• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: TEREKE DEFTERLERİ NEDEN TUTULUR? ÖLÜM, MİRAS VE YETİMLİK MİRAS VE YETİMLİK

2.1. Mahkemeler ve Mirasın Paylaştırılması

2.1.2. Mahkeme Personeli ve Görevleri

2.1.2.1. Kassâm Efendi ve Tereke Kâtipleri

İstanbul ve bilâd-ı selâse mahkemelerine ait şeriyye sicillerindeki tereke defterlerinin incelenmesiyle ortaya çıkan bu çalışmanın mirasla ilgili mahkeme personelinin işlendiği bu bölümünün “kassam”larla başlaması icap ederdi. Ancak, tereke defterleri başta olmak üzere mirasla ilgili sicil kayıtlarının incelendiği araştırmamızda, tereke hususunda hizmet veren askerî ve beledî kassamlıkların başında bulunan idareciye yardımcı olmak üzere, tereke taksiminde istihdam edilmiş “kassam” ismini veya unvanını haiz yardımcı mahkeme personeli tespit edilememiştir. Hâlbuki tereke defterleri üzerine yapılmış çalışmalarda diğer görevlilerin bahsi geçmediği eserlerde dahi kassamlar tereke taksiminde görev alan en ehemmiyetli mahkeme personeli olarak takdim edilmekte, görevleri etraflıca tarif edilmektedir. İlmiye teşkilatı üzerine şu ana kadar yapılmış en kapsamlı eser olma özelliğini koruyan çalışmasında Uzunçarşılı,

1

1859 yılında Galata kadısına bağlı Galata Bâb Mahkemesi ile Galata Kısmet Mahkemesi birleştirildiğinde on iki kâtip istihdam edilmiş, içlerinden sabık Galata Bâb Mahkemesi baş kâtibi Müderris Mustafa Reşid Efendi yeni yapılanmada baş kâtip olarak yer almıştır. Benzer uygulama, aynı yıl içinde Üsküdar mahkemesinde de gerçekleştirilmiş, Üsküdar Bâb Mahkemesi baş kâtibi aynı unvanını korurken yardımcılığına sabık Üsküdar Kısmet Mahkemesi baş kâtibi atanmış, dokuz kâtip de mukayyid olarak görevlendirilmiştir. Kısmet ve Bâb Mahkemeleri’nin tek çatı altında toplanması, Galata ve Üsküdar kadılıklarında olumlu bulunduğu için, 1860 yılında İstanbul Kadılığı’na bağlı Kısmet-i Belediye Mahkemesi, İstanbul Bâb Mahkmesi’ne ilhak olunmuştur (Yurdakul, 2008:165-166).

112

kassamlık kurumunu işlediği bölüme, “Vefat etmiş olan bir kimsenin terekesini varisleri arasında taksim eden şer’i memura kassam denilirdi.” 1

tanımı ile başlamaktadır. Erken bir tarihte, 1950’lerde, tereke defterlerinin önemine dikkat çeken makalesinde İnalcık’ın kassamlarla ilgili verdiği bilgi de mahkemede görevli bir memura işaret etmektedir: “İstanbul’da askerîye mensup yetimlerin miraslarını taksim için bezzâzistanda kadıasker tarafından bir kassâm hazır bulunurdu” (İnalcık, 1953-1954:53). Rumeli Kazaskeri’ne tabii olan Kısmet-i Askeriye Mahkemesi’nin kadısı mevkiinde bulunan Kassâm-ı Askerî Efendi’nin görevlendirdiği kısmet2

kâtiplerinin görevleri arasında tereke eşyasının bezzâzistan-ı atik ve diğer çarşılarda satılması da vardı. İnalcık’ın verdiği bilgi bu bağlamda değerlendirilmelidir. Tereke defterleri üzerine kapsamlı ilk çalışmanın sahibi olan Barkan da kassamı, tereke taksiminde görev alan şer‘i memur olarak kabul etmektedir.3

1

Uzunçarşılı, 1988:121. Uzunçarşılı, imparatorluğun farklı coğrafyalarında Anadolu veya Rumeli Kazaskeri’ne bağlı olarak hizmet eden askerî kassamlara örnek olması için verdiği H. 1205 tarihli belgede, Anadolu kazaskeri tarafından Kastamonu Sancağı’ndaki askerî sınıf terekelerinin tahrîr görevi kendisine tevdi edilen Vahyi-zâde Mustafa Efendi’ye hitaben yazılmış tayin yazısına yer vermiştir (Uzunçarşılı, 1988:121, dipnot 1). Aktarılan belgede, kadıya yardımcı olarak mahkemede görev yapan “kassam memuru” bulunduğuna dair bilgi bulunmamaktadır. Eğer Vahyi-zâde Mustafa Efendi’nin kendisi kassam memuru varsayıldıysa bu yaklaşım da doğru olmamalıdır. Anadolu kazaskerinin böyle önemli ve kapsamlı bir görevi doğrudan “bir memuru” muhatap alarak onun şahsına tevdi etmesi mümkün görünmemektedir. Kastamonu Şer‘iye Sicilleri’nden ilgili kayda ulaşmak istediğimizde 1205 tarihine ait bir sicile tesadüf edemedik. 65 numaralı sicil 1201-1202, 66 numaralı sicil 1203-1204, 67 numaralı sicil ise 1207-1208 yıllarına ait kayıtları içermektedir. Ancak, 66 numaralı sicilin sonunda Kastamonu kazasında askerî sınıf terekelerinin tahrîri ile ilgili bilgi veren Şevval 1203 tarihli kıymetli bir kayıt yer almaktadır. Kastamonu kadısı Mehmed Esad el-Yesari Efendi, kendi uhdesinde olan Kastamonu kazasının niyabet ve kısmet-i askerî vazifesini ifa etmesi için müderrisin-i kirâmdan eş-Şeyh Mehmed Efendi’yi naibi olarak atadığını bildiriyordu (Kastamonu Şer‘iye Sicilleri, nr. 66, s. 167). Anlaşılıyor ki, Anadolu kazaskeri Kastamonu’daki askerî zümrenin tereke taksimi işini Kastamonu kadısına tevdi etmiş, kadı efendi de vekili olarak görevlendirdiği Naib eş-Şeyh Mehmed Efendi’ye diğer vazifelerinin yanı sıra askerî kassamlık görevini de emanet etmiştir. Ahmet Akgündüz de bir kazanın hem kadısı hem de kassâmı olarak aynı şahsın tayin edildiği örneklerle karşılaştığını ifade etmektedir; bkz. Akgündüz, 1988:75. Akgündüz’ün kassâmlık vazifesinden kasdı askerî kassâmlık olmalıdır; çünkü kadıların görev yaptığı kazadaki reaya terekelerine bakmaları doğal vazifeleridendi. Ancak askerî zümrenin miras paylaşımlarını yapabilmeleri için bağlı olduğu Rumeli veya Anadolu Kazaskerliği’nce bu hususta görevlendirilmeleri icap ederdi.

2

Kısmet kelimesi fıkıh terimi olarak iki anlamı haizdir. İlki, ferâiz ilmi ile ilgili olup, varislere mirastan intikal eden hisselerini İslâm miras hukukuna (ilm-i ferâiz) göre tespit ve taksim etmektir ki bu işi yapan kişiye kassam denir. İkincisi ise şirkette pay sahibi şeriklerin şayi hisselerinin tayin edilmesidir (Bilmen, Cilt VII, 1970:137 vd.). Bu iki konu fıkıh eserlerinde birbirinden tamamen ayrı olarak “Veraset” ve “Şirket” başlıklarıyla işlenir.

3

“Bu gibi hallerde, kadı’nın bu işlerde ihtisas sahibi memuru olan kassâm’ın önünde miras kalmış olan mallar sayıma tâbi tutulur ve bu hususta yetkili bilirkişiler (ehl-i hibre) veya dellâllar vasıtasıyla kıymetleri de takdir ettirilerek burada tetkik mevzuumuz olan teferruatlı muhallefat listeleri tanzim edilirdi” (Barkan, 1966: 2).

113

Konu hakkında bilgi veren İnalcık, Uzunçarşılı ve Barkan’a ait ilk çalışmalarda kassamların tereke taksimini gerçekleştiren şer‘i memurlar olarak tanımlanması, sonraki çalışmalarda tekrarlanarak yaygınlaşmıştır.1

Tereke defterlerindeki verilerden faydalanılarak yapılmış ve yapılmaya devam eden önemli önemsiz çalışmalarda kassam mevzuu sunduğumuz çerçevede işlenmektedir. Kassamlar hakkında yerleşik yargının hâlâ ne kadar kuvvetli olduğunun en güzel kanıtı, akademik ve ciddî yayın ilkesini prensip edinmiş İslâm Ansiklopedisi’nin oldukça uzun maddesidir. “Vefat eden kimselerin terekelerini taksim eden şer‘î memur” (Öztürk, 2001:579) olarak tanımlanan kassamlarla ilgili şu bilgiler aktarılmaktadır: “Kassâmlar ikinci derecede adliye görevlilerinden olup hâkimin yardımcılarıdır… Kassâm bulunmayan kaza ve nahiyelerde kassâmın görevini nâibler ifa ederdi… Kassâm memuru, kâtip2

ve bilirkişi görevlerini terekenin bulunduğu yerde yaparlardı… Bilirkişi ve mirasçıların huzurunda piyasayı iyi bilen dellâllerin3

takdir ettiği değerler eşya ve malların altına yazılırdı” (Öztürk, 2001:579-581).

Akademik yazına hâkim olan kassam yargısının nasıl oluştuğu sorusu akla gelebilir. Bu soruya verilecek yanıt, tereke defterleriyle ilgili başka hususlarda olduğu gibi kassam örneğinde de öncü çalışmalardaki eksik veya yanlış değerlendirmelerinin sonraki araştırmacılar tarafından sorgulanmadan tekrar edile edile tarih yazınına yerleşmiş olduğudur. Yapılan çalışmalarda, “tereke hususunda kadıya yardımcı olan, kassam

1

Terekeler üzerine yapılan çalışmalarda mütemadiyen burada verilen bilgiler geliştirilerek yinelenmiştir. Eserinin bir bölümünü, “Kassamlık” başlığı taşıyan 20 sayfasını, bu konuya ayıran Öztürk de kassamları yanlış değerlendirenlerdir. Her ne kadar kassam-ı askerî sicillerinde mevcut gerek mahkemede istihdam edilen kâtiplerin atama kayıtlarının bir kısmını ve gerekese tereke konusunda görevli personel hakkında da bilgi veren 19. yüzyıla ait bazı fermanları kullanmış olsa da “Kassamlar;

ikinci derecede adliye görevlilerinden sayılmaktadır. Hakimin yardımcılarıdır.” yargısı, kassam

konusunda öncekilerden farklı düşünmediğini ortaya koymaktadır (Öztürk, 1995:65). Öztürk, kassamlık kurumunu incelediği daha kapsamlı makalesinde yeni bilgiler vermekle beraber kassamlar hakkındaki görüşlerini tekrar etmiştir (Said Öztürk, (1997), “Osmanlı İmiye Teşkilâtında Kassamlık Müessesesi”, Tarih Enstitüsü Dergisi, Sayı:15 (Münir Aktepe’ye Armağan Sayısı), İstanbul, s. 393-429). Özdeğer de Bursa tereke defterlerini incelediği çalışmasında kassamı kadıların maiyetinde sırf miras taksimi için çalışan memur olarak tarif etmektedir (Özdeğer, 1988:11-13).

2

Yazarın alıntıladığımız cümlesinde, kassam memuru ve kâtip, mirasla ilgili sayılan çeşitli vazife ve sorumlulukları beraberce yerine getirmek üzere mahkeme tarafından tayin edilen iki ayrı görevli olarak tarif edilmektedir ki bu hâliyle, akademik çevrelere hâkim olan kassam tanımını yansıtmaktadır. Hâlbuki görev mahalline giden, mirasla ilgili gerekli bilgileri tahkik eden, terekenin sayımını yapan, metrukâtın satışına veya fiyatlandırılmasına nezaret eden ve diğer vazifeleri gören, mahkemenin (kassam efendinin) tereke için atadığı en önemi görevli kısmet kâtipleridir. Dolayısıyla, ilgili cümlede geçen kassam memuru, aslında kâtibin kendisidir.

3

Dellâllar da yapılan çalışmalarda “bilirkişi” olarak tanımlanmaktadır ki bir diğer sorunlu bilgidir; tıpkı metrukâtın satılmadığı, fiyat takdir edildiği yargısı gibi. Tereke eşyasının satışı ve bu satışı yapan dellâller için bkz. “Tereke Eşyasının Satışı” bölümü.

114

denilen şer‘i memur” olarak tanımlanan mahkeme personeline dair somut bilgiler

(atama, azl, şikayet kayıtları) bulunmadığının altını çizelim. Ancak, terekeler üzerine çalışan her araştırmacının varlığından kesinlikle emin olduğu bir görevli varsa, o da incelediğimiz tereke defterlerini kaleme alan, varislere kısmetlerini taksim eden yani “kassamlık” işini yapan görevlilerdir. Varlığından emin olunan, ancak tereke defterleri ve diğer sicil kayıtlarında (tarif edildiği şekilde) görünmeyen kassamlar hakkında malumat edinilebilecek diğer kaynaklara başvurulduğunda ise, bu belgelerde geçen “kassâm” ile araştırmacıların algıladığı kassam farklı kişiler olmuştur. Barkan, Uzunçarşılı, Öztürk ve diğerleri kanunname, adaletname, ferman gibi hukuk metinlerinde çokça geçen beledî ve askerî kassamlar tabiri ile kastedilen kassamın, mirasla ilgili meselelere bakan mahkemenin (kassamlığın) reisi konumundaki “kadı” olabileceğine ihtimal vermemişler, kadının maiyetinde görev yapan şer‘i memur olarak kabul etmişlerdir.

Beledî ve askerî kassamlıkta istihdam edilmiş tek bir kassâm memuruna dahi rastlanılmazken ilm-i ferâiz sahibi olduğu için Rumeli Kazaskeri veya İstanbul Kadısı tarafından mahkemede görevlendirilen, terekeyi tahrir eden, satışını gerçekleştiren, miras hukukuna göre varisler arasında taksimatı yapan (kısmetlerini veren), yetim ve dulların haklarını gözeten, hesap ve ferâiz bilgisi kadar diyanet ve istikamet üzere olması gereken, zaman zaman dellâl ya da koltukçu esnafı ile anlaşarak menfaat temin eden, zimmetinde yüklü miktarda para tespit edilen, rüşvet ve irtikâptan dolayı cezalandırılan, nefy edilen kâtiplerle ilgili çok sayıda kayıt bulunmaktadır. Varlığı tespit edilemeyen, ancak tereke konusunda kadının yardımcısı olan şer‘i memur olarak tanımlanan kassamların vazifelerini yerine getiren mahkeme personeli kâtiplerdir. Kısmet-i Askeriye ve Belediye Mahkemeleri’nde görev yapan kâtipleri, kassam unvanı taşımadığı halde, terekenin taksim işini üstlenen mahkeme personeli olarak tanımlayabiliriz. Kâtipler hakkında sarih bilgileri ihtiva eden kayıtlardan çıkarılmış aşağıdaki alıntılar mevzuunun anlaşılması için yeterlidir kanaatindeyim.

“Dersaadet'de fevt olanların terekeleri kassâmları efendi taraflarından ta‘yîn olunan

115

metrûkâtda zuhûr eden evânî sîm ve zer her ne ise cümlesi Darbhâne-i Âmire'ye îcâb

eden bahâsıyla fürûht etdirilmesi muktezî olmağla…”.1

(13 Kasım 1789)

“… ve tereke fürûht eden kassâm kâtiblerinin ve kısmet-i askeriye ve mehâkim-i sâire hademesinin dahi bu husûsun [bedestan ve Bitpazarı esnafının birbirleriyel ittifak

ederek muhallefat eşyasını değerinin çok altında fiyatla almaları] külliyen men‘ ü ref‘

olunduğu ma‘lûmları olmak için birer sûretini..” (KŞS, no.606, vr.1a). (30 Ağustos

1790)

“Memâlik-i Mahrûsemde emvâl-i eytâmın muhâfazası evvelen tahrîr-i terekeye

me’mûr olan küttâbın âlim bi'l-mes’ele olup hesâbda mahâretine ve diyânet ve

istikāmetine muhtâc olmağla…” (KŞS, no.706, vr.1a) (31 Aralık 1798)

“…hâlâ İslambol askerî kassâmımız efendi el-mükerrem (Kısmet-i Askeriye

Mahkemesi’nin kadısı kast ediliyor) ba‘de't-tahiyye inhâ olunur ki mahkemeniz

ketebesinden fenn-i kitâbetde mahâreti olmayıp fıkh-ı şerîf ve ilm-i ferâize aslâ

intisâbı olmayan ba‘zı mütecâsirîn zabt eylediği da‘vânın mes’elesinde bî-haber ve tahrîr eylediği terekenin cem‘ ve taksîminden âciz olduğundan sukûk-ı şer‘iyyeler vâkı‘a muhâlif ve emvâl-i eytâmı muhâfazasında kusûr zuhûr edip…” (KŞS, no.867,

vr.1a). (30 Aralık 1809)

“…kısmet-i askeriyye ketebe[si] bir müddetden beri istişfâ‘ ile nâ-ehl makuleleri birer mürâsele ahz ederek tekessür edip ol makuleler uhdesinden gelemeyeceği mâdde-i cesîmeyi kendi ismine kayd etdirderek tesviye ve tanzîm ve senedât-ı şer‘iyyesini tahrîre adem-i kudretinden naşı mâdde-i mezkûre muhtell olup ukde-i te’hîre bâ‘is olmağla ibâdullâha ve eytâma müstevcib-i gadr ve hasâr olduğu zâhir olmağın fîmâ-ba‘d mahkeme-i mezkûrede tahrîr-i terekeye me’mûr olacak ketebe-i kısmet başkâtibleriyle yirmi beş nefer hâce/hoca ta‘bîr ile intihâb ve mezbûrûn dahi tahrîr eyledikleri terekede kemâl-i hakkaniyyet ve istikamet üzere hareket etmeleri…” (KŞS, no.1935,

vr.1b). (27 Ekim 1811)

“…Ketebe ve muhzırândan her birleri bir terekeye bâ-fermân-ı âlî mü’esses olan nizâmı üzere me’mûr olup tahrîr etdikde evvelen tahrîr etdiği terekenin yekûnü ile

1

KŞS, no.593, vr.1a (25 S 1204/13 Kasım 1789); terekeden çıkan gümüş ve altın kapkacağın muhallefat memurları marifetiyle darphaneye sattırılması hususunda sonraki dönemlerde de kayıtlar vardır (MŞS, no.134, vr.1a; no.136, vr.1a).

116

kimlere bey‘ olunmuşdur kassâm ve müdîr ve başkâtib bulunan efendiler yanlarında birer tereke defteri olup ol deftere icmâli kayd etdirip ba‘dehû taksîm etdikde taksîmi defâtir-i mezkûreye işâret ve defter-i kassâmı tahrîr edip temhîr etdirdikden sonra kaydlarını dahi defter-i mezkûrlardan terkin etdirmesi…” (KŞS, no.1894, vr.25b). (7

Mart 1868)

Mahkemelerde kısmet işini yapan kâtiplerin görev ve sorumluluklarına geçmeden önce

“kassâm efendi” hakkında bilgi vermek meselenin anlaşılması için lüzumludur. Zira

sicillerde ve diğer vesikalarda araştırmacıların tarif ettiği şekilde kassâm memurları bulunmamakla beraber kassam efendi sık sık geçmektedir. İstanbul’daki askerî ve beledî kassamlıklarda, Kısmet-i Askeriye ve Belediye Mahkemeleri’nde, birer kassam efendi görev yapmıştır. Kariyer sahibi, üst düzey kadı (mevâlî-i izâmdan) ve müderrislerden (müderrisin-i kirâmdan) atanan askerî ve beledî kassam efendiler görev yaptıkları mahkemenin reisi konumundadırlar. Kural olarak, İstanbul ve bilâd-ı selâsedeki askerî sınıf terekelerinin tahrir ve taksimi Rumeli Kadıaskeri’nin görev ve yetkileri arasındadır. Ancak, Osmanlı protokol ve teşrifat kaidelerine göre İlmiye sınıfı içinde Şeyhülislam’dan sonra gelen Rumeli Kadıaskeri’nin sorumluluğu ve vazifeleri fazla olduğu için, tereke meselesiyle bizzat ilgilenmemiş, Kısmet-i Askeriye Mahkemesi’nin başına atadığı askerî kassam efendiye bu görevini havale etmiştir. Bir bakıma mahkemenin kadısı pozisyonunda olan askerî kassam sancak kadılıklarında görev alabilecek meslekî bilgi ve tecrübeye sahip müderris ve kadılardan seçilmiştir. Benzer şekilde mevleviyet kadılıklarının en üst makamına ulaşmış olan İstanbul Kadısı, sur içinde yaşayan reaya terekelerini taksim etme yetkisini Beledî Kassamlık’a atadığı kassam efendiye tevdi etmiştir.

Şeriyye Sicilleri’nin çoğunda defteri tanıtan bir başlık bulunmaktadır. Mahkemede görülmüş davaların kaydına geçmeden evvel Arapça ağırlıklı başlık ilk varağın uygun olan tarafına çoğu zaman b yüzünün üst tarafına yazılmıştır. Başlıkların uzunluğu ve dili dönemine göre farklılık gösterse de kaydedilen bilgilerin içeriği aynıdır. Başlıkta sicilin ait olduğu mahkeme, hangi kadı döneminde tutulduğu, sicildeki belgelerin türü ve sicilin tutulmaya başladığı tarihin bilgisi verilir.1

Eğer sicil birden fazla kadının görev süresindeki kayıtları içeriyorsa her bir kadının riyasetinde görülen davaları tefrik

1

117

etmek için ikinci veya üçüncü kadının göreve başlaması, sicilin ilgili sayfalarında ikinci ya da üçüncü başlık ile belirtilmiştir. Askerî ve beledî kassamlığa ait sicillerin genellikle ilk varağının b yüzündeki başlıklar, sicilin hangi kassam zamanında tutulduğu, kassam efendiyi kimin atadığı, ne tür kayıtları ihtiva ettiğini bildirilmekte tarih kaydı ile sona ermektedir. Sicil sahibi kassam efendinin kimliği ve vazifesi hakkında fikir veren sicil başlıklarından bir kısmı şöyledir:

“Kad şeraa bi-tahrîri suverü’l-hücec ve’d-defâtîr bade enne ferağa an tahrîri’s-sicili’l-evvel fî zemeni alemü’l-ulemâ’i’l-ızâm efdalü’l-fudalâi’l-fihâm zi’l-kadri ve’l-ihtirâm mümeyyizi’l-helâli ani’l-harâm muinü’l-erâmili ve’l-eytâm anâ bihi Hazreti Mehmed Salih Efendi el-müştehiru Çeşmizâde enâla’l-Allahu mâ erade el-kādî yevmeizin bi-dari’s-saltanati’l-aliyye Kostantiniyye el-mahmiyye fi nevbeti fahrü’l-müderrisini’l-kirâm Abdülkerim Efendi ibn-i el-mevlâ el-merhum Mustafa Efendi el-kassâm fi beledihi’l-mezbûr vakaa’t-tahrir fi gurre-i Safer… li-seneti semâni ve semânine ve elf”

(MŞS, no.12, vr.1b). (5 Nisan 1677)

“Hasbiyellahü ve ni‘me’l-vekîl

Bu ceride-i cedide hala Rumili sadrında kâr-ı fermâ-yı şerî‘at-i garrâ olan a‘lemü’l-‘ulemâ’i’l-‘izâm afdalu’l-fuzala’i’l-kirâm mümeyyizü’l-halâli ani’l-harâm mu‘înü’l-erâmili ve’l-eytâm ‘alemü’l-‘ilmi ve’l-hudâ menarü’l-fazli ve’t-takâ yenbû‘u’l-fazlü ve’l-me‘ânî metbû‘u’l-efâdili ve’l-e‘âlî saadetlü inayetlü mekremetlü Abdullah Efendi hazretleri taraf-ı bâhiri’ş-şereflerinden darü’s-saltanati’l-‘aliyyeti Kostantiniyyetü’l-mahmiyede kassam-ı askerî nasb ve tayin buyurulan umdetü’l-müderrisini’l-kirâm zübdetü’l-mütehakkikini’l-fihâm faziletlü es-Seyyid Mehmed Efendi zeman-ı şeriflerinde suver-i hücec ve defâtir kaydına şurû‘ olunan sicil-i sânîdir hurrire fi’l-yevmi’s-sânî ‘aşer mine’l-Muharremi’l-haram li-sene tis‘a ve mie ve elf” (KŞS, no.18,

vr.1b). (31 Temmuz 1697)

“Hâlen zîb-i efzâ-yı vâlâ-yı kazâ-i İstanbul mülteka’l-ebhur mecd ü kemâl sadru’ş- şerîati izz ü ikbâl devletlü inayetlü Raşid Efendi-zâde es-Seyyid el-Hac Cafer Fevzi Efendi hazretlerinin beledî kassamları olan umdetü’l-müderrisini’l-kirâm Uncu-zâde faziletlü Hafız Mustafa Efendi’nin zemanlarında vakıa olan defâtir sicilidir fi gurre-i ZA 1238” (MŞS, no.130, vr.1b). (10 Temmuz 1823)

118

“Devletlü inâyetlü merhametlü Arab-zâde Mehmed Hamdullah Efendi hazretlerinin Rumili sadaretlerinde taraf-ı bâhiri’ş-şereflerinden askerî kassamı tayin buyurdukları

mevâlî-i ‘izâm faziletlü Kütahyavî-zâde es-Seyyid Mehmed Arif Efendi hazretlerinin

zemanında vuku‘ bulan idânât sicilidir fi gurre-i L 251”.1

(20 Ocak 1836)

Kassamlıklarda tutulan sicillerin başlıkları dikkatli incelendiğinde, kassam efendinin basit bir memur olarak tarif edilmesinin imkânsız olduğu görülür. Mahkemenin kadısı pozisyonunda olan kassam, görev süresine ait davaların kaydedildiği sicilin de sahibidir. Rumeli Kazaskeri ve İstanbul Kadısı tarafından önemli kadılıklarda görev alabilecek ilmiye mensupları arasından seçilerek tayin edilen kassamlar, mahkemeye intikal eden metrukâtla ilgili mesele ve davaları şeriat hükümlerine göre hall ü fasl eden hâkimlerdir. Kassam efendinin nezaretinde görev yapan kâtiplerin dahi hukuk bilgileri nispetinde bazı davaları dinledikleri anlaşılmaktadır.2

Son olarak, Osmanlı hukuk geleneğinde, diğer bir ifadeyle kadılık müessesesinde yaygın olan bir uygulamaya dikkat çekerek, kassamın kimliğine biraz daha açıklık

1

KŞS, no.1400, vr.1b. Askerî kassamlığa ait 1612 ve 1813 tarihli iki sicilin başlığı ise şu şekildedir:

“Hala Rumili kadıaskeri olan a‘lemü’l-‘ulemâ’i’l-‘izâm afdalu’l-fuzala’i’l-fihâm yenbû‘u’l- fazlu ve’l-kelam Mevlana Kemaleddin Efendi hazretleri zeman-ı şeriflerinde bin yirmi bir senesi mah-ı saferu’l-hayrın evâhirinde beytülmâl el-has emini olan umdetü’l-‘ayân Derviş Ağa’nın zemân-ı emanetinde vaki‘ olan kazâyânın defteridir” (KŞS, no.2, vr.1b); “İmâm-ı evvel-i Hazret-i Cihândârî inâyetlû atûfetlû Hafız Ahmed Kamil Efendi hazretlerinin Rumili Sadâretleri’nde taraf-ı şeriflerinden askerî kassâm tayin buyurdukları eşrâf-ı kuzât-ı kirâmdan faziletlû Mehmed Sadık Efendi hazretlerinin zemân-ı hükümetlerinde vukû bulan defâtir sicilidir fî 20 RA 1228 (KŞS, no.921, vr.1b).

2Rumeli kazaskerinin askerî kassama hitaben yazdığı müraselede kâtipler arasında ehil olmayan kişilerin bulunduğuna dikkat çekilmektedir. Belgede baş kâtip olarak atanan kişinin ve sair izin verilen kâtiplerin mahallinde dava dinleyebilecekleri belirtilirken, izin verilmeyen (hukuk bilgisi yetersiz) kâtiplere ise bu hususta müsaade edilmemesi tenbih edilmektedir. 29 Aralık 1809 tarihli mürasele şu şekildedir: “Fahru'l-müderrisîni'l-kirâm zirvetü'l-muhakkıkīni'l-fihâm hâlâ İslambol askeri kassâmımız

efendi el-mükerrem ba‘de't-tahiyye inhâ olunur ki mahkemeniz ketebesinden fenn-i kitâbetde mahâreti olmayıp fıkh-ı şerîf ve ilm-i ferâize aslâ intisâbı olmayan ba‘zı mütecâsirîn zabt eylediği da‘vânın mes’elesinde bî-haber ve tahrîr eylediği terekenin cem‘ ve taksîminden âciz olduğundan sukûk-ı şer‘iyyeler vâkı‘a muhâlif ve emvâl-i eytâmı muhâfazasında kusûr zuhûr edip reîsleri murahhas olmadığından ahsen sûrete rabt ile idâre mümkin olmadığı hâlâ revnak-efzâ-yı sadr-ı fetvâ devletlü inâyetlü âmme-i âcizâne merhametlü veliyyü'n-ni‘am kesîrü'l-lütf ve'l-kerem hazretlerinin mesmû‘-ı devletleri olduğuna binâ’en mesâil-i şer‘iyyeye tatbîka sâ‘î es-Seyyid Mehmed Efendi'yi bu def‘a dahi sâlisen huzûr-ı devletlerinde re’is ta‘yîn buyurmalarıyla mezbûru muktezâsı üzere terhîs ve umûrunda istiklâl ile i‘âne lâzım olduğuna binâ’en işbu mürâsele tahrîr ve tarafınıza irsâl olunmuşdur gerekdir ki mezbûru ketebe-i mezkûrenin cümlesine reîs (baş kâtip) olmak üzere istihdâm edip ba‘zen mahallinde istimâ‘ı iktizâ eden husûsların istimâ‘ını mezbûra verip sâir istîzân edenlere dahi tarafınızdan izni