ve toplumsal yapıda sosyal ilişkilerle beraber yeni siyasi yapılanmaların ortaya çıkması şeklinde sıralanabilir.

On dokuzuncu yüzyıla bir yönüyle Osmanlı toplumunun, çok büyük ayrımlar yaşadığı bir yüzyıl olarak bakmak mümkündür. Devleti özellikle reformlara teşvik eden husus, savaşlarda alınan mağlubiyetler ve toprak kayıplarının çok kritik noktalara varmasıdır. Bu dönemde Rusya’nın önemli ölçüde güçlenerek sıcak denizlere inmek istemesi ve bunun için Osmanlı topraklarını kullanmak istemesi iyice belli olmuştur. Zaten on dokuzuncu yüzyılda başlamış ve toplum yapısını önemli ölçüde değiştirmiş olan reformlara ön ayaklık eden de 1787-1791 Osmanlı Rus harbi olmuştur. Ayrıca aynı dönemde I. Abdülhamit’in savaş sırasında vefat edip yerine III. Selimin geçmesi, Fransa’da ihtilalin patlak vermesi 19. yüzyılın eşiğinde Osmanlıda tetiklenecek olan büyük değişimlerin de habercisi olmuştur.103

Osmanlı devletini değişimlere zorlayan diğer bir saik ise, güçsüz durumdaki merkez teşkilatına karşı, çevredeki bölgelerin otonom bir yapıya sahip olması, 30 milyonu aşan nüfusa karşılık yönetimde, ekonomide ve toplumsal yapıda modern dışı, hantal bir yapı görünümü arz etmesidir.104

Batı tarzı modernleşmenin kilidini açan III. Selim, yine aynı tarz modernleşmeye ayak uyduracak şekilde köklü reformlar yapmaya başlamıştır. Bütün bunlara Nizam-ı Cedit

103 Uyar, M. ve Erickson, E. J.(2009), A Military History of Ottomans: From Osman to Atatürk, Praeger

Security International, California, p. 120-121

104 Hanioğlu, M. Ş. (2008), A Brief History of The Late Ottoman Empire, Princeton University Press,

ismini vermiş ve yapmak istediği radikal değişiklikleri, öncelikle askeri sistemden başlatmıştır. Bunun için ise savaşlarda yararlılık gösteremeyen kapıkulu askerlerine karşılık, Anadolu’dan getirttiği askerlerle yeni bir ordu kurma girişiminde olmuştur.

III. Selim ile beraber devlet yönetiminde de önemli zihniyet değişiklikleri dikkat çekmiştir. O güne kadar kendilerini Batı’dan hep üstün gören devlet adamları, bu üstünlüklerini özellikle dini gerekçelere dayandırırlar idi. Bunun önemli bir yansıması olarak da Avrupa’da daimi elçiliklerin açılmaması gösterilebilir. Hâlbuki Batılılar, o güne kadar Osmanlı içerisinde birçok elçi görevlendirmiş ve bunları daimi hale getirmiştir. III. Selim ile beraber Batı’nın üstünlüğü her haliyle kabul edilmiş, Batı’da elçilikler daimi olarak açılmaya başlanmış ve Batı’ya giden elçilerin yaşadıkları ülkelerle ilgili gelişmeleri anlatan sefaretnameler çokça yazılmıştır.105 Osmanlı’nın denge siyaseti ise bu dönemden sonra

başlamıştır.

III. Selim’den sonra tahta geçen II. Mahmut, selefinin yolunda yürüyerek Batılı tarzdaki reformlarını devam ettirmiş hatta çok daha ileri götürmüştür. Çok çalkantılı bir dönemde tahta geçmiş olan II. Mahmut, öncelikle Sened-i İttifakı imzalayarak ayanlarla anlaşma yoluna gitmiş sonrasında ise yapacağı reformlara uygun zemini aramaya başlamıştır. Geleneksel muhalefet erkleri olan yeniçeriyi ve ulemayı sahip oldukları konumdan düşürmek için çok gayret göstermiştir. Bunun için yeniçeri ocağını kaldırmış olan II. Mahmut, diğer taraftan o günkü toplum yapısı için çok radikal sayılacak önemli yeniliklere girişmiştir. Batılı tarzı her alanda hâkim kılmaya çalışan bu padişah, özellikle yeni kurduğu Sekban-ı Cedit ordusunu, Prusya’dan üst düzey askeri yetkililer getirterek eğitmiştir. Batılı tarzı yerleştirmek adına yüksek harp okulu ve tıp okulunu da kurmuştur.106

İlkokulu okumanın zorunlu hale getirildiği bu dönemde, ilkokulla aynı seviyede olan Rüştiye mektepleri ve devamını okuyacak talebeler için Mekteb-i Ulum-u Edebiye adında okullar açılmıştır. Bu okulları önemli kılan ise Batı tarzında eğitim verecek olmalarıdır. Buradan da anlaşılacağı üzere artık devlet, insanlara ilkokuldan itibaren sahip çıkmaya başlamış ve onları kendi düşüncesine göre Batılı tarzda yetiştirme gayretine girmiştir. Bunun yanında geleneksel eğitim kurumları olan medreseler, gelebilecek tepkilerden çekinildiği için herhangi bir reforma tabi tutulmamıştır. Bir taraftan ilkokul çağlarından itibaren insan

105 Karal, E. Z. (2007). Osmanlı Tarihi, 5. Cilt, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, s. 73 106 Karal, 2007, s. 151

yetiştirme gayretine girmiş olan devlet erki, diğer taraftan tıbbiyelerde yetişen öğrencilerin daha uygun bir şekilde yetişmeleri için eğitim dili olarak Fransızcayı benimsemiş, din dersleri ve Arapça eğitimi müfredattan çıkarılmıştır.107

Bütün bunlardan şunu çıkarmak mümkündür ki o güne kadar daha çok sivil inisiyatiflerle yürümüş olan eğitim müessesesi, artık önemli ölçüde devlet tarafından yönlendirilmeye başlanmış ve yeni anlayışa sahip eğitimli insan tipleri yetiştirilmeye çalışılmıştır. Bunlar ise bir taraftan Batılı tarzı benimseyen insanlarca hoş karşılansa da, halk kesimlerinde bu değişimlere büyük tepkiler doğmuştur. Bu durum öyle bir noktaya gelmiştir ki bir süreden sonra II. Mahmut’un ismi " gâvur padişah"a çıkmıştır. Bu gidişat cumhuriyet döneminde de kendini göstermiştir. Batı’dan ilham alınarak kurulan okullarda yetişen insanlar, kültür ve çağdaş bilgi seviyelerini, geleneksel eğitim yuvalarında yetişenlere göre daha ileriye taşınmış ve cumhuriyetin kaderinde etkin konuma gelmişlerdir.108

1839 yılına gelindiğinde II. Mahmut’un hazırlamış olduğu ancak ömrünün vefa etmediği Tanzimat fermanı, hatt-ı hümayun olarak yayımlanmış ve bununla beraber Osmanlı devletinde gerçek manada batılılaşma hareketleri başlamıştır. Ancak burada şunu da belirtmek gerekir ki Batı’da ortaya çıkan ulusçuluk akımları gibi fikirler Osmanlıda devlet erkini bu dönemde sadece tedbir almaya zorlamışken, devlet içerisinde bulunan farklı milliyetler bu fikir akımlarının çoktan tesirine girmiştir.109

Osmanlıda, devlet erkinde ulusçuluğun etkisini göstermeye başlaması, ittihat ve terakki ile beraber ele alınabilir. Bu döneme kadar Osmanlı devleti ulusçuluk hareketlerine karşı durmaya çalışmış ve bu karşı durmanın gereği olacak politikalar üretmiştir. Bunun en bariz örneği ise Tanzimat Fermanı’dır. Çünkü Tanzimat Fermanı’yla beraber çok büyük anlayış değişiklikleri de ortaya çıkmış, o güne kadar Müslüman ve gayrimüslim olarak ayrılan halk, o günden sonra vatandaş olarak görülmeye başlanmıştır.110

Tanzimat fermanı ile beraber halk, Osmanlıcılık fikri etrafında toplanmaya çalışılmış böylece devletin dağılmasının önüne geçilmek istenmiştir. Şunu belirtmek gerekir ki

107 Karal, 2007, s. 154-160

108 Ortaylı, İ. (1999). İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, İletişim Yayınları, İstanbul, s. 186

109 Atalı, E. (2002), 1905 Rus Devrimi ile 1908 Jöntürk Devriminin Karşılaştırmalı İncelemesi, Yüksek

Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi (Siyaset Bilimi) Anabilim Dalı, Ankara. s. 98-100

toplumsal yapının dönüşümü sürecinde, her ne kadar Batılı fikirler Osmanlı devletini yönlendirse de, devlet içerisinde o gün için Batı’da gelişmekte olan ulusçuluk fikrine muhalif olarak kendi yönetim anlayışına uygun yöntemler denenmiştir. Toplumu ve toplumsal hareketleri, Batılı tarzda yönlendirmek isteyerek bir noktada eğitim meselesini halka yayıp Batı anlayışıyla devleti tekrardan ihtişamlı günlerine kavuşturmak isterken, diğer taraftan da ulusçuluk akımlarına muhalefet eder bir tarzda politikalar üretilmiştir. Batılı fikirlere karşı uzun süre direnmenin en önemli gerekçesi, merkezi yapıyı güçlü tutma anlayışıdır.

Osmanlı devletinde ortaya çıkmış olan Osmanlıcılık ve İslamcılık fikir akımları, devleti kurtarma adına, Batılı fikir akımlarına bir reaksiyon olarak ortaya çıkmış ve daha sonraki dönemlerde buna Türk milliyetçiliği eklenmiştir.