• Sonuç bulunamadı

4.5 Muhalefet Etme İşlevi

4.5.3 Mizah ve Şöhret Kültürü

Şöhret kültürünün muhalif duyguların tatminine imkân vermesi tartışmalarında mizahçılara da mutlaka değinmek gerekir. Mizah, özellikle de muhalif özellikleri nedeniyle popüler kültürün iktidara karşı yürüttüğü/yürütebildiği direniş politikalarında önemli işlev yüklenmektedir. Bu yüzden, özellikle alt ve orta sınıflar için mizah, karşı kültür oluşturma ve iktidara muhalefet etme yollarından biri olmaktadır. Mizah, muhalefetini, var olduğu her koşulda ortaya koymaktadır. Yapısı gereği mizah –doğru mizah- iktidarları hedef alır ve alt/orta sınıfların kamusal senaryoya, uyumlanmakta direnmesinin önemli göstergelerinden biri olarak varlığını sürdürür. Doğrudan yergi amaçlanmasa bile, çoğu mizah ürününün içeriği, farklı okumalarla, alternatif söylemlerin gelişmesine olanak sağlayacak verileri bünyesinde bulundurmaktadır. Metnin okurun zihninde yeniden üretilmesi ve inşa edilmesinde mizah ürünlerinin ayrıcalıklı konumu bulunmaktadır. Çünkü mizah, özellikle alt ve orta sınıfların toplumsal konumlanmaları nedeniyle bilinçaltlarında oluşan muhalif duygularını dile getirmekte; dolayısıyla hem sıkıntılarını hafifletme, hem de iktidara karşı –en risksiz biçimde- direnmelerine olanak vermektedir.

Bağımlı sınıflarla hâkim sınıf arasındaki, iktidar ve teba arasındaki ilişki birçok mizahi üretimin kaynağıdır. Toplumsal gülme iktidarı hedef alır ve onun korkutmalarına/sindirmelerine karşı kahkahayla karşı koyar. Gülme, korkuyu ve sınırlamaları yenen toplumsal bir güçtür.’ Ezilen bir grubun karşısında duran esas kültürel görev hâkim tabakanın haklılık temelini yıkmak ve bu temelin çürüklüğünü göstermektir. Bu tür eleştiriler, hâkim tabakaların yerine getirdiğini iddia ettiği görevleri yerine getirmediğini ve böylelikle toplumsal sözleşmeyi ihlal ettiğini gösterme yönündeki çabaların biçimini alabilir. Bu çabaların, kamusal senaryoya yansıyan kısmı ise, küfrün tam olarak ifade edilmeden ima edilmesidir; mizah dişleri çekilmiş bir küfürdür.”309

Çoğu zaman mizah yoluyla kurulu dizge en sert şekilde eleştirilebilmektir. Bu, kimi zaman sistemin sunduklarını reddetmek, kimi zaman kendine sunulanın alternatifini geliştirmek, kimi zaman otoriteye alay yoluyla meydan okumak, kimi zaman söylentiyle iktidarın altını kazmak, kimi zaman inanmış görünerek ironi yapmak kimi zaman da sessiz kalmaktır. Bu yüzden mizah iktidar nezdinde rahatsızlık yaratmakta, sansürlenmekte, kısıtlanmakta ve yasaklanmaktadır. Toplumsal yaşamda muhalefetin en keskin biçimlerinden biri olan, mizah şöhret kültürü açısından önemlidir. Bazı

309

şöhretler mizah aracılığıyla kitleleri salt eğlendirip, onların sistemle uyumlanmasını hızlandırırken, bazı mizahçılar da iktidarın duymak istemediği konulara girmekte ve egemen çevreleri ürkütmektedir. Özellikle genç kesim tarafından dikkatle takip edilen mizahçılar, şöhret kültürünün en muhalif biçimlerinden birini oluşturmaktadır.

Dönemlerinin en şöhretli mizahçılarından Aziz Nesin, Sabahattin Ali, Mim Uykusuz ve Rıfat Ilgaz’ın Marko Paşa gazetesinde, tek parti yönetimine yaptıkları keskin muhalefet hala daha hatıralarda tazeliğini korumaktadır. Tek parti yönetimine karşı, 1940’larda en güçlü muhalefet odaklarından birine dönüşüveren bu 4 sayfalık gazete, geniş halk kitlesinin takdirini kazanmış ve 40’lı yıllarda, sadece İstanbul’da 40 binlere varan tirajıyla dikkat çekmiştir. “Biz istiyoruz ki, bu memlekette yapılan her iş, üç beş kişinin çıkarlarına değil, bu toprakları dolduran milyonların yararına olsun. Herhangi bir karar alınırken, İzmir’deki ortak tüccar, İstanbul’daki ahbap milyoner değil, bu kararların altında beli bükülen, çoluk çocuk inleyen yığınlar göz önünde tutulsun. Biz istiyoruz ki, bu topraklar üzerindeki insanlar, kafalarında taşıdıkları fikirlerden dolayı değil, bu yurdun ve bu halkın yararına yahut zararına yaptıkları işlerden hesap versinler. Bu iş incelenirken, koltuğuna ısınmış beş on hazır yiyicinin menfaati, keyfi değil, milletin hayrı düşünülsün.” 310

Manifestosuyla çıkan gazete pek çok baskıya maruz kalmış, başyazarı Sebahattin Ali öldürülmüş ve defalarca kapatılarak her defasında yeni bir isimle ortaya çıkmak zorunda kalmıştır.

Şöhretlerin muhalefet yapabilme imkânları son derece tartışmalı bir konudur. Bazı düşünürler, muhalif şöhretlerin de sistemin devamını sağlamada, ‘alternatif tatlar’ işlevi yüklendiklerini ileri sürerken; bazı düşünürler de bazı şöhretlerin gerçekten de sitemi tehdit edebildiklerini ve bu yolla bilhassa bağımlı sınıfların takdirini kazandıklarını ileri sürer. Şöhretlerin gerçekten muhalif olamayacaklarını iddia edenlerin temel argümanları, muhalif şöhretlerin şöhret olurken muhalif niteliklerini reforme ettiği ve bir anlamda içini boşalttığıdır. Çünkü aksi halde şöhret olamayacaklarını ileri sürenler, zaman zaman bu kuralın çiğnendiğini görmezden gelmektedir.

310

5 BEŞİNCİ BÖLÜM

TÜRK BASININDA ŞÖHRET KÜLTÜRÜ ve ŞÖHRET GAZETECİLİĞİ

5.1 Şöhret Gazeteciliğinin Kavramsal Çerçevesi

Şöhret gazeteciliği, 80 sonrası ağırlıklı olarak yeni sağ politikalar çerçevesinde değişen ve dönüşen gazetecilik ortamının öne çıkan kavramlarından biri olarak dikkat çekmektedir. Toplumsal yaşamı bu denli etkileyen şöhret kültürünün basındaki tezahürü olarak nitelendirebileceğimiz şöhret gazeteciliği Amerikan menşeili bir yayılımla, neo liberalizmin gelişmesine koşut olarak tüm dünyada önemli ölçüde gelişim göstermiştir.

‘Celebrity journalism’ denilen ‘şöhret gazeteciliği’ esasında gazetecinin kendi şöhret evreni anlamında kullanılmaktadır. ABD’de bu deyişi ilk kullanan (1986’da) daha sonra US News & World Report dergisini yöneten James Fallows şöhret gazetecisini “yazdığı yahut ekrana getirdiği insanlardan daha ünlü olan kişi” olarak tanımlamaktadır. Fallows Amerikan basınında bu gelişmenin geleneksel gazeteciliğin temel ilkelerini de değişime zorladığının altını çizmektedir. Washington Post’un eski yayın yönetmeni Ben Bradlee ise “Şöhret gazetecisi, her vesileyle burnunu her duvarın üstünden uzatan gazetecidir.” şeklinde bir tanımlamayı tercih etmektedir. Medya ve Kamu Meseleleri Merkezi yöneticisi Robert Lichter ise şöhret gazetecisinin bir başka yönünü ön plana çıkarmaktadır: “Şöhret gazetecisi, ne aktardığından çok kim olduğuyla meşhur olan kişidir.”311

Yukarıdaki tüm tanımlarda artık bir toplumsal gerçeklik halini almış olan şöhret kültürünün basını etkilediği görülmektedir. Gazeteler artık sadece şöhret kültürünün aktarıcısı olmakla yetinmemekte, bizatihi bu oluşumdan azami faydayı sağlamak üzere kendilerini yeniden yapılandırmaktadır.

Şöhret gazeteciliğinin gazetelerin halkla ilişkiler boyutuyla, özellikle de itibar yönetimi ile doğrudan ilgisi bulunmaktadır. Gazeteler sahip oldukları şöhretleri ön plana çıkararak, onlar üzerinden yayılım sağlama amacındadır. Şöhret kültürünün ekonomiyi hızlandırıcı etkisi basında da gözden kaçmamakta ve şöhret gazetecileri üzerinden bir halkla ilişkiler çalışması ustalıkla hayata geçirilmektedir. Medyanın en önemli yayılım politikalarının başında starlaştırma politikaları gelmektedir. Radyolardan sinemaya, televizyondan gazetelere değin tüm kitle iletişim araçları starlar üzerinden halka ulaşmakta ve onların şöhretlerinden faydalanarak popülerleşmektedirler. Dolayısıyla böylesi bir denklemde, gazetelerin de şöhretlere sarılması ya da kendi şöhretlerini oluşturmaları son derece anlaşılırdır.

Şöhret gazeteciliği medyanın yöndeşmesiyle birlikte boyut değiştirmiş, sadece gazetecilikle sınırlı bir kavram olmaktan çıkarak televizyonu ve interneti/sosyal medyayı da

311

içine alan bir görünüme bürünmüştür. Dünyada 80’li yıllardan itibaren televizyonun artan hâkimiyeti ve etkinliği şöhret gazetecilerinin de mutlaka bu büyülü alet ile yollarının kesişmesi sonucunu beraberinde getirmiştir. Dolayısıyla gazeteler için, şöhretlerinin beyaz ekranda görünmesi, kendi popülerliklerini arttıracak bir strateji olarak görülmüş ve yeni düzene kısa sürede kendilerini uyumlandırmışlardır. “Sözgelimi Newyork Times gibi ‘saygın’ bir gazete, müessesenin promosyonu maksadıyla kendi takımını şöhret yapmak için bir halkla ilişkiler şirketi kurmuş, mensuplarını tv kanallarına pazarlamaktadır. Aynı şekilde Time, Newsweek gibi iki ‘dünya dergisi’, TV’ye çıkan gazetecilerine prim vermektedir.”312

1980’li yıllardan itibaren, ciddi ve kaliteli gazetelerin giderek daha fazla televizyona benzediğinden söz edilebilir. Özellikle magazin gazeteciliğinin giderek artan bir ivmeyle yaygınlaşması ve popülerleşmesi sonucunda, gazetelerin tümünde benzer değişimler gerçekleşmiştir. Örneğin, ABD’de yayımlanan USA Today gazetesi buna örnek olarak verilebilir. Haberleri daha kısa hikâyeler şeklinde yazma tarzı, videotekst ve teletekslerin temel özellikleridir. Videoteks ve teletekslerde, haber içeriği ekranda bir sayfaya da bir görüşte yer alabilecek şekilde sınırlanmıştır. USA Today, bu anlamda televizyon izleyicisine seslenmeye çalıştığı gerçeğini saklamaz; hatta ABD’de caddelerde, USA Today’ın satıldığı dağıtım kutuları bile televizyon aygıtına benzeyecek şekilde tasarlanmıştır.313

Şöhret gazeteciliğinin gelişiminde iki önemli mihenk taşı bulunmaktadır. Birincisi ticari televizyon yayıncılığının gitgide genişlemesi, ikincisi de ticari yayıncılık ilkelerinin magazine yönelmesiyle magazin söyleminin tüm medyayı içine alacak şekilde genişlemesidir. Medyadaki söylem farklılaşması, şöhret gazeteciliğinin önemini arttırmış ve şöhret gazetecileri yeni dönemin etkin aktörleri olarak ön plana çıkmıştır. Özellikle kamu hizmeti yayıncılık modelinde magazinleşmeden bilinçli olarak kaçınıldığı göz önünde bulundurulduğunda, kamu tekelleri döneminde televizyon ekranlarında bu tür program ya da haberleri bulabilmek mümkün değildir. Ancak “medya alanındaki yeni sağ politikaların özelleşme ve özelleştirme uygulamalarının gündeme gelmesiyle birlikte; magazin haber ve programları ticari televizyon kanallarının program listelerinde yer almaya başlamıştır. Ticari televizyon kanalları, toplumda magazine yönelik olarak yazılı basın bağlamında var olan talebi kullanılarak, kendi yayınlarında da bu tür bir talep yaratma yoluna gitmişlerdir. Magazin haberciliği ve artan magazinleşme eğilimleri, yeni sağ siyasalların çevresini çizdiği piyasa koşullarında varlığını sürdürme ve kârlılığını arttırma çabasında olan medya sahiplik yapısının siyasi ve ticari amaçlarına hizmet etmektedir Özellikle magazin medyasının içeriklerine yansıyan dönemin tüketim anlayışları ve belli yaşam tarzları; aslında medyanın,

312

Umur Talu, agm., s.60.

313

piyasa koşullarını ve değerlerini içselleştirmesinin bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu anlamda, eğlence ve sosyete dünyasının ünlülerinin tüketime dayalı yaşam tarzları, magazin haberciliğinin beslendiği önemli konu alanlarından birini oluşturmaktadır.

Magazinleşen medya; ekonomik, siyasal ve toplumsal içerikli haberlere daha az yer vermeye başlamıştır. Özellikle medyada eğlence dünyasından haberlere, skandal haberlerine, sansasyonel haberlere ve daha fazla spor haberlerine yer verildiği gözlemlenmektedir. Ayrıca magazinleşen medyada, sıradan ve ünlü kişilerin özel hayatları daha fazla haber konusu edilir olmuştur. Tüm bu özellikler, aslında medyadaki genel bir değişime işaret etmektedir. Bu değişim ise medyadaki haber verme ve bilgilendirme işlevlerinin giderek yerini ‘eğlendirme’ işlevine bırakmasıdır. Bir başka deyişle, bu değişimin arka planında, yeni sağ politikaları içselleştiren medya kuruluşlarının tiraj ve reytinglerini arttırma kaygısı yatmaktadır.314

Şöhret gazetecileri ana hatlarıyla şöhretleri anlatan, kendisi şöhret olan ve gazetecilik yetilerinden çok bu kültüre dönük yatkınlıklarıyla gündeme gelen kişilerdir. Halkın şöhretlere olan ilgisi şöhret gazeteciliğinin de esas hareket alanını oluşturmakta ve gitgide genişleyen görünümüyle gelecekte daha da önem kazanacağının işaretleri şimdiden belirmektedir. Tüm dünyada geleneksel gazeteciliğin önemli oranda değişime uğradığı, neo liberal politikaların iletişim sektörünü keskin bir biçimde biçimlendirdiği bir dönemde şöhret gazeteciliği alanın ilgi çeken ve satışı hızlandıran öğelerinden biri olarak dikkat çekmektedir. Türk Basını da dünyada yaşanan değişimden önemli ölçüde etkilenmiş ve içeriklerini kısa sürede ‘yeni’ dönemin, ‘yeni’ ilkelerine uyumlandırmıştır. Dolayısıyla tüm dünyada kendine önemli bir alan sağlayan şöhret gazeteciliği ülkemizde de, özellikle bazı köşe yazarları üzerinden gelişmiş ve basın ortamının en çok tartışılan konularından biri haline gelmiştir.

Türk basın tarihine baktığımızda özellikle köşe yazarları üzerinden bir şöhretleştirme politikası izlendiği görülmektedir. Türk basınında köşe yazarları hep çok değerli olmuştur; ancak gazetelerin renklendiği, içeriklerin çeşitlendiği 80’li yıllarla birlikte köşe yazarlarının gazetelerdeki anlamı ciddi ölçüde değişmiştir. Bu dönemde basının magazine yönelik ilgisi artmış, daha sansasyonel bir yayıncılık tarzı benimsenmiş ve gazeteciliğinin geleneksel ilkeleri kırılmaya uğramıştır. 90’lı yıllarla birlikte ticari televizyonculuk devreye girmiş, özel televizyonlar en çok yazılı basından beslenmiş ve kısa sürede gazetelerin içerikleri, görselliğin yazıdan çok daha önemli olduğu televizyona benzemeye başlamıştır. Türkiye’de de televizyonlaşma yönünde eğilim sergileyen ve görsel metinlere ağırlık veren gazetelerin sayısında önemli bir artış yaşanmıştır. Hürriyet, Sabah, Posta, Vatan ve Milliyet buna örnek olarak gösterilebilir. Yeni sağ politikaların belirleyici olduğu bir iletişim ortamında, gazeteler

314

köşe yazarlarının şöhretleşmesi projesini hiç olmadığı kadar öncelemiş ve gazete/televizyon etkileşimi bazı gazetecilerin daha da hızlı starlaşmalarına imkân sağlamıştır.

Özel televizyonlarla birlikte anchormanler, televizyonda yorum yapanlar, program özneleri ve tartışma programlarının vazgeçilmezleri olarak daha medyatik bir düzleme geçen pek çok köşe yazarı yıldızlarını daha da parlatma imkânı bulmuş ve şöhret gazeteciliğinin alanları daha da genişletmiştir. Türk okuru sadece yazsından tanıdığı pek çok şöhreti ekrandan görme imkânı bulmuş ve bazı köşe yazarları televizyon evreninin parıltılı yıldızlarına dönüşmüştür. Bourdieu’nün ‘fast thinker’ olarak tanımladığı pek çok televizyon yorumcusu, köşe yazarlığından daha parıltılı bir düzeye tırmanmıştır. ‘Fast thinker’ların en önemli özelliği, ne söylediklerinden çok nasıl söylediklerinin daha öncelikli olması ve televizyon atmosferine uygun bir dil konuşabilmeleridir. Gerek ana haber sunucusun, gerek programcı ve gerekse de yorumcu olarak pek çok köşe yazarı televizyon sayesinde yıldızlarını daha da parlatmış ve şöhret gazeteciliğinin sınırlarını genişletmiştir.

Televizyonun ardından internet de gazeteciliği önemli oranda etkilemiş ve çağın bu yeniliğine uygun bir yayıncılık anlayışı gazeteler tarafından tercih edilmiştir. Böylesi bir iletişim ortamında da şöhret gazeteciliği üzerinde önemle çalışılan bir projeye dönüşmüştür. Hızla dönüşen iletişim ortamında, ‘içerik kral ilan edilmiş’, dolayısıyla daha özgün ve etkili içerik vaat eden şöhretlerin parlatılması bir yönetim stratejisi olarak devreye sokulmuştur. Pek çok köşe yazarının twitter ve facebook sayfasının yönetimi, sosyal medya uzmanları tarafından yönetilmekte ve internet sayfaları onların şöhretlerinden yararlanacak ve onları daha da şöhretleştirecek tarzda düzenlenmektedir. Sosyal medyada popüler olmak ve çok ‘tık’ almak internet gazeteciliği için vazgeçilmez bir öneme sahiptir; dolayısıyla şöhretleri ile ekonomiyi hızlandırıcı etkiye sahip olan yazarlar bu evren de çoğu politikacı, sanatçı ve sporcudan daha yaygın bir etkiye sahip olmuşlardır.

Özetle şöhret gazeteciliğin yakın dönemde etkisini daha da artıracağı söylenebilir. Şöhretlerin ekonomiyi hızlandırıcı etkisi basında da son derece önemsenmekte ve şöhretli gazetecilerin kitleler nezdindeki çekiciliklerinden faydalanmak önemli bir yönetim stratejisi haline gelmektedir. Nasıl sinemada, radyoda ve televizyonda şöhretlere sahip olmak o kitle iletişim araçları için bir tercih nedenine dönüşüyorsa, gazeteler için de şöhretli gazetecilere sahip olmak onları diğerlerinden farklılaştıran bir rekabet stratejisi işlevi görmektedir. Dolayısıyla şöhretli gazeteciler, kitlenin ilgisini gazetelere yönelten önemli bir faktör olarak göze çarpmaktadır. Şöhretli gazeteciler hem yaşam tarzları, hem etkinlik alanları hem de konu çerçeveleriyle, ‘diğer’ gazetecilerden farklılık göstermekte, adeta gazetelerin yıldızları muamelesi görmektedirler.

Gazetelerde şöhretli gazetecilerin yanı sıra, şöhret kültürünü belirleyen gazeteciler de bulunmaktadır. Bu kalemler yazıları ile şöhretlerin kaderleri üzerinde söz sahibi olabilmektedir. Bir diğer kategori, ‘kendilerini anlatarak şöhret olan’ gazetecilerdir ki, bu alan özel hayatın basın ortamında genişleyen eğilimine karşılık gelmekte, bazı yazarlar ‘kendilerini yazarak’ şöhret olabilmektedir. Son olarak şöhret kültürü üzerine yazarak şöhret olan gazeteciler vardır ki, bu alanın da giderek genişleme eğiliminde olduğunu söylemek uygun olacaktır. Şöhret kültürü üzerine yazan, gazeteciler ciddi bir popülerlik kazanmakta, dolayısıyla şöhretlerin alanında ‘senli benli’ bir dil üzerinden ‘at koşturmak’ bazı yazarların popülaritelerine katkı sağlamaktadır.