• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: SAHNENİN HAZIRLANIŞI: ŞERİYE SİCİLLERİ VE OSMANLI MADDÎ KÜLTÜRÜ OSMANLI MADDÎ KÜLTÜRÜ

1.1. Maddî Kültürle İlgili Sicil Kayıtları

BÖLÜM 1: SAHNENİN HAZIRLANIŞI: ŞERİYE SİCİLLERİ VE

OSMANLI MADDÎ KÜLTÜRÜ

1.1. Maddî Kültürle İlgili Sicil Kayıtları

Osmanlı taşra teşkilatı içinde kadılık müessesesi, adlî, idarî, beledî konularda çeşitli sorumluluk ve görevleri haiz önemli bir kurumdur. Şer‘iye Sicilleri tetkik edildiğinde kadıların yetki alanlarına giren konularda uygulamalarının titizlikle kayda geçirildiği görülmektedir. Sicil kayıtları, kadıların yetki ve sorumluluklarının tatbikatta aldığı şekilleri aktardığı gibi uygulamadan hareketle görev alanının sınırlarını ve kapsamını da tespit etmemizi mümkün kılmaktadır. Mal ve eşyaların tasarruf ve mülkiyet hakkının şahıslar arasında intikalinin tespiti, kayda geçirilmesi de kadıların görevleri arasında yer almaktadır. Herhangi bir çekişmeye ve davaya konu olmaması için taraflar bu tür işlemleri mahkemede yapmayı tercih etmişlerdir. Şer‘iye Sicilleri’nde bu konuda çok fazla kayıt olmasına rağmen yeterince incelenmemiştir. Satış ve hibe konularında İslâm hukukunun Osmanlı dönemi tatbikatını yansıtan bu kayıtlar, satışa veya hibeye konu olan eşya ve malların kalem kalem belirtilmesinden dolayı ait olduğu dönemin maddi kültürünü temsil etme özelliğine de sahiptir.

Satış ve hibe ile ilgili olanlar dışında maddi kültür çalışmalarına katkı yapacak başka sicil kayıtları da vardır. Bunlar, “kapsamlı hibe” olarak tanımlayabileceğimiz “nefy-i mülk” kayıtları, sicillerde “mefkud” terimi ile ifade edilen kayıp insanların geride bıraktığı eşyalarla ilgili kayıtlar ve bir nevi koruyucu ailelik müessesesi olarak değerlendirilmesinde sakınca olmayan, küçük çocukların reşit oluncaya kadar hizmet ettiği aileden hizmetine karşılık aldığı eşyaları da içeren “ücretten ibra” kayıtlarıdır. 1.1.1. Eşya Satışları

İslâm hukuk terimi olarak bey‘, malın temlik maksadıyla alıcı ve satıcı arasında malla değişimini ifade eder.1

Şer‘iye Sicilleri’nde niceliksel olarak en fazla, mülkiyetin şahıslar arasında intikalini sağlayan satış akdiyle ilgili belgeler bulunmaktadır.2

1

Bey‘ konusunda daha detaylı bilgi için bkz. Bardakoğlu, 1992:13-19.

2

Satış sözleşmelerini içeren belgeler, mahkemenin bulunduğu kazanın büyüklüğüne göre diğer belge türleriyle beraber aynı sicil içinde bulunabileceği gibi, nüfusu kalabalık kazalarda iş yükü fazla olan

11

Osmanlı toplumunda satışların şahitler huzurunda yapılması ve kayda geçirilmesinin yaygın olmasının önemli nedenlerinden biri alışverişlerde şahit bulundurmayı emreden ayet ile şekillenen İslâm ticaret kültürü olmalıdır. Şahitlerin huzurunda yapılan satış yazıya da geçirildiğinde ortaya çıkabilecek ihtilaf ve çekişmeler önlenmiş oluyordu. Osmanlı uygulamasında alım-satımı kayda geçirmeye yetkili kurum olan mahkemeler, arsadan eve, dükkândan gedik aletlerine, ticarî emtiadan ikinci el eşyaya kadar satışa konu olmuş her türlü taşınır ve taşınmaz mallarla ilgili satış akitleri tutmuşlardır.

Satış akitleri içinde, mahkeme kâtiplerinin “mubâya‘a-ı eşya” derkenarı1

yazdıkları satışlar, maddi kültür araştırmaları için zengin bir içeriğe sahiptir. Kıyafetler, ev eşyaları, mutfak araç gereçleri ve değerli takıların bir kısmını veya tamamını içeren bu tür kayıtlar, tereke defterlerinden sonra Osmanlı toplumunun gündelik hayatta kullandığı eşyaları listeleyen en önemli sicil kayıtlarıdır. Bu kayıtları değerli kılan özelliklerinin başında içeriklerinin kapsamlı olması gelmektedir. Satılan eşyaların neler olduğu, miktarları, nitelikleri titizlikle kayda geçirilmiştir. Taraflar ve kâtipler, küçük ayrıntıları dahi ihmal etmemişlerdir. Eşyalar kaydedilirken çoğunlukla kullanım alanlarına göre tasnif edilerek, belli bir düzen içinde yazıldığı görülmektedir. Yorgan ev eşyalarının arasında, ferace kıyafetlerle beraber, kahve takımları mutfakta kullanılan eşyalar ile gerdaniye ise varsa küpe, yüzük gibi diğer takılardan önce veya sonra gelecek şekilde kaydedilmiştir. Tereke defterlerinde de eşyaların belli bir düzen içinde yerleştirilmesi eğilimi belirgin olmakla beraber, listenin farklı bölümlerinde ev eşyaları ya da kıyafetlerle karşılaşmak mümkündür. Tereke listelerinde bazen ev eşyaları bazen kumaşlarla, hatta bazen kıyafetlerle beraber geçen “ezrak”ın (ﻕﺭﺯﺍ) tam olarak nasıl bir eşya olduğunu kavramakta zorlandık. Sözlük anlamı gök mavisi rengi olan ezrak (Ş.Sami, 1317:93), eşya satış kayıtlarında genellikle mefruşat grubuna giren eşyalarla ve özellikle yatak takımını oluşturan eşyalarla birlikte geçtiği için, daha çok odaların

mahkemelerde sicillerin ‘ilâm, hüccet (hücec), defter-i kassam, evâmir gibi başlıklarla tasnif edildiği durumlarda “hüccet sicili” içinde yer alırdı.

1

Eşya satışı kayıtlarını daha çok İstanbul Kadılığı Mahkemesi ile İstanbul Bab Mahkemesi sicillerinden seçtik. Katipler, incelediğimiz dönemde (1785-1875) kaleme aldıklar hüccetlerin kenarına yapılan işlemin türünü “mubâya‘a-ı eşya”, “nefy-i mülk”, “mübâyaa-ı değirmen”, “ücretten ibrâ’ ” gibi derkenarlarla belirtmeyi genelde ihmal etmiyorlardı.

12

tefrişinde ya da yatakta kullanılan gök mavisi renginde bir kumaş veya bu kumaştan yapılmış mefruşat unsuru olmalıdır.1

Satılan eşyalar, satıcının beyanına göre (muhtemelen satıcının ifadesini sakk usulüne uygun olarak dönüştüren katiplerin de katkısıyla) belli bir düzen içinde kaydedilirken eşyaların liste halinde verilmemiş olması, satış kayıtlarını tereke defterlerinden ayıran bir diğer farklı özelliğidir. Satış akdinin unsurlarını eksiksiz içeren hüccetlerde, ilk olarak satıcının daha sonra alıcının kimlik bilgileri verilir, ardından satışa konu olan eşyalar miktarlarıyla beraber aktarılır. Satışa konu olan eşyaların tamamı için belirlenen bir fiyat vardır, dolayısıyla bu belgeler satılan her bir eşyanın fiyatını içermez. Satış akdinin önemli unsuru olan tarafların icap ve kabulü, toplam değeri belirtilmiş olan eşyalardan sonra gelir. Bu tür akitlerde son olarak satıcı, satış parasını aldığını ve satılan mal ve eşya üzerindeki hakların alıcıya intikal ettiğini ve alıcının zimmetini ibra ettiğini ifade ederek satış akdi son bulur.

Eşya satışlarının Osmanlı toplumunda yaygın olduğu tespit edilmiştir2

ki bu durum satış hüccetlerini tereke defterlerinden sonra maddi kültüre dair önemli kayıtlar olarak değerlendirmemizde etkili olmuştur. Müslüman–Gayrimüslim, zengin–fakir, askerî– reaya, kadın–erkek Osmanlı toplumunun her kesiminden insanlar, eşya alım satımlarında taraf olarak bulunmuşlar, yapılan alışverişin kadı siciline kaydedilmesine önem vermişlerdir. İstanbullular arasında eşya satışının ne kadar yaygın olduğunu tespit etmek zor olmakla beraber imkânsız değildir. Belirlenen yıllara ait hüccet sicilleri

1

1859 tarihli Hanım Sultan’ın cihaz takımının imali için kaleme alınan defter birçok eşyayı içermektedir. Bu eşyalar arasında yer alan ezrak, beş defa yatak takımları başlığı altında kaydedilmiştir (BOA, HH.d., no.12014, vr.2b). Ahi Çelebi Mahkemesi sicilleri içinde Eşya Defteri başlığını taşıyan, 1826-1833 (H.1242-1248) tarihlerini kapsayan sicilde de misafir yatak takımlarının (yorgan, çarşaf, baş yastığı, yüz yastığı) çoğu mavi renkli ezraklar derununde mevcut olduğu bildirilmektedir (Ahi Çelebi ŞS, no.401, vr.6a). Dolayısıyla, bu bilgilerden hareketle, ezrağı, yatak takımına mahsus ya da özellikle yatak takımında kullanılan bir mefruşat türü olarak kabul edebiliriz.

2

Eşya satışını kayda geçirtmek üzere mahkemeye gelme eğiliminin sur içinde yaşayan İstanbullular arasında yaygınlığı hakkında fikir verebilecek sayısal veri oluşturduk. Bu amaçla, 1786-1787, 1801-1803 ve 1864-1866 yıllarına ait İstanbul Bab Mahkemesi’nden üç sicil (no 296, 326 ve 463) taranmış, içlerinden eşya satışına ait hüccetlerin sayısı tespit edilmiştir. Vereceğimiz rakamlar, ilgili yıllarda sur içinde yaşayan İstanbulluların mahkemede kayda geçmiş toplam sayıyı vermemektedir. Çünkü, Bâb Mahkemesi’nin aynı yıllara ait başka hüccet sicilleri olduğu gibi, sur içindekilerin benzer işlemleri yaptırabileceği İstanbul Kadılığı Mahkemesi başta olmak üzere İstanbul kadısına bağlı Ahi Çelebi, Balat, Davutpaşa, Mahmutpaşa naiblikleri ve bunlara ait hüccet sicilleri de bulunmaktadır. 296 numaralı hüccet sicili 123 varak olup toplam 41, 326 numaralı sicil 147 varak olup toplam 86, 463 numaralı sicil ise yazılı 84 varak olup toplam 73 eşya satış kaydı içermektedir.

13

hızlıca taranıp toplam kaç kayıt olduğu ve bu kayıtların ne kadarının eşya satışlarına ait olduğunu ortaya koymak yeterli olacaktır.

Sicillerde eşya satışlarına ait hüccetlerin bu kadar yoğun olmasını nasıl değerlendirmek gerekir? Bazı İstanbullular hayatlarını idame ettirmek için lüzumlu olan eşyalarının bir kısmını satarken, bazıları da kullanılmış eşyalara talip oluyorlardı. Tereke defterlerinde olduğu gibi eşya satışları da İstanbullular arasında ikinci el eşya kullanımının yaygın olduğunu düşündüren yazılı kanıtlar olarak karşımızda durmaktadır. Kuvvetle muhtemel ki, ikinci el eşya kullanımı Osmanlı toplumunda yadırganan bir tavır olmamış; günümüzde olduğu gibi “onur kırıcı” bir davranış olarak da görülmemiştir. Elit tabakanın tereke eşyasının da satılanlar arasında bulunması, ikinci el eşya piyasasında farklı toplumsal grupların ihtiyaç, estetik ve maddî kültür anlayışına hitabeden eşyaların bulunabileceğini gösteriyor. Eşyanın kullanılmış olmasından ziyade sahip olduğu nitelikler itibariyle muhtemel alıcıların ait olduğu sosyo-kültürel çevreye uygun olup olmaması bireylerin tercihini belirgin şekilde etkiliyor olmalıydı. Biliyoruz ki, üst düzey görevlilerin müsadere edilen ya da terekelerinde yer alan eşyalarından padişaha layık olanları özenle seçilerek Enderun hazinesi için ayrılırdı.1

Dolayısıyla toplumun farklı kesimleri için tereke eşyasının müzayedesinde veya ikinci el eşya bulunan diğer ortamlarda para harcamaya değer nitelikte eşyalar bulmak mümkündü. Eşya satışlarının toplumda yaygın olmasını sadece ikinci el eşya kullanımı ile açıklamak yetersizdir. Eşya satış hüccetleri incelendiğinde görülecektir ki, satıcı ve alıcılar çoğu zaman birinci derece akraba olan aynı aile bireylerinden oluşmaktadır. Anne oğluna, kızı annesine, kayın pederi damadına eşyalarını satmakta ancak sıklıkla satış tutarını talep etmemektedirler. Bazı örneklerde ise, satıcı pahada ağır eşyalarını

1

Üst düzey devlet görevlilerin muhâllefatından hazine-i hümâyûna intikal eden eşyalar her dönemde mevcut olmuştur. Bu eşyalar, dönem dönem satılarak elde edilen gelir, hazineye irat kaydedilmiştir. Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi’nde bu özellikte yeterli sayıda defter bulunmaktadır (TSMA, d., no.431, 2216, 7297). Satılan eşyaların listelerini içeren defterlerin başlığında aktarılan bilgilerin bir kısmı dikkat çekmektedir: “Hazine-i hümâyûnda mevkûf eşyâ-yı mütenevvi‘anın istimâli kabil olmadığı

cihetle füruht olunan eşya defteridir” (TSMA, d., no.7203, vr.6a). Bu eşyaları satın alanlar arasında

ikinci el eşya ticareti yapan koltukçu esnafı olabildiği gibi ser-hademe-i hassa gibi önemli saray görevlileri de yer alıyordu. Mürûr-ı eyyâm ile padişahın ve hanedanın kullanılabileceği eşya vasfını yitirdiği düşünülen ya da muhtemelen ihtiyaç fazlası olan değerli eşyalar mezat usulüyle satışa sunuluyordu. Bu defterlerin bir kısmı doğrudan “Mezâd” başlığı taşımaktadır (TSMA, d., no.2216). Bu eşya satışlarını, saraylıların gündelik hayatında kullandığı lüks ve kıymetli eşyaların İstanbul’un özellikle üst tabakasında tekrar dolaşıma çıkan, böylece saray çevresinin maddî kültürünün toplumda yaygınlaşmasının kanıtı olarak da değerlendirebiliriz.

14

hibe ederken, aynı kişiye bir kısım eşyalarını sattığını ve ücretini talep etmekten alıcının zimmetini ibra ettiğini ifade etmektedir. Şüphesiz, kayıtlarda eşyalarını ihtiyaçtan dolayı sattığını açıklayan kişiler olduğu gibi, aralarında akrabalık ilişkisi olsun olmasın satış tutarını şahitler huzurunda aldığını beyan eden örnekler de vardır. Ancak, gerçek satışların bütün içindeki oranı hayli düşük görünmektedir.

Eşya satışlarının önemli kısmı gerçek anlamda satış olmaktan uzak olduğuna göre, bu kişiler niçin mahkemeye gelmişler ve bu iş için mahkeme masraflarını göze alarak satışın kayda geçmesini talep etmişlerdi? En makul cevap, ileride söz konusu eşyalar üzerinde hak iddia edecek tarafların müdahalesini önlemek amacı gütmeleriydi. Muhtemelen satıcı, ölüme yakın olduğunu hissederek ya da öldüğü zaman yaşanacakları hesaba katarak hareket ediyordu. Satış kayıtlarının bir kısmında satıcının vasiyetine de yer verilmesi, bu varsayımımızı desteklemektedir. Eşya satışlarının bir bölümünün bu tarzda satışlar olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Mirasçı olarak tek eşi kalacaksa veya İslâm ferâiz hukukuna göre mirasının önemli kısmına hayatında yardım ve faydalarını görmediği “manen uzak” akrabalarına intikal edecekse, kişi daha hayattayken eşyaları üzerinde sahip olduğu tasarruf hakkını kullanarak kendine göre uygun ve doğru bir paylaşımı gerçekleştirmiş oluyordu.

Eşya satışlarından birkaç örnek vermek, maddi kültür çalışmalarında ihmal edilmemesini düşündüğümüz bu kayıtları tanımak adına faydalı olacaktır. Aşağıda aktarılan 18. yüzyılın son çeyreği, 19. yüzyılın ilk çeyreği ve yüzyılın ikinci yarısından birer satış akdi, bu kayıtların muhtevası, niteliği ve kıymeti hakkında fikir vermektedir. İlk kayıt 28 RA 1202 (7 Ocak 1788) tarihlidir.

“Mahmiyye-i İstanbul’da Mevlevihane Yeni Kapusı dahilinde Kara Ağaç Mahallesi’nde sakine ve zâtı şerif-i şer‘i ile ma‘rufe olan Habibe bint-i Mehmed Emin nam Hatun meclis-i şer‘-i şerif-i enverde validesi ma‘rûfetü’z-zat bâ‘isü’l-kitâb Ümmügülsüm bint-i Ali nam hatun mahzarında ikrâr-ı tâm ve takrir-i kelâm idüb mâlike oldığım eşyâmdan bir penbe-zar gömlek ve iki penbe çul?gömlek ve yedi bürüncek gömlek ve iki bez gömlek ve atlı bez don ve iki çözme don ve bir besend? uçkur ve yedi işleme uçkur ve bir besend yağlık ve def‘a üç işleme yağlık ve üç çevre ve bir akçe kisesi ve bir duhan kisesi ve bir işleme makrama ve bir beşkir ve bir bürüncek yorgan çarşabı ve üç döşek çarşabı ve biri damgahane ve biri gezi ve biri alaca üç ‘anteri ve bir şeridli cübbe ve bir gezi şalvar ve yedi değirmi yemeni ve bir çuka ferace ve

15

bir boğça ve üç minder ve üç çuka mak‘ad ve iki yorgan ve bir döşek ve bir seccade ve on kara havlu yasdık ve iki yüz [yasd]ığı ve bir baş yasdığı ve bir orta keçesi ve altı sahan maa kapak ve iki sahan ve iki lenger ve üç kada’yıf tebsisi ve iki sini ve bir leğen maa ibrik ve iki tencere maa kapak ve bir tabe ve bir tas ve iki şamdan ve bir bakır mangal tarafından icâb ve kabuli havi şurût-ı müfsideden ‘ârî bey‘-i bât-ı sahih-i şer‘î ve safka-yı vahide ile validem mezbûre ümmügülsüm hatuna yüz elli guruşa bey‘ ve temlik ve teslim eylediğimde ol dahi ber-vech-i muharrer iştira ve temlik ve teslim ve kabul eyledikden sonra semeni olan meblağ-ı mezkur yüz elli guruşu benim validem mezbûre ümmügülsüm hatuna deynim olan yüz elli guruşa takas ve mahsub eylediğimde ol dahi kabul edüb…” (İBŞS, no.296, vr.51b).

İstanbul’da Karagümrük’de sâkin Anadolu kuzât-ı eşrâfından Mehmed Tahir Efendi, 12 Mart 1825 (22 B 1240) tarihinde mahkemeye başvurduğunda önce vasiyetini daha sonra da eşya satışını kayda geçirtiyordu. Vasiyetini yerine getirmesi için eşi Şerife Fatma Hatunu vasi atayan Mehmed Tahir Efendi, eşine bir kısım değerli takı ve eşyalarını hibe ederken, diğer eşyalarını da 500 kuruşa satıyor, ancak bu tutarın talebinden de eşinin zimmetini ibrâ ediyordu.

“…Menzil-i mezkûr derûnunde mevcude eşya-yı memlûkemden kıbrıskarî on iki yasdık ve üç mak‘ad ve beş minder ve bir orta keçesi ve iki köşe yasdığı ve iki yüz yasdığı ve iki döşek ve bir penbe memlü şilte ve iki baş yasdığı ve bir çarşab ve sağîr ve kebîr kıbrıskarî dört yorgan maa çarşab ve bir mısır hasırı ve bir tennur yorganı ve bir göğez ihram ve bir nühas kazgan ve beş nühas tencere maa kapak ve bir şorba tası ve üç sahan ve bir güğüm ve iki sini ve iki tepsi ve iki leğen maa ibrik ve bir mangal maa tahta ve bir cameşuy leğeni ve bir abdest leğeni ve bir lenger maa kapak ve iki tabe ve iki kefkir ve bir kefçe ve bir pirinç tebsisi ve üç şamdan ve on fincan maa zarf ve bir kahve tebsisi ve bir çevre ve bir şerbet ibriği ve bir Bosna kase ve bir nühas fenar ve bir tennur kebesi ve bir kapu perdesi ve dört pencere perdesi ve bir sepet sandık ve bir izlâdî seccademi tarafından icab ve kabûlii havi şurût-ı müfsideden ‘ârî bey‘-i bat-ı sahih-i şer‘i ile zevcem mezbûre Fatma Hatun’a beş yüz guruşa bey‘ ve temlik ve yine malım olan bir en‘âm-ı şerife ilmihal ile bir Farisî saat ve bir ay resminde elmas ve iki elmas iğne ve bir elmas yüzük ve bir çift elmas küpemi dahi hibe-i sahiha-i şer‘iyye ile yine zevcem mezbûreye hibe ve temlîk ve her birini teslim eylediğimde ol dahi ber-vech-i muharrer iştira ve temlik ve meclis-i hibede ittihab ve teslim ve kabz ve kabul idüb semeni merkum beş yüz guruşu mutalebesine müte‘allike davadan dahi zevcem mezbûrenin zimmetini kabuli havi ibrâ ve iskat eyledim…” (İŞS, no.144, vr.12b).

1863 senesi Mayıs ayının son haftasında ise, Gül bint-i Arakil isimli Nasraniye eşyalarını oğlu malifatura tüccarından Arakil veled-i Kigork’a satıyordu. Başka

16

örnekleri de olduğu üzere eşya satışı dışında, hibe ve nefy-i mülk muameleleri de aynı hüccet içinde gerçekleştiriliyordu. Belgede Gül bint-i Arakil’in kebîr kızının ve gelinin da satış ve hibe esnasında hazır olduğu belirtilmiştir.

“…Yedimde malım olan on bir aded sim tatlı kaşığı ve on dokuz aded sim zarf ve bir sim tatlı tabağı ve bir sim tepsi ve iki sim sağir mirât ve bir sim devât ve bir sim gülabdân ve bir sim buhurdân ve bir aded …?koyun saatimi oğlum merkum Arakil’e ve altun üzerine mesnû‘ Felemenk elmas taşlı tut resminde bir çift küpemi dahi kızım hâzırun merkûme Hanma’ya ve sim üzerine mesnû‘ Felemenk elmas taşlı bir aded yıldız iğnemi dahi gelinim hâzırun merkûme Hanma[ya] hibe-i sahiha-ı şer‘iyye ile hibe ve temlik ve teslim ve yine ‘akd-i atî’z-zikrin sudûrına değin yedimde emvâlim olan mecmû‘-ı müstemel zeytûnî dîba? kablu bir vaşak kürk ve bir mor parlak şelâkîye kablu samur kürk ve bir çiçekli Lahor çarşal ve yün memlü beş minder ve kıtk memlü yirmi dört divar yasdığı ve üç basma mak‘ad ve yün memlü Moskov bezi yedi döşek ve penbe memlü altı basma şilte ve yün memlü altı basma baş yasdığı ve penbe memlü on altı elvan basma yorgan ma‘a çarşab ve dört nühas sağîr tencere ma‘a kapak ve bir nühas çameşuy kazganı ve bir nühas leğen ve bir nühas lenger ma‘a kapak ve dört nühas sağîr sahan ve dört sağîr ve kebîr kadayıf tebsisi ve bir nühas taam sinisi ve bir nühas hamam leğeni ve bir nühas hamam tası ve bir pirinç hamam tası ve bir nühas sağîr tabe ve bir nühas bakraç ve bir nühas kahve güğümü dahi tarafından îcâb ve kabûlî hâvî şurût-ı müfsedide ve muvazaadan ‘ârî bey‘-i bât-ı sahih-i şer‘î ve safka-yı vahide ile oğlum merkum Arakil’e altı bin guruşa bey‘ ve temlik ve teslim eylediğimde anlar dahi ittihâb ve iştirâ ve temlik ve tesellüm ve kabz ve kabûl etdikden sonra semeni olan meblağ-ı mezkur altı bin guruşun mutâlebesine müteallik da‘vâdan oğlum merkumun zimmetini ibrâ-yı sahih-i şer‘î ile kabûlini hâvî ibrâ ve iskât eyledim bade’l-yevm hilyât ve evânî-i sim ve nühâsiye ve eşya-yı saire-i muharrire-i mezkurede benim asla ve kata ‘alâka ve medhalim kalmayub oğlum ve kızım ve gelinim merkûmûnun emvâl-i müşterâ ve mevhûbeleri olduğundan mâ‘ada oğlum merkum Arakil zimmetinde cihet-i karzdan alacak hakkım olan on bir bin guruş ile işbu hâzır-ı bi’l-meclis malifaturacı Mardiros veled-i Ağyazar zimmetinde kezalik cihet-i karz-ı şer‘iden ba-tahvil alacağım olan beş bin guruş ki cem‘ân on altı bin guruş ile işbu menzil derununde