• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: TEREKE DEFTERLERİ NEDEN TUTULUR? ÖLÜM, MİRAS VE YETİMLİK MİRAS VE YETİMLİK

2.1. Mahkemeler ve Mirasın Paylaştırılması

2.1.4. İkinci El Eşya Kullanımı

2.1.4. İkinci El Eşya Kullanımı

Tereke defterleri ölen kişilerin varislerine terk ettiği her çeşit eşyayı içermektedir. Müteveffânın hayattayken kullandığı kıyafetler, odasını süslemiş mefruşat, sofrasında bulunmuş yemek takımları, sahip olduğu çubuk takımları, okur-yazar kültürlü biriyse kütüphanesini oluşturan kitaplar sona ermiş bir yaşamın geride bıraktıklarıdır. Ancak tereke listesinde yer alan eşyalar, emsallerine göre daha kıymetli olan ve kâtiplerin yeni sıfatını yakıştırdıkları dahi ikinci el eşyalardı. Müteveffânın servetinin önemli kısmını oluşturan gayrimenkulü, gediği, cariyesi, değerli atı, koşum takımı, silahları ve mücevheratıyla beraber köhne gömleği, ucuz şalvarı, müstamel entarisi, birkaç kaşığı, kapaksız sahanı, parça kilimi, kırık aynasının muhallefat listesinde yer almasını anlayabilmek kolay değildir. Bu sıradan eşyalar bazı titiz kâtiplerin zaman zaman kaydettiği eşyalar da değildir. Ortalama bir tereke defterinde kıymetçe olmasa bile sayıca en fazla bulunan, tereke sahibinin sağlığında kullandığı basit ve sıradan olarak tanımlanabilecek eşyalardır. Tereke listesi her ne kadar ölen kişinin yaşadığı hayatın izlerini sunsa da esas olarak geride kalan varisleri için maddî bir kıymeti ifade etmekteydi. Mahkeme sürecinin sonunda tereke defterini kaleme alan kâtiplerin her bir eşyayı kaydederken vasıflarını özellikle belirtmiş olması da önemlidir. Teferruatlı tereke listelerinin hazırlanmasının, hukukî bir işlemin gereği en ufak ayrıntıyı atlamadan mirasçılara hak ettiklerini eksiksiz teslim etmek ve yapılan işlemleri hiçbir kuşkuya mahal bırakmayacak şeffaflıkla kaleme alınmasının zorunluluğuyla doğrudan ilgisi olmalıdır. Bununla beraber ayrıntılı tereke listelerini, Osmanlı toplumu için eşyanın ikinci el olsa bile önemli ve kıymetli olduğu olgusuyla da açıklayabiliriz. Sicillerde kayıtlı eşyaların sadece ölen kişi için maddî bir kıymeti söz konusu olsaydı

1

93 varak uzunluğundaki sicilde tereke defterleri dışında mirasla ilgili hüccet kayıtları da bulunmaktadır. Bu sicil için bkz. Rodosçuk Şeriyye Sicilleri, no.1748 (H.1260-1261).

152

ayrıca çeşitli masraf ve harcamaları gerektiren tereke eşyasının satışı çoğu zaman tercih edilmezdi.

Eğer bilirkişilerce fiyat takdir edildikten sonra varisler arasında eşyaların taksim edilmesi yaygın bir uygulama olsaydı, tereke listesindeki eşyaların birçoğu eşinden, annesinden kızından veya kardeşinden kaçınılmaz olarak tevarüs edilen manevi değerleri dışında paraya tedavül edilebilecek niteliği zayıf eşyalar olarak değerlendirilebilirdi. Hâlbuki seçtiğimiz örneklemlere göre 90 yıllık dönemde başkent sakinlerinin terekelerinin yaklaşık olarak %90’ının satılmış olması önemlidir. Satışa çıkarılan tereke eşyası mezatta en fazla parayı veren yeni sahiplerinin hayatında kullanılmaya devam eden ikinci el eşya hükmü kazanıyordu. Bu eşyalara talip olan kişileri üç gruba tasnif edebiliriz: ilk olarak varisler, ikinci olarak bu işin ticaretini yapan esnaf, üçüncü olarak da ihtiyacı olan eşyayı bu tür ortamlardan temin etmek isteyen bireyler.

Satılan terekedeki bazı eşyaların varisleri nazarında kıymeti piyasa fiyatlarıyla kıyaslanamayacak kadar yüksek olabilir. Vefat etmiş eşin ya da babanın hatırasını yaşatacak bir saat, kıyafet benzeri özel eşyanın aile elinde kalmasına özen gösterilmiş de olabilir. Ancak, incelediğimiz tereke defterleri ölen kişinin terk ettiği eşyaları satın alan kişilerin bilgisini genellikle içermediği için kesin bir şey söylemek güçtür. Kâtipler zaman zaman varislerin özellikle yetimler adına vasîlerin mahkeme izniyle aldığı eşyaları kaydetmiş olsa da bu konuda verilen malumat genellikle sınırlı olduğu için bu tür kayıtlardan hareketle bazı çıkarımlar yapmak yanıltıcı olabilir. Yetim malının korunmasına ve gereksiz harcamaların önlenmesine gösterilen hassasiyetle açıklayabileceğimiz bu uygulamayla mahkeme kontrolünde yetimler için alınan eşya ve malların neler olabileceğini tespit edebiliyoruz. Dem Hoş binti Abdullah Hanım’ın terekesinden hisselerine 3.305 kuruş 10 pare isabet eden iki sağîre kızı için terekeden 467 kuruş kıymetinde çeşitli eşyalar mahkemenin izniyle alındığında kaydedilmiştir. Bu eşyalar dört adet basma elvan yorgan, dört çarşab, bir tennur yorganı, üç yatak çarşabı, üç basma şilte, üç baş yasdığı, üç yüz yasdığı, dört elvan boğça, iki sandık, iki leğen maa ibrik, iki hamam tası, iki şamdan, iki mangal, beş tencere maa kapak, on sahan maa kapak, bir sini, üç tabe, bir süzgi, bir karavana, bir kazgan, bir çameşuy leğeni, bir musluklu güğüm, sekiz fincan maa zarf, bir polat tebsi ve bir göğez

153 kılabdanlı ihramdan oluşuyordu.1

Mirastan hisselerine düşen payın bir kısmının karşılığında yetimler adına alınan eşyaların nadiren bu kadar fazla olduğunu belirtmekte fayda var. Örneğin, ulema zümresinden es-Seyyid Mehmed Ataullah Efendi’nin sağîre kızı için babasının terekesinden kıraat ve istimal için alınan eşyalar Mushaf-ı Şerif, yaldızlı ve cilalı enfiye kutusu ile tek taşlı elmas yüzükten ibaretti (KŞS, no.1840, vr.42b-43a).

Ailenin zenginliği ve imkânlarıyla bağlantılı olarak anneleri vefat ettiğinde geride kalan küçük yaştaki yetimlere sütanneliği ve dadılık yapacak cariyelerin alınmasına mahkeme müsaade ediyordu. Mehmed Hasib Paşa’nın kızı, Mehmed Şevket Bey’in eşi olan Şerife Seher Hanım 8 Temmuz 1863’te Kahire’den dönerken vapurda vefat ettiğinde 3 ve 5 yaşlarındaki iki oğluna dadılık yapmak üzere terekesindeki iki Çerkez cariye mahkemenin izniyle yetimlerin hisselerinin bir kısmına karşılık satın alınmıştı (KŞS, no.1779, vr.61b-63b). Şerife Seher Hanım gibi Nuriye Hanım da önemli bir ailedendi. İbrahim Hakkı Bey’in zevcesi, Mehmed Nuri Paşa’nın kerimesi olan Nuriye Hanım vefat ettiğinde ailenin zenginliğini ve mensup olduğu sosyal çevrenin seçkin kültürünü yansıtan eşyalar tereke listesinde fazlasıyla bulunmaktaydı. Muhtemelen genç yaşta ölmüş olan Nuriye Hanım’ın tek çocuğu olan sağîre kızına kıraat ve istimal için validesinin terekesinden altın yazılı bir Mushaf-ı Şerif, bir çift elmaslı küpe ve beş buçuk miskal inci alındıktan sonra irzâʻ (süt emzirmek) için tâye tabir olunur cariye de bi’l-izn-i şerʻi sağîre için alıkonmuştu.2

Yetimler için vasîleri marifetiyle alınan eşyalar ailenin servet ve toplumsal statüsüne uygun olduğu sürece sağîreye hizmet etmek üzere bir cariyenin veya annesinden yadigâr kıymetli bir takının alınmasına yetkililerin izin verdiği görülmektedir. Cariye, altın yazılı Mushaf-ı Şerif, mücevherat ailenin küçük bireylerinin seçkinlere mahsus maddî kültürü miras yoluyla tevarüs ettiklerini göstermektedir. Bu tarz lüks ve kıymetli eşyaların istenildiği zaman nakde dönüştürebilme imkânı olduğu için eytam malının hesapsızca harcanması anlamına da gelmiyordu. Orta halli veya fakir ailelerin yetimleri için terekeden alınabilecek eşyalar çok daha mütevazı ve zarurî ihtiyaçları karşılamaya yönelik eşyalar olacaktır.

1

GŞS, no.656, vr.39a; Yetimler için terekeden alınan eşyaları içeren kayıtlar için bkz. KŞS, no.1553, vr.55b-56b; no.1174, vr.67b-68a; no.1175, vr.91ab; no.1790, vr.19b-21a; ÜŞS, no.597, vr.60ab.

2

KŞS, no.1553, vr.30b-32b. Seçkin Osmanlıların terekelerinden yetimleri için alınmış cariyeleri içeren diğer terekeler için bkz. KŞS, no.558, vr.66ab; no.1179, vr.67b-68a; no.1821, vr.82b-83b.

154

Terekenin taksimattan sonraki kısmında yetimler için terekeden birkaç parça eşya alındığında kaydının ihmal edilmediğini düşünüyoruz. Ancak reşit mirasçılar söz konusu olduğunda hangi eşyaları aldıkları bildirilmeden sadece ellerindeki pusula mucibince hisselerinin bir kısmını terekeden aldıkları eşyalar ile tahsil ettikleri ifade edilmiştir. İstanbul Mahkemeleri’nde görev yapan kâtipler, incelediğimiz kadarıyla, çok özel durumlarda reşit mirasçıların aldığı eşyaların neler olduğunu yazmışlardır.1 Tütüncü Ovannes’in müzayedeyle satılan terekesindeki eşyaların çoğu varisleri tarafından alınmıştır. Ancak Ovannes’in hangi eşyalarını eşi, kızları veya yeğeninin tercih ettiğini bilmiyoruz. 2

Ovannes’in varisleri gibi metrukatın çoğunu hissesine mahsuben satın alan mirasçıların sayısı fazla olmamalıdır; en azından tereke defterlerinde bu konuda yeterli bilgi bulunmamaktadır. Kaldı ki satılan terekeden varislerin eşya aldığını tespit edemediğimiz örneklerin sayısı az değildir. Buna ilaveten veresenin ellerindeki pusulaları gereğince terekeden eşya satın aldıklarını gösteren örneklerde dahi mirasçılar dışında kişilerin aynı işlemi yaptıkları anlaşılmaktadır:

“Verese-i mûmâ-ileyhadan her biri yedlerine verilen pusula mantukunca hisse-i mezkurelerini terekeden iştirâ eyledikleri eşyadan ve terekeden eşya iştirâ eden

maʻlûmu’l-esâmî kimesnelerden havale ile istifa idüb…”.3

Şayet verese terekeden eşya aldığında kassam kâtiplerince bu bilginin titizilikle kaydedildiğini varsayarsak satılan

1

17 Kasım 1785 tarihli tereke defterine göre, Hadice Hatun’un mirasçıları eşi, annesi ve iki sağîre kızından oluşuyordu. Giriş bölümünde satıldığı ya da fiyat takdir edildiği belirtilmeyen defteri tahrîr eden kâtipler, her bir mirasçıya hisseleri oranında taksim edilmiş eşyaları gösteren dört ayrı tereke listesini kaleme almışlardır. Bu terekenin satılmadığını ayrıca ihracat kısmındaki muhammeniye-i eşya harcından anlıyoruz (KŞS, no.541, vr.61b-62a). Müteveffanın muhallefatına bilirkişilerce kıymet takdir edilip varisler arasında taksim edildiğinde bile, Hadice Hatun’un tereke defterinde olduğu gibi varislerin aldığı eşyalara göre tanzim edilmiş, varis sayısı kadar müstakil tereke listelelerini içeren kayıtların İstanbul için nadirattan kelimesiyle dahi ifade edilemeyecek kadar az olduğunu belirtmeliyiz.

2

Üsküdar’da mütemekkin iken ölen Duhanî Ovannes veled-i Artin’in miras paylaşımının mahkemeye intikali ve müzayedeyle satılmasının nedeni hepsi reşit olan varislerin aralarında mirası paylaşmakta sorun yaşamaları olmalıdır. Eşi, önceki eşinden üç kebire kızı ve erkek yeğeninden oluşan mirasçılar Ovannes’in nakit parası, sermayesi, alacakları dışında 100.000 akçeden fazla değere sahip eşyalarının yaklaşık %90’ını almışlardır (ÜŞS, no.564, vr.74ab).

3

Merhum Şeyhülislam es-Seyyid Mehmed Molla Efendi’nin kızı olan Fatma Zehra Molla hanımın 11 Kasım 1784 tarihli tereke defterinin ibra bölümünde varislerin kayda geçirilimiş ifadelerinden (KŞS, no.530, vr.23b). Bazı tereke defterlerinin ibra bölümünde varislerin hisselerini ellerindeki pusulaları

mucibince müteveffanın terekesinden tamamen ahz ü kabz ettiklerini beyan etmeleri metrukâtın sadece

varisler tarafından alındığını ihsas ettirmektedir. Ancak aynı kayıtların tereke listelerinin başlığında metrukâtın müzayedeyle âhara satıldığının ifade edilmiş olması mezkûr beyanatın terekenin ibrâ bölümünde varislerin hisselerine isabet eden tutarı aynî veya nakdî olarak aldıklarını ifade ettiklerinde kullanılan kalıplaşmış bir tabir olabileceğini de göstermektedir. Bkz. KŞS, no.1179, vr.33b-34b;no.1553, vr.30b-32b; no.1790, vr.23a-24b, 66b-67a; no.1791, vr.50b-51a; EŞS, no.533, vr.65ab, 70ab; ÜŞS, no.590, vr.40b-41a, 57ab.

155

terekenin alıcılarının çoğunlukla varisler dışında kişiler olduğunu düşünmemiz gerekir. Ancak önceki dönem tereke defterlerinde varislerin kimliği, nitelikleri, atanan vasîler, terekenin satışı, mirasla ilgili sonradan ortaya çıkan meseleler, vakıf mülkleri vb. önemli hususlar dahi belirtilmediği için incelediğimiz dönemde de mirasçılar hisselerine mahsuben bazı eşyaları satın almış olsalar dahi düzenli olarak kayda geçirilmemiş olabilir. Satışa çıkarılan muhallefatın ucuza gitmesini istemeyen mirasçılar özellikle rağbetin az olduğu müzayedelerde imkânları nispetinde metrukâtı almaya çalışmış olmalıdırlar.

Satılan terekelerin giriş bölümünde veya tereke listelerinin başlığında çok sık karşılaştığımız âhara bey’ olunan tabiri ölen kişinin eşyalarına talip olanlar arasında varis olmayanların gayet çok olduğunu göstermektedir. Varisler dışında kişilere satıldığı kaydedilen tereke eşyaları Osmanlı toplumunda ikinci el eşya kullanımının yaygınlığına delalet etmektedir. Terekenin başkalarına satışı zenginlik, cinsiyet, meslek ve askerî-reaya ayrımlarına göre sınıflandırabileceğimiz Osmanlı toplumunun çeşitli kesimleri arasında kuvvetli benzerliğe işaret etmektedir. Bununla beraber, Gayrimüslim Osmanlılara ait terekelerin Müslümanlarınkine göre satış oranının 18. yüzyılın ortalarından itibaren 19. yüzyılın ikinci çeyreğine kadar düşük olmasına dayanarak, Gayrimüslim terekeleri satıldığında alıcıların daha çok vâris ve yakın akrabalardan oluştuğunu tahmin edebiliriz.

Satılan terekelerin varisleri dışında en önemli alıcıları ikinci el eşya sektöründe söz sahibi olan Bitpazarı esnafıdır. Bazı satışlarda Bitpazarı ahalisinin mirasçılardan daha fazla eşya aldıklarını dahi düşünebiliriz. Evliya Çelebi, Eski Bedesten esnafı başlığı altında esnâf-ı hîlekārân-ı Bitpazarı olarak tanımladığı Bitpazarı ahalisinin 700 nefer, dükkân sayısının ise 400 olduğunu kaydetmektedir. 1

Anlaşılan o ki toplumun eşya ihtiyacının karşılanmasında bu zümrenin faaliyetleri eski dönemlerden itibaren süregelmiştir. Reşat Ekrem Koçu’nun bildirdiğine göre, çalıntı eşya, orta tabaka ve avamdan sıkıntıya düşmüş kişilerin eşyaları da esnafın ilgilendiği eşyalardandır (Koçu, 1961:2828). Ancak gördüğümüz kadarıyla Bitpazarı’nın asıl mal kaynağını terekeler oluşturmaktadır. İkinci el eşya pazarında kâr payının yüksekliği eşyanın alış fiyatının

1

Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, 1.Cilt 2.Kitap, Haz. Seyit Ali Kahraman ve Yücel Dağlı, YKY, İstanbul, 2003:622. Evliya Çelebi’nin mübalağayı seven üslubu malumdur. 17. yüzyılın ilk yarısında İstanbul bedesteninde Bitpazarı esnafı kalabalık olsa dahi sayılarının bu kadar fazla olmayacağını düşünüyoruz.

156

düşük olması şartına bağlı olduğu için Bitpazarı esnafı mümkün mertebe çok ucuza mal temin etmenin yolunu zorlamıştır.1 Evliya’nın esnâf-ı hîlekārân tanımlaması esnafın tamamı için geçerli olmasa bile yersiz değildir; nitekim tereke tahririyle ilgili kaleme alınan fermanlarda resmedilen Bitpazarı esnafı imajı da çeşitli hile ve desiselere meyyal bir zümreyi tasvir etmektedir.2

Bitpazarı’nda her çeşit eşya bulunabilmekle beraber özelikle kıyafet yönünden zengin ve renkli bir pazar yeri olmalıdır. 1830’lu yıllarda İstanbul’a gelen ve üç yılını Türkiye’de geçiren Charles White, seyahatnamesinde İstanbul bedestenini anlattığı bölümde Bitpazarı’na da yer vermiştir. İkinci el kıyafet pazarı başlığıyla takdim ettiği bölümde satışa sunulan elbise, şal, kumaş ve kürklerin çoğunlukla güzel olduklarını yazmaktadır.3

Esnaf ucuza aldığı eşyaları hiçbir işlemden geçirmeden tutturabildiği fiyata satabildiği gibi yamak temizleyicileri, örücüler ve terzilere tamir ve tadil ettirdikten sonra da satışa sunabilmektedir (Koçu, 1961:2827-2829).

Araştırmamız esnasında Bitpazarı esnafına ait terekeler dikkatimizi çekmiştir. Tereke defterlerinde Bitpazarı tüccarının meslekleri çoğunlukla oturakçı4

bazen de koltukçu1

1

“Bitpazarında bir mal, sâhibi elinden dâimâ çok ucuza, esnaf elinden de tutturabildiğine satılır.” (Koçu, 1961:2828).

2

Bedesten ve Bitpazarı esnafının aralarında anlaşarak muhallefatı çok ucuza satın aldıklarına dair çeşitli dönemlerden örnekler mevcuttur. Hak sahiplerinin özellikle yetim ve dulların, varissiz ölümlerde beytülmalın mağduriyetine sebep olan zümre içinde zaman zaman görevliler, vasîler, sahaflar ve diğer esnaf grupları da olabiliyordu. Koltukçu tabir olunur Bitpazarı esnafı ile diğer Bitpazarı ahalisinin tereke eşyasının satışında başvurdukları hilelere dikkat çeken fermanlar için bkz. KŞS, no.606, vr.1a (Ağustos 1790); no.954, vr.1a (Kasım 1814). Bitpazarı esnafının hileleri iki fermanda şöyle tarif edimektedir: “Bezzâzistân ve Bitpazarı'nda bi'l-müzâyede fürûht olunan eşyâ-yı mütenevvi‘a-i ibâd ve

metrûkât ve muhallefâtı Bezzâzistân ve Bitpazarı ahâlîleri birbirleriyle ittifâk ve ittihâd ve şirket-i hafiyyeleriyle artırmayıp rahîs bahâlarıyla iştirâ ve tamâm iğtisâb ve intihâb ve değerinin sülüs ve rub‘u bahâlarıyla iştirâ eylediklerinden sonra birer mahalle tecemmu‘ ve beynlerinde tekrâr müzâyede ve çıkışma ederek gırlı bahâya iblâğ…” (KŞS, no.606, vr.1a); “Dârü's-Saltanati's-Seniyye'de ve Eyyûb ve Galata ve Üsküdar'da fevt olanların terekeleri ma‘rifet-i şer‘le tahrîr ve bey‘ için bezzâzistân veyahud çârşû veya fevt olanların menzillerinde müctemi‘ olan bezzâzistân hâcegîleri veya Bitpazarı ve Malta Çarşûsu koltukcuları birbiriyle ittifâk ve ittihâd edip her biri tağrîr ederek envâ‘-i hîle ve hud‘a ile semen-i mislinden noksân bahâ ile terekelerden ve sâir nâsdan iştirâ eyledikleri eşyâyı ziyâde bahâ ile murâdları üzere tekrâr beynlerinde müzâyede ve fazla-i fâhişesini iktisâm etmeleriyle mâl-ı eytâma ve vereseye gadr-ı azîm eyledikleri ecilden..” (KŞS, no.954, vr.1a).

3

White, Cilt III, 1846:54. Bitpazarı’nın dışarıdaki ikinci bölümünde ise oldukça eski, kirli kıyafet ve diğer eşyalar satılmaktadır (age, s.56-57).

4

Oturakçı kelimesinin bulunmadığı Kāmûs-ı Türkî’de oturak kelimesinin çeşitli anlamları arasında işten kesilmiş, emekli anlamı da aktarılmıştır (Şemseddin Sami, 1317:187). Ötüken Türkçe Sözlük’te oturak kelimesinin anlamları arasında kapıkulu ocağından emekliye ayrılan anlamı da verilirken; oturakçı ise eski eşya satan Bitpazarı tüccarı olarak tarif edilmektedir (Çağbayır, Cilt IV, 2007:3649). Derleme Sözlüğü’nde de oturakçı için Bitpazarı tüccarı açıklaması vardır (TDK, Cilt IX, 1977:3297). White’ın aktardığı Bitpazarı esnafı daha çok emektar yeniçeri ve bostancılardan oluşurdu bilgisini (White, Cilt

157

olarak kaydedilmiştir. Oturakçı ve koltukçu taifesine ait tereke defterlerinden hareketle bu zümrenin ticarî faaliyetleri, servet bileşimi, parasal ilişkileri ve diğer hususiyetlerinin analizini yapmak mümkündür. Suriçindeki Bitpazarı esnafının kullandığı dükkanların tamamına yakını Bitpazarı Çarşısı’ndadır.2

Bazılarının tereke yekûnları, yapılan işe göre ciddi servet sahibi Bitpazarı tüccarının bulunabileceğini göstermektedir.3

Bitpazarı tüccarlarının servet yapısını tahlil ettiğimizde, tereke toplamı içinde dükkanlarındaki ticarî emtianın değerinden sonra çeşitli kişilerden alacaklarının önemli olduğu görülmektedir. 1830’lu yıllarda bu zümrenin kıymetli eşyaların rehin alınması mukabilinde %10-20 faiz oranıyla çeşitli kişilere borç verdiğini nakleden White, borcun zamanında ödenememesi durumunda tefecilere benzettiği Bitpazarı tüccarlarının kabz ettikleri eşyanın satışından kârlarının fazla olduğunu yazmaktadır.4 Nitekim oturakçı el-Hac Hasan Ağa’nın terekesinin bir kısmı cihet-i emanetden

âhardan kabz eylediği eşyalardan oluşurken (KŞS, no.427, vr.55b-57a); Ahıskalı

Osman Alemdar da Bitpazarı’nda oturakçı pabucu büyük demekle maruf el-Hac Ali Ağa’ya olan 1.030 kuruş borcu karşılığında bir kısım eşyalarını rehin bırakmıştı (KŞS, no.458, vr.18ab).

Oturakçı ve koltukçulara ait tereke defterlerinin bir kısmında dükkanlarındaki eşyalar müstakil olarak listelenmiştir. Tereke listelerine göre dükkanlarında mevcut eşyalar

III, 1846:54) de dikkate alarak oturakçı sözcüğün Bitpazarı tüccarlığı yapan emekli yeniçeri ve bostancılardan mülhem yerleşmiş bir tabir olduğunu düşünebiliriz.

1

Koltukçu kelimesinin sözlüklerde verilen anlamları içinde müstamel şeyler satan, terekelerden eşya

alan kimse (Şemseddin Sami, 1317:1110); dükkansız esnaf, eski ev eşyaları alıp satan kimse, koltuğunun altına halı, elbise gibi şeyleri alarak sokak sokak dolaşıp satan kimse (Çağbayır, Cilt III,

2007:2723) tarifleri Bitpazarı esnafına işaret etmektedir. Emin olmamakla beraber oturakçı ve koltukçu arasında bir ayrıma gidilebileceğini düşünüyorum. Kendine ait dükkanı olan, nispeten servet sahibi Bitpazarı tüccarını oturakçı; dükkanı nadiren bulunan daha çok Bitpazarında tezgah sahibi küçük esnafı da koltukçu olarak tanımlayabiliriz.

2

Aralık 1779 tarihli terekesine göre, Bitpazarı kethüdası olan el-Hac Mehmed Emin Ağa’nın Bitpazarı’nda bir dükkanı ve bir odası bulunuyordu (KŞS, no.458, vr.9b-10b). Oturakçı Mustafa Ağa’nın dükkanı daha teferruatlı tarif edilmiştir: “Mahmiye-i mezbûrede çarşu-yı kebirde Bitpazarı

sûkında vaki’ oturakçı dükkanı…” (KŞS, no.1757, vr.1a-2a). Es-Seyyid Mustafa Çelebi ise

Bitpazarı’nda iki oturakçı dükkanı işletiyordu (KŞS, no.432, vr.33a-34a). Bizim tespit edebildiğimiz Bitpazarı Çarşısı dışındaki tek oturakçı dükkanı Sipahi Çarşısı’nda el-Hac Hasan Ağa’nın dükkanıdır. (KŞS, no.427, vr.55b-57a).

3

Örneğin, es-Seyyid Mustafa Çelebi’nin tereke toplamı 4.000 kuruştan fazlaydı. 1778 yılı için bu tereke miktarı zengin bir tüccar olduğuna delalet etmekteydi. 1785 yılı örneklerimiz arasında yer alan askerî zümreye mensup Saray-ı Atik imamı, kadı, müderris, haseki ve ser-musahibin tereke miktarları 4.000 kuruştan daha azdı. White da Bitpazarı esnafı içinde varlıklıların sayısının az olmadığını belirtmektedir (White, Cilt III, 1846:54).

4

White, Cilt III, 1846:55. Çeşitli kişilerden alacaklı olan oturakçı ve koltukçular için bkz. KŞS, no.427, vr.55b-57a; no.432, vr.33a-34a; no.865, vr.51ab.

158

özellikle iki grup eşyadan oluşuyordu: kıyafetler ile koşum takımları da dâhil olmak üzere çeşitli silahlar. Galata’da Arap Çarşısı’nda dükkan sahibi olan es-Seyyid Mustafa Çelebi’nin oturakçı dükkanında tüfek, piştov, kılıç gibi silah çeşitlerinin yanında biniş, cübbe, kürk, fermene, yelek ve kuşaktan oluşan kıyafetleri bulmak mümkündü (GŞS, no.483, vr.36b). Bazı oturakçı dükkanları giyim, koşum takımı ve silah türlerinden oluşan zengin eşya çeşitliliğine sahipken bazılarının belli mal ve eşyalara ağırlık verildiği görülmektedir. Bitpazarı kethüdası el-Hac Mehmed Emin Ağa’nın oturakçı dükkanı ve odasında at başlığı, raht, reşme, tüfenk, yatağan bıçağı gibi az sayıda bulunan koşum takımları ve silah çeşitlerine karşılık çok sayıda kürk, biniş, cübbe, kaftan ve entari bulunuyordu.1 Oturakçı el-Hac Hasan Ağa’nın Sipahi Çarşısı’ndaki