• Sonuç bulunamadı

Miras Paylaşımını Mahkemeye Taşımanın Maliyeti

BÖLÜM 2: TEREKE DEFTERLERİ NEDEN TUTULUR? ÖLÜM, MİRAS VE YETİMLİK MİRAS VE YETİMLİK

2.2.3. Miras Paylaşımını Mahkemeye Taşımanın Maliyeti

İstanbulluların miras paylaşımını kendi tercihleriyle mahkemeye taşımalarının yaygın olmadığı tespit edilmiştir. Varislerin talebiyle görevlilerin ele aldığı miras meselelerinin çoğunda verese arasında anlaşmazlık yaşandığını gösteren veya hissettiren kuvvetli ve zayıf deliller bulunmaktadır. Normal şartlarda, herhangi mücbir bir sebep yokken, insanlar mirasın taksimi için mahkemeye neden gelmiyorlardı? Bu sorunun birden fazla yanıtı olabilir. İlk olarak sosyal hayatta en az yazılı kurallar kadar etkili toplumsal normların bireyleri miras meselesini aralarında uzlaşarak çözmeye yönlendirdiğini söyleyebiliriz. Varislerin toplum nazarında kabul edilebilir bir gerekçe ve mecburiyet yokken kadıya başvurmaları “mirası paylaşamamak”, “mahkemelik

olmak” şeklinde algılanmış olmalıdır. Nitekim varisler arasında miras kavgasının

yaşandığını şüpheye mahal bırakmadan nakleden bilgiler varislerin başvurusu üzerine kaleme alınan tereke defterelerinde karşımıza çıkmaktadır.1

Ancak toplumsal normların bireyleri miras paylaşımını mahkemeye taşımaktan alıkoyduğunu tatminkâr düzeyde açıklamak ve delillendirmek kolay değildir.

1

Önceki sayfalarda değindiğimiz Anadolu Kadıaskeri’nin yeğeni ile hanımı ve iki Şeyhülislam ailesinin bireyleri arasında yaşanan miras kavgalarının görüldüğü tereke defterleri ancak varislerin talebiyle tescil edilebilecek nitelikteydi. Bu iki kayıt için bkz. KŞS, no.530, vr.22b-23b; no.1179, vr.54b-55a.

184

İkinci olarak miras paylaşımının görevlilere emanet edilmesi durumunda metrukâtın ortaya çıkarılmasından taksimine kadar geçen süreçte varislerin terekenin satışı dâhil muhallefatla ilgili birçok hususta hareket alanları muhtemelen sınırlandırılıyordu. Böyle durumlarda genellikle satışa konu olan mirastan hissesi mukabilinde mal alma imkânı olduğu için mirasçıların metrukâtın ucuza gitmesini istemeyeceği açıktır. Ancak bu satış yöntemi aralarında uzlaşmaya dayalı paylaşım kadar kontrol edebilecekleri bir süreç değildir. Dolayısıyla herhangi bir mecburiyet yokken varislerin kendileri için belli maliyeti olan yöntemi tercih edip metrukât için müzayedede taliplileri ile rekabete girmeleri makul gelmemektedir.

Emin olmamakla beraber, zikrettiğimiz iki madde bazı İstanbulluların tevarüs ettikleri serveti mümkün mertebe anlaşarak paylaşmalarını sağlamış olmalıdır. Fakat bu ikisine nazaran bireyleri mahkemeye gitmekten vazgeçirebilecek daha kuvvetli bir etken vardı. Üstelik bu etkenin rakamlarla ölçülebilmesi de mümkündür. Terekenin mahkeme aracılığıyla tahrir ve taksim edilmesi varisler açısından masraflı bir uygulamaydı. Terekeden tahsil edilen çeşitli resim ve harçların tutarı, ayrıca tesviye sürecinde alınan farklı hizmetlerin bedeli bireylerin kolayca tercih edebilecekleri kadar ucuz görünmemektedir. Miras meselesine görevliler baktığında gündeme gelen vergi, harç ve sair masrafların toplamı varislerin mahkemeye başvurma kararını etkileyecek düzeydedir.

Erken dönem kanunnamelerinde kadı ve diğer görevlilerin miras taksiminden yüksek oranda vergi tahsil ettiklerine dair şikâyetler çok sık geçmektedir. Kadı ve yardımcılarının bu işi nasıl yaptığına dair kaynaklarda yeterince anlatı vardır. Kanunla belirlenen oranın üzerinde resm-i kısmet tahsil etmeleri1, varislerin talebi ve kadının müdahalesini gerektiren bir neden olmadığı halde müteveffânın terekesini kısmete tutmaları ve terekedeki eşya ve mallara ederinden yüksek değer biçmeleri2

, resm-i

1

Celâl-zâde Kanunnâmesi, Süleymaniye Kütüphanesi, Fatih Bölümü, no.3507, vr.38a.

2

I. Ahmed’e ait Adaletname’den aktaran Barkan, 1966:3, dipnot 4; aynı adaletnamenin tam metni için bkz. Akgündüz, Cilt IX, 1996:556-560. Hırslı kadıların en sık başvurdukları yöntem, gereksiz yere terekeye müdahale edip, resm-i kısmeti ziyadesiyle alabilmek için metrukâta değerinden fazla fiyat takdir etmektir. Bu hususa kanunname ve adaletnamelerde çok sık rastlanılmaktadır. Diğer örnekler için bkz. Mecmua-i Kavanin, vr. 44a; 1540 tarihli Erzurum Vilâyeti Kanunu’ndan aktaran Barkan, 2001:69; Kanunnâme-i Cedid-i Sultanî, vr. 22a; KŞS, no.741, vr.1a (Evahir-i S 1216 / 11 Temmuz 1801).

185

kısmet dışında kanunda yeri olmayan çeşitli isimler altında ücret talep etmeleri1 , müteveffânın vasiyetinin tamamına ya da bir kısmına el koymak istemeleri2

kadıların başvurdukları yöntemlerdendir. Ancak bu malumatların kanunnamelerde yer alan hükümlerden derlendiği, söz konusu hükümlerin de şikâyetlere istinaden yazıldığı dikkatten uzak tutulmalıdır. Dolayısıyla uygulamada yaşanan çeşitli sorunların neler olduğunu aktarmakla beraber resmin bütününü temsil ettiğini iddia etmek doğru olmayacaktır.

Görevlilerin tereke taksiminde tahsil ettikleri en önemli vergi resm-i kısmet idi. Dönemine göre değişen vergi miktarı söz konusu olmakla beraber binde 15, binde 20 ve binde 25 oranında resm-i kısmet alınmasının farklı tarihlerde kadılara bildirildiği görülmektedir. Kanunnamelere göre resm-i kısmet oranları şöyledir: 14. yüzyılın sonları (Yıldırım Bayezid dönemi) %0203, 15. yüzyılın ikinci yarısı %0204

, 16. yüzyılın ilk yarısı %0205, 16. yüzyılın ikinci yarısında %025 6, 16. yüzyılın sonu %0257,17. yüzyılın ilk yarısı %0158, 17. yüzyılın ikinci yarısında %0159, 18. yüzyılın başları %01510

.

Resm-i kısmet, tereke sahibi askerî zümreden ise Anadolu veya Rumeli kazaskeri, reayadan ise mahalli kadılar adına tahsil edilmiştir. Bu hususta sık sık tartışma çıkmış olmalıdır ki erken dönemden itibaren kimin askerî kimin reaya olduğunu tasrihen açıklayan fermanlar yayınlanmıştır. Kazasker ve kadılar için resm-i kısmet önemli bir gelir kaynağı olmalıydı.11

Ancak herhangi bir terekeden tahsil edilen resm-i kısmetin tamamı kaza kadısı ya da kazaskerin tek başına sahip olduğu vergi değildi. Resm-i

1

Celâl-zâde Kanunnâmesi, vr. 38a.

2

Osmanlı Kanunnameleri, MTM, Sayı 2, s. 326; Tevki‘î Abdurrahman Paşa Kanunnamesi, MTM, Sayı 3, s. 541. 3 Uzunçarşılı, 1984:84; Öztürk, 1995:56. 4 İnalcık, 1965:78; Uzunçarşılı, 1984:85; Öztürk, 1995:55-56. 5

İnalcık, 1965:78 (14’ü kadının, 4’ü naibin, 2’si katibin).

6

Celâl-zâde Kanunnâmesi, vr.22b. Resm-i kısmetin mahkeme personeli arasında nasıl taksim edildiği de açıklanmıştır. Buna göre, 25 akçenin 20 akçesi kadıya, 3 akçesi naibe, 2 akçesi de katibe aittir.

7

Uzunçarşılı, 1984:85 (20’si kadının, 3’ü naibin ve 2’si katibin).

8

İnalcık, 1965:78, Uzunçarşılı, 1984:85.

9

Tevki‘î Abdurrahman Paşa Kanunnamesi, MTM, sayı:3, s. 541.

10

Uzunçarşılı, 1984:85. İstanbul Askerî Kassamlık’ın 17. yüzyılın ikinci yarısına ve 18. yüzyılın ilk yıllarına ait 5 ve 30 numaralı sicillerde resm-i kısmet oranı ağırlıklı olarak binde 25’dir.

11

Baş katibin tahrîr ettiği tereke defterine göre, Anadolu Kazaskeri iken vefat eden es-Seyyid Yusuf Efendi’nin 24.203 kuruş değerinde servetinin 4.616 kuruşu “resm-i kısmetlerden bâkî çukadar Eyüb

Ağa yedinden kabz olunan ve Zeynel Efendi yediyle kısmet mektublarından kabz olunan” gelirlerinden

186 kısmet içinde naib1

, kâtip ve hatta muhzırların da belli oranlarda payı vardı. Pay sahiplerinin hisseleri dönemsel olarak farklılık göstermiş olabilir.2

Tereke defterlerinde resm-i kısmet, resm-i ‘âdî, resm-i kısmet-i askerî, resm-i mu’tad adlarıyla geçen vergiyi kassam kâtipleri erken dönemlerde farklı şekillerde kaydedebiliyorlardı. Resm-i kısmetten pay alan görevlilerin adedi ve hissesine göre müstakil vergi kalemleri formunda yazılabildiği gibi aynı verginin unsurlarıymış gibi toplu halde de verilebiliyordu. Örneğin el-Hac İsmail Ağa’nın 1660 yılında tutulmuş tereke defterinde takriben binde 25 oranındaki vergi (cemʻân yekûnu 458.989 akçe)

resm-i ‘âdî 6.600 [akçe] (binde 14,4), kassâmiyye 2.400 [akçe] (binde 5,2), kâtibiyye 1.100 [akçe] (binde 2,4), ihzâriye ve huddâmiyye 1.100 [akçe] (binde 2,4) şeklinde dört

ayrı kalemde müstakil olarak kaydedilmiştir. 3

Bir diğer terekede ise görevlilerin payları payları belirtilmeden “resm-i ʻâdî ve kassâmiyye ve kātibiyye ve ihzâriyye:12.000

[akçe]” ibaresiyle toptan yazılmıştır.4

Askerî kassamlıktaki kâtipler resm-i kısmet vergisinin bu tarz teferruatlı yazımını genellikle tercih etmemişlerdir. Aynı sicildeki terekelerin çoğunda kassâmiye, katibiyye, ihzâriyye ve huddâmiyye harçları görünmemektedir. Bu kayıtlarda da resm-i kısmetin miktarı tereke toplamının binde 25’i kadardır.5

Söz konusu harçların belirtilmemiş olması kassam, kâtip ve muhzırların resm-i kısmetten pay almadıkları anlamına gelmiyordu. Terekeye tahakkuk ettirilen esas vergi kalemi olan resm-i kısmette hisse sahibi olan görevlilerin paylarının ve isimlerinin tasrihen belirtilmesi sonraki dönem sicillerinde terk edilecek bir uygulamadır. En azından 18. yüzyılın son çeyreğinde İstanbul mahkemelerince tutulmuş tereke defterlerinde vergi yaygın olarak sadece resm-i ʻâdî veya resm-i kısmet

1

Kazasker Efendi, herhangi bir kaza veya muhitteki askerî zümrenin terekelerine bakma görevini o kazanın veya sancağın kadısına tevdi edebilirdi. Bu durumda kadı, resm-i kısmetin naibe ait olan kısmına malik olurken, kadıya ait pay Kazasker Efendi için saklanırdı.

2

Kanunnâmelerdeki bazı fermanlarda kadı, naib ve kâtiplerin payı verilmektedir. Bkz. Celâl-zâde Kanunnâmesi, vr.22b; İnalcık, 1965:78; Uzunçarşılı, 1984:85. Resm-i kısmetin binde 25 oranında alındığı dönemde 20’si kadı veya kazaskere, 3’ü naibe (kassam) ve 2’si katibe tahsis edilmiştir. 17. yüzyılın ikinci yarısına ait İstanbul Kısmet-i Askeriye Mahkemesi’nin tahrîr ettiği tereke defterlerinde muhzır ve hademelerin de resm-i kısmetten pay aldıkları görülmektedir.

3

KŞS, no.5, vr.26ab. 5 numaralı sicilde vergilerin müstakil olarak kaydedildiği başka tereke defterleri de vardır. Bkz. vr.37a, 40b, 41ab.

4

12.000 akçe tereke toplamının (487.447 akçe)binde 24,6’sına karşılık gelmektedir (KŞS, no.5, vr.7b). Her bir görevlinin payı belirtilmeden tek kalemde yazılmış resm-i kısmet kayıtları için bkz. KŞS, no.5, vr.8b, 40b.

5

187

adlarıyla kaydedilecek, nadiren kassâmiyeyle beraber yazılacaktır. 1

19. yüzyılın başlarında terekeden alınan vergilerle ilgili ciddi bir düzenleme yapılmıştır. Bu dönemde de resm-i kısmet tek başına kaydedilmeye devam etmiş, ancak sıklıkla kaydiyye harcı ile birlikte yazılmıştır.2

18 ve 19. yüzyıl sicillerinde yaygın olmamakla birlikte bazı tereke defterlerinde resm-i kısmet vergisinin harc-ı defter namıyla kaydedildiği saptanmıştır. Başlangıçta resm-i kısmetin alınmadığı izlenimini uyandıran terekelerde diğerlerinden farklı olarak harc-ı defter resmi bulunmaktadır. Harc-ı defterin resm-i kısmet gibi dönemine göre tereke toplamı veya taksim edilecek meblağ üzerinden yaklaşık olarak binde yirmi beş nispetinde tahsil edildiği hesaplanmıştır.3

16 ve 17. yüzyıl tereke defterlerinin incelendiği çalışmalarda terekeden çeşitli adlar altında çok sayıda vergi tahsil edildiği ve vergi yükünün fazla olduğu vurgulanmıştır.4 Aynı sicil içindeki tereke defterlerinde binde 8’den 35’e kadar farklı miktarlarda resm-i kısmetin alındığı, mahkeme personelinin resm-i kısmet dışında kassamiye, katibiye, ihzariye adları altında yeni oluşturulan vergileri tahsil etme yoluna gittikleri belirtilmiştir.5

Dönemin iktisadî ve sosyal şartlarını dikkate almadan, mahkemelerin bakacağı miras davalarından alınacak resm ve harçların nasıl tespit edildiğini açıklığa kavuşturmadan resm-i kısmetle ilgili yapacağımız değerlendirmelerin önemli olmakla beraber ihtiyatla karşılanması gerekir. Şüphesiz 17 ve 18. yüzyıl terekelerinde evvelki dönemlerde görünmeyen vergi ve harçlar ortaya çıkmış, toplam vergi yükü de

1

Aşağıda bahsi geçeceği üzere 1785 yılında gerek askerî kassamlık gerekse diğer mahkemelerde binde yirmi beş tarifesinin geçerli olduğu kısmet vergisini Galata Mahkemesi’nde görev yapan kısmet kâtipleri zaman zaman “resm-i ʻâdî ve kassâmiyye” şeklinde kaydetmişlerdir (GŞS, no.472, vr.13b-14a; no.475, vr.5a, 69b-70a).

2

Resm-i kısmetin kaydiye ile beraber yazıldığı tereke sayısı fazla olmakla beraber bir kısmını zikredelim: EŞS, no.401, vr.71b-72a; no.461, vr.53b-54a; no.533, vr.56ab, 58b-59a; GŞS, no.732, vr.50b-51a; no.828, vr.48ab; KŞS, no.1579, vr.33ab; no.1791, vr.64a, 81a; no.1834, vr.32ab, 60b-61a;MŞS, no.130, vr.67a-68a; no.132, sy.7-8;ÜŞS, no.597, vr.16b, 39b-40a; no.679, vr.84ab.

3

1785-1786 yılı kayıtları için bkz. EŞS, no.264, vr.58b-59a, 84b-85b, 89ab; GŞS, no.478, vr.15ab, 76ab; no.484, vr.25b. 19. yüzyılın farklı dönemleri için bkz. EŞS, no.319, vr.13ab; no.321, vr.78ab; GŞS, no.659, vr.64b-65a; no.732, vr.13b; no.832, vr.6b-7a; KŞS, no.812, vr.81ab; no.824, vr.40ab; no.1168, vr.62a; no.1179, vr.15b-16a, 17b-18b, 69a-70a; no.1840, 95a-96a; ÜŞS, no.597, vr.25b, 57ab, 68b, 79ab.

4

Öztürk, 1995:60; Barkan, 1966:76, dn.57. Barkan’ın çalışmasında neşrettiği 100’e yakın tereke defteri, vergilerin hangi adlarla kaydedildiğinin ve miktarlarının anlaşılmasında kolaylık sağlamaktadır.

5

Öztürk, 1995:60 vd; Reyhan, 2008:.244, dn.529. Barkan da incelediği tereke defterlerindeki resm-i kısmet oranlarının düzenli olmadığını, farklı miktarlarda çoğunlukla yüksek tahsil edildiğini, resm-i kısmete yaklaşan oranlarda yeni vergilerin ihdas edildiğini ifade etmiştir (Barkan, 1966:76, dn.57).