• Sonuç bulunamadı

2.2 Weberyan Teoride Şöhret Kültürü

2.2.2 Büyü Bozumu/Karizma ve Şöhret Kültürü

Şöhret kültürünü teorize edebilme adına yine Max Weber’in iki temel kavramına, büyü bozoumu ve karizma kavramlarına değinmek yerinde olacaktır. Modernizmin karanlık yüzünü işaret eden Weber’e göre, yaşamın tamamını kapsayan rasyonelleşme olgusu, bir zamanlar büyülü olan (yani gizemli mistik, sihirli) dünyayı yok etmeye hizmet eder. Genel olarak akılcı sistemlerde, özel olarak bürokraside büyüyen yoktur. Çünkü büyülü, gizemli, fantastik vb. gibi olan herhangi bir şey verimsiz olma eğilimindedir. Akılcı sistemlerden büyü sistematik olarak atılır, bu sistemler büyü ya da gizemden büyük ölçüde yoksun kalır. Weber’in ‘büyü bozumu’ olarak adlandırdığı ve aklın ilahlaştırıldığı Aydınlanmadan ilham alan Modernizm; seküler bir ilerlemeyi kutsarken; geçmişin en önemli ayak bağlarından biri olan dinsel ve mitsel oluşumları toplumsalda -en azından- pasifleştirmeyi öngörür. Modernizm yaşamdan kovduğu büyüyü önceleri çalışma, ardından da sahip olunacak metaları kutsallaştırarak ya da serbest zaman etkinliklerine mitsel anlamlar yükleyerek,

126

Weber, age., s. 48.

127

geleneksel dünya dinlerinin yarattığı boşluğu, sistem-içi araçlarla doldurmaya çalışmaktadır. Özellikle tüketim ve kitlelerin pasifizasyonu söz konusu olduğunda, kapitalizmin olanca esnekliği ve iş bilirliliği ile ‘büyüyü’ yeniden devreye sokmaktadır.128

Weber, akılcılaştırmanın sonucunda Batı dünyasının giderek büyüden koptuğu nosyonunu Friedrich Schiller'den almıştır. Bilimin ve bürokratik toplumsal örgütlenmenin hiç durmazmış gibi görünen ilerlemesi karşısında, Weber, büyülemenin, kültürümüzün kurumsal merkezlerinden gitgide daha çok uzaklaştığına inanmaktadır. Büyülenme, makine benzeri bürokrasi ve akılcı-hukuksal otorite tarafından büyük ölçüde devre dışı bırakılmıştı. Formel olarak akılcı bir dünya, büyüden kurtulmuş bir dünyadır. Weber’e göre modern kapitalizmin yükselişi gayrı şahsi tahakküm ilişkilerinin büyümesi ve bilim tarafından dünyanın büyüsünün bozulmasıyla el ele gider.129

Weber’in yaşamın kapitalize edilmesiyle birlikte büyünün etkisini yitirmesi ve daha akılcı bir dünya kurulması öngörüsü şöhret kültürüyle tezatlık göstermektedir. Çünkü şöhret kültürü, akılcılığa karşı büyünün ve uhrevi duyguların harekete geçmesiyle hayat bulur. Şöhretlere inanmak, onlara hayranlık beslemek akıldışı bit etkinliktir; dolayısıyla kapitalizmin yaşamdan kovmaya çalıştığı ama bir türlü başaramadığı bir gerçekliği işaret eder bu durum. Nitekim çağlar boyunca varlığını, tüm toplumlarda sürdürdüğü göz önüne alındığında bu konuda başarılı olamadığı da görülmektedir. Dolayısıyla sistem belki dinin, büyünün gücünü belli bir zaman dilimi içinde azaltmıştır, ancak Weber’in ‘büyü’ olarak tanımladığı manevi duyguları yaşamdan söküp atmak mümkün olmamıştır. Yaşamdan büyüyü atamayan kapitalist sistem, zamanla büyünün kitleler üzerindeki etkisinden faydalanma yoluna gitmiş ve onun tüketimi hızlandıran, bağımlılığı pekiştiren özelliklerinden çıkar sağlamıştır. Şöhret kültürünün kapitalist sistem tarafından organize edilmesi, tam da George Ritzer’in sözleriyle “büyüsü bozulmuş dünyayı büyüleme” teşebbüsüdür. Bu sayede şöhretler sistemin temel savunucuları haline gelmişler ve hayranlık, sevgi, beğeni duyguları kişiler üzerinden metalara yönlendirilmiştir.

Weber’in konumuz açısından bir diğer önemli kavramı da ‘karizma’dır. Weber'in karizma kavramı, aslında kısmen Durkheim'in din sosyolojisindeki kutsal kavramının bir uyarlamasıdır. Buna göre karizma sıradışı bir nitelik veya Weber'in dediği gibi insanlara, hayvanlara, bitkilere ve bazı nesnelere atfedilen gündelik hayatın dışında bir şeydir. İlkel insanın dünyası sıradan ve istisnâî şeyler arasında bir ayırıma veya Weber'in Durkheim'i

128Arık, age., s.82. 129

George Ritzer (2000), Büyüsü Bozulmuş Dünyayı Büyülemek, Çev: Şen Süer Kaya, İstanbul: Ayrıntı Yayınları., s.164.

uyarlama biçimiyle kutsal ve dindışı arasındaki bir ayırıma dayanır.130

Karizma Weberyan sosyolojide toplumsal yaşamda gücün merkezileşmesi anlamına gelir ve toplumsal yapıyı düzenleyici bir işlevi bulunmaktadır. “Sözcük anlamı Tanrı vergisi olan karizma Weber tarafından, kitlelerin olağanüstü özelliklere sahip olduğuna inandıkları bir liderlerin peşinden gitme gereksinimlerini ifade etmek için kullanılır. Karizmatik kişilerin başını çektiği akımlar vecd doludur. Karizma bütün kurumsal rutinlerin, gelenekten kaynaklanan ve rasyonel yönetime bağlı olan tüm tekdüze işleyişlerin karşısındadır. Bütün karizmalar da ortak bir olgu vardır, o da insanların onlara, olağanüstü kişisel özellikler taşıdıklarına inandıkları için onlara itaat ettiğidir.”131

Karizma bu bağlamda, sistem içine hapsolan ve demir kafeslere mahkûm edilen bireylerin rasyonelleşme karşıtı eylemleri olarak da tanımlanabilir. Rasyonelleşen ve duygulardan arındırılan modern dünyada karizmatik aktörler toplumları birleştiren, onların büyülenmesini sağlayan, manevi güçlere sahip güçlü simgelerdir; bu simgelerin en önemli özelliği diğerlerinden farklı olmaları, bu yüzden de bireylerin özdeşlemesine olanak sağlamalarıdır.

Weber otoriteyi üç türlü tanımlamaktadır: Rasyonel, geleneksel ve karizmatik otorite. Rasyonel olanı, kuralların yasallığına ve hâkimiyeti uygulayanın ünvanlarının yasallığına inanmaya dayanır. Geleneksel olanı uzun süren geleneklerin kutsal niteliklerine ve onları uygulamak üzere göreve gelenlerin meşruiyeti inancına dayanır. Buna karşılık karizmatik otorite ise bir şahsın kutsal niteliği veya kahramanlık gücüne ve örnek şahsiyetine ve onun tarafından açımlanan veya yaratılan düzene olağanüstü bir adanışa dayanır. “Karizmatik kişilik, gündelik rutinin dışına çıkan durumlarda ortaya çıkar. Bunalım dönemleri, bedenen ve ruhen başkalarından farklı ve üstün yeteneklere sahip doğal önderler yaratır. Karizmatik önder taşıdığı misyon çerçevesinde yandaşlarına yol gösterir. Genelde karizma rasyonel davranışları reddeder. Weber’in verdiği örnekle açıklayacak olursak, ganimet peşinde koşan bir korsan da karizmatik otorite sahibi olabilir. İşte ona göre patriyarkal yapı ile karizmanın zıtlığı da bu rasyonalizmin reddinde gizlidir. Karizma sahibi önder, sıra dışı bir kişiliktir ve düzenin karşısında irrasyonel olanı gerçekleştirir.”132

Şöhretler bir taraftan kitlelerin irrasyonel isyanını temsil ederken, diğer taraftan karizmaları sayesinde onları sistemle uyumlandırırlar. Bugünün yıldızları yeni bir düzen önermezler ya da yıkıcı-değiştirici işlevleri oldukça sınırlıdır. Tam aksine kültür endüstrisinin yıldızları var olan düzenin devamı ve meşrulaştırılması yönünden işlev görürler. Diğer

130

Aron, age., s.271.

131

Taha Parla (1993), “Yazar ve Yapıtı”, Sosyoloji Yazıları, Max Weber, Çev: Taha Parla, İstanbul: Hürriyet Vakfı Yayınları, s.53.

132

yandan, Weber’in yaklaşımının en belirgin yanı otorite ile meşruluk arasında kurduğu birebir ilişkidir. Ona göre “insanlar yetkilerinin meşru olmadığını düşündükleri kişilere itaat etmezler”133. Yani bir toplumda otorite, insanlar gönüllü olarak itaat ettiklerinde vardır.

Şöhretler de bu bağlamda karizmalarıyla halk nezdinde ‘meşru’ bir güce sahip otoriteler olarak konumlanmakta ve sistemle halk arasında aracılık işlevi yürütmektedir.