• Sonuç bulunamadı

II Abdülhamit Döneminde Dil politikaları

1. BÖLÜM

4.3. II Abdülhamit Döneminde Dil politikaları

II. Abdülhamit döneminin dil konusundaki ilk icraatı, Kanun-i Esasi’de devletin resmi dili olarak Türkçenin anayasaya konulması olduğunu belirtmek gerekmektedir173. Bu anayasa ile beraber

Osmanlı tebaasından olan herkesin din ve mezhep ayrımı yapmaksızın Osmanlı sayılacağı, kanunla tespit edilmiş ve devlet dairesinde çalışmanın şartı Türkçe bilmek olarak belirlenmiştir. Kanun-i Esasi’nin ilgili maddesi şöyledir: “Memalik-i Osmaniye’de bulunan akvamdan her biri, kendilerine mahsus olan lisanı, talim ve taallümde muhtardır. Fakat hidemat-ı devlette istihdam olunmak için devletin lisan-ı resmisi olan Türkçeyi bilmek şarttır.”174

Okullaşma ile ilgili önemli adımlar Tanzimat döneminde atılmış olmakla beraber, bu dönemde bu konu üzerinde daha ciddi olarak durulmuştur. Okullaşmanın daha da yaygınlaştığı bu dönemde, bunun temel eğitim ihtiyaçlarının karşılanması noktasında yeterli olduğu söylenemez. Bu dönemde eğitim kurumları olarak iptidaiye, rüştiye, idadiye ve sultaniye gibi mektepler açılmıştır. Bunların yanında 1869 yılında maarif-i umumiye nizamnamesi çıkarılarak imparatorluk içindeki tüm ilköğretim kurumlarında Türkçe mecburi hale getirilmiştir. Ancak birçok yabancı okulların bu kurala uymadığı da ayrı bir gerçektir.175

On dokuzuncu yüzyılda II. Abdülhamit dönemini diğer dönemlerden ayıran çok önemli yönler bulunmaktadır. Bunların başında ise bu dönemde revaçta olan İslamcı politikalardır. Bu politikaların devletin temel yönelimi olmasının yanında, bunlara uygun olarak Arapçanın da önemli bir rol oynaması arzulanmıştır. Hatta medrese çevreleri buna destek bile vermişlerdir. Ancak II. Abdülhamit’in kişisel arzusu, devlet politikalarında Türkçenin edindiği yer itibariyle pek rağbet bulmamıştır. Bu politikalar içerisinde, bütün unsurlara

173 Sadoğlu, 2010, s. 87

174 Kanunu Esasi, Kabul Tarihi: 7 Zilhicce 1293 (23 Aralık 1876), Düstur, Birinci Tertip, Cilt 4, s.1-40. 175 Ortaylı, 1999, s. 168-169

Türkçeyi yayarak bir Osmanlıcı devlet ortaya çıkarma gayreti, devlet içinde çok daha fazla rağbet görerek desteklenmiştir.176

Kanun- i Esasi’ye göre Devlet’te çalışmanın ve milletvekili olmanın şartı, Türkçe bilmek olarak belirlenmişken, aynı zamanda bütün unsurlar “vatandaş” olarak kabul edilmiştir. Anayasanın 16. Maddesi ise şu durumu tespit etmiştir: “milel-i muhtelifenin umur-u itikadiyelerine müteallik olan usul-ü talimiyeye halel getirilmeyecektir.” İşte bu maddeye dayanarak eğitim dilinin Türkçe olamayacağını savunanlar da olmuştur.177 Aslında bir

taraftan tebaayı bir arada tutma gayreti olarak onları küstürmemek için kendi dillerini serbest bırakma girişimi varken diğer tarafta ise modernizmin öngördüğü ortak dil meselesini yerleştirmek arasında büyük bir ikilem kendini göstermektedir. Ancak bu duruma rağmen 1869 yılında çıkarılmış olan Maarif Nizamnamesi, Türkçeyi resmi dil olarak belirlemiştir. Fakat yine de gayri Müslim unsurlar bu kurala uymamış ve Türkçeyi kendi okullarında okutmamışlardır. Bu problem çözülemeyince 1894 yılında tekrar Türkçe okutulması mecburi hale getirilmiş ama yine de bu kurala uyulmamıştır.178

II. Abdülhamit döneminde ortaya konulan nizamnameler ile dil üzerinde bir statü planlamasına gidilmiştir. Ancak bu dönemdeki politikalar, sadece devletin tebaa üzerinde ortak bir dili yaygınlaştırma gayretlerinden ibaret değildir. Bir taraftan Türkçenin bütün tebaaya teşmil edilerek ortak bir düşünce etrafında halkı birleştirme çabası var iken, diğer taraftan Osmanlı Devleti’nin kendi içyapısı ile ilgili bizzat devlet aygıtının ön ayak olduğu bir takım açılımlar da bulunmaktadır. Örneğin 18 Mayıs 1894 tarihinde yayınlanmış olan bir genelge ile okullarda verilmekte olan eğitimin Arapça ve Farsça tamlamalardan arındırılması istenmektedir.179

Bunun yanında II. Abdülhamit döneminde belediyeler yasası çıkarılmıştır ki bu yasa ile beraber yine Türkçenin konumu güçlendirilmeye çalışılmıştır. 1877 yılında yürürlüğe konulmuş olan bu yasa gereği belediye meclis üyelerinin Türkçe bilmeleri şartı konulmuştur.180

Aslında Türkçenin durumu, Tanzimat ile beraber bir kültürel açılım olarak ortaya konulmuştur. Sonrasında ise, özellikle de Meclis-i Mebusan'ın açılması ile beraber başlamış

176 Sadoğlu, 2010, s. 90 177 Orhan, 2012, s. 86 178 Orhan, 2012, s. 86 179 Orhan, 2012, s. 87

olan tartışmalar göstermektedir ki Osmanlı toplumu içinde varlığını sürdüren diğer diller karşısında Türkçenin devlet tarafından bu denli güçlendirilmeye çalışılması, başkaları tarafından itirazın yükselmesine sebep olmuştur. Böylece Türkçenin konumu, kültürel noktadan ideolojik noktaya doğru kaymaya başlamıştır. Meclis-i Mebusan’da, İstanbul mebusu olarak bulunan Rum kökenli Vesilaki Efendi, diğer dillere de aynı meşruiyeti kazandırma gayretine girişmiştir. Ancak, dönemin meclis başkanı Ahmet Vefik Paşa tarafından “sadece bir ve aynı dilin” olabileceği sert bir üslupla cevap verilmiştir. Buna gerekçe olarak ise Kanun-i Esasiyi göstermiştir. Hatta bu konuda daha da ileri giderek diğer dillerin var olma hakkının bile olmadığını ve nihayetinde yok olmaya mahkûm olacaklarını söyleyebilme cesaretini göstermiştir. Burada Ahmet Vefik Paşa'nın birinci dönem Türkçülerden olduğunu da ifade etmek gerekmektedir.181

II. Abdülhamit döneminde Türkçenin sadeleştirilmesi meselesi, resmi makamlar tarafından ilk defa desteklenirken bir başka girişim de “o dönemde halk içinde kullanılan ve Türkçe yazı diline geçmemiş olan kelimelerin öğretmenler tarafından derlenerek Maarif Nezareti’ne gönderilmesi” olmuştur. Her ne kadar böylesi bir girişim, resmi makamlarca da ifade edildiği gibi, öğretmenlerin isteksizliği yüzünden akamete uğramış olsa bile, devlet ricalinin böylesi bir girişim iradesine sahip olması kayda değer bir durumdur. Çünkü, sonrasında Cumhuriyet devrinde bizzat devlet eliyle böylesi girişimler başlatılmış ve devam ettirilmiştir.182

Dönemin bürokratları arasında, Türkçenin durumu ile ilgili tam bir fikir birliği bulunmamaktadır. Bürokratlar farklı fikirler ortaya koyarlar. Bazıları, dilin gelişim ve değişim seyrine karışılmaması gerektiğini ifade etmiş, bazıları ise Batı kurumlarında olduğu gibi birtakım akademisyenlerin ve bilimsel kurulların bu meseleye eğilmeleri gerektiğini ifade etmişlerdir.183

Osmanlı devletinde bir taraftan Türkçenin konumu ile ilgili tartışmalar devam ederken, diğer taraftan da Osmanlı tebaası içerisindeki yabancı unsurlar kendi dillerini ve milliyetlerinin korumanın derdine düşerler. Bunun en bariz örneklerinden biri, II. Abdülhamit’in meclisin açılışında yaptığı konuşmada, nasıl ki kendisinden önceki padişahlar tebaa içinde bulunan insanların din, mezhep ve etnik kimliklerine saygı gösterip onları her zaman var etme

181 Sadoğlu, 2010, s. 103

182 Banarlı, N. S. (1967). “Sultan Hamit’in Türkçeciliği.” Hayat-Tarih Mecmuası. Yıl:3. Cilt:2. Sayı: 11. s. 8 183 Sadoğlu, 2010, s. 96

çabasına düşmüşlerdir, aynı şekilde kendisinin de bu haklara riayet edeceğini ifade etmesi olmuştur. Ancak dönemin Rum kökenli mebusu Vesilaki Efendi, yukarıda bahsi geçen üç temel hakka dördüncüsünün de eklenmesini, bunun ise “başka dillere saygı” olması gerektiğini belirtmiştir.184

Türkçenin resmi dil yapılması ve resmi yazışmaların Türkçe olarak kaleme alınacak olması, Meclis-i Mebusan’da çok büyük tartışmaları beraberinde getirmiş ve bu konuda farklı fikirler ileri sürülmüştür. Özellikle de Ermeni kökenli mebuslar, Türk vekillerin Türkçenin resmi dil olması gerektiğini Kanun-i Esasiye dayandırmaları karşısında sert tepkiler vermişler ve Kanun-i Esasi’nin hedefinin, bir unsuru veya bir dili ön plana çıkarmak değil, Osmanlı içerisindeki bütün tebaaya eşit davranmak olduğunu ifade etmişlerdir. Türkçenin resmi dil olması ve yazışmaların Türkçe yapılması konusunda ise, Hristiyan tebaanın birçoğunun Türkçe bilmediği ve bu konunun onlar için çok zor olacağı ifade edilmiştir. Bunun yanında Türkçenin resmi dil olması, sadece Hristiyan vekilleri rahatsız etmemiş, Arap kökenli olan ve Suriye’den gelen vekiller de bu konuda itirazlarını yükseltmişlerdir. Hatta bu konuda bir encümen ihdas edilmesi gerektiğini bile ifade etmişler, ancak Türk kökenli vekiller tarafından bu öneri reddedilmiştir.185