• Sonuç bulunamadı

İttihat ve Terakki Döneminde Dil Politikaları

1. BÖLÜM

4.4. İttihat ve Terakki Döneminde Dil Politikaları

Bu dönem, imparatorluk için her bakımdan büyük ölçüde kırılmaların yaşandığı bir dönemdir. Bir önceki dönemdeki istibdat politikalarına tepki olarak muhalefetini geliştirmiş olan İttihat ve Terakki’nin devlet yönetimine geçmesiyle gazete ve dergi sayısında da önemli artışlar olmuştur. II. Abdülhamit döneminden kalma baskıcı politikaların etkisinin bitmiş olduğunu düşünen her kesimde bir siyasi ve kültürel faaliyet isteği başlamıştır. Bu bağlamda en çok da gazete ve dergi sayısındaki artış göze çarpmaktadır. Meşrutiyet ile beraber, bir önceki dönemde sayıları bir düzine kadar olan gazete ve dergi sayısı, bu dönemde sadece bir yıl içinde otuz kat artmıştır.186

Ancak, İttihat ve Terakki’nin tarihi gelişimi de ayrı bir önem arz etmektedir. Yukarıda da belirtildiği üzere 19. yüzyıl itibariyle Batı tarzında modernleşme yolunda adımlar atılmaya

184 Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi. (1293/1877). Cilt 1, s. 52 185 Sadoğlu, 2010, s. 105-106

186 Zürcher, E. J. (2010). Modernleşen Türkiye’nin Tarihi. Çeviren Yasemin Saner Gönen. İletişim Yayınları.

başlanmış ve Batıyla hem siyasi hem de kültürel anlamda önemli ölçüde etkileşime girilmiştir. Bu şekilde etkileşimin neticesinde gerek Batı’dan getirilen eğitmenler gerekse Batı’ya giden öğrenciler sayesinde Batılılaşma fikri, hızlı bir yayılma içine girmiştir. Bunların başında, İttihat ve Terakki Cemiyetinin de çekirdeğini oluşturmuş olan Jön Türkleri saymak mümkündür. İttihat ve Terakki Cemiyetinin fikrî temelleri, 1889 yılında atılmaya başlanmıştır. Çünkü bu tarihte “askerî tıbbiye öğrencileri” İttihad-ı Osmani adı altında bir cemiyet kurmuşlardır. Yine aynı yıl içinde Paris’te bulunan jön Türklerle de irtibata geçerek onlarla birleşmişler ve “Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti” adını almışlardır. Bu genç nesiller amaç olarak ise Osmanlı’nın yıkılışına engel olmak ve o dönemde kendini iyice hissettirmeye başlamış olan istibdat rejimine bir son vermeyi benimsemişlerdir.187

Osmanlı devletinde yönetime gelmiş olan İttihat ve Terakki, önceleri “Osmanlıcılık fikrine bağlı” bir görüntü çizmiştir. Bunun bir sebebi, Batılı tarzda bir ulusçuluk anlayışının Osmanlı gibi çok kültürlü bir devlette imkânsız olduğu görüşüdür. Ancak, şunu da ifade etmek gerekir ki her ne kadar Osmanlıcılık gibi bir ideolojiyi vitrinlerine koymuş olsalar da arka planda İttihat ve Terakki üyelerinin önemli ölçüde bir “Türk ulusçuluğu” anlayışında olduklarını da ifade etmek gerekmektedir. Bu anlayış o kadar ileri boyutta olmuştur ki “Osmanlıcılık” anlayışı güttükleri dönemlerde bile diğer unsurları bu ideoloji arkasında Türkleştirme çabası içine girmişler ve bunu fikir olarak yaymışlardır.188

İttihat ve Terakki’nin ilk icraatlarından biri Türkçeyi resmi dil olarak kabul ettirme çabası olmuştur. Zaten Osmanlı anayasası, devletin resmi dilini Türkçe olarak önceden tespit etmiştir. Ancak 1909 yılında yeni anayasa yapılması gereği ortaya çıkınca, ittihatçılar, dil konusundaki fikirlerini de ortaya koymuşlardır. Onlara göre devletin ilkokullarında öğrenim dili Türkçe olacak, ayrıca yöresel dillerde eğitim verilebilecektir. Ortaöğretimde ise Türkçe zorunlu bir dil olacak, diğer diller tercihe göre okutulacaktır. Özel okulların açılması serbest olmakla beraber devlet denetiminde bulunacaktır. Önceki dönemlerde, Osmanlı anayasasında resmi dil Türkçe olmakla beraber, bütün azınlıklar kendi dillerinde eğitim verebilmekteydiler. Bu durumun devam edebilmesi için Hristiyan tebaa, anayasaya bir madde konularak durumun tespit edilmesini istemişlerdir. Ancak bu istekleri ittihat ve Terakki tarafından patrikhaneye bir imtiyaz getireceği endişesiyle reddedilmiştir. Bu dil tartışmaları sadece Hristiyanları ilgilendiren bir problem değildir. Aynı zamanda Osmanlı toplumu içerisinde bulunan Araplar

187 Tunaya, T. Z. (1988). Türkiye’de Siyasi Partiler: İkinci Meşrutiyet Dönemi. Hürriyet Vakfı Yayınları. s. 19 188 Zürcher, 2010, s. 185-186

da bu duruma karşı itirazlarını yükseltmişlerdir. İttihat ve Terakki yönetiminin Özellikle resmi yazışmaların Türkçe olarak yazılmasını istemesi, Araplar üzerinde derin etkiler bırakmıştır. Çünkü, onlara göre mesele sadece Türkçe değil aynı zamanda bir Türkleştirme çabasıdır. 1909 yılında, Arap vilayetlerinde Adliye Nezareti’nin mahkemelerde Türk dilinin kullanılmasını istemesi, problemlerden bir tanesi olmuştur.189

Bunun yanında İttihat ve Terakki Cemiyetinin 1908 tarihli siyasi programında da resmi dil Türkçe olarak kabul edilmektedir. Bu programın 7. Maddesi şöyledir: “Devletin lisanı resmisi Türkçe kalacaktır. Her nevi muhaberat ve müzakerat Türkçe icra olunacaktır.”190

İttihat ve Terakki Cemiyeti, Balkan savaşlarına kadar Osmanlıcılık akımına bağlı bir anlayışta hareket ederken aynı zamanda gerek gazete ve dergilerde gerekse başka platformlarda bir sivil inisiyatif olarak Türkçe'nin durumu ciddi olarak tartışılmaya başlanmıştır. O dönemde dilde tasfiyecilik hareketini başlatanlar bile olmuştur. Bu düşünceyi savunanlara göre Türkçe içerisinde var olan birçok yabancı kelime, özellikle de Arapça ve Farsça olanlar, bir şekilde Türkçeden atılmalı ve onların yerine öz Türkçe kelimeler kullanılmalıdır.191

Yine bu dönemde, Türkçenin bir kavim lisanı olması gerektiğini ifade edenler de olmuştur. Ancak, bu fikirlere aynı şekilde itiraz edenlerin de sayısı oldukça fazladır. Örneğin bu şekildeki tasfiyeci harekete Ziya Gökalp karşı çıkmış ve bu fikirleri eleştirmiştir. Ziya Gökalp'e göre ise Türkçeye girmiş ancak halk tarafından benimsenmiş birtakım kelimeler vardır ki bunları Türkçeden atmanın hiçbir anlamı yoktur.192

Bununla beraber hem dilde tasfiyecilik hareketini savunup hem de ülke içerisinde bir vatansever akımını başlatan yazarlar da olmuştur. Özellikle hece vezninde şiirler yazarak ve duru bir Türkçe ile yazılar kaleme alarak edebî duruşlarını ortaya koymuşlardır. Yine Genç Kalemler adı altında bir dergi etrafında toplanan başka yazarlar da Türkçenin sadeleştirilmesine taraftar olmuşlar ve buna yönelik eserler vermişlerdir. Bu anlayış savunanlara göre eski Türkçede yer alan bazı kelimeler yeniden canlandırılmalı ve bu

189 Karal, E. Z. (1999), Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, IX. Cilt, s. 129-131

190 Lewis, G. (2007). Trajik Başarı-Türk Dil Reformu, çeviren: Mehmet Fatih Uslu, Paradigma Yayınları,

İstanbul, s. 28.

191 Korkmaz, Z. (1995) Türk Dili Üzerine Araştırmalar, c. 1, TDK Yayınları, Ankara, s. 745

192 Ülkütaşır, M. Ş. (1966) “Fuat Kösearif ve Dilde Tasfiyecilik Cereyanı”, Türk Kültürü, Sayı: 48, Ankara,

kelimeler dile kazandırılmalıdır. Aynı akımlar tarafından, özellikle Batı dillerinden girmiş olan terimlerin ne şekilde kullanılması gerektiğine dair fikirler de ortaya atılmıştır. Terimlerin kullanımında ise Batı dillerinden aynısını almaktansa Türkçenin dil yapısına uygun hale dönüştürülerek kullanılmasını tercih etmişlerdir.193

Tanzimat’tan sonra başlayan dil tartışmalarının bu dönem itibariyle örgütlü bir şekle dönüştüğü görülmektedir. Çünkü bu dönemden sonra Türkçeleşmeyi savunan birçok dernek ve bunlara ait yayın organları, bu mesele üzerinde ciddiyetle durmuş hatta devletin politikalarını etkilemeye çalışmışlardır.194 Bu örgütler, devleti etkilemeye çalışmanın yanında Türkçenin

yaygınlaştırılması ve sadeleştirilmesi üzerinde de ciddiyetle durmuşlardır. Ama kendi içlerinde tam bir fikir birliği içinde hareket ettiklerini söylemek de zordur. Ancak yine de bir ulus dili olarak Türkçenin gelişmesine ve yaygınlaşmasına katkıları olmuştur.

Bu dönemde çıkan gazetelerden biri olan İkdam, Türkçeleşme konusunda ileri derecede milliyetçi fikirleri savunmaktaydı. Gazetelerin yanında, Türk dili ve kültürü ile ilgilenen değişik dernekler de bu dönemde kurulmaya başlanmıştır. Bu dernekler özellikle dil politikalarını belirleme noktasında çok etkili olmuşlardır. 1908 yılında İstanbul'da kurulmuş olan Türk Derneği, dilde Türkçülüğü savunmuş ve önemli ölçüde taraftar bulmuştur. Bu derneğin düşüncesine göre sağlam bir siyasi birlik için ortak bir dil gerekliydi ve Osmanlıda da buna en uygun pozisyondaki dil Türkçeydi. Derneğin beyannamesinde Osmanlı'nın farklı milletlerden oluşan bir devlet olduğu kabul edilmekle beraber, diğer bütün milletlerin Türkçenin ortak dil olması noktasında aynı fikirde olacaklarını savunmuştur. Bu dernek bir taraftan Türkçenin yaygınlaştırılması düşüncesini savunurken diğer taraftan da Türkçenin sadeleştirilmesinin devletin bir görevi olduğu düşüncesi üzerinde durmaktadır. Ancak derneğin üyeleri arasında tam bir fikir birliği olduğunu söylemek de mümkün değildir.195

Dilde sadeleşmenin öncülerinden olan milliyetçilik fikrini ileri dereceye taşıyan ve bu dönemde ortaya çıkmış olan örgütlerden biri de Türk Yurdu Cemiyetidir. 31 Ocak 1911 de İstanbul'da kurulmuş ve Mehmet Emin Yurdakul ve Yusuf Akçura gibi önemli simaları içinde barındırmıştır. Bu cemiyetin çok önemli faaliyetlerinden biri 30 Kasım 1911 yılında

193 Ceyhan, B.(2007) Türk Dil Kurumu’nun Kuruluş Sürecinde Mecliste Ve Basında Dil Tartışmaları,

İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, s. 12-13

194 Sadoğlu, 2010, s. 127 195 Orhan, 2012, s. 91-92

Türk Yurdu dergisini çıkarmak olmuştur. Cemiyetin bir yayın organı olan bu dergi, cemiyet kapandıktan sonra da yayın hayatına devam etmiştir. Hatta bir süre sonra Türk Ocağı'nın bir yayın organı haline gelmiştir. Türkçülük hareketinin toplumda yerleşmesinde önemli katkıları olmuştur.196

İttihat ve Terakki döneminin, Cumhuriyet dönemine bıraktığı en önemli mirasın dilde sadeşleme konusundaki ideolojik duruş olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Çünkü bu dönemde kendi içindeki Müslüman ve gayrimüslim unsurların Türkçe konusundaki muhalefetlerine karşılık, Cumhuriyet döneminde de bazı çevrelerce benzer tepkilerin verildiği görülmüştür. Dil konusundaki bu çatışmacı durum, aslında farklı anlayışların bir yansıması olmuştur.