• Sonuç bulunamadı

1.2 Tarihsel Süreç İçerisinde Şöhret Kültürü

2.1.1 Eleştirel Ekonomi Politik ve Şöhret Kültürü

Karl Marx gerek eleştirel teoriye sağladığı zemin, gerekse de kapitalist sisteme yönelik saptamalarıyla sosyal bilimin en önemli teorisyenlerinin başında gelir. Onun kavramları hem toplumsal yaşamı hem de bu bağlamda şöhret kültürünü açımlama adına araştırmacılara eşsiz bir imkân sağlar. “Marx’ın eserlerinin tümünde kapitalist üretim tarzının temelindeki dinamiğin üretici güçler ile üretim ilişkileri arasındaki karşıtlıkta yattığı düşüncesi yer alır. Daha genelde ise, bu karşıtlık tarihinin birbirini takip eden üretim tarzlarından oluştuğunu açıklar, çünkü bu üretim tarzının sonra gelen bir başka üretim tarzınca ve onun da bir diğerince yıkılışına neden olur. Ve üretici güçler/üretim ilişkileri çifti, sadece iktisadi olanların değil, tüm toplumsal süreçlerin temelini oluşturur.”107

Marx, maddi yaşamın üretim biçiminin, toplumsal yaşamın tüm aktörleri açısından belirleyici olduğunu savunur: “Varlıkların toplumsal üretiminde, insanlar aralarında, zorunlu, kendi iradelerine bağlı olmayan belirli ilişkiler kurarlar; bu üretim ilişkileri, onların maddi üretici güçlerin belirli bir gelişme derecesine tekabül eder. Bu üretim ilişkilerinin tümü, toplumun iktisadi yapısını, belirli toplumsal bilinç şekillerine tekabül eden bir hukuki ve siyasal üstyapının üzerinde yükseldiği somut temeli oluşturur. Maddi hayatın üretim tarzı, genel olarak toplumsal, siyasal ve entelektüel hayat sürecini koşullandırır. İnsanların varlığını belirleyen şey bilinçleri değildir; tam tersine onların bilinçlerini belirleyen, toplumsal varlıklarıdır.”108

Dolayısıyla üretim biçiminin, bütün toplumsal oluş koşullarını belirlediğini ileri süren Marx, kültürün de bu maddi üretim tarzından etkilendiğini ileri sürmektedir. Dolayısıyla kapitalizmle birlikte biçim değiştiren şöhret kültürü de gündelik yaşamda bu denklemden bağımsız düşünülemez. Kimlerin şöhret olup dolaşıma girebileceğini belirleyen temel itki, üretim biçimidir.

Marx, hemen hemen tüm eserlerinde ısrarla rollerini ve sömürüsünü deşifre ettiği burjuvazinin toplumsal etkinliğini Komünist Manifesto’da şu sözlerle ifade eder: “Burjuvazi insanları ‘doğal üstleri’ne bağlayan birçok feodal bağı koparıp attı ve insan ile insan arasında çıplak çıkardan başka, hissiz parasal ödemeden başka bir bağ bırakmadı. Sofu fanatizmin,

107

Tom Bottomore (Yayın Yönetmeni)(2002), Marksist Düşünce Sözlüğü, Çeviriyi Derleyen: Mete Tuncay, İstanbul: İletişim Yayınları, s.608.

108

şövalyece coşkunun, cıvık duygusallığın göklere yükselen vecdlerini bencil hesapların buzlu sularında boğdu. Burjuvazi şimdiye değin onurlu görülmüş, saygılı bir çekingenlikle bakılmış her bir iştigalin etrafındaki haleyi çekip aldı... Yanılsamaların peçesi altında örtülü sömürünün yerine açık, utanmaz, dolaysız, çıplak sömürüyü koydu."109

Burjuvazinin sömürüyü etkinleştirmek üzere kullandığı pek çok araç vardır. Sömürünün devamını önemseyen burjuvazi, bu amaçla pek çok stratejiyi devreye sokmaktan çekinmemektedir.

Marks’a göre metalaşma nosyonu kapitalist düzenin çözümlenmesi için temel bir kavramdır. Yani kapitalist girişim, işgücü de dâhil olmak üzere her şeyin kar amacıyla alınıp satılmasından ibarettir. Metalaşma kavramının insanoğlunun yaşadığı ortamın her aşamasında görmek mümkündür. Kapitalist toplumlarda mekânın bile kar etmek amacıyla nasıl kullanılabilir. Kapitalizm öncesi toplumlarda hem şehirde hem kırsal kesimde evler ve araziler alınıp satılamıyordu; ya da mülkiyetinin devredilmesinde bir takım sınırlandırmalar vardı. Ama bu durum ülkeden ülkeye büyük değişiklikler gösteriyordu. Ne var ki, kapitalizmin ortaya çıkmasıyla arazi ve binalar tıpkı pazardaki ticari mallar gibi serbestçe alınıp satılabilir duruma gelmiştir.110

Nitekim Marx, ‘katı olan her şey buharlaşıyor’ tespitinde de imlediği gibi, yaşamın her alanının kapitalize olması, kutsal olan her şeyin de dünyevileşmesine yol açmıştır. Artık, hiçbir şey kutsal değildir, hiçbir şey dokunulmaz değildir, yaşam tümüyle arındırılmıştır kutsallıktan. Marx bu durumu yine Komünist Manifesto’da şu sözlerle aktarmaktadır: “Üretim araçlarında, dolayısıyla üretim ilişkilerinde ve dolayısıyla tüm toplumsal ilişkilerde sürekli devrim yapmaksızın burjuvazi var olamaz. Buna karşılık, eski üretim tarzının değişmeksizin korunması da tüm eski sanayi sınıflarının ilk varoluş koşuluydu. Üretimde sürekli dönüşüm, tüm toplumsal kesimlerin aralıksız sarsıntıya uğratılması, sonsuz güvensizlik ve hareket, burjuva döneminin tüm ötekilerden ayırt edici niteliğidir. Tüm yerleşmiş ilişkiler, doğurdukları eski değer yargıları ve görüşlerle birlikte çözülüp dağılmakta, yeni oluşanlarsa daha kemikleşemeden eskimektedir. Kalıcı ve duran ne varsa buharlaşıyor, kutsal diye ne varsa kutsallıktan düşüyor ve insanlar nihayet yaşam tavırlarına, karşılıklı ilişkilerine, ayılmış gözlerle bakmak zorunda kalıyorlar. Sürekli genişleyen sürüm ihtiyacını karşılamak için burjuvazi, yeryuvarlağının bütününe el atmakta. Her yerde yerleşmesi, her yerde yapılaşması, her yerde bağlantılar kurması gerekiyor.”111

Burjuvazinin sistemin işleyişindeki kilit rolüne vurgu yapan Marx, ekonominin toplumsal yaşamdaki üst yapı kurumları üzerindeki etkisini dile getirdiği ‘altyapının üst yapıyı belirlediği’ yönündeki teorisi ve sömürüyü ifşa ettiği ‘artı değer’ kavramsallaştırmasıyla

109

Karl Marx (2003), Komünist Manifesto, Çev: Levent Kavas, İstanbul: İthaki Yayınları, s. 22.

110

Anthony Giddens (1997), Sosyoloji, Çev: Ruhi Esegün- İsmail Öğretir, İstanbul: Birey Yayınları, s.52.

111

kapitalizmin hiç bir zaman insanlara mutluluk getirmeyeceğini net bir şekilde ifade etmiştir. Metalara fetişist anlamlar yükleyen, böylelikle değişim değerinin kullanım değerinin önüne geçmesini sağlayan kapitalizmin, sömürüyü gizlediği, yabancılaşmayı unutturduğunu ve insanları ‘yanlış bilinçlendirdiğini’ ileri süren Marx, teorileriyle pek çok sosyal bilimciye yol açmıştır. Marx’a göre “sermayeyi kullananların planları, tasarıları, emeğin en önemli çalışmalarının hepsini düzenler, yönetir ve kar, bütün planların, tasarıların önerdiği amaçtır.”112

Böyle bir denklemde, şöhretler de düzenlenen, gözetilen ve kar egtirmesi için organize edilen birer meta görünümündedir. Şöhretlerin arkasındaki arka plan, ‘metalaşmış görünümleri’ aracılığıyla toplumsal eşitsizliğin unutulması ve devamının sağlanmasıdır. Marx’ın yeniden tanımladığı ideoloji ve bu bağlamdaki ‘yanlış bilinç’ kavramı, üretim araçlarına sahip olan burjuvazinin toplumsal yaşamdaki etkinliğini işaret etmesi açısından önemlidir. Marx’a göre, “Egemen sınıfın düşünceleri, bütün çağlarda egemen düşüncelerdir, başka bir deyişle, toplumun egemen maddi gücü olan sınıf, aynı zamanda egemen maddi gücü olan sınıf, aynı zamanda egemen zihinsel güçtür. Maddi üretim araçlarını elinde bulunduran sınıf, aynı zamanda zihinsel üretimin araçlarını da emrinde bulundurur, bunlar o kadar birbirinin içine girmiş durumdadır ki, kendilerine zihinsel üretim araçları verilmeyenlerin düşünceleri de aynı zamanda bu egemen sınıfa bağımlıdır. Egemen düşünceler, egemen maddi ilişkilerin fikirsel ifadesinden başka bir şey değildir, egemen düşünceler, fikirler biçiminde kavranan maddi, egemen ilişkilerdir, şu halde bir sınıfı egemen sınıf yapan ilişkilerin ifadesidirler; başka bir deyişle, bu düşünceler, onun egemenliğinin fikirleridir.”113

Marx, bu bağlamda ideolojiyi de, ‘Alman İdeolojisi’ kitabında öz olarak, “insanların kendi sosyal konumlarını fark etmelerini engelleyen ve burjuva değerleri tarafından üretilen, yapay bir yanlış bilinç”114

olarak tanımlamaktadır.

Burjuvazinin toplumsal yaşamdaki etkinliğini imleyen, üretim araçlarına sahip olan sınıfın zihinsel üretim araçlarını da etkilediğini, böylelikle söylem düzeyi üzerinde belirleyici olduğunu imleyen Marx’ın öngörüleri şöhret kültürünün de sınırlarını çizmektedir. Zihinsel üretim araçları tarafından ağırlıklı olarak toplumsallaşan şöhretlerin, kendilerini var eden sistem sahipleriyle karşı karşıya gelmesi kolay rastlanan bir durum değildir. Günümüzde ağırlıklı olarak kitle iletişim araçları aracılığıyla toplumla buluşan şöhretler için, bu araçların söylem alanı belirleyici olmaktadır. İletişim araçları sınıf farklarını gizleyerek ya da yönetici sınıfın düşüncelerinin savunuculuğunu yaparak sınıf çatışmalarını ve siyasi düzlemdeki

112

Karl Marx (1975), 1844 Felsefe Yazıları, Çev: Murat Belge, İstanbul: Payel Yayınevi , s.36.

113

Karl Marx ve Frederich Engels (1992), Alman İdeolojisi (Feuerbach), Çev: Sevim Belli, İstanbul: Sol Yayınları, s.70.

114

değişimleri önlemek çabasına girmektedir. Her biri birer kapitalist işletme olan medya şirketlerinin, hareket alanı bünyelerinde yer alan şöhretler için de belirleyici olmakta ve şöhretler de ister istemez kapitalist sistem yörüngesinde işlemeye mecbur bırakılmaktadır.